| Konu: | ÇOĞALTILMIŞ FİKİR VE SANAT ESERLERİNİ DERLEME KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 69 |
| Tarih: | 22.02.2012 |
MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 128 sıra sayılı Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserleri Derleme Kanunu Tasarısı hakkında birinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin kültürel varlığıyla ilgili bilgi birikiminin etkin, sağlıklı ve eksiksiz bir biçimde toplanması, bunların gelecek nesillere aktarılması, elverişli ortamlarda saklanması, korunması, düzenlenmesi ve toplumun bilgi ve yararına sunulmasına ilişkin esasları disiplinize etmeyi amaçlayan bu tasarı doğru yolda atılmış bir adımdır, gerçekte ise gecikmiş bir teşebbüstür. Bu tasarının 8'inci maddesinde, derleme nüshalarının gönderileceği kütüphaneler kapsamına İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi ve İzmir Milli Kütüphanesinin de önergelerle tasarı metnine dâhil edilmesi mantığın ve aklın bir gereğidir.
Millî ve kültürel varlıkları oluşturan fikir ve sanat eserleri Türk milletinin müktesebatıdır. Bu müktesebatı dünden bugüne, bugünden yarınki nesillere aktarmak da hem toplumun hem devletin görevidir. Derleme kanunlarıyla devletlerin bu görevlerini etkili ve sağlıklı bir biçimde yerine getirmesi ancak mümkün olabilecektir.
Bir başka açıdan konuya yaklaşarak bir iki mesaj, aslında, konuyla ilgili vermek istiyorum. Biz hepimiz tarihî muhassalalarız. Dolayısıyla, üç aşağı beş yukarı herkesin bir tarihî müktesebatın ürünü olduğunu takdir etmesi ve algılaması gerekiyor. Dünden bugüne intikal edenlerle biz varız. Dünü olmayan kişilerin de, toplumların da geleceği olmaz. Türk milleti dün, bugün, yarın arasındaki bağdır ve bu bağ bizi kurar. Şöyle bir bakın, hepimizin ömrü üç aşağı beş yukarı yetmiş sene, seksen senelik -Allah daha uzun versin ama- bir ömürdür fakat bir millet iki bin yıldır akıp geliyor. Dolayısıyla, bu millet üzerinde herhangi bir tasarruf yaparken veya bir fikir ihdas ederken sıfırdan birtakım düşünceler ileriye sürmek, sanki nevzuhur bir varlıkmış gibi toplumu görerek bu toplumun dününe, bugününe, yarınına egemen olduğunu düşünmek akla mugayir bir durumdur.
Bu bakımdan şunu söylemekte yarar var: Bizim Doğu kültüründe şifahi bir esas geçerlidir. İmanımız da büyük ölçüde vaiz, nasihat üzerine kuruludur. Eski eğitim sisteminde "ruberu" dediğimiz, kulaktan kulağa aktarma ya da duyma ile iman etme düşüncesi ve duygusu vardı ve bu geçerliydi. Ancak bu geçerliliğini, sözünü ettiğimiz bu olgunun günümüzde geçerliliğini önemli ölçüde yitirdiğini, yeni teknik ve yöntemlerin devreye girmesiyle yepyeni bir yaklaşım biçiminin ortaya çıktığını, bunun için de bu kültürel ve tarihsel müktesebatın ciddi bir biçimde nesillere aktarılması gerektiğini birinci derecede önemli bir unsur olarak ortaya koymak ve değerlendirmek gerekiyor.
Küreselleşen dünya bilgi tekelini kırmıştır, bilgi demokratikleşmiştir. Derleme kanunu tasarısıyla herkesin de bu bilgiye ulaşmada daha kolay, daha ucuz ve daha seri bir şekilde ulaşma imkânları ortaya çıkacaktır. Bu da hem insanlarımızın daha bilinçli hâle gelmesini hem de kaynağa ulaşıp kaynaktan doğrudan doğruya bilginin elde edilmesini ve bunun kullanılmasını sağlayacaktır ki bu basit bir iş ve küçük bir iş değildir. Bu nedenle bu tasarıyı güçlü bir biçimde desteklediğimizin altını çizmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle eğitim, kültür ve sanatla ilgili birkaç hususun da altını çizmek istiyorum: Geleceğin dünyasında, gelişmiş ya da gelişmemiş ülkeler olmayacaktır. Geleceğin dünyasında küresel, kültürel ve sanatsal hafızaya sahip olan, olmayan ülkeler olarak ülkeler ayrılacaktır ve kategorize edilecektir. Gelecekte ülkelerin etkinliği ve gücü, kişi başına düşen kültür ve sanat eseri miktarıyla ölçülecektir. Türk milletinin kültür ve sanat müktesebatının tanımlanması, toplanması, tasnifi ve yaygınlığı millî kültür yönünden ontolojik bir sorundur. Kültürel esaret, önünde sonunda ekonomik ve siyasi esarete neden olur. Her ülkenin temelde üç tane sınırı vardır: Bunlardan birisi siyasi sınır, diğeri ekonomik sınır, üçüncüsü de kültürel sınırdır. Türk milletinin kültür sınırları her zaman siyasi sınırlarından 3 kat, 5 kat, 10 kat daha geniş bir müktesebata yayılmıştır. Günümüzde kültür, milletlerin ekonomik ve silahlı gücünden daha önemli ve etkin hâle gelmiştir. Hatta -biraz daha ileriye giderek söyleyeyim- kültür, millî güvenliğin de, demokrasinin de, bölücülüğün de panzehiridir.
Buradan bir şeyin altını çizmek istiyorum. Sayın Bakanla Kırım'dan giderken otobüsün içerisinde İsmail Gaspıralı'nın s'sinin düştüğünü ve onun oraya konması gerektiğini yanındakine fısıldadı. Şunu söylemek istiyorum: Büyük kültürün evlatları, o kültürün gereğine göre davranmak zorundadırlar. Dolayısıyla, bu kültür, yalnız Anadolu'daki çaktığımız, diktiğimiz abide, anıt ve eserlerden ibaret değil. Bu kültür, büyük bir kültür. Büyük bir kültürün evlatlarının o kültürü omuzlarında taşıyabilecek gücü kendilerinde görmeleri ve birinci sınıf eserlerle bunu ortaya koymaları ve bunu kanıtlamaları gerekiyor.
Buradan Sayın Bakana bir şey sormak istiyorum: Sayın Bakanım, biraz önce bir telefon geldi, öğretmenler "Biz, ören yerlerine ve müzelere siz Bakan oluncaya kadar ücretsiz giriyorduk, siz Bakan oldunuz, buraları ücretli hâle getirdiniz." diyorlar ve bunun için de Sayın Bakandan cevap bekliyorlar. Umarız, öğretmenin zaten düşük maaşının etkisi altında kalan ve geçimini zor sağlayan insanların müzelere ya da ören yerlerine girerken onlardan ücret alınmamasını, bunu ekstra söylemiş olalım.
"Yumuşak güç" denilen şey, özünde kültürün gücüdür. Bu vesileyle, küresel güçlerin, yumuşak güçlerin hegemonya üretmede nasıl kullandıklarına da kısaca değinmekte yarar var. Amerika'da 1970 yılında Amerika CIA direktörlerinden Richard Helms diyor ki: "Amerikan halkı ve topraklarının, Amerikan değerler sisteminin, yaşama biçiminin -yani kültürünün- yayılması yoluyla korunmasını öngören dolaylı bir güvenlik stratejisi uygulanması gerekir." O şöyle diyor: "Değerlerimizin ve yaşam biçimimizin sürmesini istiyorsak başka kültür ve güç merkezleriyle rekabet etmek zorundayız. Çok uluslu şirketler, bu yolda en büyük destekçimizdir. Onlar bizim hukuk sistem ve kavramlarımızı, siyasal felsefemizi, konuşma, anlaşma, göreneklerimizi, sosyal hareketlilik anlayışımızı ve uygarlığımıza özgü hümanite ve sanatlardan bir parçasını da iletmekte ve aşılamaktadır."
Değerli milletvekilleri, kişiler kültürlerin taşıyıcılarıdır. Kültür varlığının etkisi fertlerin davranışları üzerinde ortaya çıkar. Şahsiyetin kalitesi bireyin gösterebildiği kültürel yeterlilikle ölçülür çünkü bir yönüyle şahsiyet, insanın insana ve maddeye karşı tavır alışını ifade eder. Bu bakımdan kültürel sınırları genişletmek millî sınırları genişletmekten daha zordur. Maddi kültürdeki bu yön itibarıyla değişmelere manevi kültür gecikerek intibak etmektedir. Böyle bir gecikme kültürel gecikme dediğimiz bir vakıayı da gündeme getirmektedir. Bu nedenle bizim eserlere ulaşma, bu eserleri değerlendirme, bu eserlerden faydalanma ve bu eserleri kişisel müktesebatımız hâline getirmemiz, bizim maddi ve manevi kültür arasındaki bağlantıyı ve makası da daha daraltmamıza neden olacaktır.
Millî kültürün alternatifiymiş gibi sunulan evrensel kültür tartışmaları konusunda da bir iki cümle söylemek istiyorum. Fransa kültür adamlarından Jack Lang "Evrensellik denilen o görkemli sözcüğün ardında her zaman tahakküm eğilimleri yatar." derken aslında evrensel kültürü millî kültürün alternatifi veya karşıtı olarak ifade etmenin ne kadar yanlış olduğunu söylemiş oluyor. Siz kendi kültürünüzde birinci sınıf olamazsanız evrensele ulaşamazsınız. Evrensel olduğunuzu zannedersiniz ama bir geriye döndüğünüz zaman aslında bir başkasının tahakkümünü savunur hâle geldiğinizi de ifade etmiş olursunuz.
Bu vesileyle -zaman bitti- Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı'nın millî kültür ve sanatımızın yaygınlaştırılması ve kurumlaştırılmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.