| Konu: | ÇOĞALTILMIŞ FİKİR VE SANAT ESERLERİNİ DERLEME KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 69 |
| Tarih: | 22.02.2012 |
CHP GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Sayın Sırrı Süreyya Önder'e ve Sayın Pervin Buldan'a bugün göstermiş oldukları duyarlılık nedeniyle teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bugün gerçekten Türkiye'nin kültürel yaşamı açısından çok önemli bir yasa konuşulacak, görüşülecek. Yasa önemli, hayatımızın belki ileriki döneminde çocuklarımız açısından, gençlerimiz açısından, araştırmacılar açısından da çok büyük önem taşıyor ama tabii, her zaman olduğu gibi Genel Kurulda ilgi düşük.
Şimdi, bu yasa neden önemli, kısaca ondan söz etmek istiyorum.
Şimdi, burada ülkemizin kültürel varlığını oluşturan basılmış ve çoğaltılmış eserlerin gelecek kuşaklara da miras bırakılacak ve araştırmacıların da hizmetine sunulacak bir biçimde belli sayıda derleme kütüphanelerinde toplanmasıyla ilgili bazı değişiklikler, düzenlemeler ve çağdaş ihtiyaçlara göre de gelişmeler yapılıyor. Bu, son derece önemli bir konu. Özellikle araştırmacıların -ki çoğunu yabancı araştırmacılar oluşturuyor bizim derleme kütüphanelerinde çalışma yapanların- bir kütüphanede çalışma yapabilmesi, Türkiye'yle ilgili yapacağı araştırmalar, kültür, sanat, bilim, Türkiye'nin sosyal yapısıyla ilgili araştırmalar gelecekte yayın olarak bizim karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla derleme kütüphaneleri gerçekten çok önemli.
Şimdi biz -doğruyu söylemek gerekirse- derleme anlayışındaki gelişmeyi, değişimi de çok iyi bilen bir toplum değiliz. Belki yaşamımızın her alanına girmiyor ama eskiden bu kütüphanelerde basılı eserler ve dokümanlar derleniyordu ama artık o kadar gelişti ki olay, işte, slaytlar, elektronik ortamda elde edilmiş veriler, filmler, kasetler, video kasetleri gibi derlemeler de yapılıyor. Dolayısıyla "Bir ülkenin hafızası nedir?" diye bakarsak, aslında bir ülkenin hafızasını bu derleme kütüphaneleri oluşturuyor, geleceğe de bu hafızayı miras bırakacak, onları koruyacak ortamı da yaratıyor. O bakımdan çok çok büyük önem taşıyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, aslında, bu yasanın Genel Kurula inmeden önce Komisyondaki görüşmeleri sırasında biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu yasaya destek vermek istedik, destek vermek istedik ama anlaşamadığımız bir konu olduğu için ne yazık ki bir muhalefet şerhi koymak zorunda kaldık.
Şimdi, bir önceki yasa teklifinde Türkiye'deki derleme kütüphaneleri 6 kütüphane olarak belirlenmişti. Bu 6 kütüphanenin 3 tanesi Ankara'da, 2 tanesi İstanbul'da, 1 tanesi de İzmir'de olmak üzere 3 ilimize paylaşılmış 6 derleme kütüphanemiz vardı. İstanbul'da Beyazıt Kütüphanesinin yanı sıra İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Milli Kütüphane ve bir başka kütüphane ve bir de İzmir Milli Kütüphanesi. Ancak yasa metninden bu iki kütüphanenin, İzmir Milli Kütüphanesi ile İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinin çıkarılmış olması nedeniyle biz bunların yeniden yasa metnine konulmasına ilişkin teklifte bulunduk ve Sayın Bakan bir söz verdi "Biz Genel Kurulda bir önergeyle bunları metne dâhil edeceğiz." dedi ama tabii, sebebini biraz sonra açıklayacağım nedenlerle biz yine bu muhalefet şerhini koyma ihtiyacı hissettik.
Şimdi, değerli milletvekilleri, İstanbul Üniversitesinin bir öğretim üyesi olmam sıfatıyla da İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinin ne kadar önemli bir kütüphane olduğundan da kısaca söz etmek istiyorum, bilinmesinde yarar var.
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, iki milyonun üzerinde eser barındıran ve 1934'te Atatürk'ün emriyle derleme kütüphanesi özelliğine sahip olmuş bir büyük kütüphanemizdir. Ayrıca, yine İstanbul Üniversitesi içinde "Nadir Eserler Kütüphanesi" adı altında, el yazması tarihî eserlerin de korunduğu ikinci bir binada ikinci bir kütüphane vardır. Şimdi, derleme kütüphanesi olarak 1934'ten bu yana hizmet veren bir kütüphaneyi siz belli bir yıldan itibaren derleme kütüphanesi olmaktan çıkardığınız takdirde, 1934'ten 2012'ye kadar orada derlenmiş olan eserlerin hepsi çöp hükmündedir çünkü hiçbir araştırmacı araştırmasını yaparken kesintili yıllardaki birikimlerle donatılmış kütüphaneleri tercih etmez, bir süreklilik arzu eder. Bu nedenle bu çok büyük önem taşıyor.
İkincisi, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi çok önemli bir başka hazineye sahiptir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin bünyesinde eski adı "Kütüphanecilik" yeni adı "Bilgi ve Belge Yönetimi" olan ve diploma veren, çok değerli öğretim üyelerine sahip bir bölüm bulunmaktadır ve yıllardır kütüphanemiz bu bölümün başkanları ve bu bölümün önemli öğretim üyelerinin desteğiyle zaten hizmetini vermektedir ve alınan bütün kütüphaneciler ya o bölüm mezunları veya o bölüm öğretim üyeleri tarafından eğitime tabi tutulmuştur. Dolayısıyla en nitelikli personeli sağlama konusunda da İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinin en ufak bir sorunu yoktur. Bir dönemde birtakım altyapı sorunları, teknolojik donanım sorunları yaşandı ama zaman içerisinde büyük yatırımlar yapılarak onlar da aşılmıştır. Dijital ortamda her türlü veriyi sunabilen niteliklerle de donatılmıştır ve şu anda Ulusal Yayınlar Bilgi Merkezi olma gibi bir özelliğe de sahiptir. Bütün bunlara ek olarak, üniversite yönetiminin, derleme kütüphanesi olma özelliğinin sürdürülmesine ilişkin de çok ciddi talepleri bulunmaktadır. Bu nedenle, bu metne "İstanbul Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Merkezi"nin de eklenmesini talep ettik.
İkinci talebimiz İzmir Milli Kütüphanesiyle ilgili talepti. İzmir Milli Kütüphanesi de İstanbul ve Ankara dışında ciddi bir bölgeye hizmet veren tek derleme kütüphanesi yani büyük bir bölgede var olan tek derleme kütüphanesi. İstanbul bir bilim ve kültür kenti diyoruz, hatta başkenti diyoruz ama İzmir de bir bilim ve kültür kenti. İstanbul'da 40'ın üzerinde üniversite var ama İzmir'de de çok sayıda üniversite var. Uluslararası bir cazibe merkezi özelliğine sahip olan kentlerde kütüphanelerin konuşlanmış olması araştırma yapacak yabancılar açısından da önem taşıyor ve 100 binin üzerinde araştırmacı, örneğin yabancı ve yerli araştırmacı İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde araştırma yapıyor, bir o kadarı da İzmir Milli Kütüphanesini tercih ediyor. Dolayısıyla, İzmir Milli Kütüphanesinin de özellikle İzmir Milli Kütüphane Vakfı ve İzmir Büyükşehir Belediyesinin desteğiyle gerekli altyapı eksikliklerini de tamamlayarak bunun bu görevini, bu fonksiyonunu sürdürmesini istedik. Dediğim gibi, Sayın Bakan "Vereceğiz bir önerge." dedi ama biz acaba buna neden güvenemedik? Demek ki ortada?
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Verdik ortak, imzada.
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Şu anda Sayın Grup Başkan Vekilinin yüz ifadesinden böyle bir önergenin hazır olduğunu, verildiğini de görüyorum ve teşekkür ediyorum Sayın Bakana.
Tabii, bu güvenle ilgili sorun Sayın Bakanın şahsıyla doğrudan bağlantılı bir sorun değil, bu genel bir güvensizliğin, geçmişe dayalı örnekleriyle beslenen bir güvensizliğin sonucu.
Ne yazık ki Hükûmetin vermiş olduğu sözlere, Hükûmetin yasalarla ilgili komisyonlarda yaptığı mutabakatlara güvenemez oldu muhalefet partileri. Niye güvenemiyoruz? Şunun için güvenemiyoruz: Bir bakıyorsunuz, bir önergeyle komisyonda varılan anlaşma Genel Kurula geldiğinde değiştirilebiliyor; bir bakıyorsunuz, bir gece yarısı operasyonuyla herkes en uykulu hâliyle konsantre olmaya çalışırken küçük bir kelime değişikliğiyle bambaşka anlam yüklenmiş olan maddeler sunulabiliyor.
Şimdi, tabii güvensizlik yaratacak kadar pervasızlık da ayrıca sorgulanması gereken bir diğer konudur. Eğer bir siyasi parti veya eğer iktidar partisi güvensizliği göze alacak kadar kendini üstün gören ve pervasızca karar alacak bir hüviyete bürünmüşse bunun da ayrıca irdelenmesi ve sorgulanması gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaşanmakta olan tablo budur. Salt parmak çoğunluğuna dayalı bir otokratik yönetim anlayışı, bir dayatmacı yönetim anlayışı kendisini her alanda açık ve seçik bir biçimde hissettirmektedir. Bu, AKP'nin ustalık dönemidir, AKP çıraklık ve kalfalık dönemlerindeki dikkatini giderek rahatlık sağlayarak, rahatlık kazanarak terk etmiş ve artık gündemini açık etmiştir. Artık AKP eskiden bizim söylediğimiz ama kafalardaki soru işaretlerini gideremediğimiz o gizli gündemini açık ve net olarak ortaya koymuştur. Evet, AKP'nin gizli gündemi artık yoktur, gündem açıktır artık.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) - İkna odasına alıp yeniden düzenlersin!
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Gizli gündeminiz yoktur, en azından o açıdan baktığımızda bir rahatlama içinde olduğumuzu ifade edeyim artık çünkü gündeminizi biliyoruz, çünkü gündeminiz belli. Siz AKP'nin Türkiye'sini AKP'li insan modeliyle yaratmak istiyorsunuz, siz bir tip insan tipi üretmek istiyorsunuz.
Hani geçmişte bize derdiniz ya "Siz tek tip insan ürettiniz." diye. Bizim cumhuriyet yönetimi...
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) - Beceremediniz.
FATMA NUR SERTER (Devamla) - ...sizin o suçladığınız cumhuriyet yönetimi tek tip insan üretmiş olsaydı siz burada olur muydunuz acaba!
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) - İşte beceremediniz de onun için biz buradayız.
İSMAİL AYDIN (Bursa) - Tek tip insanlar ikna odasında kaldı.
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Sizler olur muydunuz acaba! Sizler bu cumhuriyet yönetiminin, bu cumhuriyet eğitim sisteminin sonucu kendinize göre özgürce düşünen, kendini ifade eden bireyler oldunuz ama sizin dayattığınız ve Başbakanın önce dindar sonra kindar bir gençlik yetiştirmek istediğini ifade ettiği cümlelerle siz, gençlerin kafalarını formatlayarak ve onların genetik yapısıyla oynayarak bir AKP'li insan modeli üretmek için yola çıktınız.
AKP'li insan nedir? Hani iktisatta homo ekonomikus vardır, homo politikus vardır: Ekonomik insan, politik insan. İşte siz de "homo AKP'limus"u üretmek için yola çıktınız ve gençlerin genetik yapısıyla oynayarak, gençlerin zihinlerini formatlayarak, açık ve net Başbakanın ağzından da ifade edildiği gibi, kendi Türkiye'nizi yaratma çabası içerisinde, bir otoriter, dayatmacı anlayış içerisinde hareket ediyorsunuz ve istediğinizi yapıp istediğinizi yapmamakta kendinizi özgür görüyorsunuz. Demokrasiden uzaklaştıkça özgürleştiğinizi zannediyorsunuz, otoriter yönetime saplandıkça kendinizi daha özgür hissettiğinizi zannediyorsunuz ama yanılıyorsunuz.
Tabii, bunu yapabilmek için önce kurumları kuşatmanız gerekiyordu, önce kendi kurumlarınızı yarattınız. Önce kendi üniversitelerinizi yarattınız, suskun, sessiz üniversiteler çıktı ortaya; sonra kendi siyasallaştırdığınız yargınızı yarattınız, istediğiniz kararları çıkarabilir hâle geldiniz; sonra kendi sivil toplum örgütlerinizi, kendi yazarçizer takımınızı, kendi medyanızı yarattınız; bunları yarattıkça üstünlük duygunuz daha da arttı. Niye daha arttı biliyor musunuz? Şunun için daha fazla arttı: Çünkü sizin de Sayın Başbakanın da asla eleştiriye ve muhalefete tahammülü yok.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) - Öyle olmuş olsaydı siz ikna odasına alırdınız.
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Eğer olsaydı ben burada yirmi dakika konuşurken onun on dakikası bağırıp, üstelik temcit pilavı gibi yıllardır tekrarladığınız sloganları tekrarlamak yerine en azından susup dinleme nezaketini gösterirdiniz ama eleştiriye tahammülünüz yok, sizin muhalefete tahammülünüz yok. Sizin istediğiniz sadece övgü. Övgülerinizle kuşattığınız büyülü bir dünyada, rüyalar âleminde çok önemli ve iyi işler yaptığınızı zannediyorsunuz ve onun için de sizi alkışlayacak, size oy verecek bir insan nesli türetmeye çalışıyorsunuz, "homo AKP'limus"u ürettiğiniz müddetçe hiç kimse size itiraz etmeyecek, hiç kimse sizi eleştirmeyecek, sadece övüleceksiniz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Saygılı ol, saygılı ol!
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Onun için, dindar bir gençlik adına yola çıkıp sonra Necip Fazıl Kısakürek'in Gençliğe Hitabe'sindeki satırlardan da esinlenerek kininin davacısı bir gençlik yetiştirmek isteyen Başbakan, sanıyorum bundan sonraki aşamanın ne olacağının işaretini de yine Necip Fazıl'ın o satırlarından verdi. Çünkü Necip Fazıl Kısakürek "kininin davacısı bir gençlik" dedikten sonra halka değil Hakk'a inanan?
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) - Elhamdülillah!
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Tabii.
?ve Meclisin duvarında "Hâkimiyet Hakk'ındır." düsturuna hasret çeken bir gençlik özlüyor. İnanıyorum ki bundan sonraki aşamada eğer elinize güç geçer ya da otoriter yönetim anlayışının yarattığı gözü dönmüşlükten kendinizi kurtaramazsanız şuradaki yazıyı da değiştireceksiniz; orada "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir." değil "Egemenlik kayıtsız, şartsız Hakk'ındır." yazacaksınız ve o zaman rahatlayacaksınız, çünkü siz demokratik, bireysel özgürlüklerin olduğu ve insanların özgürce düşünüp özgürce inanabildiği bir toplum değil?
İSMAİL AYDIN (Bursa) - Şimdi özgürlük!
FATMA NUR SERTER (Devamla) - ?sadece sizin gibi düşünen, sizin gibi inanan, sizin gibi yaşayan insanlardan oluşmuş bir Türkiye'nin özlemini çekiyorsunuz. Bunun adı, değerli milletvekilleri, demokrasi değildir, bunun dünyadaki uygulamaları da demokrasi değildir, ama bu rejime hep adım adım geçilmiştir. Hep adım adım!
Tavsiye ediyorum size, Hitler'in Kavgam kitabını bir okuyun. Bir o aynayı tutun, bakalım orada ne göreceksiniz.
İSMAİL AYDIN (Bursa) - Kavgam senin?
BAŞKAN - Sayın Milletvekili, lütfen?
FATMA NUR SERTER (Devamla) - O aynada göreceğiniz yüzün sizin yüzünüz olacağını düşünüyorum ve yol yakınken kendi içinizde de bu özeleştiriyi yaparak bu tehlikeli adımlardan vazgeçmenizi ve kendi tipolojiniz olan bir gençlik yaratmak yerine, özgür düşünen, kendi karar veren, araştıran ve gerçekten bu ülkenin geleceği için çalışan aydınlık bir gençlik yetiştirmenizi tavsiye ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Biz onu yapıyoruz işte!
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Serter.