| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 16.02.2012 |
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu araştırma önergesini hazırlamadan önce Adalet Bakanlığına yanıtlanması amacıyla soru sordum, çok kapsamlı bir cevap aldım Adalet Bakanlığından. Bu cevap 23 Aralık 2011 tarihinde geldi. Keza, 12 Haziran seçimlerinden hemen sonra Meclis Araştırma Merkezine bir araştırma yaptırdım, bunun cevabı da Temmuz 2011 tarihinde geldi. Bu cevaplar geldi. Birçok kaynaktan araştırma yaptım ve bu araştırmaların sonucunda da bu araştırma önergesini vermeye karar verdik arkadaşlarımızla beraber.
Ben, milletvekilliğinden önce Türkiye İnsan Hakları Vakfının Diyarbakır temsilciliğini yürüttüm, İnsan Hakları Derneğinde çalıştım, avukatlık yaptım. İşkence suçlarıyla ilgili olarak da, kötü muamele suçlarıyla ilgili olarak birçok araştırma yaptım, birçok davada bulundum, birçok mağduru temsil ettim. Ancak Adalet ve Kalkınma Partisinin 2002 iktidarından sonra, Sayın Başbakanın "İşkenceye sıfır tolerans" gösterileceği sözlerinden sonra, Türkiye'de işkencenin aslında azalmadığını, kötü muamelenin azalmadığını ancak bunun bir vesileyle gizlendiğini birçok insan hakları kuruluşuyla beraber tespit ettik. Dolayısıyla da rakamların çarpıcılığı da bu durumu ortaya koymaktadır. Her ne kadar Anayasa'mızın 17'nci maddesinde işkence ve eziyet görme yasaklanmış ise de, bir negatif yükümlülük devlete yükümlenmişse de pratikte, uygulamada gözaltı merkezlerinde ve başka merkezlerde gözaltına alınmadan önce ve cezaevlerinde işkence ve kötü muamelenin bir idari pratik olarak devam ettiği konusunda insan hakları kuruluşlarının yaygın kanısı var. Şimdi, size, özellikle Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımın bu rakamları görmesi açısından tablo yaptım. Okuduğumuzu dinlemiyorsunuz, belki görsel bir malzemeden faydalanırsınız diye bunu yaptım, daha iyi göresiniz diye.
Değerli arkadaşlar, bakın, sizin iktidarınız döneminde işkence ve kötü muamele suçlarıyla memura direnme suçları arasındaki artışı bu tabloda görebilirsiniz. Sekiz yıllık dönem içerisinde, 2003'ten 2010'a kadarki dönem içerisinde işkence ve eziyet suçundan dava açılan görevli sayısı 5.643 kişi ama yurttaşlarımıza karşı direnme suçundan ve hakaret suçundan açılan dava sayısı ise 104.348. Yani bu dönem içerisinde yaklaşık 104 bin yurttaşımıza, polise veya başka bir görevliye direndiği için veya hakaret ettiği için dava açılmış ve yaklaşık bunlardan 64 bin kişi mahkûm olmuş değerli arkadaşlar 64 bin yurttaşımız mahkûm olmuş. Böyle çarpıcı rakamlar var bakanlığın istatistiklerinde. Ne oldu da sizin döneminizde acaba yurttaşlarımıza bir cesaret geldi; herhangi bir güvenlik görevlisini gördüğü zaman direnmeye, hakaret etmeye başladılar? Acaba ne oldu? Hiç düşündünüz mü bunu? Niye sizin döneminizde yurttaşlar bu hâle geldiler? Ya bunu sosyolojik olarak araştıracağız veya psikolojik olarak araştıracağız veya işkence suçuyla, kötü muamele suçuyla polise karşı direnme suçları arasındaki artışın araştırılmasını sağlayacağız ve bunu da bu Meclis yapacak.
Size başka bir şey okumak istiyorum. Sanmıyorum okuduğunuzu. Bu da Avrupa İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammerberg'in raporu değerli arkadaşlar. 10 Ocak 2012 tarihli. Bu raporda da, otuz sayfalık raporda da Türkiye'de yargı uygulamaları ve insan hakları uygulamalarıyla ilgili olarak çok çarpıcı tespitler var. Türkiye'ye çok önemli öneriler var bu raporda. Okuduğunuzu sanmıyorum ama okumanızı tavsiye ediyorum. Bu raporlardan çok önemli sonuçlar çıkarabiliriz, çıkarabilirsiniz, beraber burada çıkarabiliriz.
Bakın ne diyor Hammerberg raporunda? Aynen okuyorum, bu rapordan okuyorum: "Cezasızlıkla ilgili bir başka endişe de görevi kötüye kullanmakla suçlanan polis memurlarının bilhassa TCK'nın kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla direnç göstermeye ilişkin 265'inci maddesi uyarınca davacılar aleyhine suçlamalarda bulunduğu iddia edilen uygulamadır." Komiser, ceza hukuku sisteminin bu tür karşı suçlamalarla asıl şikâyetlerden daha çabuk ilgilendiğine dair haberlerden ve bu durumun da zaman zaman yargının saygınlığına zarar vermesinden endişe duymaktadır.
Geldi buraya ekim ayında; sizlerle görüştü, bakanlarla görüştü, cezaevlerini ziyaret etti, insan hakları savunucularıyla görüştü, insan hakları kurumlarıyla görüştü ve gördüğünüz bu raporu yazdı ve bu raporda da Hükûmete önerilerde bulundu.
Öneride bulunduğu konulardan bir tanesi de memura karşı direnme suçlarındaki artış. Bunun işkence ve kötü muamele suçlarını gizlemek amacıyla yapıldığını, yargının buna sessiz kaldığını, yargının direnme suçlarına karşı önemli bir alaka gösterdiğini, insanları çok çabuk mahkûm ettiğini ama işkence ve kötü muamele suçları konusunda da bir cezasızlığın devam ettiğini Komiser, hem İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıfta bulunarak hem görüştüğü insan hakları kurumlarının raporlarına atıfta bulunarak hem de bakanlıktan aldığı raporlara ve bilgilere atıfta bulunarak bu tespitte bulundu. Bu tespitini de Hükûmete öneri olarak iletti. Biz de okuduk. Daha önce yaptığım araştırmalar da, Meclis Araştırma Merkezinin araştırmasından çıkan sonuçlar da buydu. Sayın Bakanın bizim soru önergemize verdiği cevaplar da buydu.
Dolayısıyla, güneş balçıkla sıvanmıyor değerli arkadaşlar. Sizler ne kadar deseniz de "İşkence ve kötü muameleye sıfır tolerans var." ama asıl burada korunan bir biçimde gizlenen ve korunan işkencecilerdir ve vatandaşlarımıza ve yurttaşlarımıza kötü muamelede bulunanlardır. Rakamlar, Bakanlığın rakamları çok çarpıcı bir biçimde bunu ortaya koymakta.
Şimdi, ne yapabiliriz değerli arkadaşlar? En son 14 Ekim 2011 tarihinde Milliyet gazetesinde çıkan haberi hepiniz okumuşsunuz. Özgür Benol ve Mine Sayarı adlı 2 yurttaşımızın, 2 öğrencinin nasıl dövüldüğüne ilişkin haberlerdi. Bu haberlerde bir görevlinin bu gençleri niçin dövdüğü konusundaki açıklamalar çok çarpıcıydı. Niçin dövdüğü noktasında aynen şunu ifade etmişti: "Devlet aleyhinde konuştuğu için biz onları dövdük ve kötü muamelede bulunduk." demişti. 2 öğrenciye karşı açılan davada istenen cezalarla polis memurlarına karşı açılan davada istenen cezaları bir karşılaştırın. Bunun da haberi ve kaynakları kayıtlarınızda var.
Yine, daha sonra İzmir'deki Karabağlar'daki karakolda kadın bir yurttaşımıza karşı davranışı hepimiz tüylerimiz ürperir bir biçimde izledik, nasıl dövüldüğünü izledik ve daha sonra anlaşıldı ki o kadın yurttaşımız polislere karşı direnmiş, o nedenle kötü muamelede bulunulmuş. Kadın yurttaşımıza istenen ceza yedi yıldır. Bunu bilin. Dolayısıyla, işkence ve kötü muamelenin karakollarda ve diğer gözaltı merkezlerinde, cezaevlerinde nasıl gizlendiği artık çok çarpıcı bir biçimde açık. Bu suçlar nedeniyle direnme ve kötü muamele suçu gibi gösterilerek işkence ve eziyet suçu gizlenmekte. Bu nedenle, burada yapmamız gereken çok açık, yapmamız gereken çok açık. Eğer yurttaşlarımıza bir cesaret gelmişse polise direnme konusunda, bu yüksek cesareti araştıralım. Niye sizin döneminizde bu kadar cesur hâle geldiler, bu kadar cesur hâle geldiler? Yok, eğer diğeri varsa o zaman niçin gizlendiğini, nasıl gizlendiğini ve bu suçlardaki artışı karşılaştırmalı olarak inceleyelim.
Son olarak, değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanı da Karabağlar'daki olayla ilgili olarak şunu ifade etmişti: "Asalım mı bu polis memurlarını?" Hiç kimse kimseyi asmasını talep etmiyor ama biz, bütün bu suçların, yurttaşlarımıza karşı, insanlığa karşı suç olarak kabul ettiğimiz bu suçların gerektiği biçimde araştırılmasını ve cezalandırılmasını talep ediyoruz, yoksa 30 liralık bir para cezasıyla geçiştirilmesini talep etmiyoruz, istemiyoruz.
Değerli arkadaşlar, hiçbir rejim işkenceyle, baskı ve zorbalıkla insanları hizaya getirememiştir. "Vatandaşımı hem severim hem döverim." anlayışıyla demokrasiyi tesis edemezsiniz. Gözaltında bir kadına kameralara bile aldırmadan işkence yapan görevlilere 30 lira para cezası vererek veya "Ne yani, asalım mı?" diyerek, sahip çıkarak işkence ve kötü muameleyi önleyemezsiniz. Çünkü bu halk iyinin de kötünün de cezasını er veya geç verir. İşkenceciyi koruyan hiçbir hükûmet ayakta kalmadı, bunu bir kenara not etmenizi istiyorum ve bu araştırma önergesine bugün de biraz sonra yapacağınız gibi "Meclisin gündemi çok yoğun, o nedenle de Meclis gündemini işgal etmeye dönüktür." demeyin. Bu kadar araştırmadan sonra, bu kadar dayanaktan sonra biz bunları hazırladık, verdik. Eğer gerekçe gösterecekseniz başka bir gerekçe gösterin.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tanrıkulu.