| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 12.12.2011 |
MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Bakanlığı bütçesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Enerji Bakanlığının en önemli görevi Türkiye'nin enerji arz güvenliğini sağlamasıdır. Bu minvalde, bununla ilgili BOTAŞ, TPAO, TKİ, TTK gibi kurumlar hidrokarbon; EÜAŞ, TEİAŞ, TETAŞ, TEDAŞ gibi kurumlar da yenilenebilir enerjiler de dâhil olmak üzere hidrokarbonla birlikte elektrik ihtiyacını karşılamak üzere görev yapmaktadırlar. Tabii bu anlamda, bu kurumların içinde bulundukları durumu değerlendirmek de gerekmektedir. Bizim görevimiz bardağın boş tarafını göstermektir. Bu boşlukları doldurmak da İktidarın görevidir. BOTAŞ, şu anda Türkiye'nin doğal gaz ihtiyacının büyük bir bölümünü ithal eden bir kurumdur ama maalesef, içinde bulunduğu durum, gerçekten çıkmazın içerisindedir; 7,5 milyar alacağına karşılık 8,5 milyar borcu bulunmaktadır. Bunların 6 milyarı vergi dairelerine 2,5 milyarı da dış alımlardan kaynaklanan Azerbaycan, Rusya ve İran'a borçlardır.
Yine bu arz güvenliği konusunda batı hattı, Gazprom'a ait olan Rusya Batı Hattı'nın sözleşmesinin yenilenmeyeceğini, 5-6 milyar metreküplük bu sözleşmenin yenilenmeyeceğini düşünürsek ki şimdiden sanayide şöyle zamlar yapılmıştır: Geçtiğimiz yıllarda ve bu yıl indirimli doğal gaz kullanan sanayiciler şimdiden bu gazlarının, yüzde 7-8 indirim alan sanayicilerin önümüzdeki yıl bu indirimlerden istifade edemeyeceğini, hatta doların artmasıyla ve doğal gaz fiyatlarının, maliyetlerinin yükselmesiyle zamlarla da karşı karşıya kalacaklardır.
BOTAŞ kanun gereği, kontratlarını yüzde 20'ye düşüremediği için yine bu anlamda sözleşme noktasında sıkıntı içerisindedir. Yine, Azerbaycan'dan alınan doğal gaz, 2008 dâhil olmak üzere, 120 dolardan 250 dolara çıkartılıp ve 2008 dâhil, bu aradaki farkın, 1 milyar dolar civarındaki farkın da ödemesinden kaynaklanan sıkıntı içerisindedir.
Benim buradan naçizane tavsiyem, Türkmenistan'la 1999 yılında yapılan ama boru hattıyla oradan alınması gereken 16 milyar metreküplük otuz yıl süreyle yapılan bu anlaşmayı hayata geçirmek için bunun çalışmalarının yapılmasıdır.
BOTAŞ'ın yine "BOTAŞ International" diye yurt dışında kurulmuş bir firması vardır. BTC'yi işleten, Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattını işleten bu kurum da her yıl zarar etmekte ve maalesef şu anda başındaki bulunan Genel Müdür de usulsüz bir şekilde atanmıştır. Bu usulsüzlük tabii, Bakanlar Kurulu kararı ve Bakan tarafından bu anlamda talimatlandırılarak olmuştur ama BOTAŞ'ın bu 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 40'ıncı maddesinde belirtilen ilgili bakanlığın gözetim ve denetimi "İlgili bakanlık, teşebbüs, müessese ve bağlı ortaklık faaliyetlerinin kanun, tüzük ve yönetmelik hükümlerine uygun olarak yürütülmesini gözetmekle görevlidir." BOTAŞ Genel Müdürlüğüne doğrudan müdahale anlamına gelecek uygulama içine girmiştir. Çıkabilecek hukuki anlaşmazlıklarda BIL Genel Müdürünün ve Yönetim Kurulu üyelerinin atanmalarının hukuki olmadığına ve yaptıkları işlemlerin geçersiz olacağına ilişkin Yüksek Denetleme Kurulu, yani Sayıştay raporları mevcut bulunmaktadır. Bunları da dikkate almak lazım diye düşünüyorum.
Yine, BIL uzunca yıllardır petrol 18 dolar iken, 15-20 sentlere varil başına ücretlendirme olurken, yine 18 dolara petrolün varilini alması gerekirken, doğal gaza çevrildiğinden dolayı masrafların artmasına rağmen bu tahkimdeki süreç Azerbaycan'ın bize yıllık 150 milyon metreküplük 57 dolardan sağladığı bu doğal gazı da BTC tarafı önümüze koyarak şimdi tahkimden vazgeçmemizi istemektedir. Sayın Bakana soruyorum: Bu tahkimden vazgeçecek mi acaba? 20 milyon dolarlık da masraf yapılmıştır bu tahkimle ilgili.
En önemli kurumlardan bir tanesi Türkiye Petrolleri. Sayın Genel Müdürün 2023'te Türkiye'nin hidrokarbon ihtiyacını Türkiye Petrollerinin karşılama hedefi bizi son derece heyecanlandırmıştır ancak bu şartlarda Türkiye Petrollerinin 1996'da 51.500 varil yurt içinde üretim yapan ancak bugün 2009 itibarıyla 34 bin varile düşen Türkiye Petrolleri ve gelirlerinin büyük bir kısmını Azeri Çıralı petrol bölgesinden, petrol boru hattından kazanan ve maalesef yine çok önemli, Türkiye Petrollerinin Dışişlerindeki politikalara ihtiyacının olduğunu yani en son uygulamalarda Irak'ta açılan ilk ihalelere, büyük ihalelere Türkiye Petrolleri sokulmamıştır ve genel bölgede ihalelere giren Türkiye Petrollerine de kuzey bölgesinde de yine ihalelere sokulmama gibi hem de Dışişleri tarafından bir uyarı vardır. Dolayısıyla, bir tek önümüzde kalan Türkiye Petrolleriyle ilgili umudumuz Karadeniz petrolleridir. Karadeniz petrollerinde de eğer bu anlamda beklediğimiz gerçekleşmezse yine umudumuz başka baharlara kalacaktır diye düşünüyorum ve endişe ediyorum. Bu anlamda işte bütün konuşmacılar çıktığında Türkiye'nin dış ticaret açığının, cari açığının hep bu ithalatlardan kaynaklandığını söylediler ama Türkiye Petrolleriyle ilgili de bu anlamda, maalesef, Türkiye Petrollerini daha güçlü bir şirket hâline getirmek için de bir çaba yok. Dünyada günlük 100 bin varilin altında üreten firmaları dikkate almıyorlar. Dolayısıyla, Türkiye Petrollerinin bilançolarının ve hedeflerinin büyük olması gerekir ve böyle bakmamız gerekir diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, yine, elektrik üretimine gelince, tabii "2002'de bu kadardı, şimdi bu kadar." gibi rakamlarla kendimizi kandırmamamız lazım. Şöyle ki -verdiğim rakamların tamamı resmî kaynaklardandır, hatta bu vereceğim rakam Enerji Bakanlığının yine bütçedeki Bakanlar Kurulu yayınındandır- 2000-2005 arası yıllık güç artışı yüzde 8,5 ama 2005-2011 arasındaki güç artışına baktığımızda, maalesef, yüzde 5,5'a düşmüşsünüz. Yani bütün projeksiyonlarda yıllık yüzde 7'lerde elektrik talebinin artmasına rağmen ki bu artışlarla eğer Türkiye'deki 2009 yılında yaşanan krizin etkileri elektrik tüketimini yüzde 2 geriye götürmeyip aynı artışla devam etseydi bugün maalesef Türkiye'de elektrik kesintilerini bile yaşayacaktık.
Dolayısıyla, elimizdeki lisans başvuruları, lisanslar hayata geçmeden, inşaatlar bitmeden bizleri teselli etmemeli diye düşünüyorum. Çünkü lisans başvurularının da büyük bir bölümü rüzgâr enerjisine, RES'lere dayanıyor. RES'leri de, bakın, puant saatleri yani elektriğin en fazla kullanıldığı saatlerdeki gücün yüzde 20'sinden fazlasını sisteme bağlayamazsınız. Yani bugünkü puant gücümüz nedir? Yaklaşık 36 bin megavattır. Yani dolayısıyla 7 bin megavatın üzerinde bugün RES sisteme bağlayamazsınız, teknik olarak bu böyledir.
Tabii, elektrik üretimini aynı zamanda da ucuza mal etmek durumundayız rekabet şartları içerisinde ama Türkiye'deki bu rekabet şartlarında, maalesef, PMUM denilen bu sistemde marjinal maliyet diye bir uygulama? Bunun detaylarına girersem çok uzun sürer, size bunun bir tane örneğini vereyim. Bu marjinal maliyet uygulanan dengesizlikteki uygulamalarda özel sektörün önü ciddi anlamda açıldı. Ben şimdi elektrik üretiminde özel sektörün teşvik edilmesini, hele hele yenilenebilir kaynaklarda elbette teşvik edilmesini ama ikili anlaşmalarla teşvik edilmesini? Buralarda bu rekabetin kime, ne şekilde yarayacağı belli olmayan yerlerde bunun düzeltilmesi noktasında beş yıldır dil döküyorum. Bakın, bu dengesizlikte EÜAŞ 2009 yılında yaklaşık 7,5 milyar kilovatsaat elektrik almış; 8,5 milyar kilovatsaat -yaklaşık söylüyorum- elektrik satmış. Yani yaklaşık 1 milyar kilovatsaat PMUM'a elektrik vermiş. Bunun karşılığında EÜAŞ'ın alacağı ne kadar biliyor musunuz? Borcu 435 milyon lira. Alacağı değil, borcu 435 milyon lira. Yani 22,67 kuruştan almış, 14 kuruştan satmış, dolayısıyla özel sektöre kâr transferi yapmıştır. Yani dolayısıyla bu tür uygulamalardan, böyle, birilerine yarayan, ne şekilde yaradığı belli olmayan uygulamalardan da kaçmamız lazım diye düşünüyorum.
Yine, bu fiyatlandırma ülkemizin gündeminde. TEDAŞ'ın yaptığı, işte üzerinde sekiz dokuz tane vergi veya vergi benzeri üzerine konulan rakamlar var. İşte, TEDAŞ'ın tarife bileşenleri. Bakın, burada vatandaşın ödediği rakamın sadece yüzde 59'u vatandaşa satılan elektriğin fiyatı. Yani üzerine yaklaşık yüzde 67 vergi ve benzeri rakamları bindiriyorlar. Bunun içerisine kayıp kaçak rakamları da var. Yani kayıp dünyada belli standartlarda, yüzde 7'ler civarında ama Türkiye'de yüzde 16 civarında. Şimdi, yüzde 9'luk kısmını ne yapıyoruz biz? Vatandaştan topluyoruz.
Yine, bölgesel fiyatlandırmaya geçilmeli, eğer oralarda elektrik dağıtımında ihtiyaç varsa bunu da yine devlet sübvanse ederek yapmalı, vatandaşın üzerine yıkmamalı diye düşünüyorum. İşte, OECD fiyatlarında -yine bütçe, Bakanlar Kurulunun bütçe rakamlarından söylemek gerekirse- 12 sentken Türkiye'de 2010'da 15,1 sente çıkmış. Dolayısıyla fiyatlarımız da bu anlamda yüksek. Ama bu uygulamalarla bir de üzerine biraz önce nükleer santral kurulursa ki bu nükleer santral ilk anda 25 sentlerden başlayacak bu ikili anlaşma gereği Türkiye'ye bu elektriği vermeye. Yaklaşık 40 milyar kilovatsaati 25 sent yani neredeyse 40 kuruştan devlet satın alarak paçal maliyetleriyle en az yüzde 15, yüzde 20'lere varan elektriğe zam yapmak durumundayız nükleer santralle. Yani nükleer santralin yapımında, anlaşmalarında sıkıntılar vardır.
Bakın, geçtiğimiz yıl da TKİ'yle ilgili fakirlere dağıtılan kömürdeki alımlardaki sıkıntılardan bahsettim ama Sayın Bakan sanki biz fakirlere dağıtıma karşıymışız gibi "Fakirlere dağıtımlar devam edecek." dedi. Ben diyorum ki: Sayın Bakan 2 katına çıksın. Allah versin, devletimize Allah zeval vermesin, 2 katına çıksın ama bunlar temin edilirken yine birilerine birtakım rantlar aktarılmasın.
Bakın, 2003-2004 yılında TKİ tamamen kendi kaynaklarından karşılamış ama daha sonraki yıllarda tam 3 milyar 600 milyon tonu doğrudan alım yoluyla -bakın doğrudan alım, ihale falan değil- temin etmiş.
Şimdi Sayın Bakan cevaben dedi ki: 22/a ve 22/b maddesine göre alınmış. 22/a ve 22/b maddesi Kamu İhale Kurumuna tabi kurumlarda yapılamaz yani ihale sayılmıyor zaten. Dolayısıyla bunu yapmak için bir sürü gerekçeler gerekiyor. Efendim bunun dışında Kamu İhale Kurumuyla alakalı bir sürü yanlışlıkları, bunların yapılmaması gerektiğini yine Yüksek Denetleme Kurumu, Sayıştay bu anlamda uyarılarda bulunmuş.
Bakın, şöyle söyleyeyim: TKİ'nin kendi mamul kömürünün satışlarından sağladığı faaliyet kârlılık oranı bu fakirlere kömür dağıtımında yüzde 46,3, rüçhan hakkı kullanarak temin edilen kömürden sağlanan faaliyet kârlılığı da yüzde 61,1. İhalesiz ve pazarlık usulü ilansız alınan ticari kömürden sağladığı faaliyet kârlılığı oranı ise sadece yüzde 4,1.
Değerli milletvekilleri, bunu ben söylemiyorum, bu Yüksek Denetleme Kurumu, Sayıştay üyelerinin tespiti ve iki senedir de TKİ'nin bu şekilde, doğrudan alım metoduyla bu kömürleri almaması gerektiğini, işte rekabet ortamının oluşması ve fakirlere gidenlerin bir kısmının da zenginlere dağıtılmaması noktasında Yüksek Denetlemenin önerileri var.
Bunlara da dikkat ederek, bu uygulamaları da yanlış bulduğumuzu ve bütçeye ret vereceğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özensoy.