| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 14.12.2011 |
CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli bürokratları, yöneticileri, basınımızın çok değerli emekçileri ve ekranları başında bizi izlemekte olan çok değerli yurttaşlarımız; sizleri Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü ve Devlet Personel Başkanlığı konusunda söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu personel politikalarına yakından bakıldığında, AKP döneminde personel rejiminin önemli ölçüde tahrip olduğu görülmektedir. Sözleşmelilik ve taşeronlaşma gibi çalışma ilişkileri eğitim, sağlık gibi asli, sürekli nitelik gösteren kamu hizmetlerine de yayılmıştır. Siyasal iktidarlar karşısında liyakat ve kariyer ilkesine göre çalışan, tarafsızlığıyla devletin memuru olması benimsenmiş bir rejim gittikçe tarihe karışmaktadır. Siyasal iktidarlar karşısında memura sağlanan güvence Hükûmet tarafından kişisel bir imtiyazmış gibi algılanmaktadır. Hâlbuki tarihî sürecin 18, 19, 20'nci yüzyıl içinde çizilen, bu rejimde memura sağlanan güvence, ulus devlet, kamu yararı, kamu hizmeti tasarımında asıl olarak yurttaşların eşit, tarafsız kamu hizmetlerinden yararlanmasının, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının bir güvencesini oluşturmaktadır. Sayın Bakanın basına yansıyan açıklamalarında Bursa Hakimiyet gazetesinde ifade edilen ve 657 rakamının tarih olacağına dair demeçler, Türkiye'de emekçiler ve çalışanlar üzerine yeni bir saldırı dalgasının daha yönelmekte olduğunu gösteriyor. Belli ki, amaç, 1965 yılında çıkartılan Devlet Memurları Kanunu'nun ismi dâhil tamamen değiştirilmesidir. Sayın Bakan, 657'ye tahammül edemiyor ama esas tahammül edemediği 657'nin sağladığı haklar ve çalışanların güvenceli çalışmasıdır. Yapılacak düzenlemeyle, Sayın Bakan, memurların başka illere rotasyonunu sağlayacağını söylüyor. Bu demektir ki artık Hükûmetin elinde sınırsız sürgün imkânı olacaktır. Ve ilave ediyor Sayın Bakan "Personel rejimi de değişecektir." İş güvencesini ortadan kaldıran, esnek performansa dayalı çalışmayı yaygınlaştıran politikaların hayata geçirilmek istendiği görülmektedir. Sürgünü devlet memurunun yaşamının bir parçası hâline getiren politika özlemlerine "evet" demek mümkün değildir. 4/C statüsünün kaldırılmasını talep ettiğimiz böyle bir dönemde, taşeronlaşmaya karşı çıktığımız böyle bir dönemde anlaşılan AKP Hükûmeti tüm kamu personelini benzer bir statüye sokmak amacındadır. Bu duruma şiddetle karşıyız.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar Devlet Personel Başkanlığı belli konularda görüş bildiren ve mütalaaları önemsenen bir kurumdu. AKP Hükûmetinin en önemli özelliği, kurumları işlevsizleştirmesidir. Daha öncesinde, yasaların uygulanmasında karşılaşılan tereddütlerin giderilmesi, personelin yasalardan doğan haklarının kullandırılması, kamu görevlileri sendikaları ve kanunun uygulanmasında karşılaşılan sorunlar gibi pek çok konuda kamu emekçilerinin haklarına dair görüş oluşturma işlevi ortadan kaldırılmıştır. Kurum, anlamsız hâle getirilmiştir. Sıradan bir bürokratik örgüte dönüştürülerek sadece Hükûmet sözcülüğü yapan bir kurum hâline gelmiştir. Artık bu kurumdan emek dostu bir görüş duymak mümkün olamaz. Bunun en somut örneği, yıllarca "4/C'li personel kamu görevlileri sendikalarına üye olamaz." diyen Başkanlığın Tekel mücadeleleri, Tekel eylemleri sonrası, bir gecede Başbakanlık talimatıyla "4/C'li personel kamu görevlileri sendikalarına üye olacaktır." diye açıklama yapmış olmasıdır.
Artık Devlet Personel Başkanlığı, AKP kadrolaşmasının yoğun şekilde yaşandığı bir örgüttür, arka bahçesi hâline dönüştürülmüştür. Hükûmetin ağır denetimi altındadır, Hükûmetçe işlevi kendi politikaları doğrultusunda görüş bildirmektedir. Bu kurumda artık liyakat değil Hükûmete yakınlık esastır. Pervasızca kadrolaşma dışında, AKP'nin bürokrasiye dair başka bir politikası da yoktur ve olmayacaktır. Birçok kadro -diğer kurumlarda olduğu gibi- burada da sınavsız olarak belirli personele verilmiştir. Dolayısıyla, veri hazırlama, kontrol işletmesinin kadrosu verilmeyen personelin durumunda olduğu gibi haksızlık devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilinmektedir ki, 1952 yılında Türkiye ve Birleşmiş Milletler arasında var olan teknik yardımlaşma anlaşması ek bir protokol ile kurulmuş olan Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü TODAİE, 7163 sayılı Teşkilat Kanunu uyarınca, bilimsel, mali ve idari özerklikte olan bir kamu kuruluşudur. Enstitünün genel amacının, kamu yönetiminin çağdaş düşünce ve yaklaşımlara uygun olarak gelişmesine yararlı çalışmalarda bulunmak olduğu belirtilmektedir. Ancak, kamu yönetimi alanındaki önemine rağmen, yine Sayın Bakanın yapmış olduğu açıklamalardan anlaşılan odur ki, bu kurum da tarih olacak ve Devlet Personel Başkanlığı bünyesine alınacaktır. Yapılacak düzenleme ile Türkiye Bilimler Akademisi TÜBA konusunda yaşanan gelişmelerin tekrarlanmak istendiği ve Devlet Personel Başkanlığına bağlanarak, TODAİE'in de zaten sınırlı olan özerkliğinin yok edilerek Hükûmet güdümüne alınmak istendiği görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; taşeronlaşmayla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum, özellikle İzmir'le ilgili. Geçtiğimiz günlerde ve bu yılın başında, İzmir Büyükşehir Belediyesi, İçişleri Bakanlığının müfettişleri, Maliye Bakanlığının müfettişlerince kuşatıldı ve orada kamu görevi gören bürokratlar gözaltına alındı. Türkiye'de 2.900 belediyenin eksiksiz bir şekilde denetlenmesinde, kontrol edilmesinde hiçbir sakınca görmüyoruz; ama 900 belediyenin muhalefet partileri tarafından yönetildiği, 2 bin belediyenin iktidar partisi tarafından yönetildiği bir ülkede sadece muhalefette bulunan partilerin iktidarda olduğu yerel yönetimlerin Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sayıştay denetçileri tarafından abluka altına alınarak çalışamaz hâle getirilmesini asla kabul etmek mümkün değildir. (CHP sıralarından alkışlar)
İzmir Büyükşehir Belediyesinde 5 tane sendikacı, DİSK'e bağlı Genel-İş Sendikasının Şube Başkanı Cafer Gonca, Memiş Sarı, Yakup Yıldırım, Cafer Alp ve Necip Binici kardeşlerimiz bugün tutukludur. Yine, Büyükşehir Belediyesinin bürokratları suçsuz bir şekilde Bergama'da ve İzmir cezaevlerinde tutukludur arkadaşlar.
Peki, bir sendika yöneticisi niçin tutuklanıyor? İhaleye fesat karıştırmak? Bir sendika yöneticisi olarak arkadaşlar, ben bir kamu görevinde bulunan bir arkadaş olarak nasıl orada bir yolsuzluğa bulaşabilirim?
Amaç şudur: İzmir Büyükşehir Belediyesi taşeronlaşmaya izin vermemiştir ve vermeyecektir. İzmir Belediyesinde çalışan işçiler ve emekçiler grevli ve toplu sözleşmeli sendika hakkına sahiptir ama Türkiye'de 2 bin belediyede yandaşın egemen olduğu, ihalelerin alındığı ve hizmetlerin satın alındığı bir taşeronlaşma almış başını gidiyor. Taşeronlaşmaya karşı çıkıldığı için sadece ve sadece İzmir Büyükşehir Belediyesi bürokratları ve yöneticileri ve sendika yöneticileri tutukludur arkadaşlar. Buradan onlara selam gönderiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Bilmelidirler ki er veyahut da geç adalet tecelli edecektir, bundan hiçbir kuşkumuz ve hiçbir kaygımız yoktur değerli arkadaşlar.
Bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisi; çıkın koridora, tuvaletleri temizleyen, odalarımızı temizleyen, buradaki salonları temizleyen arkadaşların hepsinin göğsünde "TEMSAN" diye bir şirketin ismi var arkadaşlar. Türkiye Büyük Millet Meclisine taşeron çalıştırmak yakışıyor mu arkadaşlar? Yakışıyor mu bunlar arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar) Bunları biz dile getirmeyeceğiz de nerede dile getireceğiz arkadaşlar? Bunları sizlere söylemek istiyorum. Özlük hakları yok, kıdem tazminatları yok, ne kadar SSK primlerinin yatırıldığıyla ilgili hiçbir bilgi yok arkadaşlar ama taşeronlaşma sizin genetiğinizde ve genlerinizde var.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) - O sizde var, sizde.
MUSA ÇAM (Devamla) - O nedenle sürekli bunlara söylüyorsunuz, taşeronlaşmaya karşı? Değil arkadaşlar. Taşeronlaşma klasik anlamda bir köleliktir, ilk çağlarda olduğu gibi insanların kiralanıp karın tokluğuna çalıştırıldığı bir sistemin adıdır ve bu sisteme karşı çıkmak bir insanlık görevidir, bir yurtseverlik görevidir değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, sizlere sormak istiyorum: Halil Tatlı'yı hatırlar mısınız? Nail Yılmaz'ı hatırlar mısınız? Cuma Yıldırım'ı hatırlar mısınız? Muhsin Koşan'ı hatırlar mısınız? Kemal Elmas'ı hatırlar mısınız? Hacı Mehmet İpek'i hatırlar mısınız? Adnan Demir'i hatırlar mısınız? Aydoğan Polat'ı hatırlar mısınız? Hatırlamaz.
SALİH KOCA (Eskişehir) - Sayın Vekilim, siz de hatırlamadığınız için?
MUSA ÇAM (Devamla) - Bunlar, bu yılın başında Afşin-Elbistan'da bir göçük sonucu hayatını kaybeden insanlar.
Arkadaşlar, Şili'de yaşanan göçükte, dört ay içerisinde bütün insanlar oradan canlı olarak çıkartıldı ama şubat ayından beri Afşin-Elbistan'da göçük altında kalan bu insanlara, bu işçi kardeşlerimize, bu emekçi kardeşlerimize maalesef ulaşılamamıştır değerli kardeşlerim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Sayın Bakan olarak siz bunları yapmayacaksınız da ne yapacaksınız Sayın Bakan? Bunları sizlerden duymak isteriz, işitmek isteriz Sayın Bakan.
Elbette, Nazım Hikmet'in söylediği gibi "Dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, dolaşacaktır en şanlı elleriyle, işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyetle."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) - Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çam.