| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 20 |
| Tarih: | 20.11.2025 |
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, teklifin 17'nci maddesi basit bir personel düzenlemesi olarak sunulsa da gerçek amaç bundan çok daha fazlasıdır. Bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisini yürütmenin iradesine devreden, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarını etkisizleştiren, kamu kaynağının kimlere, hangi sınırlar içinde aktarılacağını belirsizleştiren zihniyetin açık bir ürünüdür.
Şimdi, bu gerçeği hep birlikte açalım: Bu madde, Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı Kanunu'nun 4'üncü maddesinin (9)'uncu fıkrası üzerine getiriliyor yani Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş bir hüküm küçük rötuşlarla yeniden karşımıza tekrar çıkarılıyor. Anayasa Mahkemesi ne dedi? Çok açık bir şekilde dedi ki: "Bu vakıf kamu kaynağıyla kuruluyor, genel bütçeden para aktarılıyor. Dolayısıyla, bu kaynakların kimlere, hangi kriterlere göre, hangi sınırlar içerisinde kullanılacağı kanunda açıkça yazılmalıdır." Mütevelli heyeti istediği gibi belirlesin anlayışı hukuk devletiyle bağdaşmaz yani Anayasa Mahkemesinin söylediği nettir; keyfîlik olmaz, belirsizlik olmaz, kamu parasını harcamanın kuralları kanunla konur. Peki, şimdi getirilen maddeyle ne yapılıyor? "Vakıfta en az 200 kişi istihdam edilir." diyorsunuz ama hemen yanına şu cümleyi ekliyorsunuz: "Cumhurbaşkanı bu sayıyı 2 katına kadar artırabilir." Bu ne demektir? Türkiye Büyük Millet Meclisinin belirlediği sınırlar anında 400'e çıkarılabilir ve bu değişiklik tamamen yürütmenin tek taraflı iradesine bağlıdır.
Personelin ücretleri ve mali hakları için ünvan, tecrübe, eğitim, dil bilgisi gibi genel ifadeler sıralıyorsunuz ancak bu kriterlerin hiçbiri bağlayıcı, somut ve denetlenebilir değildir. Bu da şu anlama gelir: Mütevelli heyeti istediği kişiye istediği ücreti verebilir.
Ayrıca "Vakıfın yıllık personel giderleri bütçe gelirlerinin yüzde 30'unu geçemez." diyorsunuz ama hemen ardından yine aynı anlayışla "Cumhurbaşkanı bu oranın yarısına kadar artırmaya yetkilidir." diyerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin çizdiği sınırı fiilen ortadan kaldırıyorsunuz. Bu düzenlemelerin ortak anlamı şudur: Türkiye Büyük Millet Meclisinin çizdiği sınırı fiilen ortadan kaldırıyorsunuz. Bu düzenlemelerin ortak anlamı şudur: Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkileri, yürütmenin dilediği gibi genişletebileceği, esnetebileceği, hatta aşabileceği bir çerçeveye dönüştürülmektedir ve Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi olan "Kamu kaynağı nasıl kullanılacak, kanunda açıkça yazılsın." şartı kâğıt üzerinde karşılanmış gibi gösterilip fiilen ortadan kaldırılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, mesele teknik değil, sistematiktir. Bugün, burada, sadece bir maddenin eksikliğini değil, AK PARTİ'si iktidarının tüm yasama pratiğini konuşuyoruz çünkü bu madde, iktidarın yıllarca ısrarla sürdürdüğü yönetim anlayışının tipik bir ürünüdür. Kanun yapılırken Meclis devre dışı bırakılır; torba yasalarla birbirinden alakasız düzenlemeler tek metne toplanır; denetimden, müzakereden, uzman görüşünden kaçınılır; Anayasa Mahkemesi bir hükmü iptal ettiğinde aynı içerik küçük rötuşlarla tekrar geri getirilir; kamu kaynağı "vakıf, idare, başkanlık" adı altında denetimsiz yapılara aktarılır; sayılar, oranlar, sınırlar kanunla yazılır fakat hemen sonrasında "Cumhurbaşkanı artırabilir veya eksiltebilir." ibaresi eklenerek yasama yetkisinin özü yürütmeye bırakılır. 17'nci madde, işte, bu zincirin bir halkasıdır. Peki, bu madde neden tehlikeli?
Bir; Anayasa Mahkemesi tarafından kararların fiilen etkisizleştirildiği için. Anayasa Mahkemesi "Kamu kaynağıyla belirsizlik olmaz." demiştir. Bu madde ise belirsizliği makyajlayarak sürdürmektedir.
İki; Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisini yürütmeye devrettiği için. Sayının sınırı Cumhurbaşkanı, oranın sınırı Cumhurbaşkanı, ücretlerin belirlenmesi mütevelli heyeti. Peki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin rolü? Yok. Sadece, haydi eller havaya!
Üç; kamu kaynağını denetimsiz bir harcama alanına dönüştürdüğü için. Hangi personele ne kadar ödeme yapılacağı, hangi pozisyonların açılacağı, kaynakların kime aktarılacağı belirsizdir.
Dört; arkeoloji ve kültürel miras gibi uzmanlık gerektiren bir alanda liyakat yerine keyfî tercihleri teşvik ettiği için.
Aslına bakarsanız, AK PARTİ'sinin tutumu nettir: Meclis değil, saray belirlesin; kurallar değil, keyfîlik geçerli olsun; şeffaflık değil, belirsizlik hâkim olsun; hesap verilebilirlik değil, denetimsizlik esas alınsın. Yerel yönetimlerin mülkiyetine el uzatan maddeler, kamu taşınmazlarını kırk dokuz yıl rekabete kapalı şekilde uzatan maddeler, alan sınırlarını Cumhurbaşkanı kararına devreden maddeler, hepsi aynı anlayışın ürünüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bugün, biz, aslında Türkiye'de yasama-yürütme ilişkisinin nereye sürüklendiğini, Anayasa’nın nasıl aşındırıldığını, kamu kaynağının nasıl denetimsiz bir yapıya dönüştürüldüğünü konuşuyoruz. Bu nedenle, 17'nci madde, Anayasa Mahkemesinin kararını etkisizleştirdiği için, kamu kaynağını belirsiz ve keyfî bir zemine bıraktığı için, Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkisini yürütmenin iradesine devrettiği için, hukuk devleti ilkesini zedelediği için ve AK PARTİ'sinin merkeziyetçi, denetimsiz, hesap vermekten kaçan yönetim anlayışını yansıttığı için kabul edilemez bir düzenlemedir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)