| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 13.12.2011 |
CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına Savunma Sanayii Müsteşarlığı hakkında söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Savunma sanayisiyle ilgili 1'inci madde oldukça açık bir hüküm içeriyor, ne diyor: "Bu kanunun amacı, modern savunma sanayiinin geliştirilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonunun sağlanmasıdır." Bu kadar açık bir hükme rağmen, siz Savunma Sanayii Destekleme Fonu'ndan MİT'e ve emniyete pay ayrılması için kanun hükmünde kararname çıkarttınız. Peki neden? 6 milyar doları MİT ve emniyete aktarmanın yolunu mu arıyorsunuz? Eğer bu bütçe Türk Silahlı Kuvvetlerine fazla geliyorsa payı eğitime kaydırın, 81 vilayete asmakla övündüğümüz tabelaların üniversite olması için kullanın. MİT'in ve emniyetin bütçesi mi yetmiyor? O zaman bu kurumların bütçesini artırın. Burada bir bityeniği var, burnumuza kötü kokular geliyor, çıkıp bu durumun gerekçesini açıklayın. Savunma Sanayii Müsteşarlığıyla ilgili olarak çıkardığınız karar AKP politikalarını iyi özetliyor, bu politikaları da en iyi deve örneği anlatıyor: Neyiniz doğru ki burada almış olduğunuz karar da doğru olsun.
İnsansız hava araçlarıyla ilgili olarak İsrail'le yaptığınız anlaşma ne oldu? İsrail ne kadar kazandı? Maliyeti milyonlarca doları bulan kazalar yaşandı mı? Halkımızın paraları yanıp kül mü oldu? Önce insansız hava araçları satın almak için para ödüyorsunuz, sonra da milyonlarca dolar verip aynı araçları kiralıyorsunuz. İsrail'e para musluğu bağlamaya yemin mi ettiniz? O kadar çok cevapsız soru var ki, bu sorular biz bilmediğimiz için değil siz açıklayamadığınız için cevapsız. Aynı cevapsız sorular, aynı dumanlı hava füze kalkanı projesinde de mevcuttur.
Değerli arkadaşlar, AKP bu ülkeye halktan ve Meclisten habersiz bir ateş gömleği giydiriyor. Bu projeyle ABD'nin uşağı, İsrail'in kalkanı oluyoruz, komşularımızın hedefi hâline geliyoruz. Malatya'ya füze kalkanı kurulması için müsteşar ile büyükelçi mutabakat zaptı imzaladı. Neden bir anlaşma değil de mutabakat zaptı? Çünkü, anlaşma olursa Meclis gündemine gelmek zorunda. Mecliste bunu tartışmaya yüzü olmayan AKP kalemi müsteşarın eline tutuşturdu, sinsice imza attırdı, imza gece yarısı bülteniyle Türkiye'ye duyuruldu.
Başbakan Lizbon Zirvesi öncesinde şöyle diyor: "Topraklarımızın genelinde böyle bir şey düşünülüyorsa zaten komuta kesinlikle bize verilmeli. Aksi takdirde böyle bir şeyin kabulü mümkün değil." Peki, aynı Başbakan çok değil, bir hafta sonra ne diyor: "Komuta sisteminin tamamen NATO'da olması gerektiğini söyledik." Bu iki cümle arasındaki amansız çelişki yürek burkan bir durumdur. Başbakanın da bu duruma düşmesi gerçekten üzücüdür.
Şöyle böyle derken altyapı, donanım gibi gerekçelerle komuta ABD'ye teslim edildi. Bana inanmıyorsanız Beyaz Saray'ın açıklamalarını okuyunuz, çıplak gerçeği orada göreceksiniz.
Proje kimin? ABD'nin. Kime karşı kimi koruyacak? İran'a karşı İsrail'i koruyacak. Yazan ABD, oynayan AKP. Senaryo çok basit: Davul Türkiye'nin boynunda, tokmak ABD'nin elinde olacak.
Tarihe bakınız, orada emperyal güçlerin kanlı sayfalarını göreceksiniz. O kanlı sayfalarda bu ülkenin egemenlerinin, iktidarlarının payını da göreceksiniz. Irak istilacılarına bu ülke topraklarını açanlar, onlar için dua edenler, bir koyup beş alsalar bile tarihin önünde suçlu olmaktan kurtulamayacaklardır. Yoksulların kanını akıtacak, mazlumların ahını alacak bu emperyalist projeye "Hayır." demeliyiz. Yoksa akacak kanın her damlasında, toprağa düşecek her canda, anaların gözyaşlarında, yetimlerin bakışlarında bugün sorumluluğunu yerine getirmeyen herkesin payı olacaktır.
Aylar öncesinden "Bu kılıç kalkan oyununa girmeyelim, ülkemizi hedef hâline getirmeyelim." dedik. Kürecik'in dağlarına çıktık, Malatya'dan "Hayır." dedik ama dinletemedik. Kısa bir süre sonra Suriye, füzelerini Türkiye'ye çevirdi. İran ilk olarak Malatya'yı vuracağını bangır bangır bağırmaya başladı.
Çok değil, bir gün önce İran Meclis Başkanı Vekili Hüseyin İbrahimi şöyle dedi: "Herhangi bir saldırıya uğramamız hâlinde Kürecik'teki füze kalkanını hedef alacağız ve bu bizim en doğal hakkımızdır." Yine Rusya Devlet Başkanı da füze kalkanına karşı gerekli önlemleri alacaklarını belirtti. Hedef hâline geldiğimiz, bu bilgilerle somutlaşmış oldu. Maalesef biz haklı çıktık.
Peki, bizi cazgırlık yapmakla suçlayan, füze kalkanını masumlaştırmaya çalışan kişiler, çıkıp yanlışlarını düzeltti mi, halktan özür diledi mi, kamuoyuna yanlış bilgi vermenin üzüntüsünü yaşadı mı? Hayır, bunların hiçbiri olmadı. Kalkana karşı olmayı bizim solculuğumuza bağlayan bu kişiler şunu iyi bilsinler ki:
Bir: Ben solcu olmaktan gurur duyuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Solculukla ne alakası var ya?
VELİ AĞBABA (Devamla) - İsrail kalkanına karşı Deniz Gezmişlerin yolunda yürüyorum.
İki: Bu mesele siyasi duruş kadar vicdanla da alakalıdır. Sağ gelenekten gelen Saadet Partisi, HAS Parti, MAZLUMDER, MHP bu kalkana karşı bizimle beraber yürüyor. Adalet duygusu çürümemiş, vicdanı kararmamış herkes bu kalkana karşı çıkıyor. Zikzaklar çizerek, emperyalistlerin peşinden giderek doğru yolu bulamazsınız, insani değerleri çıkarlara feda ederek doğru iş yapmış olamazsınız. Irak'a özgürlük ve demokrasi vaadiyle girenlerin neler yaptığını gördük. 100 binlerce ölü, milyonlarca dul, yetim, ırzına geçilmiş kadınlar, hayatı yağmalanmış Iraklılar? İşte, emperyalizmin demokrasi ve özgürlük anlayışı. Ne Irak'taki Coni'leri unutacağız ne de onların duacılarını. Savaş vahşettir, savaş ölümdür. Savaş büyük patronların kendi çıkarlarını yoksulların kanıyla döndürdüğü bir kıyım makinesidir. Savaş tezkere satın alanların tezkere satın alamayanların başına ördüğü bir çoraptır. Asıl cesaret isteyen savaş değil barıştır. Biz savaşa karşı daima barışı savunuyoruz ve size bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Hiç değilse, yıllardır istismar ettiğiniz kesimleri düşünün. Dokuz yıllık iktidarınız boyunca kan gölüne dönen İslam coğrafyasına bir bakın. Eski günlerinizin hatırına, bir saniyeliğine mazlumlara kulak verin. Ne oldu? Yoksa iktidara gelince mücahitlikten emekli mi oldunuz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Biz mazlumlara kulak veriyoruz.
VELİ AĞBABA (Devamla) - Davos'da "One minute" diyorsunuz, Lizbon'da "Yes, okey." diyorsunuz. Kamera karşısında hava atıyorsunuz, kapılar arkasında imza atıyorsunuz. Ne olacak sizin bu hâliniz? Güneşi balçıkla sıvayamazsınız, gerçeklerin üzerini örtemezsiniz. Eğer bu ayıptan kurtulmak istiyorsanız, bu yanlıştan dönmek istiyorsanız vakit çok geç olmadan harekete geçin, imzanızı çekin. Sonrasında ise izlenmesi gereken yol oldukça basit.
Bu füze kalkanı projesi derhâl durdurulmalıdır, sonra Meclise getirilmelidir. Burada gerekli bilgilendirmeler ve tartışmalar yapılmalı. Aksi durumda Anayasa'nın 92'nci maddesine uymamış ve dolayısıyla suç işlemiş olursunuz. Anayasal suç işlemekle kalmayacaksınız, mazlumların nazarında da suçlu sandalyesine oturmuş olacaksınız. Onun için bu kalkan projesinin Meclise getirilmesini istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, Tanzanya'yla, Uganda'yla, Avusturya'yla ikili anlaşmaları Meclise getirip tartıştıran AKP, maalesef, Türkiye'yi savaşa sürükleyen bu önemli projeyi Mecliste tartışmamıştır, bunu da milletimizin bilgilerine sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, aksi takdirde, füze kalkanına karşı barış kalkanını kuracağız. Emperyalistlere ve iş birlikçilerine teslim olmayacağız, direneceğiz. Unutmayın, kandan kına yakılmaz, silahla barış sağlanmaz, emperyalistten dost olmaz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.