GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:35
Tarih:12.12.2011

CHP GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dokuz dakikada tabii bu kadar çok önemli bir konuyu ne kadar özetleyebiliriz bilmiyorum, doksan dokuz tane sorunu olan bir konuyu dokuz dakikaya sığdırmak gerçekten kolay değil. Onun için, önce bir Sayın Bakana duyuru yapmakla başlamak istiyorum.

Şimdi, bundan birkaç gün önce bana bir haber geldi. Bu habere göre Ankara'nın sularında yine problem var.

Değerli arkadaşlar, 1994 yılında Türkiye'de bir kolera salgını olmuştu. O zaman ben bürokraside henüz göreve başlamıştım ve hakikaten 21'inci yüzyılda, 20'nci yüzyılda ülkemizde kolera salgınının olması utanç verici bir durumdur. O dönemde de Ankara Belediyesine ve dönemin Belediye Başkanı Sayın Gökçek'e uyarı yazısı yazılmıştı Ankara'nın sularıyla ilgili.

Aradan on bir yıl geçti, 2005 yılında, Sayın Bakanın görevde olduğu bir dönemde, yine Ankara'da kolera salgını görüldü. Bu, tabii, Türkiye'nin o dönemki turizm çıkarlarıyla ilgili olarak saklanmaya çalışılmış olabilir, ancak birkaç turistin kendi ülkesine gidip "Kolera" tanısı almasıyla ve adını vermek istemeyen, bu konuda teşhis koymuş bazı hekimlerin konuşmalarıyla, ne yazık ki, Türkiye'nin de 2005 yılında kolera salgını yaşadığı kamuoyu tarafından öğrenilmiş oldu. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra, Ankara'nın Kızılırmak suyunu kullanmaya başlamasıyla birlikte arsenik meselesi tartışmaya girdi. Yine muhtemelen o dönemdeki Sağlık Bakanlığı yetkilileri Ankara Belediyesi uyarmışlardır ama bundan yaklaşık bir hafta önce aldığım bir habere göre, şu anda Ankara sularında tekrar arsenik miktarının olması gereken değerlerin üzerine çıktığı ve sağlığı tehdit ettiği ortaya çıkmıştır.

Doğrusu, ben bu konuşmayı yapmadan önce, eski bir bürokrat, müsteşar olarak, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı olarak bu işi teknik yetkilileriyle konuşmak istedim. Sağlık Bakanlığı Hıfzıssıhha Başkanlığını aradım. Sağlık Bakanlığı Hıfzıssıhha Başkanının şu anda görevden alınmış olduğunu, boş olduğunu öğrendim. İsmini vermek istemediğim, onun yerine bakan yetkili arkadaşla konuştum, o beni teknik bir kişiye yönlendirdi. Konuştuğum teknik kişi, önce bana bu konuda bilgi vereceğini, arayacağını, gerekli raporları fakslayacağını söyledi ancak daha sonra özel kalemimi aramış ve oradaki yetkili arkadaşıma bu konuda bilgi veremeyeceğini ancak Bakanın isterse bu konuda bilgi verebileceğini söylemiş. Ben, gayri resmî olarak aldığım bu bilginin doğruluğundan aşağı yukarı eminim.

Değerli arkadaşlar, bu tür şeyleri kamuoyuna açıklamak bir hekim, bir sağlık personeli olarak bizim görevimizdir. Eğer bu doğruysa gerekli tedbiri almak da bizim görevimizdir. Onun için, burada bu konuyu Türkiye'nin, kamuoyunun ve Sayın Sağlık Bakanlığının dikkatlerine getirmek istedim.

Değerli arkadaşlar, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak iyi yapılana iyi, kötü yapılana kötü deme kararındayız yani iyi yapılan işlerin tamamını kötüleyerek bir yere varamayacağımızı biliyoruz, böyle bir muhalefet anlayışımız var.

Dolayısıyla, Sayın Sağlık Bakanı 2002'den sonra göreve geldiğinde tüm hastaneleri tek çatı altında toplamasını ve hastanelerden verilen ilaçların özel eczanelerden verilerek hasta sıralarının, kuyrukların ortadan kaldırılmasını takdirle karşıladık. O zaman da bunu yazdığım yazılarla, köşe yazılarıyla, tıp dergilerine yazdığım yazılarımda belirttim.

Ayrıca, doğrusu Sayın Bakan ilk göreve geldiği zaman söylemleriyle de bana büyük ümit verdi çünkü Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'na soktuğumuz, benim başında bulunduğum teknik heyetin çalışmaları doğrultusunda beyanlar verdi. "Ulaşılabilirlik" diyordu "hakkaniyet" diyordu ve sağlıkta kalitenin artırılmasından, rekabetin artırılmasından söz ediyordu fakat zaman içinde olaylar böyle gelişmedi. Ne yazık ki, önce aile hekimliğinden başlaması gereken Sağlık Bakanlığı bir Amerikanvari siyasetle özelleştirme politikalarına yöneldi ve tabii ki, bu dört beş dakika içerisinde detaylarına giremeyeceğim bu politikalar yüzünden Türkiye'de büyük bir israf ekonomisi ortaya çıktı. Önce, tek çatı altında topladıkları hastaneleri son çıkan Kanun Hükmündeki Kararnameyle, şimdi Kamu Hastane Birlikleri adı altında onlarca parçaya ayırdılar önce, sonra da eczaneleri, biraz önce bahsettiğim o olumlu görüntüsünün yanında, âdeta devlet tahsilatçısı hâline getirdiler ve bugünlerde bu yapılan yanlış siyasetlerle Türkiye'de yaklaşık 360 tane ilaç piyasadan çekildi ve bulunamaz hâle geldi.

Değerli arkadaşlar, Hükûmet, maliyet etkinliğini iyi kullanamadığı için, başlangıçta özel sağlık sektörünü, sektörün özelliğini göz önüne almadan aşırı teşvik ettiği için yaklaşık 16 milyar dolar civarında aldığı sağlık harcamalarını bugün 50 milyar dolar civarına çıkarmıştır. Biz, sağlık konusunda halka verilen parayı kıskanmayız. Eğer 50 milyar dolar verilmesi gerekiyorsa 50 milyar dolar verilmesinin yanındayız ancak 50 milyar dolar harcayıp 30 milyar dolarlık hizmet verirseniz, o zaman buna muhalefet ederiz. Biz iddia ediyoruz: Bu Hükûmetin bugün için sunduğu sağlık hizmetini, 50 milyara sunduğu sağlık hizmetini, biz gelir, daha iyisini 30 milyar dolara sunarız bu millete.

Diğer taraftan, peki bu siyaset, bu sağlık politikaları neden bu kadar başarılı gözüküyor?

Değerli arkadaşlar, buna "bir illüzyon" demek istemiyorum çünkü illüzyon ciddi bir iş, onu yaratmak kolay bir iş değil. Bu, olsa olsa panayırlara gelen cambaz gösterilerine benziyor. Bir yandan "Cambaza bak, cambaza." derken diğer yandan milletin arka cebinden para çekilmeye başlandı. Bu israfların sonucunda AKP sağlık politikaları iflas etti ve şu anda, bu iflasının teyidini de vatandaştan "katkı payı" adı altında aldığı paralarla ortaya koydu. İlk defa, Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk defa, önümüzdeki günlerde, koruyucu sağlık hizmetleri verilen sağlık aile hekimlerine muayene olan vatandaşlarımızdan katkı payı alınmaya başlanacak. Hangi birisinin üstünde duralım? "Aile hekimi" dedikleri, televizyonlara reklam verdikleri konular, sadece sağlık ocağı tabelasını çevirip arkasına "aile hekimi" yazmaktan ibarettir. Burada da uygulanan yanlış siyasetlerle 750 bin kutu olan ilaç tüketimini -herhâlde ilaç sanayisi bundan çok mutludur- 1,5 milyon kutuya çıkarmışlardır.

Değerli arkadaşlar, halkı çok koruduğunu söyleyen bu Hükûmet zamanında Türk milletinin cebinden harcadığı para inanılmaz derecede artmıştır. Hani "Fakir fukarayı koruyoruz." filan diyorsunuz ya, 2002 yılında 2,7 milyar dolar olan cepten sağlık harcamaları bugün itibarıyla 9,6 milyar doları aşmış, 10 milyar dolarlar civarına gelmiştir. Eğer halktan yana sağlık politikalarınız buysa halktan olmayanları düşünmek dahi istemem.

Değerli arkadaşlar, insan sağlığının faturası yoktur ama bu kısa sürede söyleyebileceklerim ne yazık ki bunlardır.

Keşke burada aşı sorunlarını konuşabilseydik. Bir şey daha söyleyeyim size: Bu Hükûmetin yaptığı aşı ithalatıyla biz üç tane aşı fabrikası kuracağız iktidara geldiğimizde, buna söz veriyorum buradan, aşı ithalatıyla sadece. Türkiye'de böyle, israf, sağlıkta israf ve peşkeş dönemi yaşanmıştır. Domuz gribi aşısı tam bir trajikomik hadisedir. Buraya, detaylarına giremiyoruz ve benzeri olaylar... İnşallah, önümüzdeki günlerde, bu ve buna benzer olayları Türkiye kamuoyu önünde, medeni bir şekilde, teknik detaylarıyla tartışacağız. Benim, şimdilik, bu kısa zamanda anlatmak istediğim bu.

Son olarak bir şey göstermek istiyorum, bu sağlık politikaları hakkında: "Senet Yoksa Nefes De Yok." Van'daki hemodiyaliz olması gereken bir vatandaşımız, senet vermeden hemodiyaliz olamamış. Bu bir gazete haberi, bugüne kadar da yalanlanmamış.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hangi gazete?

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum değerli arkadaşlar.

Teşekkür ederim Sayın Çıray. (CHP sıralarından alkışlar)