| Konu: | BİLGİ TOPLUMU OLMA YOLUNDA BİLİŞİM SEKTÖRÜNDEKİ GELİŞ-MELER İLE İNTERNET KULLANIMININ BAŞTA ÇOCUKLAR, GENÇLER VE AİLE YAPISI ÜZERİNDE OLMAK ÜZERE SOSYAL ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELERİN ÖN GÖRÜŞMELERİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 68 |
| Tarih: | 21.02.2012 |
AYKAN ERDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilgi toplumu yolunda bilişim sektörünün sorunlarına yönelik olarak verilen Meclis araştırma önergesi lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve bilgisayar ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlarım.
Sözlerime başlamadan önce, 12 Haziran seçimlerinde halkın oylarıyla milletvekili seçilmelerine rağmen bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde halkın iradesini temsil etme hakları hukuk dışı yollarla gasbedilen 8 milletvekilimizi anmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Tutsak milletvekillerimiz, tutsak gazetecilerimiz, tutsak sendikacılarımız ve tutsak öğrencilerimiz bilsinler ki bu ülkenin güzel insanları onları unutmadı. Halkın iradesi üzerinde vesayet kurmak isteyenlerle mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz, seçilmişleri atanmışlara kul etmeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu'nun hazırladığı bilgi toplumuna hazır olma endeksinde, son on yılda 41'inci sıradan 69'uncu sıraya gerilemiştir. Bu endişe verici tablo, hepimize Türkiye'nin bilgi temelli küresel rekabette neden geri kaldığını sorgulatmalıdır.
Bilgi toplumunun olmazsa olmazı eğitimdir. Elbette eğitim derken özgürlükçü ve eşitlikçi değerleri aşılayan bir eğitimden söz ediyorum. Yoksa Erzurum Dumlupınar İlköğretim Okulu Müdürünüz Mustafa Aydın'ın dün basına yansıyan nefret söyleminde ifade bulan yaklaşıma eğitim demek mümkün değildir.
Mustafa Aydın, Yakutiye ilçesinde emniyet müdürlüğünce düzenlenen huzur toplantısında bakın nasıl konuşmuş: "Arjantin ya da Brezilya'da emniyette suçlu çocuklara nasıl bir şiddet uygulayalım diye tartışılıyor. Ben bunu bizzat okudum, kafadan atmıyorum. Yıllar önce Brezilya'da sokak çocuklarını yok etmek için bir örgüt kurulmuştu. Kusura bakmayın, belki biraz anormal gelebilir ama, ben şunu istiyorum: Tıp bu kadar gelişti, yüz nakli yapılıyor, emniyette suçluların kanını alıp gen haritası çıkarsınlar. Çocuk doğduktan sonra analizi yapılsın, vatana, millete, bu ülkeye zararlıysa yürümeden yok edilsin."
AKP İktidarının ulaştığı ileri demokrasinin ruhunu bundan daha iyi özetleyen bir bürokrat bulunamazdı sanırım. İlköğretim okulu müdürü olarak atadığınız bir kişinin Mussolini'nin faşizmini ve Hitler'in Nazizmi'ni gölgede bırakabilecek görüşleri üzerine hep birlikte durup düşünmeliyiz. Ne olmuştur da ileri demokrasi çocukları itlaf etmeyi sosyal politika seçeneği sanan bir ucubeye dönüşmüştür? Ne olmuştur da siyasetiniz en temel insani ve ahlaki değerlerin göz ardı edilebileceği bir Makyavelizm'e dönüşmüştür.
Eğer bir ülke, bir toplum, bir rejim bu aşamaya geldiyse, orada hepimiz için tehlike çanları çalmaya başlamış demektir. Unutmayın ki baskıcı rejimler ve şiddet kültürü önce kendi çocuklarını yer.
Yine de memnuniyetle belirtmeliyim ki Erzurum İl Millî Eğitim Müdürlüğünün bu utanç verici ifadenin sahibi okul müdürü hakkında soruşturma başlattığını ve kendisini açığa aldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Umarım, Millî Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer, Mustafa Aydın gibi nefretin ve şiddetin dilini konuşan kişileri ilköğretim okulu müdürlüğüne yükselten anlayışa ilişkin gerekli özeleştiride bulunur ve ivedilikle yapısal önlemler alır.
Bu vesileyle, sekiz yıldır çıkaramadığınız İnsan Hakları Kurumu ve Eşitlik ve Ayrımcılıkla Mücadele Kurulu yasalarının toplumun en büyük beklentileri arasında olduğunu hatırlatmak isterim. Nefret suçları yasası talep eden yurttaşlarımıza kulaklarınızı tıkamamanızı dilerim.
Değerli milletvekilleri, eminim sizler de hatırlayacaksınız, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan 20 Kasım 2008 tarihinde resmî bir ziyaret için Hindistan'a giderken gazetecilerin sorularını Youtube'dan izlediği bazı videolara vurgu yaparak yanıt vermişti. Sizlerin de bildiği gibi, o dönemde Türkiye dünyada Youtube'a erişimi yasaklayan birkaç ülkeden biriydi. Bu nedenle, gazeteciler Sayın Başbakana "Youtube'a girilmiyor." şeklinde bir uyarıda bulunmuşlardı. Sayın Başbakan da "Ben giriyorum, siz de girin." yanıtıyla erişim yasaklı bir siteye yasaların dolanılarak girilmesini tavsiye etmişti.
Bugün Türkiye'de 1 milyonun üzerinde İnternet sitesi sansürlenmiş, 15 bini aşkın İnternet sitesine erişim ise çeşitli mahkeme kararlarıyla yasaklanmıştır ama yine bugün Türkiye'de Başbakan, kendi getirdiği İnternet yasaklarına karşı vatandaşlarına hülle yapmalarını, yasayı dolanmalarını önermektedir.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak İnternet'te hülleyi savunanlara karşı İnternet'te temel hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğünü ve hepsinden önemlisi dürüstlüğü savunuyoruz. Bir kantar siyasetin bir okka edebe muhtaç olduğunun bilinciyle "Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol." diyen Mevlânâ Celâleddin Rûmî'yi anmadan edemiyoruz.
Sayın Başbakan endişe etmesin, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, her yurttaşımız gibi kendileri de özgür İnternet'e kavuşacaklar ve diledikleri İnternet sitelerine hülle yapmak zorunda kalmadan girebilecekler.
İktidar Partisinin değerli milletvekilleri, lütfen sizler de endişe etmeyin. Sayın Başbakanı özgürleştireceğimiz gibi sizleri de bu baskıcı rejimden kurtaracağız. (CHP sıralarından alkışlar)
Hatırlarsanız, Ankara Milletvekilimiz Sayın Aylin Nazlıaka, geçtiğimiz eylül ayında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı yasaklı siteler listesinde bulunmayan bazı İnternet sitelerine erimişi engellemiş olduğunu belirtmişti. Meclis Başkanlığımız, keyfî ve gayrihukuki olarak erişim yasağı koyduğu bu sitelere girmek isteyen milletvekillerine yazılı başvuru şartı getirmişti. Cumhuriyet Halk Partisinin ısrarlı çabaları sonucunda AKP'li milletvekillerimiz de Türkiye Büyük Millet Meclisinde özgür İnternet'e kavuşmuştu. Unutmayın ki, biz özgürlükleri yalnızca kendimiz için değil, sizler dâhil tüm yurttaşlarımız için istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, özgür ve eleştirel düşüncenin olmadığı bir ülkede bilgi toplumundan söz edilemez. Bilgi toplumunun temeli, düşünce ve ifade özgürlüğünün güvencesi olması gereken üniversiteler AKP İktidarında susturulmuş, sindirilmiştir.
Bakınız daha geçtiğimiz günlerde, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi Mikail Boz, Dekan Yusuf Devran hakkında Ekşi Sözlük'e yazdığı ve eleştiri içeren iki madde nedeniyle uzaklaştırma cezası almıştır.
Üniversitelere yönetici olarak atadığınız kişilerin, Ekşi Sözlük ile mücadeleden vakit bulup bilimsel çalışmalara da vakit ayırabilmelerini temenni ederim.
Yine bir başka üniversite öğrencisi Yiğit Ergün'e, çantasında üç yumurta bulunduğu için, her bir yumurta başına kırk dört ay olmak üzere, toplam on bir yıl hapis cezası istenmiştir. Suçlamalar üzerine görüşü sorulan Yiğit Ergün, ileri demokrasi anlayışınızın hak ettiği düzeyde bir yanıt vermiştir: "Çantamdan yumurta çıkmış. Sonuçta üç tane yumurta yani; iki kişilik menemen bile etmez."
Evet, üç yumurtadan iki kişilik menemen çıkmayacağı gibi, iktidarınızın baskıcı uygulamalarından da bilgi toplumu çıkmaz.
Değerli milletvekilleri, Alternatif Bilişim Derneğinin eşgüdümünde, katılımcı bir süreçle hazırlanan Kullanıcı Hakları Bildirgesi Taslağı'na dikkatinizi çekmek isterim. Kullanıcı Hakları Bildirgesi'nde, İnternet'in temel bir hak olduğu ve devletin bu hakkı güvence altına almakla yükümlü olduğu belirtilmektedir. Bilişim okuryazarlığı için gerekli altyapı ve eğitimleri sağlamak kamudan beklenmekte, düzenleyici yasaların hak ve özgürlükleri temel alması istenmektedir. Mahremiyet hakkı ve kullanıcıların kişisel verilerinin gizliliğinin esas olduğunu vurgulayan bu on dört maddelik bildirgeyi, milletvekillerimiz başta olmak üzere, tüm yurttaşlarımızın okumasını diler, bu bildirgenin bilgi toplumuna giden yolda, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu başta olmak üzere, karar vericilerimize rehber olmasını dilerim.
Değerli milletvekilleri, bugün asıl sormamız gereken soru şudur: Cumhuriyet Halk Partisinin özlem duyduğu gibi bir bilgi toplumu mu olacağız, yoksa Başbakanın hayal ettiği gibi bir kin toplumu mu olacağız? Gençlerimiz özgürlüklere mi sahip çıkacak, yoksa gençlerimiz, Başbakanın kinine mi sahip çıkacak? Hak ve hukuk için konuşan bir gençlik mi, yoksa Başbakanın arzu ettiği dilsiz bir gençlik mi? Hayalini kurduğunuz kindar rejiminize de, dilsiz gençliğinize de, tutsak İnternet'inize de geçit vermedik, vermeyeceğiz. Bu toprakların yetmiş iki millete bir nazarla bakan kadim geleneğini savunmaya devam edeceğiz. Bu geleneğe nefes veren halk ozanlarından Yunus'un da dediği gibi "Biz kimseye kin tutmayız, kamu âlem birdir bize."
Sosyal demokrasinin, özgür insan, kardeşçe yaşam ilkeleri doğrultusunda yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyor, barış içinde yaşama kararlılığında olan dünya ve bölge halklarına, dostluk, esenlik ve özgürlük dolu bir gelecek diliyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdemir.