GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:37
Tarih:14.12.2011

BDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve Su İşleri Bakanlığının 2012 yılı bütçesi hakkında Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki sistem, içinde barındırdığı farklı din, dil, etnik yapı, mezhep ve kültürlere olan ayrımcı ve tekli yaklaşımını ne yazık ki kültürel ve doğal varlıklara karşı da sürdürmektedir. Köklü bir tarihsel kültüre ve doğal potansiyele sahip olan ülkemizin bu zenginlikleri henüz korunamamaktadır çünkü her şeyden önce, Türkiye'de, kültür ve tabiat varlıklarını koruma kültürü yeterince gelişmemiş, geliştirilmemiştir. Doğal alanlar ve kültürel miraslar, yıllarca, başa gelen hükûmetlerin uygulamalarından kaynaklı tahrip edilmiş ve bir kısmı da belli rant çevrelerine peşkeş çekilmiştir. Avrupa ülkelerinde tarih, kültür ve tabiat varlıklarını koruma projeleri için bütçelerden ayrılan pay yüzde 1 oranındadır ancak ülkemizde bu pay yok denecek kadar azdır. Bu da kültürel ve doğal varlıkların korunması, bir devlet politikası hâline getirilmesi konusundaki tutumuzu göstermektedir. Unutmayalım ki, tüm insanlığın ortak mirası olan bu varlıkların ve tarihî alanların korunması, gelecek kuşaklara aktarılması başta devletlerin ve insanlığın ortak sorumluluğundadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin çevreye, tarihsel yapılara ve doğaya önem vermediğinin bir kanıtı da binlerce hektar ormanlık alanın yok edilmesidir. Küresel ısınmanın arttığı, sera gazı salımının had safhaya ulaştığı, çevresel sorunların her boyutuyla baş gösterdiği bir dönemde her yıl binlerce hektarlık ormanlık alanların yakılarak, bir bölümünün de turistik bölgelere tahsis edilmesi kabul edilemez bir uygulamadır.

En kabul edilemezi de bunların içerisinde, Kürt coğrafyasında ormanların büyük çoğunluğu da sözüm ona ülkenin güvenliği adına güvenlik güçleri tarafından bilinçli olarak yakılarak yok edilmesidir. Bu orman yangınlarına devlet de sadece ve sadece seyirci kalmıştır hatta bazen teşvik etmiştir. Ne yazık ki otuz yıla yakındır yaşanan şiddet ve çatışma kültüründe ormanlar yakıldı, sular kurutuldu, tüm bitki çeşitleri yok edildi ve birçok hayvanın soyu tüketildi.

İşte bu ekolojik dengenin alt üst oluşumu içinde insan sağlığının da ne kadar tahrip olduğunun takdirini de sizlere bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de bulunan doğal ve kültürel varlıklar ne yazık ki hükûmetlerin politikaları nedeniyle de talan edilmekte, yok edilmektedir. Havamız, toprağımız, suyumuz ve tarım ürünlerimiz hızla kirletilmektedir. Bu talan ve yıkım bazen bizzat hükümet eliyle gerçekleştirilmekte, bazen de vurdumduymaz tavrıyla meydana gelmektedir.

Milyonlarca ağaç, binlerce hektar ormanlık alan, sırf golf sahaları, oteller, villalar, yeni yollar için kesilmekte, feda edilmektedir. İstanbul'da düşünülen çılgın proje de bu cümleden bir projedir. Daha da acısı Hükûmetin içinden ve kurumlarından bir Allah'ın kulu çıkıp da bu kıyımlara karşı bir şey demiyor, sesini çıkarmıyor. Doğa katliamlarına karşı mücadele yürüten çevreler ise bizzat Hükûmet tarafından engellenmekte, "Terörist" yaftasıyla yaftalanmaktadır.

Bütün bunlar karşısında Orman ve Su İşleri Bakanlığı başını kuma gömmekten başka bir şey yapmamaktadır.  Bölge halkı kendi doğal varlıklarını korumaya çalışırken de halka müdahale edilmekte, insanlarımız engellenmektedir.

Bakınız, Orman ve Su İşleri Bakanımıza yazılı bir soru önergesi verdik birkaç gün önce. Önergede 1991 yılından bugüne kadar Doğu ve Güneydoğu'da çıkan orman yangınlarını, bu yangınlarda kaç hektarlık ormanın zarar gördüğünü ve bu yangınlardan kaç tanesinin güvenlik güçleri tarafından bilinçli ya da bilinçsiz meydana getirildiğini sorduk. Gayriciddi bir şekilde hazırlanan cevapta doğrusu sorularımıza yanıt alamadık. Ancak, bu dönemde meydana gelen -ki bize göre çok daha fazlası yaşanmıştır- 810 orman yangınında 12.926 hektar orman alanının zarar gördüğü ifade ediliyor bu yazıda. Orman yangınlarının yüzde 43'ünün ihmal ve dikkatsizlik nedeniyle meydana geldiği belirtiliyor, yüzde 31'inin ise bilinmeyen (meçhul) nedenlerden meydana geldiği dile getiriliyor.

Evet aynen öyle ifade edilmiş, bilinmeyen (meçhul). Merak etmeyin, biz bu orman yangınlarının kimler tarafından ve nasıl çıkarıldığını biliyor ya da tahmin ediyoruz. Güvenlik güçlerinin operasyonları neticesinde, uçaklardan, helikopterlerden atılan bombalar sonucunda meydana geldiğini söylemeye diliniz varmıyorsa yine bu yakılan alanların yeniden ağaçlandırılması için de bir tedbir alamaz mıydınız? Belli ki yeni rant alanları burada da açılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, son dönemlerde Türkiye'de bir diğer önemli yıkım ve talan olayı ise ülkenin suları üzerinde gerçekleşmektedir.

Hükûmet tarafından para kazanılan, kâr edilen bir meta hâline getirilmek istenen ülke sularının yaşamsal bir varlık olduğu ve kamuya ait olduğu âdeta unutulmuş ya da artık tamamen inkâr edilir bir hâle gelmiştir. Doğaya ve insana can veren akarsular, yeraltı suları, su kullanım hakkı sözleşmeleriyle kırk dokuz yıllığına özel şirketlere peşkeş çekilmektedir. Bergama'da, Fatsa'da, Artvin'de özel maden arama şirketleri maden aradıkları yerde doğayı tahrip etmekte, temiz su kaynaklarını zehirlemektedirler.

Öte yandan şehirlerde yurttaşın suya erişimi her geçen gün daha da zorlaştırılmaktadır. Bugün Türkiye'nin birçok yerinde -ki bunların çoğu büyük şehirdir- yurttaş musluklardan akan suyu içememektedir,  buna Ankara ilimiz de dahildir.

Halk, içilebilir durumdaki suyu su şirketlerinden yüksek fiyatla satın almaya zorlanmaktadır. Bu nedenle her gün yeni şişe suyu satan şirketler türemektedir. Bu durum ülkemizde öyle bir boyuta ulaşmıştır ki dünya şişe suyu tüketimi her yıl yüzde 7 artarken Türkiye'deki bu artış yüzde 20 civarındadır. Suya verecek parası bulunmayan kesim ise temiz suya erişememektedir.

Ayrıca her gün okuyoruz, dinliyoruz uzmanlar uyarıyor: Bu suların da sağlıklı olmadığı, özellikle bazı şirketlerin pazara sunduğu bu suların zehir saçtığı da bilinmektedir.

Ne yazık ki, gerek Sağlık Bakanlığının gerekse de Orman ve Su İşleri Bakanlığını bu konudaki denetimleri çok yetersiz olduğu gibi bu konu onları çok fazla da ilgilendirmiyor gibi görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğal ve kültürel varlıklarımız üzerindeki en büyük tehlike ve tehditlerden bir tanesi de kuşkusuz yapılmak istenen hidroelektrik santralleridir.

Bilindiği üzere, Türkiye genelinde yapılması planlanan HES projesi sayısı yaklaşık 2.500 civarındadır. Bunlardan 700 tanesinin yapımı dünyada eşi, benzeri bulunmayan doğal zenginlikleri, endemik bitki örtüsü ve jeolojik yapısı, tarihî ve coğrafi konumu gereği dünya genelinde koruma öncelikli 200 ekolojik alan arasında yer alan Doğu Karadeniz'de planlanmaktadır. Sadece ekonomik bitki ve canlı çeşidi açısından dünyanın 200 vadisinden biri olan İkizdere Vadisi'nde yirmi dört proje bulunmaktadır.

HES projelerinin yapımının planlandığı vadilerin bir kısmı turizm bölgesi ilan edilirken birçoğu sit alanı ilan edilmiş ve bir kısmı da millî park içerisinde yer almıştır.

Son birkaç yıl içerisinde, Dersim, 85 kilometre uzunluğundaki Munzur Vadisi'yle çevresi, 8 adet baraj ve hidroelektrik santral projesi nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Bu santrallerin yapılması durumunda Dersim'in doğası da değişecektir.

Keza, Mezopotamya uygarlığından günümüze kalan en önemli tanık ve kültürel miras olan Hasankeyf bu politikalara kurban edilmiştir.

Yapılacak llısu Barajı ile tarihî ve kültürel açıdan değeri biçilemeyen on bin yıllık kültür mirası bu yapay suda boğulmak istenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgedeki kıyımdan Hakkâri ve Şırnak da payını alıyor. Hakkâri ve Şırnak'ta yeni bir su sınırı çizilmek istenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL AKSOY (Devamla) - Yani güvenlik amaçlı barajlar yapılmakta ve bir taraftan Kürtleri, Irak'taki ve İran'daki Kürtleri birbirlerinden koparmanın bir yolu bulunmuşken, bir diğer taraftan suyla koparılmak istenmektedir.

Zamanımız yetmedi. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aksoy.