| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 04.12.2025 |
GİZEM ÖZCAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Milyonlarca işçiyi ilgilendiren 2026 asgari ücretinin belirleneceği güne az kaldı. Sokaktaki yoksulluğun iktidarın yüzüne çarptığı bir gerçek var; 2025 asgari ücreti yüksek enflasyon nedeniyle dramatik bir biçimde eridi, bir açlık-sefalet ücretine dönüştü. 2024'te de 2025'te de ek zamlar yapılmalıydı ancak yapılmadı. 2025'in sonunda resmî enflasyon yüzde 34 civarında kesinleşirse bir işçi yıllık 50 bin TL'nin üzerinde alım gücü kaybı yaşamış olacak. Düşünün, asgari ücretli bir ailenin evinden yılda 50 bin lira çalan enflasyon hırsızına ülkede teslim olmuş bir düzendeyiz. (CHP sıralarından alkışlar) Hedeflenen enflasyona göre asgari ücrete zam yapılmaktan vazgeçilmelidir. Enflasyon hedefi değil, hane halkının geçim maliyeti hesaba katılmalıdır. Mevcut yöntem bilinçli yoksullaştırma stratejisidir.
Değerli milletvekilleri, Ekim 2025'te açlık sınırı 26.925 lira, yoksulluk sınırı 96 bin lira iken net asgari ücret 22.104 liradır. Türkiye'de milyonlarca aile artık gıdaya erişemiyor, aileler okula gönderdikleri çocukların beslenme çantasını dolduramıyor, pazar arabası da aynı şekilde, boş kalan pazar arabası ne kadar hafifse emekçinin hayat yükü de o kadar ağır demektir. (CHP sıralarından alkışlar) Sizin bu ülkenin emekçisine "Sabredin." demekten başka bir politikanız var mı, soruyorum sizlere.
Değerli milletvekilleri, asgari ücreti konuşurken bu ülkenin emekçilerinin geleceğini ve insanca yaşam hakkını konuşuyoruz çünkü Türkiye artık bir asgari ücretliler ülkesi. Bakın, asgari ücretlinin millî gelirden aldığı pay elli yıl önce kişi başına düşen gelirin yüzde 80'i düzeyindeydi, on yıl önce yüzde 60'tı, bugün yüzde 43'e mahkûm edilmiş durumda yani pastayı üreten işçinin eline, o pastadan pay almaya kalktığında vuran bir düzen var. Emekçinin ürettiği zenginlik büyüdükçe emekçinin ücreti küçülmekte; bunun temel nedeni de işçinin pazarlık kefesine koyacağımız ağırlığı olan örgütlülüğünün olmaması. Türkiye'de toplu iş sözleşmesi kapsamı yüzde 10 civarında, Avrupa Birliğinde ise bu oran yüzde 80'lere ulaşmaktadır. Toplu pazarlık kapsamı yükseldikçe asgari ücret geriler, kapsam düştükçe tüm ücretler asgariye sıkışır. Bu bir ekonomik tercih, işçiyi yoksullaştıran bir sınıf politikası. Tabloyu tersine çevirmek için bir asgari ücret yalnızca işçinin kendisine göre değil, bakmakla yükümlü olduğu ailesiyle birlikte hesaplanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu çalışma cehenneminde kadın emeği de en ağır darbeyi almaktadır. Asgari ücret ve altında alan kadın işçilerin oranı yüzde 60'tır. Kayıt dışı çalışan kadınların yüzde 90'ı asgari ücret altında çalışmaya mahkûm edilmiştir. Bu tablo, yoksulluğun toplumsal cinsiyet temelli adaletsizliği de katmerlediğinin açık bir göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, sarayın bir günde 2.624 asgari ücret, 3.625 emekli maaşı harcadığı bir ülkede asgari ücretin kişisel takdire bahşedilir gibi sunulmasını kabul etmiyoruz. Kadın emeğini yok sayan ücret rejimini kabul etmiyoruz. 39 bin liranın altında asgari ücreti kabul etmiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu ülkenin emekçisi alın teriyle büyüttüğü pastadan artık kırıntı değil hakkını istiyor. Yoksulluğu "kader" diye pazarlayanlara karşı bu kürsüden ilan ediyoruz: Emeğin hakkı bu ülkenin yarınıdır! (CHP sıralarından alkışlar)