GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:3
Birleşim:76
Tarih:11.04.2025

YENİ YOL GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2026 merkezi yönetim bütçesinin tümü üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz konuşmalarını yaptılar, çok dikkatlice dinledik. Grubumuzun hemen hemen tamamı buradaydı, İYİ Parti burada, Milliyetçi Hareket Partisi burada, DEM PARTİ'liler burada, Cumhuriyet Halk Partililer burada; şimdi burada muhalefet konuşuyor, siz neredesiniz? Adalet ve Kalkınma Partililer niye siz gelip de bizi dinlemiyorsunuz? Neden bize saygı duymuyorsunuz? (YENİ YOL ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü siz şöyle diyorsunuz: "Biz çoğulculuğa inanırız. Biz bütçede sizin bir kelimenizi, bir satırınızı, bir sayfanızı değiştirtmeyiz bu bütçenin..." Bu meclise geldiğiniz zaman da "Sizi kale almayız." diyorsunuz; alın bizi kale. Demokrasilerde muhalefet varsa orası gerçek demokrasidir. Gelin, burada bizi dinleyin. Mehmet Emin Ekmen Bey şöyle bitirdi: "Efendim, bizim muhalefetimizin söylemiş olduklarımızı inşallah dikkate alırsınız." dedi; almadınız, ne 2024 bütçesinde aldınız... Hatta buraya çıkan konuşmacılarınız hem Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Cevdet Yılmaz şöyle söylemişti: "Muhalefetin görüşlerini Plan ve Bütçe Komisyonunda dikkatlice dinledik ve not aldık ve bunu gelecek bütçede mutlaka değerlendireceğiz." demişti. 2024'te de aynısını yaptınız, dediniz ki: "Yine, aynı şekilde muhalefetten istifade edeceğiz, istifade ettik. Bunu gelecek bütçede mutlaka değerlendireceğiz." Hangisini değerlendirdiniz? Hiçbirini değerlendirmediniz ve Sayın Cevdet Yılmaz burada konuşma yaparken de sanki kendimi İsviçre'de, İtalya'da zannettim. Ya, Romanya'da zannedeyim, ben yeni geldim Romanya'dan, dört yıl önce Avrupa Birliğine girmişler. (YENİ YOL sıralarından alkışlar) Vallahi, bizim paramızdan 10 misli değerli bir paraları var Sayın Cevdet Yılmaz, 10 misli, komünizmden daha yeni kurtuldular. Böyle bir ülkede şimdi siz Andersen'den masallar anlatıyorsunuz. (YENİ YOL sıralarından alkışlar) Diyorsunuz ki: "Efendim, kalkınma hızı şu şekilde oldu, enflasyonu biz aşağı çekeceğiz." Bu enflasyonu kim yukarı çekti? Tek haneli rakamlardı 2015'te, 2016'da tek haneli rakamlarda değil miydi, 5,2 değil miydi, 6,3 değil miydi? Kim çıkarttı? Vallahi bir araştırma önergesi vereceğim bu bütçe bittikten sonra, bu UFO'luları arayalım, bu uzaylıları arayalım diyeceğim. (YENİ YOL sıralarından alkışlar) Bu uzaylılar ah, enflasyonu yukarı çektiler, arayacağız bunları. Hadi gelin AK PARTİ'liler, uzaylıları arayalım, UFO'luları arayalım, dış güçleri arayalım. Şimdi enflasyonu aşağı çekecekmişsiniz? Vallahi çekemezsiniz, billahi çekemezsiniz. Tasarruf tedbirlerinden bahsediyorsunuz. Kamu uymuyor ki buna ve siz diyorsunuz ki şimdi biraz önce... Efendim, aynı zamanda şeffaflıktan bahsediyorsunuz, denetlenebilirlikten bahsediyorsunuz. Yok ki böyle bir şeffaflık. Sayıştay görevini yapabiliyor mu? Yapmıyor ki, yapamıyor ki; 15 Temmuz sonrası korkutulmuş bir Sayıştayla karşı karşıyayız. Peki, yargı objektif mi, tarafsız mı Türkiye'de, bağımsız mı? Değil. Peki, yürütme nedir? Kuvvetler ayrılığından bahsediyorsunuz. Bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini nasıl düzeltecektiniz? Şöyle -engelli vatandaşlardan özür diliyorum- diyordunuz siz: "Kör olan, şaşı olan, topal olan, çolak olan bu parlamenter sistemi değiştireceğiz." Değiştirdiniz, 2017 yılında bir referandumla değiştirdiniz, 2018'de bunu da yürürlüğe koydunuz hukuki olarak. Peki, o günden itibaren hakikaten kuvvetler ayrılığı ilkesi Türkiye'de tecelli etti mi? Etmedi Türkiye'de. Ne oldu biliyor musunuz? Yürütme yasamaya ve yargıya vesayet unsuru olarak çıktı karşımıza. Türkiye'yi yasama yönetmiyor, Türkiye'yi yargı asla denetleyemiyor. "Denetim mekanizmaları" diyorsunuz. Ki sizi nasıl denetleyeceğiz Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız? Bize milletvekilleri olarak bir hak vermişsiniz Anayasa'da, diyorsunuz ki: "Size bir hak verdik, soru önergeleriniz var. Bu soru önergelerinizi yazılı olarak sunacaksınız. Buradaki sözlüğü kaldırdık." Kaldırdınız, yazılı olarak sunuyoruz. Vallahi, herhâlde, öyle tahmin ediyorum; 20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin soru önergesi vermişizdir ve sadece bizim grubumuzun vermiş olduğu 1.170 tane soru önergemiz var. Bunlara cevap veriyor musunuz? Vermiyorsunuz ki. Peki, ben sizi nasıl denetleyeceğim? Sizin bu bütçedeki bu harcamalarınızı... Kalem kalem söylemişsiniz, tadat etmişsiniz: "Şuraya şu kadar para veriyoruz, şu bakanlığa bu kadar veriyoruz, Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığına bu kadar veriyoruz, Cumhurbaşkanına bu kadar veriyoruz." Peki, harcamaları kim yapacak? Siz yapacaksınız. Peki, nasıl yapacaksınız? Bilmiyoruz ki; bunlar davetiyeli mi olacak, pazarlık usulü mü olacak, yoksa başka ne türlü olacak, bilmiyoruz ki. Bu davetiyeleri kim denetleyecek? Ben denetleyeceğim ama bana da cevap vermiyorsunuz. Sayıştay denetleyecek, denetlemiş; bazı yolsuzlukları, bazı hukuksuzlukları, keyfîlikleri çıkarmış ama siz bana dönüp diyorsunuz ki: "Sayıştay, Sayıştay, ince eleyip sık dokuma." Ya bir Müslümansak, eğer biz devlet adamıysak, eğer bin yıllık Türkiye'nin siyasetçileriysek, bir devletin siyasetçileriysek şöyle dememiz lazım: "Sayıştay, Sayıştay, minareyi çalan kılıfını hazırlamış. O kılıfı çıkart ve minareyi de ortaya çıkart, gereğini yapalım." demeniz gerekmektedir. Diyor musunuz? Demiyorsunuz siz ve OVP'den bahsediyorsunuz, ardından diyorsunuz ki: "Merkez Bankasından bizim işte şu kadar rezervimiz var." Ardından da TÜİK rakamlarıyla beraber şunu söylüyorsunuz, bize diyorsunuz ki: "Enflasyon aşağı doğru iniyor." Ben enflasyona enflasyon demem, o enflasyon eğer benim mutfaktaki peynirimin, ekmeğimin fiyatlarını aşağı indirmiyorsa. O enflasyon mazot fiyatlarımı, akaryakıt fiyatlarımı, çocuklarımın kreş fiyatlarını veya çocuklarımın okul fiyatlarını aşağı indirmiyorsa o masaldır, masal, masal, Andersen'den masaldır; o enflasyon kâğıt üzerinde aşağı indiriliyor demektir. Enflasyon yüzde 36 olmuş. Peki, peynire niye yüzde 106 zam yapılmış? Niye akaryakıta yüzde 208 zam yapılmış? Bunları bana söyler misiniz? Ve diyorsunuz ki: "Şöyle yapacağız, böyle Yapacağız." Ya, böyle yapacağız, şöyle yapacağız diyeceğinize "Şunları, şunları, şunları yaptık ve Türkiye'yi zengin yaptık." Rahat olun emekliler, 16,5 milyon emekli çok rahat olun. Bak, Sayın Cevdet Yılmaz öyle bir Türkiye anlattı ki paralarınız yetecek, vallahi ev kiralarını ödeyeceksiniz, ev alacaksınız, araba alacaksınız, seyahat edeceksiniz. Vallahi Türkiye'de sadece memleketinize gitmeyeceksiniz, nereye gideceksiniz biliyor musunuz? Bodrum'a, Manavgat'a, Antalya'ya; yok, yok Miami'ye gideceksiniz, Miami'ye, paralarınız çok kıymetli, Miami'ye gideceksiniz, Nice gideceksiniz, Kaliforniya'ya gideceksiniz oralarda rahat tatil yapacaksınız sizler. Bakıyoruz ve emeklilerle beraber memurlara geliyoruz, 6 milyon memur çok rahat edin siz, çok rahat olacaksınız, paralarınız yetecek, enflasyon dediğin ne ki, o canavarını yok ettiler zaten. Sizin paralarınız size çok rahat bir şekilde yetecek. Yetmeyecek mi? Anlattığına göre yetecek ama yaşadıklarımıza bakıyoruz, insanlar ev alamıyorlar, evlerinin kiralarını ödeyemiyorlar, insanlar pazara gidemiyorlar. Evet, Türkiye'de zenginler var, sizin anlattığınız, sizin bütçede söyledikleriniz Türkiye'de yüzde 20'ye tekabül ediyor, onlar çok zenginler. Hani, Robin Hood şöyle söylüyordu: "Zenginden alırım fakire veririm." Siz Türkiye'deki yüzde 60'lık, yüzde 70'lik fakirden alıyorsunuz, yüzde 20'ye aktarıyorsunuz. Türkiye'de bir ekonomik kriz yoktur, Türkiye'de bir para transferi vardır, bir servet transferi vardır, fakirlerden alıp zenginlere verilen bir servet transferi vardır. Ve ardından şöyle söylüyorsunuz: Efendim, TOKİ, bu TOKİ'yle beraber şimdi deprem konutlarından bahsettiniz, ardından da ne dediniz? "Yeni 500 bin konut yapıyoruz." dediniz, değil mi? 500 bin konut. Ben geriye dönüp şimdi anlatayım size: Elime bir lüks lambası almıştım, burada çok konuştum, lüks lambası. Hani, Sinoplu Diyojen gündüz eline lüks lambasını almış geziyormuş, "Ne yapıyorsun?" demişler Sinoplu Diyojen'e. "Vallahi Anadolu topraklarında adam arıyorum." demiş. Ben de elime bir lüks lambası aldım, TOKİ konutlarını arıyorum." der. Sonra bir anda hamleler başladı. Bu "100 bin konut yapacağız." dediniz 2019 yılında; 2019, 2020, 21, 22, 23, 24, 25; vallahi billahi tallahi bu 100 bin konutu hâlâ teslim etmediniz. Ettiniz, bir kısmını ettiniz, tamamlayamadınız. Bir kısmında adaletsizlikler yaptınız; birileri 2 bin lira, 3 bin lira aidat verirken, para verirken birilerinden hâlâ 17 bin, 18 bin, 20 bin lira almak istiyorsunuz. O Toplu konutlarının bazılarının kapıları yok, pencereleri yok bunların. Ve ardından 2022 yılı geldi, 22 yılında da bir "500 bin konut daha yapacağız." dediniz. 500 bin konut, 250 bin konut, 250 bin arazi, 50 bin iş yeri dediniz. Vallahi bunu Sayın Cumhurbaşkanı söyledi. Bir baktım, bu sefer de Murat Kurum şöyle söyledi: "250 bin konut yapacağız. 250 bin konutla beraber 100 bin arazi vereceğiz ve 10 bin de iş yeri vereceğiz." Hangisi doğru kardeşim? Cumhurbaşkanının dediği mi doğru, sizin dediğiniz mi doğru; hangisi doğru? O günden bugüne, 2022'den buraya ne geçti? 2023, 2024, 2025, 2026'ya geldik, değil mi? Bu dört yıl içerisinde vallahi billahi tallahi, Müslümana yemi yakışmaz ve bu evler verilmedi, yapılmadı, bu araziler verilmedi, bu işyerleri verilmedi. Şimdi hâlâ daha kuralardan bilmem nereden... Şimdi de kalkmışsınız, diyorsunuz ki: "Deprem konutları için 90 milyar para harcadık." Keşke o deprem olmadan önce o 90 milyarı harcasaydınız siz. Keşke o 90 milyar harcasaydınız ve o 90 milyarla beraber de Türkiye'de yüzde 7'ye tekabül eden o evleri yıksaydınız, kentsel dönüşüm değil, bakın, bütün deprem uzmanlarına sorun, "Türkiye'de bu depremde kimler öldü?" diye sorun ve ölenleri size söyleyecekler, yüzde 7'lik, çok kötü evlerde yaşayan insanlar öldüler. Örnek vereceğim size: Pazarcık. Pazarcık'a gittim, 3 tane ev yan yanaydı, bir tane sağda, bir tane solda, bir tane ortada bir ev vardı. Sağdaki ev sadece çatlamış, soldaki eve hiç olmamış, ortadaki evdeki herkes ölmüş. Niye? O yüzde 7 işte içindeydi, bunu bulacaktınız; önce bunu yapacaktınız. Şili yaptı bunu, yapmadı mı Şili? Yaptı. Şili yaptıysa kaçıncı büyük ekonomi? Sayın Cevdet Yılmaz ekonomist, çok iyi bilir, 40'ıncı büyük ekonomi. Meksika kaçıncı büyük ekonomi? 50'nci büyük ekonomi, yaptılar. 7,4 deprem oldu, ölen var mı? Var. Kaç kişi? 50 kişi, 500 kişi. Bizde ölen kaç? 7,2'de 70 bin kişi. Allah'tan korkmuyor muyuz, niye yapamıyoruz biz bunları? Sadece sizin için söylemiyorum, alınmayın oradan, bana laf atmanıza da gerek yok. Cumhurbaşkanı Yardımcısı bana cevabını verir, çok rahat bir şekilde verir, söyler, der ki: "Selçuk Bey bir dakika." Bakın arkadaşlar, Anadolu'da bir tabir var, kurnaya su gelinceye kadar kurbağanın gözü çıkar diye, söylediklerinizin hepsi "ecek"ler, "acak"lar, "mış"lar, "miş"ler hep geleceğe atfettiğiniz şeyler ve kurbağanın gözü çıkıyor. Nedir o? Siz çeşmeye su gelinceye kadar, enflasyon aşağı ininceye kadar veyahut da faizler düşünceye kadar veyahut da Türkiye'deki Merkez Bankası rezervleri tam ve kâmil manada millete tahsis edilip eğitimde fırsat eşitliği ve gelir dağılımında adalet sağlanıncaya kadar o zamana kadar millet ölüyor zaten. Yaşadığımızı zannediyoruz biz, bizim ömrümüz çok kısa, insan ömrü çok kısa, yaşadığımızı zannediyoruz. Doğru dürüst beslenemeden, doğru dürüst seyahat edemeden, ülkemizi gezemeden, dünyayı göremeden ve de aynı zamanda zenginliği tadamadan, çocuklarımızla beraber gelecek endişesi taşımadan yaşadığımızı zannediyoruz biz Türkiye'de. Birileri bunu yapıyorlar, yaşıyorlar, doğrudur. Gelin Türkiye'de gerçek bir demokrasiyi inşa edelim, gelin Türkiye'de gerçek bir hukuku inşa edelim, gelin Türkiye'de gerçek bir insan haklarını inşa edelim. Avrupa Birliği kriterlerinden niye bu kadar çekindiniz, gocundunuz? Avrupa Birliği kriterlerini bu ülkede gelip hâkim kılmanın, yollarını araştırmanın bir yolunu bulmak mecburiyetindeydik ama "Ankara kriterleri" dediniz, ya, eyvallah dedik biz o Ankara kriterlerine de. Ankara kriterlerine eyvallah tabii ki ama Ankara kriterlerini uygulamıyorsunuz ki siz. Niye uygulamıyorsunuz? AİHM kararlarını uygulamıyorsunuz, AYM kararlarını uygulamıyorsunuz. Yok, yok, uyguluyorsunuz, Allah var, uyguluyorsunuz. İstediğinize uyguluyorsunuz AYM kararlarını, Anayasa Mahkemesi kararlarını; istemediğinize uygulamıyorsunuz. AHİM Kararlarını istediğinize uyguluyorsunuz, istemediğinize uygulamıyorsunuz. Yalan mı? Hadi söyleyin, "Yalan!" deyin "Uygulamıyoruz." diyorsunuz, bazılarına uyguluyorsunuz. Bakın, Türkiye olarak biz bir hukuk devleti olmak mecburiyetindeyiz. Buraya ne yaparsanız yapın, istediğiniz kadar konuşun, yatırımcı buraya gelmiyorsa eğer, eğer birileri buraya gelip bizim organize sanayilerimizde çok ciddi yatırımlar yapamıyorlarsa ve bu ciddi yatırımlarla beraber paralarını tekrar yeniden yatırıma döndüremiyorlarsa veya Türkiye'nin yatırımcıları Türkiye'de yatırım yapmaya devam edemiyorlarsa ki edemiyorlar. Nereye gidiyor İstanbul'daki tekstilciler? Nereye gidiyor Türkiye'nin tekstilcileri? 240 bin kişi işsiz kaldı, işsiz, işsiz; 240 bin kişi! Türkiye tekstil cenneti değil miydi? Nereye gittiler? Mısıra gittiler. Ya, Mısır kim biz kim ya! Mısır fakir bir ülke, yoksul bir ülke, çok ciddi şekilde kişi başına millî gelir ayaklar altında. Şimdi kalkmışsınız "Bu tekstildeki yerli sermaye oralara gidiyorlar, Çin'e gidiyorlar, başka yerlere gidiyorlar. Peki, biz yerli sermayeyi nasıl burada tutacağız? Hukukla tutacağız arkadaşlar! Bu kürsüde birkaç defa söyledim hatırlarsanız eğer: Hazine ve Maliye Bakanı yurt dışına gitmiş. "Ne geziyorsun?" diye sorduk. "Efendim, biz oralarda ikili ilişkiler içerisindeyiz." Nedir ikili ilişkileriniz? Ya, para arıyorsunuz, para, para! Arama, arama, para ya! Hazine ve Maliye Bakanı para dağıtır, para; bizi zengin eder, enflasyonu aşağı çeker Türkiye'yi yaşanabilir, zengin bir ülke yapar. Kim zengin yapar? "İçişleri Bakanı ile Adalet Bakanı yapar." dedik değil mi? Yaptılar mı? Adalet Bakanına niye atıfta bulundum? Şimdi, bağlamından koparmadan söylüyorum, bir illiyet bağı kurmak istiyorum. Ne dedim ben orada? Şundan dolayı bunu söyledim: Eğer ülkenizde hukuk varsa ve o hukukla beraber yabancılar gelir, yatırım yapar. Skoda niye gitti? Niye Manisa'dan gitti Skoda Sayın Cevdet Yılmaz, neden gitti? Niye gitti, her türlü imkânı vermiştik onlara? Şimdi de BYD'yle ilgili yine aynı şekilde problemler var. Yatırımcılar gelmez bu ülkeye. Niye gelmez? Hukuk yok arkadaşlar bu ülkede, hukuk yok. Hukuk kime var? Aynen güçlüler hani diyorlardı ya "Hukuk, büyük balıkların yırtıp geçtiği, küçük balıkların takıldığı balık ağlarıdır." diyerek Türkiye'de maalesef hukuk budur. Türkiye'de hukuk, güçlüyü görmüyor, güçlüyle beraber oluyor -iyileri tenzih ederim- ve hukuk Türkiye'de maalesef kördür, sağırdır, laldır Türkiye'de. Oysaki o hukukun evet, görmez olması lazımdır ama birilerine gelince teleskopla bakıyor, birilerine gelince de gözünü karanlık hâline getiriyor, dünyayı, bizi sanki güneş tutulması gibi bir iklime doğru sürükleyebiliyor değerli arkadaşlar.

Onun için diyoruz ki biz: "Türkiye'de bir hukuk devleti inşa etmek mecburiyetindeyiz." "Bunu yapabilirsek yabancılar gelirler ve bizim yatırımcılarımız burada kalırlar." diyoruz ve aynı şekilde söylüyorum sizlere, bir daha söylüyorum, deprem konutlarıyla ilgili de yine aynı şekilde bu konutlarla ilgili de problemler var. Açık ve net söylüyorum burada. Ne diyorum size? Bakın, açık ve net söylüyorum; 2019 yılındaki 100 bin konutu bütün çevre ve şehircilik il müdürlüklerinde "web" sayfalarınızda açıklayın. Kimler almış, kimler almamış? Ve ikinci 500 bin kişiyi, 250 bin araziyi, 50 bin dükkânı açıklayın. Kimler almış, kimler almamış? Ve bu deprem konutlarıyla ilgili de 11 vilayetteki bütün konutları kendi çevre ve şehircilik il müdürlüklerinizin "web" sayfalarında açıklayın. "Neler varmış, kimler teslim almış?" diyerek bunları söyleyin.

Bakın arkadaşlar, biz size muhalefet ediyoruz burada. Niye muhalefet ediyoruz? Güzel yaptığınız her şeye "evet" deriz. Niye "evet" demeyelim ki dedik zaten? Getirdiğiniz kanunlarda zaman zaman arkada arkadaşlarla beraber müzakere ediyoruz. Bu müzakerede ne diyoruz? "Evet, şunlar doğrudur, eyvallah, bunlar yanlıştır." "Torba yasa getirmeyin buna." diyoruz, torba yasa getiriyorsunuz. Sonra İç Tüzük gereğince biz burada geliyoruz sizlerden yoklama istiyoruz yani "Toplantı yeter sayısı var mıdır?" diye soruyoruz. Hemen başlıyorsunuz, karar yeter sayısı... "Bak, istismar ediyorsunuz İç Tüzük'ü." diyorsunuz, doğru, şeklen istismar ediyoruz gibi gözüküyor, doğru. Peki, siz Anayasa'yı niye çiğniyorsunuz? Siz niye yasaları çiğniyorsunuz? Siz İç Tüzük'ü niye çiğniyorsunuz? Onların torba yasa değil de temel yasa olarak gelmesi gerekirken torba yasayla getirerek muhalefetin sesini niye kısıyorsunuz? Kısmayın arkadaşlar, biz konuşalım; biz konuştukça sizler mutlu olacaksınız. Niye? Hatalarınızı söyleyeceğiz, eksikliğinizi söyleyeceğiz sizlere.

Şimdi, bu bütçe, bir zarf bütçesidir; bu bütçe, bir suret bütçesidir; bu bütçe, kesinlikle bir şekil bütçesidir. Ne demek istiyorum burada? Bu, sizin söylediğiniz kâğıttan ibarettir arkadaşlar, bunlar kâğıttan ibarettir, kâğıttan. Neden böyle söylüyorum? Suret yoktur, bunun içerisinde mazruf yoktur, bunun içerisinde ruh yoktur. Niye yoktur? Çünkü bunların hiçbiri denetlenemiyor, sizin bu bütçelerinizi denetleyemeyeceğiz. Siz istediğiniz kadar "Enflasyonu aşağı çektik." deyin, vallahi çekemeyeceksiniz; fakirler daha çok fakir olacak Türkiye'de, o bir kısım zengin daha çok zengin olacak. O da istedikleriniz zengin olacak, istemediklerinize de zaman zaman bazı operasyonlar yapacaksınız, TÜSİAD'a yaptığınız gibi. Nedir TÜSİAD'a yaptığınız? Bir eleştirdi, "Aa, bir dakika..." dediniz hemen. Resen soruşturma açmadı savcılar, uyudular o sırada cumhuriyet başsavcıları ve ardından Adalet Bakanı bir konuşma yaptı, "Bir dakika, eski Türkiye değil." dedi, hemen soruşturma başlatıldı. Ardından Sayın Cumhurbaşkanı kalktı ve burada grup toplantısında bir şeyler söyledi, hemen gözaltına alındılar ve ardından da işlemler başladı. Böyle bir ülkeye yabancılar gelir mi ya? Böyle bir ülkedeki, Türkiye'deki iş adamları bir daha yatırım yaparlar mı? "Bir an önce gideyim ben buradan." diye söylerler değerli milletvekilleri.

Burada çeşitli bakanlıkların bütçeleri üzerinde konuşmalar yapacaktım fakat irticalen yaptığım için şunu söyleyeyim ben sizlere: Şimdi, Hazine ve Maliye Bakanlığı dedim. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla ilgili olarak da asgari ücretliler, 17 bin liranın altında maaş alanlar; 6 milyondan daha fazla kişi 17 bin liradan az para alıyor.

Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili şeyi söyleyecektim sizlere, Millî Eğitim Bakanlığına gelince arkadaşlar, şimdi geldiniz, bu mülakat, mülakat... Burada İsa Mesih Şahin var, zaman zaman takılıyordum ben milletvekili arkadaşımıza. Siz diyordunuz ki: "İşte, biz arada bulunuyoruz, Mehdi gelecek, Türkiye düzelecek." Ya, İsa Mesih geldi, İsa Mesih de düzeltemedi bu Türkiye'yi ve ardından "Mülakat, mülakat, mülakat..." dedi, siz bu sefer mülakatı kaldırdınız. Yok, kaldırmadınız. Ne yaptınız? Sürekli hâle getirdiniz. Nedir bu sürekli hâle getirdiğinizin özelliği? Millî Eğitim Akademileri kurdunuz. Millî Eğitim Akademilerinde bir ders var, nedir ders? Davranış notları. Orada bir ders var. Yahu, niye koyuyorsunuz bu davranış notunu kardeşim? Beş yıl boyunca -eğitim fakültesini kazanmış, gelmiş- okulu bitirmiş, KPSS'yi kazanmış; bunlarla ilgili acaba niçin bunu getiriyorsunuz, neden? Çünkü sizin -beni bağışlayın- geçmişinizde bazı problemler var. Nedir o problemler? Bu mülakatlarla ilgili dedikodular var, şayialar var, iddialar var. Bunu çürütmeniz gerekirken bakmışsınız, sürekli mülakat hâline getirmişsiniz buraları. Bu da doğru değil değerli arkadaşlarım,

Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili de söyleyeceğim şey şu: 4+4+4'ü getirdik, ben de vardım bunun içerisinde, "Doğru." dedim, bununla ilgili "Eksikler varsa tamamlarız." Ama ardından, şimdi de diyorsunuz ki: "4+4+4'ü kaldıracağız." Kaç sene geçti ya? Allah aşkına, millî eğitim politikaları dört yılda, beş yılda değişir mi? Millî eğitim politikaları elli yılda değişir arkadaşlar, yüz yılda değişir arkadaşlar, yüz elli yılda değişir arkadaşlar; millî savunma gibidir burası, Millî Eğitim Bakanlığı da böyledir, en önemli Bakanlığınızdır, Kültür Bakanlığı gibidir. Zaten 2 şeyde başarısızsınız siz: Bir, millî eğitimde başarısızsınız; iki, kültürde. Yer değiştiriyorum: Bir, kültürde başarısızsınız; iki, eğitimde başarısızsınız. Kültürde başarısızsınız çünkü kültürel değerlerimiz tamamen yok olmuş vaziyette. Kültür eğitimi doğurur, eğitim kültürü doğurmaz değerli arkadaşlarım.

Bunlarla ilgili olarak da Millî Eğitim Bakanına bir tavsiyem var: Lütfen, vatandaşlarla ve öğrencilerle konuşurken, birazcık, diline dikkat etmesi gerekiyor.

Sağlık Bakanlığıyla ilgili söylenecek o kadar çok şey var ki...

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı... Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı dedi ki: "Aile Yılı" Aile, evet, dünyanın en büyük imparatorluğu, en büyük devleti. Bu Aile Yılı'nı daha sonra Aile Yılı'ndan çıkardınız, nereye getirdiniz? "On yılımız aile yılı olsun." dediniz, doğru, on yılımız değil her yılımız aile yıl olsun. Bir yerde aile sağlamsa devlet sağlamdır, bir yerde aile çürümüşse -ki çürüyor ailemiz, maalesef çürüyor- o zaman Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yeniden bununla ilgili değerlendirmeler yapmalıdır. Bu değerlendirmeleri yaparken de sadece iktidarı destekleyen sivil toplum kuruluşlarıyla değil iktidar, muhalefet demeden -demokrasi öyle bir şeydir- bundan şekvacıydınız eskiden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdağ, tamamlayın.

Buyurun.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

İçişleri Bakanlığıyla ilgili açık ve net söylüyorum: İçişleri Bakanlığı bir mücadele verdi; ne? Gri listeden çıkmak için. Daha önce kim bu gri listeye soktu? Yahu, siz soktunuz bu gri listeye; bu kadar çeteler, mafyalar, bu kadar uyuşturucular, baronlar kimdi ya? CHP mi iktidardaydı, DEM mi iktidardaydı Allah aşkına, MHP mi iktidardaydı, İYİ Parti mi, Gelecek, Saadet, DEVA mı, YENİ YOL mu iktidardaydı? Siz iktidardaydınız, gri listeye siz soktunuz, gri listeden de siz çıkardınız. Tekrar, yeniden cezaevlerinde 540 bin kişi yatıyor arkadaşlar. Adalet, adalet, adalet... Ve burada birkaç defa söyledim ben bunu, İçişleri Bakanlığına da sesleniyorum, Adalet Bakanlığına da sesleniyorum: On birinci yargı paketini getirdiniz, sokaklarımız çetelerden geçmiyor. İşte, bugün bir polisimiz şehit oldu, Allah rahmet eylesin. Kim öldürdü o şahsı, kimler öldürdü? Niye bu insanlar? Nerede doğdu? Hangi eğitim mekanizmasında doğdular, hangi kültür ortamında, kültürel ortamda neşet etti, neşvünema buldu bunlar? Bir sorgulayın, ne olur; Allah var arkadaşlar! Ne olur sorgulayın, devleti yönetiyorsunuz. Bu devlet, kadim bir devlet; bu devlet, değerli bir devlet; bu devlet bin yıldır Anadolu coğrafyasında Osmanlı'yı kurdu burada, Selçuklu'yu kurdu, Anadolu Selçuklu'yu kurdu ve küllerinden cumhuriyeti doğurdu değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Son sözlerim efendim.

BAŞKAN - Tamamlayınız, buyurun.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - O nedenle, ben buradan şunu söylemek istiyorum: Biz, burada bütün bakanlıklar kendilerine çekidüzen vermeliler ve bir epilog yaparak bitireyim: Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini bir daha düşünün lütfen, bir kez daha düşünün. Ve Türkiye, bir kişinin denetleyebileceği bir ülke değildir, denetim mekanizmalarının birilerinin keyfine göre de ortadan kaldırılacağı bir ülke değildir. Yeniden o "kör" dediğiniz "şaşı" dediğiniz "çolak" dediğiniz o parlamenter sistemi bir kez daha değerlendirin. Yine iktidar olun, önemli değil ama doğru bir iktidar olun. Gelin denetlenebilir bir Türkiye inşa edin, hesap verebilir bir Türkiye inşa edin, hukuk devletini inşa edin; bakın, vallahi yirmi üç yıl değil, bir yirmi üç yıl daha iktidar olun diyorum. Gelip gidiyoruz bu ülkede ama siz böyle giderseniz Türkiye'ye yazık oluyor, insanımıza yazık oluyor.

Bu zarf bütçesine, bu suret bütçesine, aynı zamanda bu şekil bütçesine ret oyu vereceğimizi şimdiden söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Çünkü bir satırını, bir paragrafını bile değiştirmeye gücümüzün yetmediği bir bütçeye "evet" vermemiz doğru değildir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum; milletime de aziz milletime de nice yıllar diliyorum. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)