GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:86
Tarih:30.03.2012

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Suriye meselesine geçmeden önce, kırk yıl önce bugün, bu ülkenin, Türkiye halklarının en güzel 10 evladı, Kızıldere'de hayatlarının en cevahir zamanlarında ölümün koynuna girdiler. Bu sömürü, bu zulüm, bu bezirgânlık bu topraklarda hayatiyet bulmasın diye, bu toprakların çok da alışkın olmadığı bir cesareti sergilemişlerdi. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın 12 Mart faşist rejimi tarafından idam edilmesini engellemek amacıyla bir yolculuğa çıktılar ve kontrgerillanın bugün hayasızca hâlen ortalıkta cirit atan eli kanlı temsilcileri tarafından imha edildiler. Çok değil, bundan bir iki yıl önce İngiliz gizli servis belgeleri açıklandı, top atışıyla öldürüldüklerini söylüyordu.

Mahir Çayan, Ömer Ayna, Cihan Alptekin, Sinan Kazım Özüdoğru, Ertan Saruhan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Ahmet Atasoy ve Hüdai Arıkan yoldaşlarımızın anıları önünde saygıyla eğiliyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar) Devrimci mücadelelerini, Ertuğrul Kürkcü yoldaşımız, kardeşimizle birlikte ondan devraldığım bu on karanfil simgesiyle her dem yüksek tutacağımıza bir kez daha söz veriyorum.

Şimdi, Suriye meselesinde bu araştırma önergesini destekliyoruz, fakat meselenin arka planına bir miktar bakmakta fayda var, çünkü topyekûn bir yalan ve manipülasyonun esiri olmuş gidiyoruz.

Neoconların başlattığı, Obama'yla birlikte geliştirilen yeni bir konsept var. Bunda hiçbir aşağılama kastım yok öncelikle bunu söyleyerek başlayayım.

Bir Sayın Davutoğlu kibri, bu meseleyi  görmeye ve Türkiye'ye göstermeye mâni. Hiçbir buğuz ile konuşmuyorum, niye böyle olduğunu anlatacağım. Yeni paradigma, İran, Lübnan, Suriye "versus" İsrail denklemi artık Orta Doğu'daki düzeni, nizâmâtı sürdürmeye yeterli değildi. Emperyalist sistemin yeni paradigması, bunları birer adım geri çekmek, Sayın Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu politikasına da iki adım ileri çıkmalarına cevaz vermek olarak kararlaştırıldı. Niye? Orta Doğu'da Irak işgaliyle oluşturulmaya çalışılan ve Orta Doğu'daki tüm halkların ve ülkelerin bir jandarması olması tasarlanan özel güvenlik güçleri, Orta Doğu'daki Amerikan nefretini tasarladıklarının ve öngördüklerinin çok daha üzerinde yükseltince bunun için bir jandarma aradılar. Ne yazık ki, jandarma aradıkları zaman kendilerinin en yetkin ağızdan da söyledikleri gibi "Sizin tek kıymetli ihraç malınız ordunuz" diyen  Türkiye'ye yöneldiler.

Buradaki kibir, bu politikayı okumaya yetmedi. Hep, özellikle muhafazakâr arkadaşlar, kısmen haklı  bir serzenişle, Türkiye'deki bu bilinçaltı Arap düşmanlığını  burada dile getirirler, bunda büyük bir haklılık payı vardır. Evet, her konuşmaya başlarken "Araplar da bizi arkamızdan vurmuştu" diye başlamak çürümüş bir bilinçaltının eseridir fakat burada da tam tersinden bir durum var: Bir Türk kibriyle yaklaşma var yani kınadığı, reddettiği anlayışın bir başka versiyonu vücut bulmuş durumda şu andaki Hükûmette. Bir ağabeylik, ne olduğu belirsiz bir efendilik taslayarak bu Orta Doğu'daki yeni paradigmayı okumaktan âciz, meseleye dâhil olmaya çalıştılar.

Şimdi, bu planı bir Mavi Marmara hadisesi bozmuştur. Mavi Marmara meselesinde, İsrail yıkılmamak üzere dizayn edilmiş kolonyal bir devlettir. İsrail'in yıkılması, Amerika ve İngiltere'nin yıkılması demektir. Bu, yıkılamaz anlamına gelmiyor. Bir rasyonel analizden bahsediyorum. Ama İsrail'de 500 bin kişiyle yapılan savaş karşıtı mitingler var. Eğer gerçekten bir dâhi Dışişleri Bakanımız varsa şunu hesap edebilmeliydi: İsrail'deki savaş karşıtı kamuoyunu bu cinayet davasını -Mavi Marmara'yı kastediyorum- İsrail'in bizatihi bir iç mahkemesinde ve bir iç politikası ve bir adi cinayet vakası olarak bunu İsrail kamuoyuna mal edebilmeli ve dönüştürme zeminini buradan aramalıydı.

Şimdi, böyle yapmadılar. Nereye gittiler? Uluslararası platforma. Bu ne anlama geliyor? Yani yıkılmamak üzere dizayn ettikleri adamlara bizzat, hani kadıya, bu tacizi yapan kadı, bizatihi kadıya şikâyetçi oldular. Böyle olunca meşruiyetini kabul etmiş oluyorsunuz bu mahkemenin. Bu mahkeme de sizin yüzünüze bir kararı tokat gibi çarparak "İsrail haklıdır." dedi. Bir sürü insanımızın hayatını kaybettiği bir meselede bir enerji, bir savrulma, bir itiraz sönümlenmiş oldu; bugün hatırlayan yok.

Suriye meselesinde de bu kibrin bir uzantısının devam ettiğini görüyoruz. Gelinen noktada Esad'ı ve yaptığı zulmü Orta Doğu'daki diğer diktatörlerden ayıran bir farkı var. Esad'ın orada dayandığı bir kitle tabanı var. Şu an "Lazkiye'ye çekilirim." diyor. Bu Suriye bölünür, diğer güçlerle araya bir tampon bölge konulur, herkes de bir statü kazanır, buna Kürtler de dâhil ve bu tampon bölge Türkiye'nin kendi eliyle büyük oranda başına açtığı en büyük bela olarak gündemimize oturur.

Orada adına "mektum" denilen "ketmetmek"ten, "ketmolunmak"tan gelen "ağzı bağlı" anlamında, kimliksiz Kürtler var, sayıları bir istatistiğe göre 2,5 milyonu buluyor. Dünyanın en vahim sömürge biçimidir. 60'lı yıllarda bu Arap milliyetçiliği politikası oralarda hüküm sürerken "Nüfus sayımı yapacağız." diye kimlikleri toplanıyor, diğer bütün insanların kimlikleri dağıtılıyor, Kürtlerinki dağıtılmıyor. O günden beri kimliksiz yaşıyorlar, yok hükmündeler. Şimdi bir statü kazanacaklar ve bunun bu ülkedeki yansımasından korkuluyor. Niye korkuluyor? Çünkü bu ülkede asgari insani koşulları tamamlamamışsınız da ondan. Eğer siz kendi ülkenizden ve kendi halklarınızdan emin olsanız bunun bilindik bugüne kadar kadim bir tek yolu var: Yasaklar böler; hürriyet, özgürlükler birleştirir. Siz buna tenezzül, tevessül etmemişsiniz, kibrinizin esiri olmuşsunuz, ya korkularınıza ya kuşkularınıza iman etmişsiniz ve temennilerinizi konsept diye bu ülkeye yutturmaya çalışıyorsunuz. Hâlihazırdaki durum bu politikanın iflas etmiş olduğunun fotoğrafıdır. Bu fotoğrafın nişanesi de İran ziyaretinden bir ortak bildiri bile, ortak bir açıklama bile yazılamamış olmasıdır. Siz içeride bir taşra esnafı laubaliliğiyle bir al-ver üzerine oturttuğunuz politikayı dünyanın en kadim halklarından olan İran'la da yürütebileceğinizi zannediyorsunuz. Birçok halkı tarih sahnesinden siyasetle silmiş bir ülkeden ve onun halkından bahsediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bu politika bölgedeki halklara hiçbir mutluluk getirmeyecektir?

BAŞKAN - Sayın Önder, teşekkür ederim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - ?özgürlük bahsinde bir faydası olmayacaktır, araştırılması gerekir.

Teşekkür ederim.

Tekrar yoldaşlarımızı anıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)