GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:38
Tarih:15.12.2011

CHP GRUBU ADINA AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçesi maalesef Hükûmetin yasalara ne kadar özensiz yaklaştığının yeni bir göstergesi olmuştur. Bu bütçe, AKP Hükûmetlerinin 10'uncu, yeni kamu mali yönetim anlayışına uygun olarak hazırlanan 7'nci bütçesidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde 5'inci bütçede bulunuyorum. Yaklaşık yirmi-yirmi beş yıldır televizyonlarda, basında bütçe görüşmelerini takip ediyorum. Ne yazık ki en düşük profilli bütçe, bu bütçedir. Genellikle bütçe görüşmelerinde şu sol arkamda görülen Hükûmetin olduğu yerde Hükûmetin bütün üyeleri bulunur, iktidar partisinin sıralarında da iktidara mensup bütün milletvekilleri bulunur, iktidara mensup milletvekilleri bütçeye bir aydan önce hazırlanmaya başlar ve bütün milletvekillerinden en iyi hatiplerini seçer ve hazırlık yapar. Bütçe öyle bir bütçeydi ki iktidar partisi milletvekilleri ile muhalefet partisinin milletvekilleri arasında söz düellosu olur, heyecan olur; iktidar partisi bütçeleriyle halka umut verir, muhalefet partileri de iktidar partisinin bütçelerini eleştirirlerdi ama ne yazık ki şu anda görüşmekte olduğumuz bütçede ne iktidar partisinde ne muhalefet partisinde ne bir heyecan var ne de bir umut var. Eminim ki televizyonları başında bizleri izleyen halkımız da bu bütçeyle hiçbir şeyin olamayacağını ve? Hiçbir heyecan duymadıklarından da eminim.

AKP İktidarında yeni kamu mali yönetim anlayışını tespit etmek üzere Aralık 2003'te yasalaştırılan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu kamu mali yönetiminde özel bir süreç ve takvim öngörmektedir. Ancak AKP Hükûmeti her yıl yaptığını ne yazık ki bu yıl da tekrarlamaya devam etmiştir. Zira, Orta Vadeli Program 5018 sayılı Kanun'un öngördüğü süreden yüz otuz beş gün sonra, Orta Vadeli Mali Plan yüz yirmi gün sonra, Bütçe Çağrısı ve Bütçe Hazırlama Rehberi ise tam yüz beş gün sonra 13 Ekim 2011 tarihinde Resmî Gazete'de birlikte yayımlanmıştır. Bu uygulamayla, Hükûmet çıkardığı Kanun'a uymamıştır. Peki, Hükûmet olarak siz çıkardığınız yasalara uymazsanız, sizin çıkardığınız yasalara halkımız nasıl uyacak? Onlardan nasıl bu uymayı bekleyeceksiniz? Bu yaman bir çelişkidir.

Gerçekçi hedeflerle hazırlandığı iddia edilen ama gerçekle yakından ilgisi bulunmayan 2012 Orta Vadeli Programı'na bakalım. Sadece kâğıt üstünde kalan, sözde gerçekçi hedeflere iki örnek vermek istiyorum. 2011 yılında yayınlanan Orta Vadeli Program'da TÜFE yüzde 5,3 olarak tahmin edilmişken, yine 2012 Orta Vadeli Program'da bu oran yüzde 7,8 olarak revize edilmiştir. Merkez Bankası Başkanı ise yaptığı açıklamada, yıl sonu enflasyonunun yüzde 8,3 olarak gerçekleşmesini beklediğini belirtmiş, ancak 2011 enflasyonu ise kasım itibarıyla yıllık enflasyon yüzde 9,5, on bir aylık enflasyon ise yüzde 9,8 olmuştur. Sapma yüzde 50 olmuştur. Sapmalar yüzde 5, yüzde 10 olur ama görüyorum ki AKP'nin hedeflerinde sapma ancak yüzde 50 olabiliyor.

2011 yılı Orta Vadeli Program'da cari işlemler açığının yıllık 42,2 milyar dolar olarak gerçekleşeceği belirtilirken, aynı cari açık ocak-ekim döneminde 65 milyar dolara, on iki aylık dönemde ise 78,6 milyar dolara ulaşmıştır. Nitekim, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye'nin kredi notu görünümünü pozitiften durağana çevirmektedir, tam da -sözde- gerçekçi ve doğru tespit ettiğiniz cari açık ve enflasyon hedeflerinin aşılması nedeniyle.

Hâlen Türkiye ekonomisinin en kırılgan alanı yüksek cari işlemler açıklarıdır. Millî gelirin yüzde 10'u oranında bir cari açıktan söz ediyoruz. Bunu yaratan etken ise yanlış faiz ve kur politikalarıdır. Üstelik cari açık riskini Türkiye ekonomisi için tam anlamıyla bir tehdide çeviren şey de cari açığın finansman kalitesinin düşmüş olmasıdır. Rekor düzeyde cari açık büyük ölçüde kısa vadeli sermaye girişiyle, yani sıcak parayla finanse edilmektedir.

Türkiye'nin tasarruf hacmi gittikçe azalmaktadır. Türkiye'deki tasarrufların gayrisafi millî harcanabilir gelire oranı 2002 yılında yüzde 18,6 iken ne yazık ki 2011 yılında bu oran 13,3'e ancak düşürülebilmiş. Gelişmekte olan ülkemizin sağlıklı ve kalıcı büyümesi için zaruri olan tasarruflar AKP döneminde erimektedir.

AKP hükûmetleri döneminde büyüme oranı Türkiye ekonomisinin büyüme ortalamasına eşittir. O pek övünülen 2003-2010 döneminde büyüme oranı yüzde 4,95'tir. Siyasi istikrarsızlıkların yaşandığı 1990'lı yıllardaki koalisyon hükûmetleri döneminde bile büyüme ortalaması yüzde 4 idi.

Evet, son dönemlerde Türkiye hızlı bir büyümeye tanık olmaktadır ancak aynı Türkiye 2009 yılında gelişmekte olan ülkelerin ortalamalarının üzerinde küçülmüş, teğet geçtiği söylenen kriz âdeta silindir gibi üzerimizden geçmiştir.

2002 yılında yüzde 10,3 devralınan ve on yıllık iktidar döneminde yüzde 14'lere tırmanan işsizlik oranı nihayet bugün açıklanan oranlarla bu miktarın altına inebilmiştir. İstihdam yaratmayan bir program uygulayan AKP Hükûmeti sanırım bu yüksek işsizliğin milletimizin kaderi olduğuna inanmamızı bekliyor. İşsizliği takdiriilahi olarak gören AKP bu konuda da gördüğüm kadarıyla çok fazla bir adım atma ihtiyacını hissetmiyor.

Öte yandan, çalışmak isteyenler iş bulamazken işinden olanlar da güvencelerinden yararlanamamaktadır. AKP Hükûmeti İşsizlik Fonu'ndan yararlanma şartlarını ağırlaştırarak işsiz vatandaşları sıkıntıya sokarken Fon'un amacı dışında kullanımı ve diğer kamu harcamalarına transferini olağan hâle getirmiştir.

Ülkemizde uzun yıllardan beri yaşanan kayıt dışı ekonomi sorununun en önemli unsurlarından birini de kayıt dışı istihdam oluşturmaktadır. Kayıt dışı ekonominin sonuçlarında görüldüğü gibi, kayıt altına alınamayan bir istihdam devletleri önemli bir gelirden yoksun bırakmaktadır. Nitekim, ülkemizde sosyal güvenlik sisteminin gelirleri Avrupa ülkelerinin çok çok altında kalmaktadır. Kayıt dışı istihdamın daha önemli sonucu ise çalışanların düşük ücretlerle, güvencesiz ve sağlıksız koşullarda çalışmak zorunda kalmasıdır.

Kayıt dışı istihdam oranı İngiltere'de yüzde 2, Almanya'da yüzde 6, Polonya'da yüzde 14, Romanya'da yüzde 21, Bulgaristan'da yüzde 30 iken Türkiye'de yüzde 44 düzeyindedir. Maalesef ki kayıt dışı istihdam sorunu, dünyanın 16'ncı ve Avrupa'nın 6'ncı büyük ekonomisi olmakla övünülen ülkemizde işte böyle çok ciddi bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.

Özellikle küresel ekonomik kriz ve bu krizin ülkemize yansımaları çerçevesinde krizin en büyük etkisini istihdamda göstereceğini, kayıtlı çalışmanın maliyeti nedeniyle istihdamda kayıt dışılığın daha da artacağını söylemek kehanet olmayacaktır.

Ülkemizde gittikçe büyüyen ve korkarım ki bu gidişle altından kalkılamayacak diğer bir sorun ise istihdam usulünde yaşanan karmaşadır. Bu sorun yapısal değil, tamamen AKP Hükûmetinin bir tercihidir.

Bir yandan iş güvencesi olmayan çaresiz 4/B'liler, diğer yandan evlilik, hastalık, doğum, ölüm gibi izinlerin, tayin, terfi gibi hakların kısıtlandığı, temel insan haklarına aykırı çalışmaya elleri mahkûm olan 4/C'liler. Bu istihdam şekillerinin kamuda gittikçe yaygınlaştığını görmekteyiz. Bu durumun sosyal devlete, hukuk devletine ve de yüksek demokratik standartlara ne kadar uygun olduğunu yüce Meclisin takdirine sunuyorum.

İşsizlik sorununa çözüm üretilemeyen ülkenin bir de borcu artmaktadır. Evet, borçluluk oranımız düşüyor ancak borç stokumuzdaki artış da göz ardı edilmemelidir. Zira 2002 yılı itibarıyla 257 milyar olan kamu borç stoku, 2011'in ikinci çeyreği itibarıyla bu tutar 519,6 milyar Türk lirasına yükselmiştir. Dokuz yıllık AKP İktidarı döneminde yüzde 100'den daha fazla artan bir borç stokundan söz ediyorum. Üstelik bu dönemde cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmeleri yapılarak buradan yaklaşık 50 milyar gelir ve çıkarılan mali aflarla toplanan milyarlarca para sağlanmışken.

Şimdi izninizle, biraz 2012 bütçe büyüklüklerine ilişkin görüşlerimi paylaşmak istiyorum. 2012 yılı için bütçe gelirleri 329,8 milyar Türk lirası, vergi gelirleri ise 300,9 milyar Türk lirası olarak öngörülmüştür. İlginç olanı, 2011 yılı orta vadeli programda 2012 için vergi gelirleri tutarının 276 milyar olarak öngörülmesidir. Yani Hükûmet 2012 bütçesi ile karşımıza 25 milyar liralık bir vergi artışı ile çıkıyor. Önümüzdeki dönemde vergiler devam edecektir, bütçe bunun işaretlerini vermektedir.

Vergi gelirlerinin kompozisyonuna baktığımızda ise bu tutarın 86,7 milyarının gelir üzerinden, 7 milyarının servet üzerinden ve geri kalan 207 milyarının ise harcama üzerinden alınacağını görmekteyiz. Kayıt dışı ekonominin sonucu olan bu durum, maalesef vergi sistemimizin ne kadar sorunlu olduğunu da gözler önüne sermektedir. Şimdi soruyorum, hangisi doğrudur: Kamu hizmeti için ihtiyaç varsa neden memur sınırlandırılıyor, ihtiyaç yoksa neden sözleşmeli personel alınıyor? Doğrusu hangisidir? Buna bir an önce karar vermelisiniz.

Öte yandan, son doğalgazın maliyeti yüzde 39 arttı. Yani Türkiye doğal gazı yüzde 39 daha fazla pahalıya almaya başladı. 12 Haziran seçimleri nedeniyle fiyatlar baskı altına alındığından, BOTAŞ, nihai tüketiciye bu zammı yansıtmadı ancak bu sırada yap-işlet-devret ve yap-işlet santrallere zam üstüne zam yapmaya başladı, kimsenin de haberi olmadı.

Sonuç: Meclis TV ekranları karartıldı. Meclis TV'nin ekranları neden karartılır? Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan uygulamaları Türk halkı izlemesin, kimsenin burada neler yapıldığından haberi olmasın. Eğer yaptıklarınızın Türk halkının lehine, halkımızın lehine olduğuna inanıyorsanız neden Meclisi kamuya kapatıyorsunuz, halk bu çalışmalarımızı izleyemiyor? Bu son derece yanlıştır. Bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisi televizyonundan bütün faaliyetler halkımızın izlemesine açık tutulmalıdır. Eğer siz bu televizyonları kapatmaya devam ederseniz demek ki sizin Türk halkından kaçırmak istediğiniz birtakım konular vardır. Yaptığınız uygulamaların halkımız tarafından görülmemesini arzu ediyorsunuz. Bu nedenle Meclis TV'nin bir an önce tamamen açılması gerekmektedir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ayaydın.