| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 12.12.2011 |
MHP GRUBU ADINA ALİ ÖZ (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Sağlık Bakanlığı mali bütçe yılı görüşmeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Bu arada, Sayın Doktor Ahmet İhsan Kırımlı'nın vefatını üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak merhuma rahmet, Kırım Türklerine de Allah'tan sabır diliyoruz.
Bu vesileyle, bütçenin ülkemize, milletimize, Meclisimize, tüm sağlık çalışanlarına hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Üç dönemdir Sağlık Bakanlığımızın yaptığı uygulamaların, Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın getirdikleri ve götürdüklerini ifade etmek durumundayım.
Sağlık hizmetlerinin, her vatandaşımızın eşit biçimde ulaşma hakkının olduğu, bireyin yararına planlanması gereken, hizmeti alan kadar hizmeti verenin de memnuniyetini hedef alan bir planlamayla yürütülmesi gerekmektedir. İstatistiki verileri esas alacak olursak, sorunların büyük kısmı çözülmüş gibi görünüyor.
Sağlıkta Dönüşüm Programı öncesi, hasta-hekim mağduriyeti olduğu kabul ediliyor, sağlık finansmanı çoklu ve parçalı yapıdan tek çatı altında toplanmış gibi görünüyor.
Sağlıkta Dönüşüm Projesi öncesi, nitelik ve nicelik aranmaksızın, sabit ödeme, kayıt dışılık, israf, uzun bekleme süresi, gereksiz sevkler, bıçak parası, acil hizmetlerde aksama, koruyucu hizmetlerde yetersizlik, bölgesel hizmet açığı ve dengesizlik, yaygın muayenehanecilik, bakımsız hastaneler ve yaygın koğuş tipi odalar ve tıbbi cihaz fakirliği ülkemizin önemli sorunları gibi görülüyor.
Bu arada, sağlık hizmetlerinin sunumunda özel sektör payının yetersizliği, ilaç fiyatlarının sistemsiz bir şekilde belirlenmesi, çalışanların motivasyon eksikliği, muayenelerde öncelikle hastane tercihi önemli sorunlar olarak görülmekteyken, Sağlık Bakanlığı uygulamalarıyla bu sorunların dokuz yılda aşılmasını beklemek hem Meclisimizin hem de milletimizin en doğal hakkı olduğunu düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, her gün kamu hastanelerine başvuran 1 milyon civarında vatandaşımızı, 700 bin civarındaki sağlık çalışanını ve ülkemizde yaşayan 74 milyon insanımızı direkt olarak etkileyen 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle sağlık sistemimizde köklü bir anlayış değişikliği ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet döneminin toplumcu anlayışa ve koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik veren sağlık politikası terk edilmiştir. 663 sayılı Kararname'nin tamamına kâr-zarar hesabına öncelik veren tüccar mantığı ile sağlık hizmetlerinin organizasyonunu oluşturan bir anlayış hâkimdir. İdari yapılanma açısından çerçevesi belli olmayan bir yönetim anlayışı getirilmiş, kâr hedefiyle görev yapan sözleşmeli yöneticilerin emrinde çalışan devlet memuru personelin istihdamının önü açılmıştır.
Bu Kararname'yle yabancı doktor ve yabancı hemşire çalıştırmanın da yolu açılmıştır. Bu uygulama ülkemizin sosyokültürel yapısına uygun olmayacaktır. Yabancı bir doktorun toplumsal gerçekleri ve koşulları bilmeden sağlık alanında hizmet vermesi nitelikli hizmet üretmesi açısından sakıncalıdır. Bu yasal düzenleme doktorlarımız ve hemşirelerimizin istihdamlarına da zarar verecek ve bunun faturası vatandaşa çıkacaktır. Kendi öz kaynaklarımız planlı bir şekilde kullanılmalıdır. Tıp fakültelerindeki kontenjanlar artırılmalı ve hekim dağılımındaki dengesizlikler giderilmelidir, aksi hâlde halk sağlığına büyük zarar verilecektir.
Bu Kararname'yle birlikte Sağlık Bakanlığı uhdesinde görev yapan 461 şube müdürü, 149 klinik şef ve şef yardımcısı, 444 hastane müdürü, 904 hastane müdür yardımcısı, 152 il sağlık müdür yardımcısı, 28 il sağlık müdürü, 40 APK uzmanı, 3 genel müdür, 21 genel müdür yardımcısı ve 42 daire başkanı kadroları iptal edilmiştir. Söz konusu iptal edilen kadroların yerine ihdas edilecek yeni kadroların tespitinde hangi objektif kriterlerin esas alınacağı, araştırmacı kadrosuna atanacak olan ilgili personellerin maaş ve döner sermaye ek ödemelerinde meydana gelecek ortalama 500 ile 1.500 TL arasındaki kaybın nasıl telafi edileceği ve bu durumların yeni bir kadrolaşma süreci oluşturacağı konusunda endişelerimiz bulunmaktadır.
663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle, ebe ve hemşirelerin sözleşmeli statüye geçirilmelerinde "En az bir yıldan beri çalışmaları." hükmü getirilmiş ve bu hüküm pek çok ebe ve hemşirenin bu haktan faydalanamamasına ve mağduriyetine yol açmıştır. Bu durum kanun önündeki eşitlik ilkesine de aykırıdır.
Başlatılan aile hekimliği uygulaması insanlarımıza başta cazip gelmiş, birinci basamak müracaatta muayene katılım paylarının alınmaması hastaları bu noktada aile hekimlerine yöneltmiştir. Hekimlerimiz ilk uygulamalarda aile hekimliği statüsüne kavuşmakla motive olmuşlar ancak geçen süre içerisinde uygulamalardaki yeni yaptırımlar hem gelirlerini azaltmış hem de motivasyonlarını bozmuştur. Aile hekimleri iş yeri kirasını kendi ödeyen, tıbbi cihazlarını kendi temin eden, elektrik, su, iletişim ve muhasebe ücretlerini bütçesinden karşılayan devletle sözleşmeli özel muayenehaneler statüsüne dönüşmüştür. Her aile hekiminin çalışma ofisinin yakınına bir eczane açılmış ve bu da ilaç sarfiyatını artırıp bütçeye ek yük getirmiştir.
112 Acil hizmetlerinde çalışan hekimlerimizin maaşları düşük kalmıştır. İstasyonlar, donanım, araç ve personel yetersizliğinden vakaya ulaşmakta sorun yaşamaktadırlar.
"Özel sağlık kuruluşları fark ödenmeden vatandaşlarımıza hizmet sunuyor." iddiası pek doğruyu yansıtmamaktadır. Sahada baktığımızda özel hastaneler muayene katılım payı dışında laboratuvar, radyoloji ve cerrahi girişimlerde fark talep etmektedir. Bu arada Sağlık Uygulama Tebliği'nde özel hastanelerin kazançlarında uzun süredir -üç beş yıldır- artış yapılmaması bu işletmeleri de sıkıntıya sokmaktadır. Sağlık politikalarından özel hastaneler de memnun değildir, yük vatandaşa binmiştir.
Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının "İlaç fiyatlarını ucuzlattık, ilaç erişimini kolaylaştırdık." iddiası, son alınan kararlar eczacılar ile vatandaşların karşı karşıya geldiği bir sürece doğru adım adım ilerlediğimizi göstermektedir. Basından da takip ettiğimize göre iki üç gündür özellikle diyabet ve kanser hastaları ilaçlarını bulamamaktan yakınmaktadırlar. Eczacılar ilaç fiyatlarının düşmesinden değil, en büyük müşterisi devlet olan ancak depodan aldığı ilacı kuruma yüksek iskontoyla zararına vermekten dolayı rahatsızdır. Oysaki eczacılar sektörde sadece ilaç satan dükkânlar değil, toplum sağlığı ve hastaların aydınlanmasına da katkı sağlayan birer psikolog durumundadırlar. Bu kesimin mağduriyetini gidermek hem vatandaşımıza hem de eczacılara karşı Hükûmetimizin görevidir.
Eczacı işletim maliyetleri rasyonel bir şekilde güncellenmelidir. Eczacılarımızın özlük hakları iyileştirilmelidir. Medula sistemindeki sıkıntılar giderilmeli, yerli imalatçılar korunmalı, millî ilaç politikasına acilen geri dönülmelidir. Ulusal ilaç fabrikaları ARGE çalışmalarını artırmalı ve ürün yelpazesini geliştirmelidir. Ulusal ilaç üreticileri birtakım teşvik ve kolaylıklarla desteklenmelidir.
Savaş, ambargo, deprem gibi afet dönemlerinde ihtiyaç duyulacak ilaç kalemlerinin yeterli seviyede üretilebilmesi için gerekli planlamalar yapılmalı, devlet bu tür ilaçların üretiminde aktif rol oynamalıdır.
İthal ilaçların pazarlanması konusunda sıkı yaptırımlar getirilmeli, ARGE çalışmaları teşvik edilmelidir. Rasyonel bir ilaç politikasıyla gereksiz ilaç kullanımının önüne geçilmelidir.
Son zamanlarda ilaç politikasında yapılan uygulamalarla, aynen geçen yıllarda yaşandığı gibi, ilaç firmaları tarafından ilaç ürün tanıtıcılarının da görevleri sonlandırılmakta, yeni işsizler ordusuna onlar da katılmaktadır.
Hekimlik mesleğinin, sağlıklı bir yaşam sürdürülmesinde yeri tartışmasız çok önemlidir. Hekimlerimizin statülerinin diğer kamu görevlileri ile bu yönden farklılığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Aylık maaşları düşük olan hekimler, performans uygulaması nedeniyle daha çok hasta bakmak zorunda kalmakta ve hastaya ayırdığı zaman azalmaktadır. Hastayı dinlemek, muayene etmek, tetkik istemek, sonuçlarını değerlendirmek ve hastayı bilgilendirmek için zaman bulamamaktadırlar. Bu durum, hekimin motivasyonunu bozmakta, hastanın da memnuniyetini azaltmakta, maliyeti de artırmaktadır, sonra da hasta şikâyetleri doğal olarak artış göstermektedir.
Diğer yandan, hastanelerde zor ve meşakkatli hastaların sevk edildiği görülmekte, endikasyonsuz işlemler yapılmakta, zahmetli cerrahi işlemlerden kaçınılmaktadır. Sigorta şirketleri malpractice oranı yüksek olan hekimleri sigortalamak istemeyecekler, bu durumda doktorlar da riskli hastalara hizmet vermekten kaçınacaklardır.
Çıkarılan yasalarda temel hedefin hastane gelirlerinin artırılması olduğu görülmektedir. Kaliteli hizmet ve araştırma-geliştirme, bugün düne göre önemsiz hâle gelmiştir. Hastanelerde döner sermaye dağıtılması, performans indeksli hekim kazancı, çok ciddi sorunları beraberinde getirmiştir. Hekim görevlendirmekte zorlanılan bölgelerde çalışanlar, daha düşük döner sermaye geliri almaktadırlar. Bu adaletsizlikler giderilmelidir, döner sermaye dağıtım şekli yeniden düzenlenmelidir, hasta memnuniyeti dikkate alınmalıdır.
Sağlıkta, ekonomik kazancı düşünmeden kalitenin artırılması yönünde bir uygulamanın tercih edilmesi çok daha uygun olacaktır. Yapılan ihmal ve hataların, yanlış planlamaların telafisinin olmadığı tek alan sağlıktır. Burada bin düşünüp bir karar vermek durumundayız.
İddia edildiğinin aksine, bugün insanlar sağlığa ceplerinden daha fazla katılım payı ödemek durumunda kalmaktadırlar. Özellikle kronik hastalığı olanlar, sık hastaneye müracaat edenler emekli paralarının çoğunu muayene katılım payına veya reçetede yazılı ilaçların farkına ödemek zorunda kalmaktadırlar.
Sağlıkta personel dağılımı dengesizliği hâlen devam etmektedir. Mecburi hizmet alanlarında yeni düzenlemeler yapılmasına ihtiyaç vardır. Personelin hastane içi görev alanlarının belirlenmesinde beceri, liyakat yerine belli sendikal kuruluşlara üyelik, kadrolaşma gayreti de olduğu gözle görülmektedir. Bu uygulamalardan da bir an önce vazgeçilmelidir.
Değerli milletvekilleri, hastanelerimizde hizmet birimlerine temizlik, güvenlik elemanları alımında aşırı siyasal tercih söz konusudur. Bu çalışanlar sürekli tehdit altındadırlar. Seçimlerde de zoraki Hükûmet adına çalışmaları talep edilmektedir. Sosyal hakları da engellenmekte ve taşeron firmaların vicdanlarına bırakılmakta, emekleri sömürülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplum sağlığı açısından, OECD verilerine göre bebek ölüm hızı ve anne ölüm hızında geçmişten günümüze kadarki dönemde görülen düşme sevindiricidir. Özellikle çocuklarda çoklu yeni doğan hastalık araştırmaları ve aşılamadaki bu gayret devam etmelidir.
Uçak ambulansı, helikopter ambulansı, deniz ambulansı, paletli ambulans sayılarının arttırılması önemli gerekliliklerdir.
Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi daha fazla desteklenmelidir.
Sağlık çalışanlarının atamaları kolaylaştırılmalı, iş bulmakta zorlanan ebe, hemşire, röntgen ve diş teknisyenleri işe yerleştirilmelidir.
TÜİK verilerine göre toplum sağlık harcamalarında kamunun payı yüzde 67,8, özel sektör payı yüzde 32,2 ve cepten sağlık harcamaları yüzde 21,8'dir.
Sağlık tesislerine yıllık başvuru sayıları 1994'te 1,7 iken, 2000'li yıllara geldiğimizde 7,7 civarına yükselmiştir.
2002'de muayene olan hasta sayısı 184 milyon iken, 2011'de 492 milyona yükselmiştir. Sadece 2011'de yıllık diş hekimi muayene sayısı 7 milyon civarında olmuştur.
Bu rakamlar bizi şu sonuçlara götürmektedir: Sağlık hizmeti sunumunda devletin payı azaldıkça veya özel sektörün payı arttıkça kişi başı sağlık harcamaları artmakta ve devletin sağlığı finanse etmesi zorlaşmaktadır. Bu durumda vatandaşın kaktı payı vermesi kaçınılmaz hâle gelmektedir.
Sonuçta, başvuru sayısı arttıkça daha rasyonel sağlık politikalarına ihtiyaç artmakta, rasyonel ilaç kullanımı ve koruyucu hekimlik hizmetleri daha fazla önem kazanmaktadır.
Bu nedenle, devlet sağlık hizmeti sunmaya devam etmelidir. Bu aynı zamanda sosyal devlet olmanın da gereğidir. Hastane birlikleri ve akabinde gelecek olan hastane özelleştirme çalışmalarından kesinlikle vazgeçilmelidir. Aksi takdirde vatandaşın sağlık harcamalarına iştirak payı daha da artacak ve parası olmayan "ne yaparsa yapsın" mantığına gelinecektir.
Sosyal güvenlik kurumlarından özel hastanelere 2008 yılında 4,3 milyar lira ödeme yapılmıştır. 2002-2009 yılları mukayese edildiğinde özel hastanelere yapılan sağlık ödemeleri 9,4 kat artmıştır. Özel hastanelerin yıllık büyüme oranı yüzde 12'dir. Bu oran, diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda ülkemiz için gerçekten anlamlı risk ifade etmektedir. Bu uygulama özel hastane fiyatlarının incelenmesinde de özel mali müşavirlere denetim getirilmiştir. Bu uygulama, özel hastane faturalarından kurum incelemeleri neticesinde yapılan kesinti oranlarını düşürecek, haksız ödemelere ve kurumsal zararlara yol açacak hatta özel hastane-özel mali müşavir arasında iş birliği ve usulsüzlükler bile görülebilecektir.
Değerli arkadaşlarım, özellikle bizleri yetiştiren hekimlere minnet ve teşekkürlerimi tekrar ifade ediyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZ (Devamla) - ?üniversitelerimizdeki öğretim görevlilerinin tam gün yasasından farklı bir şekilde istifade etmeleri, onların insan onuruna yakışan şekilde ücretlendirilmelerinin en azından yapılmasını ciddi bir şekilde talep ediyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öz.