GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:35
Tarih:12.12.2011

CHP GRUBU ADINA NURETTİN DEMİR (Muğla) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün 2012 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Ekranları başında bizi izleyen başta sağlık emekçileri olmak üzere tüm yurttaşlarımı ve yüce heyetimizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına selamlıyorum.

Türkiye'de son yıllarda göreceli olarak sağlık hizmetlerinde bir iyileşme görülse de aslında sağlık politikalarındaki çarpıklık ve kaos gün geçtikçe artmaktadır. Son aylarda çıkarılan kanun hükmündeki kararnameler sağlık sistemini âdeta bohçacı kadının bohçasına dönüştürmüştür. Sizin anlayacağınız, Sağlık Bakanlığının görev ve hizmetleri içinde artık yok yok. Bu kanun hükmündeki kararnamelerle üniversite hastanelerine iş birliği adı altında Sağlık Bakanlığınca el konulmasından tutun da serbest sağlık bölgeleri, sözleşmeli çalışma yani taşeronlaşmanın daha moderni, yabancı hekim, hemşire ithalatı, kamu görevinde yabancı uyruklu uzman istihdamı yani yeni CEO'lar, devlet hastanelerinin özel hastaneler gibi sınıflandırılması yani zengin-fakir hastaneleri, ilaç reklamının serbest bırakılmasına kadar, daha neler neler var.

Bu bohçada ayrıca, hastane, sağlık kuruluşu belirli bir alanda sağlık hizmeti sunumu lisanslarının açık artırmayla satılmasına kadar, tüm sağlık meslek mensuplarının üzerinde mesleki yeterliliği denetlemek, etik ilkeleri belirlemekten meslekten çıkarma yaptırımının uygulanmasına kadar bütün yetkilerin Bakanlıkta toplanması, kısaca engizisyon mahkemelerinin yeniden kurulması geliyor.

Uzun emek ve sınavlarla kazanılmış mevcut klinik şef, şef yardımcılığının iptali, eğitimin ve eğitim sorunlarının siyaseten belirlenmesinden, kazanılmış temel insan haklarından, kişisel hakların gaspına kadar, hepsi ve daha neler neler... Süpermarketler zengini Türkiye artık yeni bir çağa atlıyor, süper sağlık holdinglerine ve sağlık şirketlerine doğru yelken açıyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye'de kişi başına sağlık harcaması yıllık 500 dolar civarında, bu açıdan Türkiye Avrupa'da en son sıradadır. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre, 2008'de satın alma gücü Polonya, hatta Romanya'dan da geridedir. 2009'da gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 5 olan sağlık harcamasının içinden sadece binde 5'i koruyucu hizmetlere ayrılmaktadır, yüzde 4,5 ise ilaç ve tedavi hizmetlerine gitmektedir. Bu dağılım, sağlık harcamalarında önemli bir çarpıklığı işaret etmektedir.

Bakanlık uygulamaları ve 2012 yılı bütçesi değerlendirildiğinde, koruyucu sağlık hizmetlerinin kötüye gidişatının işaretlerini görüyoruz. Hükûmet koruyucu hekimliği unutmuştur. Örnek olarak, yılların Hıfzısıhha Enstitüsünün yok edilmeye çalışıldığı günlerdeyiz. Verem dispanserleri ve göğüs hastaneleri, artık, genel sağlık hizmetlerine dönüştürüldüğünden verem hastalarının sahipsiz ve başıboş kaldığına tanık oluyoruz. Artık, veremli hastalar sokakta, metroda aramızda dolaşıyorlar. Bu alanda hizmet veren hekimler aile hekimliğine dönüştürüldüğü için reçetelerini hemşireler yazıyor.

Türkiye'nin sağlık sisteminde bir diğer önemli eksiklik bakım hizmetlerinin çok yetersiz olmasıdır.

Özellikle eczacılık alanında, ilaç alanında da çok büyük sıkıntılar var. Son günlerde eczacılarımızın sorunları giderek artmakta ve sistem ciddi bir tıkanma yaşamaktadır. Eczanelerdeki ve depodaki ilaçlar tükenmektedir. Şeker ilacı, kanser gibi birçok ilaç kaleminde ciddi sıkıntılar söz konusudur. Bugün üç yüz dolayında ilacı vatandaş bulamamaktadır ve bunlar gazetelerde haber olmakta hatta bizlerden de telefonla ilaç istemektedirler. Belirli bir süre sonra eğer Türkiye'de ilaç bulamazsak şaşırmayalım. Son dokuz yılda ilaç fiyatlandırma sisteminde düzeltmeler yapıldı. Ancak bunlar zaten dünyanın uyguladığı benzer sistemlerdi. Ama bugün hiçbir ülkede eczacının durumu Türkiye'deki gibi değil. Bakınız, 2011'de Medula sistemi çöktü, ilaç takip sisteminde hâlâ sorunlar yaşanıyor. AKP'nin ilaç politikaları yüzünden ilaç almaya gücü kalmamış olan eczacılarımız dünya devi Novartis, Pfizer, Sanofi- Aventis gibi nice çok uluslu şirketlerin ve Basel gibi iktidardan güç alan sözde yerli ilaç firmalarının devlete olan borcunu kendi alın teriyle ödemeye çalışıyor. Son süreçte, kamunun talep ettiği yeni iskontolarda mutabakatı olmadığını belirten ilaç sanayinin vermediği iskontoların yarattığı zarar taşınmaz bir yük olarak eczaneleri iflasa sürüklemektedir.

Sayın milletvekilleri, Anayasa gereği sağlık hizmetinin ücretsiz olması gerekirken 4 Kasım 2011 günü SGK tarafından sessiz sedasız yaptığı düzenlemeyle on gün içinde aynı branşa müracaatta muayene katılım ücreti 5 lira birden artırılmıştır; kamu hastanelerinde 13, özel hastanelerde 20 liraya çıkmıştır. Hükûmet önümüzdeki günlerde aile hekimliğinden, acil servislerde başvurulardan katılım payı alacaktır. Ayrıca -bugün belki sizler de gazetelerde görmüşsünüzdür, Meclisimize de kanun teklifi olarak geldi- her kutu ilaç için ayrıca 3 lira istenmektedir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye'de kişi başına sağlık harcamasını gerçekten artırılma çabası göstermek gerekiyor.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü dergisi başyazısında Bakan, bir annenin Kenya'da ikiz bebeklerinden birinin ölmesi üzerine sakladığını ve diğer bebek için daha çok yardım alma konusunda çaba gösterdiğini, dünyanın gözü önünde bu insanlık dramını anlatıyor. Bu konuda kendisine ben de katılıyorum, gerçekten bir insanlık dramı ama Van'da da Afete Müdahale Asgari Standartlar ve İnsani Yardım Sözleşmesi'ne göre standartlara uygun çadır kentler kurulmadığından yani Sphere standartlarına uygun yapılanmaya gidilmediği için 6 bebek yangın, soğuk ve açlıktan ölmüştür ama Sayın Bakandan bu konuda hiçbir açıklama gelmemiştir. Van'da sağlıkta durum vahimdir sevgili dostlar. Aşılar yapılmamaktadır ve oradaki hizmetler, kamu hizmetleri maalesef depremzedeler tarafından verilmektedir. Koordinasyonsuzluk hâlâ giderilememiştir.

Sağlık, kişinin ve toplumun gelirine, varlığı ve konumuna bakılmaksızın herkesin ulaşabileceği temel bir insan hakkıdır. Anayasa'mızın 56'ncı ve diğer ilgili maddeleri de bunu söylüyor. Tutuklu için de böyle hükümlü için de Başbakan için de benim için de böyle. Birleşmiş Milletlerin ölçütlerine göre en temel hak olan yaşama hakkı en birinci insanlık hakkıdır, sonra ardından sağlıklı yaşam hakkı gelir.

Sayın Başbakana geçmiş olsun diyor, acil şifalar diliyorum. Sayın Başbakan benim gibi, sizin gibi bir insan, tabii ki hastalanacak, doktora gidecek, muayene olacak, ameliyat olacak, hepsi doğal. Atatürk'ün "Beni Türk hekimlerine emanet edin." söylemine uygun davrandığı, Türk doktorlarını tercih ettiği için kendisine teşekkür ediyorum. Kendisini tedavi edecek hekim ve uzmanları seçmesi en yüce insanlık hakkıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN DEMİR (Devamla) - Yani Başbakan hekim seçme hakkını kullanmıştır, doğru yapmıştır ama yanlış yapan Sağlık Bakanıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demir.