GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:67
Tarih:16.02.2012

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve çok değerli burada olmayan milletvekilleri; bugün, işkence ve eziyet suçlarının önlenmesi ve alınacak tedbirlerin belirlenmesine yönelik olarak verilen Meclis araştırma önergesi lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

"İşkenceye sıfır tolerans" hiç kuşkusuz son derece saygın bir söylemdir. Ancak bu söylemin hayata geçirilebilmesi her şeyden önce işkenceye yasak koymak ya da bunu yasalarla düzenlemek değildir. İşkenceye yasak koyabilirsiniz ancak işkenceye giden yolları açık tutarsanız işkenceyi önleyemezsiniz.

İşkence, kötü bir psikoloji, kötü yasa, yanlış algı sorunu olduğu kadar aynı zamanda sosyolojik bir sorundur da. Yalnız yasaların değil aynı zamanda toplumun da "işkenceye sıfır sorun" demesi gerekir.

Tarih boyunca insanlık hep onur ile konfor, erdem ile ekmek arasında kalmaya zorlanmıştır. Kapitalist sistemin özü de aslında bu mantık üzerine kuruludur. Sistem size "Onur istiyorsanız konforunuzdan taviz vermeniz gerekir, ekmek istiyorsanız biraz erdeminizden vazgeçmeniz gerekir." şeklinde bir dayatma içerisinde bulunuyorsa böyle bir toplumda sağlıklı bir şahsiyet, sağlıklı bir sistem oluşturmak çok zor olacaktır.

Olmak için ölmeyi göze alanları inadından vazgeçirmek doğrultusunda işkence, tarih boyunca, hatta sistemler içinde hasta ruhlu kişiler tarafından hep uygulanagelmiştir. Hiç tartışmaya bile gerek yoktur ki işkence, insanı alçaltmaya yönelik aşağılık bir iştir. İşkence, gerçekte yapılanı değil, yapanı alçaltır. İşkence ve kötü muamelenin gelenekselleştiği bir yerde bu tür uygulamalar üzerinde sosyolojik, siyasal, kültürel, dinî inceleme ve irdelemelerin yapılması şarttır.

İşkence ve kötü muamelelere karşı olmak sorunu çözmüyor. Hatta işkenceyi ve kötü muameleyi şiddetle yasaklayan yasalar çıkarmak da sorunu tam anlamıyla çözmez. Bu yüzden işkence ve kötü  muameleyi doğuran, sosyal, kültürel, ekonomik ve geleneksel damarların irdelenmesi gerekir. Konu ciddidir, üzerinde durulmaya ve irdelemeye değerdir.

İşkence ve kötü muameleden söz ederken "sistem, devlet, hukuk düzeni" konularını ele alıp önce bunların üzerinde bir mutabakat sağlamak gerekir. Hukuk toplum yaratmaz, toplum hukuk yaratır. Topluma uygun olmayan yasal düzenlemelerin geleceği olmaz. "Hukuk" ile "otorite" birbirine bağlı iki kavramdır. Hukuku tesis, temin ve korumak ancak otorite ile mümkündür. Onun için "Hukuk ile güvenlik, demokrasi ile güvenlik, ikisinden birini tercih edin." şeklinde yapılan değerlendirmeler külliyen yanlış, hatta tehlikelidir. Bunların ikisini bir arada, ikisini de birbirlerinin sınırlarına girmeden ama birbirlerini tamamlayan unsurlar olarak ele almak gerekir. Bunlar birbirlerinin karşıtı, alternatifi ya da biri öbürünün yerine konulacak şeyler değildir; koyarsanız totaliter bir kafaya, otoriter bir rejime gidersiniz.

Devlet bireyleri hem birbirlerine karşı hem de kendine karşı korumakla yükümlüdür. O hâlde demek ki devlet ile birey, devlet ile toplum ve nihayet devlet ile hukuk birbirine bağlı kavramlardır. Bu kavramlar bir paranın iki yüzü gibidir, birbirlerini tamamlarlar ama asla birbirlerinin aynısı değillerdir. Birey yoksa toplum, toplum yoksa devlet, hukuk yoksa da meşruiyet olmaz. Bu olgulardan birisi olmadan diğerinin anlamından söz edemeyiz. Bu kavramların birbirleriyle olan ilişkisine vurgu yapan en önemli tabir "hukuk devleti" tabiridir. Kişilerin ekonomik, kültürel, siyasal, sosyal ve düşünsel hakları hukuk devletinde bir bütün olarak ele alınır.

İşkencenin olduğu yerde hiç kuşkunuz olmasın ki hiçbir şey doğru ve mecrasında yürümez. İşkenceyi birey yapar, sistem yapılmasına imkân sağlar. İşkencenin üzerinden yapılan değerlendirmelerin birçoğu bu parametreleri dikkate almamaktan kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan işkencenin üzerinden devleti "işkenceci" ya da devleti "katil" ilan etmek, haddini fena hâlde aşmak ve ne söylediğini bilmemek anlamına gelir.

İşkenceyi istismar etmek de işkence yapmak kadar adi bir iştir. Bu yüzden işkenceye yönelik Meclis araştırması açılması, insanları, devleti bu tür iddia, isnat, iftira, ithamları bir anlamda dengeleyecek bir konuma bizi getirecektir. İstismarları engellemenin yolu bu tür araştırmaları açmak, nedenlerini tespit etmek ve hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde işkence olaylarını açığa çıkartmaktan geçiyor ancak bireysel veya münferit olayları da ele alarak onların üzerinden yargılara varmak da aklı başında insanların yapacağı bir iş değildir, bunun da altını çizmek istiyorum.

Birey ile devleti barıştırmanın yolu da işkenceyi tümüyle ortadan kaldırmaktan geçmektedir. Bu vesileyle birey, toplum ve devlet ilişkilerine kısaca değinmekte yarar var.

Unutmamak gerekir ki bireylerin hem karakteri hem de dünya görüşünün içinde yaşadığı toplumla yakından ilişkisi vardır. Eflatun bunu binlerce yıl önce ifade etmişti. Bireyin temel hak ve özgürlüklerini ancak devletin sayesinde korumak ve sürdürmek mümkün olabilir. Dünya anlamlı bir biçimde incelenirse, devleti olmayan toplulukların kâmil anlamda herhangi bir özgürlüğünden söz edilemeyeceği görülür. Devlet anarşist ütopyalara kurban edilmeyecek kadar önemli bir siyasi organizasyondur. Devletin bu anlamda bir başka tanımı da "Siyasileşmiş millet." demektir. Faşist, teokratik ve komünist sapmalar devletin millet yönünden amaç-araç dengesini kaybetmesiyle ortaya çıkar.

Değerli milletvekilleri, kuşkusuz birey ve devlet bir neden-sonuç ya da tez-antitez ilişkisi içerisinde ele alınamaz. Birey ve devleti, aralarında fonksiyonel ilişki bulunan, birbirlerine tercih edilme konumunda olmayan, her ikisi yönünden de varlıklarını tamamlayıcı ve bütünleyici bir mekanizmanın unsurları olarak görmek şarttır.

Tamamen zihinsel bir soyutlama yaparak birey ile devleti karşı karşıya getirip sonra da devasa otorite karşısında bir molekül kadar âciz kalarak ezilen bireyin yanında yer almak verileri baştan yanlış yere koymak anlamına gelir. Devleti, bireyi ve bireyin özgürlüklerini koruyan, sağlayan ve var eden bir misyon ile teçhiz ederseniz o zaman bu tür olgulardan ticari ya da siyasi yarar sağlama olayı da ortadan kalkar.

Binlerce yıldan bu yana "Ya devleti yönetenler bilgin olmalı ya da bilginler devleti yönetmelidir." şeklinde görüşlerin olduğunu hepimiz biliyoruz ama erdemsiz, yeteneksiz ve işkenceci bir yönetim kurdunuz. Siz "bilge" dediniz, "namuslu" dediniz, "dürüst" dediniz ve yönetimin başına bütün bu insanları getirdiniz ama onlar işkenceci çıktı, onlar rüşvetçi çıktı, onlar toplum aleyhine çalışan insanlar hâline geldi. O zaman "Toplumu bunlardan nasıl koruyacaksınız?" sorusu gündeme geliyor. Toplumu bunlardan korumanın yolu da öyle bir devlet yapısı oluşturalım ki en kötü, en hain, en erdemsiz insan da oraya geldiği zaman, devletin başına geldiği zaman devlete ve topluma iyilik yapmaktan başka yapabileceği bir yolu bulamasın. Bu anlamda devleti o şekilde yapılandırmak ve anlamlandırmak gerekir ki, topluma ve bireye başta özgürlükleri olmak üzere her türden haklarını sağlayan, veren ve koruyan bir mekanizma hâline gelmiş olsun.

Bireyin bütün hakları ancak bir otorite tarafından teminat altına alınabilirse anlamlıdır. Bu otorite de devlettir. Devlet kendisini meydana getiren halkın bir çeşit sosyal mukavele ile devrettiği yetkiden alır meşruiyetini. Devleti olmayan millet sürü, milleti olmayan devlet ise anlamsız bir slogandır.

Bu bağlamda verilen işkence ve eziyet suçlarının önlenmesi ve alınacak tedbirlerin belirlenmesine yönelik olarak ortaya konan Meclis araştırma önergesinin gündeme alınmasını demokrasi ve hukuk açısından da doğru buluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.