| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 21 |
| Tarih: | 25.11.2025 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Türk dünyasının son Başbuğ'u babam Alparslan Türkeş'i 108'inci doğum günü münasebetiyle rahmet ve minnetle anıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bu vesileyle şunu da belirtmek istiyorum: Bu yasama döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi çok tarihî günler yaşıyor; görmediğini, görüp duymadığını duyuyor. Sanki bu Meclis işgal altında, dağılmış bir imparatorluğun enkazı üzerinde, hiçbir dış güce dayanmadan, tamamen millet iradesiyle bağımsız bir devlet kurmak amacıyla ortaya çıkmış bir Meclis olduğunu unuttu, İstiklal Marşı'nı yaratan bir Meclis olduğunu unuttu.
Sayın milletvekilleri, biz bu Mecliste 14 farklı siyasi parti altında faaliyet gösteriyoruz. Tabii ki kendi siyasi görüşümüzü ya da politikalarımızı savunacağız ama her şeyin üstünde, hepimizin kırmızı çizgisi Türk Bayrağı, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve bu devletin kuruluş ilkeleri ve Kurucu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür ya da öyle olmak zorundadır. Söz konusu bunlar olunca da hepimizin tek yürek olması gerekmektedir. Nasıl matematikte iki kere iki dört gerçeğini kabul etmeden doğru sonuca ulaşmazsak Abdullah Öcalan'ın bebek katili, hain, teröristbaşı olduğunu kabul etmeden, PKK ve türevlerinin narkoterör örgütü olduğunu kabul etmeden, bu topraklarda dalgalanacak tek bayrağın Türk Bayrağı olduğunu kabul etmeden, resmî dilimizin Türkçe olduğunu kabul etmeden, "Ne mutlu Türk'üm diyene!" demeyi, İstiklal Marşı'nı okumayı kabul etmeden hiçbir şekilde bu devlet, bu millet hayrına bir iş yapmamız mümkün değildir ya da bunlarla problemi olanlarla yapılan işlerden bu devlet, bu millet için hayır beklemek de mümkün değildir. Biz burada bu görevde bulunan şu anda yaklaşık 590 küsur vekil bunun için seçilip bu Meclise geldik ve ilk gün de bunun için yemin ettik.
Bunu hatırlamakta fayda olduğunu düşünüyorum ve kanunun birinci bölümüyle ilgili olan konuşmama geçmeden önce, bugünün anısına babam Başbuğ Türkeş'in bu Mecliste yaptığı bir konuşmadan biraz okumak istiyorum: "Bizleri bugünlere kavuşturan, bu vatan topraklarını emperyalist çizmelerinden kurtarmak, yeni bir devlet kurmak için cepheden cepheye koşan Millî Mücadele'nin bütün kahramanlarını, Kuvayımilliyenin bütün mücahitlerini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve devletimizin kuruluşuna vesile olanları hayırla anıyor ve bu vesileyle, aziz hatıraları önünde saygıyla eğilerek kendilerini selamlıyorum.
Bizler, o iradenin ürünü olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü üyeleriyiz, üniter Türkiye Cumhuriyeti devleti Meclisinin temsilcileriyiz; bu bakımdan, devletimizin üniter niteliğini bozmaya, eyalet sistemi veya federasyon gibi şeyleri dile getirmeye kalkışanlara karşı Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak büyük görev ve sorumluluk taşımaktayız. Üyesi olmaktan şeref duyduğumuz bu yüce Meclis bizlere Millî Mücadele'nin ve bu mücadeleyi yürüten Kuvayımilliyecilerin hediyesidir. Onların hatırlarına saygılı olmak, onların iradelerini zedelememek hepimizin görevidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kalkınmanın, güçlü olmanın en önemli unsuru da birlik ve beraberliktir. Millî birlik ve beraberlik her konuda aynı düşünmek, aynı hareket içinde olmak demek değildir ancak hepimizin Türkiye ve Türk milleti gerçeğinde beraber olmak mecburiyetimiz vardır. Her görüşün, her fikrin, her eylemin, her ideolojinin dayanağı Türkiye ve Türk milleti olmalıdır. Bu noktada hepimiz el ele verebilmeliyiz, dış meselelerimizde bir olmalıyız, Anayasa'mızın temel hükümlerinden hiçbir taviz vermemeliyiz; demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına inanmalı, saygılı olmalıyız." Ruhu şad olsun.
Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, kapsamı itibarıyla yalnızca bir vergi paketi olarak gözükmüyor, "bütçe konsolidasyonu" adında ekonomik aktörlere yeni yükler getiren bir mali uyum paketi olarak karşımıza çıkıyor. Gelir vergisinden tapu harçlarına, Sosyal Güvenlik Kurumu borçlanmalarından kamu borçlanma tavanına kadar geniş bir yelpazede düzenlemeleri içeriyor bu paket. Ancak bu teklif, yapısal bir vergi reformu perspektifi sunmak yerine kısa vadeli gelir artırma refleksiyle de hazırlanmış görülmekte. Vergi, modern maliye teorisinde sadece gelir yaratma aracı değil; adalet, etkinlik, sürdürülebilirlik ve öngörülebilirlik ilkelerinin bir birleşimidir. Türkiye'de bugün bu 4 kriterin 4'ü de ciddi biçimde maalesef aşınmış durumdadır. Öncelikle, dolaylı vergiler Türkiye'de aşırı yüksektir, bu da ciddi bir sistematik sorundur. Türkiye'de toplam vergi gelirlerinin yüzde 65'ten fazlası dolaylı vergilerden oluşmaktadır. Bu oran, OECD'de ortalama yüzde 33-35 seviyesindedir yani Türkiye tüketim vergilerine aşırı bağımlı bir vergi rejimine sahiptir. Bu yapı Anayasa’nın 73'üncü maddesine yani mali güce göre vergilendirme ilkesine aykırıdır, gelir dağılımını bozmaktadır ve dar gelirli kesim üzerinde oransal olarak en yüksek vergiyi de yaratmaktadır. En düşük gelirli yüzde 20'lik kesim gelirinin yüzde 28'ini dolaylı vergilere harcamaktadır. Bu, mali sistemin sosyal maliyetinin en kırılgan gruba yüklendiğinin de bir kanıtıdır. ÖTV'nin kapsamı ise Anayasa'nın ruhuna aykırı bir biçimde genişlemiştir. Bir zamanlar lüks tüketime yönelik olan bu vergi bugün neredeyse zorunlu tüketim vergisi hâline gelmiştir.
Doğrudan vergilendirmelerde daralma ve dağınık bir mevzuat karşımıza çıkmaktadır. Gelir ve kurumlar vergisinin toplam içindeki payı son yılda yüzde 35'lerden yüzde 25'lere kadar gerilemiştir. Bu tablo, ekonominin üretim kapasitesini değil, tüketim tabanlı vergilemenin büyüdüğünü de göstermektedir.
Çalışanların üzerindeki fiilî kesintiye baktığınızda da vergi dilimlerinin yeniden değerleme oranlarıyla güncellenmemesi özellikle ücretli kesimi ciddi bir gelir kaybına uğratmaktadır. Örneğin, 40 bin lira maaş alan bir çalışanın yıl içerisinde 1,5-2 maaş fazlasını vergi olarak ödemesi, vergilendirebildiği gelirin yapay biçimde şişirilmesinin bir sonucudur. Bu durum da emek gelirinde net ücretin erimesine, orta sınıfın daralmasına, kayıt dışı istihdam eğiliminin de artmasına yol açmaktadır.
Kayıt dışı ekonomi de aynı zamanda bu sistemin çok ciddi bir kaybıdır. Türkiye'de kayıt dışı ekonominin millî gelire oranı yüzde 30 seviyesindedir, bu oran OECD ortalamasının neredeyse 2 katıdır. Kayıt dışılığın temel sebebi, yüksek vergi oranları değil, yüksek oranda adaletsizlik algısıdır. Vatandaş ödediği verginin nereye gittiğini görmezse sistemden çıkar; yani vatandaş cebinden çıkan parayı da görmeli, o paranın nerede harcandığını da görmeli ve hissetmeli. Bugün Türkiye'de yaşanan tamamen budur; bu da devlet ile vatandaş arasındaki mali sosyal sözleşmeyi zayıflatmıştır, bu da ciddi bir beka sorunudur.
Bir vergi sisteminin güçlü olabilmesi için üç temel ilke vazgeçilmezdir, bunlardan en önemlisi adalet. Dolaylı vergi oranları kademe kademe azaltılmalıdır; gelir ve servet vergisi tabanı genişletilmelidir; lüks tüketim vergisi vergisi hedefli olmalı, düşük gelir grubunda da kesinlikle muafiyetler artırılmalıdır.
İki: Basitlik. Vergi mevzuatı kesinlikle sadeleştirilmeli, sürekli değişen oranlar yerine istikrarlı vergi rejimi kurulmalı, dijital beyan sistemini de güçlendirilmelidir.
Üç: Şeffaflık ve denetim. Her yıl vergi harcaması raporu ayrıntılarıyla yayınlanmalı, teşviklerin etkinliği Sayıştay ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da ölçülmelidir. Şeffaflık sağlanmadıkça vergi ahlakı maalesef kurulamaz.
Vergi sistemi bir mali teknik metin değil, millet ile devlet arasındaki en temel güven sözleşmesidir; bugün, bu güven ciddi biçimde aşınmıştır. Dar gelirlinin sırtından vergi toplayan, büyük sermayeye istisnalar açan bir yapı maalesef sürdürülebilir değildir. Vergi sistemi ceza değildir, güven ve eşitlik sistemi hâline dönüştürülmelidir; bu nedenle, Türkiye'nin acil ihtiyacı adil, sade, şeffaf ve öngörülebilir bir vergi reformudur. Bu, sadece mali bir reform değil, ekonomik istikrarın ve demokratik düzenin yeniden tesisi için de kaçınılmaz bir zorunluluktur. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)