Konu: | ÇOĞALTILMIŞ FİKİR VE SANAT ESERLERİNİ DERLEME KANUNU TASARISI |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 69 |
Tarih: | 22.02.2012 |
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı'nın ikinci bölümü hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Derleme, bir ülkenin entelektüel mirasının devlet eliyle toplanmasına, korunmasına, gelişiminin takip edilmesine ve paylaşılmasına olanak tanıyan bir mekanizmadır ve bununla ilgili asıl amaç, gelecek kuşaklara kültür mirasını koruyarak aktarmak, entelektüel birikimi muhafaza ederek kültürel gelişime ivme kazandırmaktır. Bununla ilgili oldukça çok konuşma yapıldı ancak derlemeyle ilgili 1864 tarihli Matbuat Nizamnamesi'nin yürürlüğe girmesi Osmanlıda ilk kullanılan argümandır. Daha sonra Fransa'nın 1925 yılında yürürlüğe giren derleme kanunundan faydalanılarak hazırlanmış ve "Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu" adıyla 1934 yılında yürürlüğe giren bu Kanun'un değiştirilmesiyle ilgili geçen dönem içerisinde, 1950'lerden itibaren, çok ciddi bir şekilde eleştiriler gelmeye başlamış ve bu eleştiriler neticesinde de çeşitli tasarılar hazırlanmıştır. 1970'le 1980 arasında ve 1980'den sonra da aynı şeyler gündeme gelmiş, hatta 1981 yılında kalkınma planına sokulmuş olmasına rağmen bununla ilgili bir değişiklik gerçekleştirilememiştir. Bu değişikliğin bugün gerçekleştiriliyor olmasından ve muhalefet ve iktidar partilerinin ortaklaşa olarak yaptıkları çalışmalardan dolayı bu değişikliğin gerçekleştirilmesinden dolayı da mutluluk duyduğumu ifade ediyorum. Umuyorum ve diliyorum ki bundan sonra yapılacak her türlü çalışmada gerekli iş birliği sağlanacaktır.
Değerli arkadaşlar, bu konuyla ilgili sabahtan beri zaten konuşmalar yapılıyor ama ben, müsaade ederseniz, Nur Serter Hanımefendi'nin yaptığı konuşmayla ilgili bir iki şey söylemek istiyorum. Öncelikle, büyük ihtimalle kendisi benden hazzetmiyordur, ben de İstanbul Üniversitesinde öğrenci olduğum için yaşadığım olaylardan dolayı kendisini hazzetmeme hakkımı elde tutarak birkaç şey söylemek istiyorum. Öncelikle, Nur Serter Hanımefendi'nin ismi zikredilerek bir dizide kendisine uygun olmayan bir şekilde ifade edilmesinden dolayı bunun çok büyük bir yanlışlık olduğunu ifade etmek istiyorum. Ancak kendisiyle ilgili bu yanlışlığı ifade etmem kendisine karşı olan duygularımın değişmesi anlamına gelmez çünkü kendisini gördük?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Burada yok.
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) - Kayıtlardan bakar.
Kendisini gördüğümüz zaman İstanbul Üniversitesindeki ikna odaları, İstanbul Üniversitesinde gece-gündüz ağlayan başörtülü kızları ve ötekileştirilen, insanları bir örnek şekle dönüştürmeye çalışan bir anlayışı gördüğümüz için -onu gördüğümüz zaman- kendi ifadelerimizi ortaya koymak mecburiyetinde hissediyoruz. Bunu yapmış olmasına rağmen, tarih boyunca, özellikle son yıllarda biz ötekileştirilen bir nesil olarak bu konuda kendimizi ifade etmeyi bir zorunluluk olarak görüyoruz.
Kadına karşı özellikle bizim anlayışımız, dindar bir insan olarak anlayışımız çok nettir: Kadınlar başımızın tacı, gönlümüzün ilacıdır ve bizim anlayışımız içerisinde kadının çok üstün bir yeri vardır. Özellikle de "Cennetin annelerin ayaklarının altında olması." düsturu bizim için vazgeçilmez bir şeydir dolayısıyla kadınlara karşı gerekli olan her türlü hassasiyetin gösterilmesi de apayrı bir konudur.
Değerli arkadaşlar, bu, lehte almış olduğum bir konuşmadır.
Teşekkür ediyor, hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Nebati.