GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:20
Tarih:20.11.2025

ALİ YÜKSEL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada yıllardır devam eden adaletsizliği ve ne yazık ki kadının emeğine yönelik sistematik bir ayırımcılığı dile getirmek için söz almış bulunuyorum.

Sözünü ettiğim kesim Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapan fahri geçici Kur'an kursu öğreticileridir. Bu öğreticilerin neredeyse tamamı kadındır. Yıllardır güvencesiz, kadrosuz, düşük ücretle çalıştırılmaktadırlar. Bu tablo sadece bir istihdam politikası meselesi değildir, bu tablo kadın emeğinin bile bile değersizleştirilmesinin devlet eliyle sürdürüldüğü bir tablodur. 2015 ve 2022 yıllarında bu Meclis vekil imam ve müezzinlere kadro vermiş ancak aynı yıllarda aynı kurumda aynı işi yapan, aynı niteliklere sahip Diyanetin emektar kadınları kapsam dışı bırakılmıştır. Bu ayırımın izahı nedir? Hangi vicdan, hangi adalet duygusu, hangi hukuk anlayışı bunu açıklayabilir? Bu kadınlar KPSS'ye girmiş, din hizmetleri alan bilgisi sınavına girmiş, mülakatlardan geçmiş, hizmet içi eğitimlerini tamamlamış, denetimlerden alnının akıyla çıkmıştır yani her anlamda liyakat sahibidir ama her defasında "geçici" etiketiyle kapının dışında bırakılmış ve göz ardı edilmiştir. Peki, neden? Neden bu emektar kadınlar yıllardır yok sayılıyor? Neden aynı sınavda erkek meslektaşları gibi yüksek puan almalarına rağmen atanmıyorlar? Diyanette imam alımları her yıl düzenli yapılırken Kur'an kursu öğreticileri kadroları neden on beş yıldır bekletiliyor? Bu artık tesadüf değil açıkça kurumsal bir ayrımcılıktır.

Devletin tepesindekiler her fırsatta "Aileyi ayakta tutan kadındır." diyor. Peki, soruyorum: Bu sözlerin bir karşılığı var mı? Kadınları ayakta tutmak mı istiyorsunuz, yoksa onları güvencesizlikle terbiye mi etmek istiyorsunuz? Diyanet gibi bir kurumda kadın öğreticiler asgari ücretin bile altında, sıfır sosyal güvenceyle emeklilik ve izin hakkı olmadan çalıştırılıyorsa, buna geçici istihdam değil modern kölelik denir. Kadınların on beş yıldır kadro hakkı doğurmayacak şekilde çalıştırılması Diyanetin bilinçli bir tercihi midir? Bu tercih "Kadının emeği kutsaldır." diyen bir anlayışla bağdaşır mı? Yoksa kadın emeğini değersizleştirip "vicdan" kelimesini yalnızca hutbelerde mi dillendireceğiz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadına değer vermek sözle olmaz, kadına değer vermek onu sistemin görünmez köşelerinde unutmakla değil, emeğini teslim etmekle, hakkını vermekle olur. Bu Meclis eğer gerçekten adaletin, eşitliğin ve vicdanın makamı ise o zaman bu haksızlığa daha fazla seyirci kalmamalıdır. Fahri Kur'an kursu öğreticilerinin talebi çok açık; sadaka değil, haklarını istiyorlar, kadro istiyorlar, SGK primlerinin otuz güne tamamlanmasını istiyorlar, emeklilik hakkı istiyorlar, insanca hayat sürmek istiyorlar. Bu ülkenin camilerinde, Kur'an kurslarında nesilleri yetiştiren kadınların kendi çocuklarının geleceğini sigortasız, güvencesiz emekle kurmaya çalışmaları durumunda bırakılması bu devletin ayıbıdır. Devlet vatandaşına güvence sunmakla yükümlüdür, Diyanet ise adaleti temsil etmekle ama bugün ne devlet güvence veriyor ne de Diyanet adalet dağıtabiliyor. Artık bu ayrımcılığa son verilmelidir. Görevde olup olmamalarına bakılmadan SGK primleri baz alınarak yılların emeğine kadro hakkı tanınmalı, sigortaları otuz güne tamamlanmalı, emeklilik hakları teslim edilmelidir. Unutmayalım, bu kadınlar yalnızca Kur'an öğreten kişiler değil, adaletin ve eşitliğin de talepkârıdır. Kadınların görünmez emeğini sömürmek değil, hak ettikleri kadroları vermek bu Meclisin asli görevidir.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)