| Konu: | ÇOĞALTILMIŞ FİKİR VE SANAT ESERLERİNİ DERLEME KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 69 |
| Tarih: | 22.02.2012 |
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu an Şırnak milletvekilleri Selma Irmak ve Faysal Sarıyıldız açlık grevinde dokuzuncu güne giriyorlar ama bu Meclisin üyesi olarak açlık grevine girerken bu Mecliste öyle bir suskunluk var ki utanç verici.
Yani gönül arzu ederdi ki grup başkan vekillerinin grupları adına, bu Meclisin üyeleri açlık grevindeyken ya "İyi yapmışlar." ya "İyi yapmamışlar.", ya "Haklarını aramışlar." ya "Aramamışlar." diye bir tepki koymasını beklerdik ancak "özgürlük" diyen tutuklu milletvekillerimizi bundan sonra -tutanaklara da geçsin istiyorum- "tutsak milletvekilleri" olarak tanımlıyoruz. Onlar "özgürlük" diyor, Meclis Başkanımız Divanı topluyor, sanki bütün sorun özlükmüş gibi bakıyor.
Arkadaşlar, "özgürlük" ve "özlük" arasında dünya kadar fark var. Zaten, onları millet sandıkta seçip Yüksek Seçim Kurulu kararıyla kesinleştiği anda onlar haklarını tamamıyla kazanmıştı. Sekiz aydır bu hak gasbediliyordu zaten. Ayıptır yani!
Bir tutuklu milletvekili Meclis Başkanına bir dilekçe gönderip "Bana özlük haklarımı ver." dedi mi? Hiçbir milletvekili istemedi, tutuklu 8 milletvekilinin bir teki istemedi ama "Biz milletin vekilleriyiz, Mecliste çalışmak istiyoruz, gelmek istiyoruz, görev yapmak istiyoruz; Anayasa'ya aykırı olarak tutuluyoruz." dediler, mektuplar, dilekçeler de yazdılar.
Ben bu ayıbı bir kenara bırakıyorum, bu ayıp ortada duracak ve her geçen gün, özgürlük için ölüme giden milletvekillerinin durumu bu Mecliste gündeme gelecek, onu açık söyleyeyim. Bu, kaçınılmaz olarak bu Genel Kurulda dile gelecek.
Biz, kültürü konuşuyoruz. Kültür insanlıktır, tarihtir, bütün bilimlerin yoğrulduğu müthiş bir sanat olarak eserlerini verir. Ama bütün bunların anahtarı dildir. Diliniz varsa eser verirsiniz, edebiyat yaparsınız, müzik yaparsınız, eserlerinizi yaratırsınız, şiir yazarsınız ve şarkı da söylersiniz ve siz, diliniz özgür olduğu kadar kültür alanında özgür olursunuz. Bu, bir gerçektir. Dilini yasakladığınız bir toplumda eser yaratılamaz. Yaratılmayan eseri de Kültür Bakanlığı derleyemez, toplayamaz. Ama bir gerçeği unutuyoruz, biz, tarihten gelen bin yıllık kardeşliğin içinde Osmanlıdan günümüze kadar her türlü felsefenin, kültürün, edebiyatın eserlerini millî kütüphanelerde Osmanlıca yazılmış olarak veya Arapça yazılmış olarak veya Farsça yazılmış olarak veya Kürtçe yazılmış olarak tozlar içinde bırakmışız. Bunu niye söylüyorum?
Dün Ana Dil Günü'ydü -21 Şubat- UNESCO'nun. Burada da arkadaşlar dile getirdi. Bir dile yasak vurmak, o yasak, o asimilasyon, o şovenizm, 21'inci yüzyılda Vandalizmdir. Bunu yapan da siyasi Vandalizmin ta kendisini uyguluyor, kim olursa olsun, kim olursa olsun. Bunun karşısında bunu savunanlar da aynı şeyi yapıyor; ister iktidar olsun ister muhalefet olsun. Onun için, her ana dilin özgür olması kadar doğal, tabii bir şey yok.
Bunu ifade ederken ben Sayın Kültür Bakanına şunu söylemek istiyorum: Ahmedi Hani'nin "Mem ü Zin" adlı eserini kitaplaştırdılar, dağıttılar, sanıyorum vekil arkadaşlarımız da aldı. Kutluyorum, takdir ediyorum ve bu alanda yazılmış bütün eserlerin Arapça olsun, Kürtçe olsun, Çerkezce olsun, Farsça olsun, hatta Türki cumhuriyetlerinde farklı farklı Türkçe lehçelerle yazılmış ve çoğu da birbirini anlayamayan eserler de var. Görüyoruz Türki cumhuriyetler bir araya geldiği zaman dahi ortak dil olarak mecburen Rusça kullanılıyor. Bunu yakın zamanda gördük. Azerbaycan'la Türkiye rahat anlaşabiliyorlar. Sıkıntılar olabiliyor, lehçe farkları olabiliyor.
Şimdi, Ahmedi Hani'nin sadece Mem ü Zin'i yok. Bir filozof olan Hani felsefesindeki duygunun çiçeklenmesinde rol oynayan şairler de var. Edebiyat, eser yaratmak o kadar kendiliğinden olmuyor. Yani Ahmedi Hani kendisinden önce var olan eserlerden yararlandı. Mesela Cizreli Melaye Ciziri. Meşhur bir divanı var, hatta orayı ziyarete gelen milletvekili arkadaşlarımıza da birer tanesini, Türkçesini hediye etme şansını yakalamıştım.
Yine Fake-i Tayran'ı biliyor musunuz, kuşların hocasını? Var mı dünyada başka bir kuşların hocası, onun şiirlerini yazan? Bunu birkaç defa söyledim, Kültür Bakanımıza söylüyorum. Bakın, dünyada kuşların hocası olarak eser vermiş, bunu yazan bir başkası yok. Bu esere sahip çıkın, bu eserlere sahip çıkın.
Şimdi, Hakkârili Mele Bate, Şemdinanlı Ali Heriri ve diğerleri Ahmedi Hani'nin eşsiz eserlerine zemin hazırladılar. Yalnız onlar değil, bakın, çok kapsamlı tabii bu çalışmalar. Şöyle bakıyoruz, Botan ve Mezopotamya'da devam eden öğrenim, Bağdat, Şam, Halep ve İran medreselerinde uzun yıllar öğrencilik hayatı; Kâbe'yi tavaf; Mısır'a gidiş ve gittiği yerlerde eserlerin etkileri. Bilhassa Suriye medreselerinde Antik Yunan felsefesini; Mezopotamya ve İran medreselerinde tasavvufu, yani İslam felsefesini; astronomi, şiir ve sanat tekniğini öğrendi. Bunun yanında, buralarda, demin saydığım Fake-i Tayran'ı, Ahmedi Ciziri'den başka Hipokrat'ı Platon'u, Aristo'yu, Farabi'yi, Şahabettin Sühreverdi'yi, Mühyettin Arabi'yi, Ali Heriri'yi, Firdevsi'yi, Ömer Hayyam'ı, Nizami'yi ve birçok ilim adamından öğrendi. Yani tarihten gelen bir kültürel zenginliğimiz var, müthiş bir hazinemiz var ve bu hazinelerin çoğunu ben Selimiye Kışlası'nda duruşmalara gittiğim zaman, oradaki kütüphanelerin birinde çeviri yapan ve o kitapları raflarda dizayn eden bir arkadaşım vardı, onu ziyaret ederdim ve o kadar değerli eserlerin nasıl tahrip olduğunu, nasıl kayda geçmediğini, nasıl perişan bir şekilde çürüdüğünü bana anlatır ve içi sızlardı. Elbette bugün dijital ortama geldik. Dijital ortamda da çok önemli şeyler var. Bunların da dijital depolanmasında -dün bir araştırma önergemize de konu oldu- birleştirilmesi var, bu şifreleme problemi, metering denen olay, vesaire konusu. Bunlar da eser. Yani günümüze geliyorum.
Sayın Bakan, sanıyorum, bunların hepsinin telif hakları hukukunu unutmamak gerekiyor ve Cizreliler demin telefonla aradı. "Sayın Bakana söyleyin, bizim kalemiz, kültürümüz, müthiş Mem ü Zin'in destanının geçtiği kaleyi, Mem ü Zin'in yaşadığı ortamı ne zaman restore edecekler?" dediler. Haber bekliyorlar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaplan.