Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 39 |
Tarih: | 16.12.2011 |
CHP GRUBU ADINA ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçe tasarısının 6'ncı maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet tarihimizde vergi yükünü bu kadar yüksek ve adaletsiz şekilde halkın sırtına yükleyen başka bir Hükûmet olmamıştır. Bütçede 2012 yılı için toplam 329,8 milyar TL gelir öngörülüyor, bunun 277,6 milyar TL'si net vergi gelirlerinden, bu vergilerin de yüzde 68'i dolaylı vergilerden oluşacaktır. Vatandaşlarımızdan gelirlerine bakılmaksızın aynı oranda alınan, adaletsiz vergi olarak nitelendirilen dolaylı vergiler AKP İktidarı döneminde bütçenin temel finansman aracı hâline getirilmiştir.
Bütçe tasarısından halkımızın 2012 yılında da ağır vergi yükü altında ezilmeye devam edeceği anlaşılıyor. Vergi gelirlerinin yüzde 11,4 oranında artması öngörülürken kurumlar vergisi payının yüzde 9,8'e düşeceği açıkça ifade ediliyor. Bu durumda, 2012'de 30 milyar liralık bir vergi artışı olacak ve bunun 20 milyar lirası dolaylı vergiler nedeniyle yurttaşlarımızın cebinden çıkacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de 6 milyon 750 bin civarındaki ücretlilerin ödediği vergi, 652 bin şirketimizin ödediği vergiyi geçiyor. Asgari ücretlilerin ödediği vergi ise Türkiye'de 2010 yılında en fazla kurumlar vergisi veren 100 firmanın 90'ının toplamını buluyor. Oysa OECD ülkeleri içinde 9 ülke asgari ücrete hiç vergi uygulamazken 6 ülkede vergi oranı yüzde 10'un altındadır. Türkiye ise yüzde 15'lik vergi oranıyla -bizim ülkemiz- asgari ücretliden en fazla vergi alan ülke durumundadır. Ülkemizde gelir ve sermaye kârlarından elde edilen toplam verginin yüzde 43'ü ücretlilerin cebinden çıkmaktadır. Öte yandan, kayıt dışı ekonominin büyüklüğü ise hâlâ yüzde 50'ler düzeyindedir.
Bu Hükûmet, dokuz yıllık iktidarı döneminde adaletli bir vergi düzenini kuramamıştır, kurmamıştır. Tıpkı yoksulluğu artırarak sömürdüğü, yönettiği ve iane düzeniyle oya tahvil ettiği gibi; tıpkı yargı reformu yerine yargıyı yürütmenin kontrolüne alarak tüm muhalifleri baskı altına alma anlayışı gibi vergi reformunu da bilerek ıskalamışlardır. Vergi, medya ve iş dünyası üzerindeki "Bitaraf olan bertaraf olur." tehdidinin en önemli silahı hâline getirilmiştir.
Bugün yurttaşlarımızın üzerindeki yük, sadece adaletsiz vergiler de değildir. Elektrikte olduğu gibi TRT payı, sayaç okuma bedeli, kayıp-kaçak bedeli ve benzeri adlar altında dokuz kalem "sorma ver vergisi", ayrıca "verginin de vergisi" yasadışı olarak bizzat devletin kendisi tarafından halkımızın cebinden alınmaktadır. Tüketici hakem heyetleri "Bunlar haksızdır, tüketiciye parasını iade edin." diyor ama aynı ücretler alınmaya devam ediliyor. Elektrikte yılda 800 milyon liralık kayıp-kaçak tespit ediliyor. Bunu, kanunsuz şekilde faturalara yansıtarak, halkımızın cebinden tahsil ediyorsunuz.
Yılda yaklaşık 2 milyar TL tutarında para kredi kartı ücreti ve benzeri adlar altında haksız bir şekilde halkımızın cebinden alınıyor, sesinizi çıkarmıyorsunuz. Adına "güncelleme" dediğiniz zamlarla, vergi artışlarıyla halkı ezmeye devam ediyorsunuz. 2011 için yüzde 5,3 olarak hedeflediğiniz enflasyon şimdiden çift haneli rakamlara ulaştı. Şimdi, işçinin, memurun, emeklinin cebinden aldığınız parayı geri ödemeyi düşünüyor musunuz yoksa dar ve sabit gelirli yurttaşlarımızı bir de enflasyona mı ezdireceksiniz?
AKP hükûmetleri döneminde dünyanın en pahalı benzinini biz kullandık, kullanıyoruz, dünyanın en yüksek vergilerini bizim halkımız ödüyor, dünyanın en pahalı zirai ilacını, gübresini, mazotunu bizim çiftçimiz kullanıyor, ürettiğini de en ucuza satan yine bizim çiftçimiz. Dünyanın en pahalı enerji maliyetlerini, istihdam vergilerini, faizini ve şimdi de kur riskini üstlenen yine bizim sanayicimiz.
Değerli milletvekilleri, biliyorum İzmir'de yaşananları merak ediyorsunuz, şu anda Cumhuriyet Halk Partili belediyeler Hükûmetin yarattığı büyük bir baskı altındadır, özellikle yerel seçimlerde ele geçiremediğiniz İzmir Büyükşehir Belediyesini vergi denetmenleri, mülkiye müfettişleri, Sayıştay denetçileri, bilirkişi heyetleri ve özel yetkili savcılarınızla ablukaya almış durumdasınız. Diyarbakır'dan İzmir'e özel olarak gönderilen başsavcı henüz operasyonun başında İzmir Büyükşehir Belediyesinde 300 suçlunun olduğunu kamuoyuna ilan ediyor. Başsavcının açıklamaları hakkında bu HSYK bile soruşturma açmak zorunda kalmıştır. Sayın Maliye Bakanına "2010'dan bu yana hangi büyükşehir belediyelerinde denetim yaptınız, şu anda hangilerini denetliyorsunuz?" diye soru önergesi yönelttik fakat Sayın Bakan, dün elimize ulaşan cevabında "Vergi Usul Kanunu'nun 5'inci maddesi gereğince açıklayamam." diyor. Sayın Bakan, açıklayamayacağınızı biliyoruz ancak gerekçeniz yanlıştır.
Biz size İzmir'deki denetim faaliyetinizi anlatalım: 5 Sayıştay denetçisi, 2 mülkiye müfettişi, yaklaşık 20 bilirkişi heyeti bir yıldır denetim ve inceleme yapıyor. Ayrıca, 52 vergi denetmeniniz 2006, 2007, 2008 ve 2009 defterlerini incelemek üzere belediye ve bağlı şirketlerinde görevlendirilmiştir. 2006 yılını daha yeni bitiren bu denetmenlerin bu hesapla üç yıl daha burada kalacakları anlaşılıyor yani hedefiniz yerel seçimler. 52 elemanınız bütün belgeleri didik didik tarayıp âdeta suç yaratmaya çalışıyorlar. Büyükşehrin dokuz şirketinde inceleme yapan denetmenler sadece kayıtlara bakmıyor, bir de bu şirketlerle iş yapmış olan 10 binlerce İzmirli esnafı, tüccarı sorguya çekiyorlar. Vergi denetmenlerinin belediyelerde inceleme yapması alışılagelmiş bir durum değildir. Zira, belediye ve bağlı kuruluşları kâr amacı gütmeyen kamu kurumlarıdır. Ayrıca, bu vergi denetmenlerine bir de hukuka aykırı şekilde bilirkişilik görevi veriliyor yani sizin emrinizde çalışan, tayini, terfisi, geleceği sizin elinizde olan vergi memurlarına özel yetkili mahkemeleriniz bir de bilirkişilik yaptırıyor. Buna denetlenme denmez, buna baskı denir, zulüm denir, engelleme denir. Başbakan "Ben de soruşturma geçirdim." diyor. Acaba bu denli bir zulüm gördü mü? "Şimdi sıra bizde." diyerek kendi yaşadıklarınızın kat kat fazlasını muhalefete mi yaşatmak istiyorsunuz?
Ayrıca, değerli milletvekilleri, Ulaştırma Bakanı İzmir'de Büyükşehir Belediyesinin gerçekleştirdiği Türkiye'nin en uzun 80 kilometrelik şehir içi raylı sistem projemizi sahiplenmeye kalkıyor. Bu proje rahmetli Ahmet Piriştina'nın projesidir. Gerçekleştirmek Aziz Başkana nasip olmuştur. Proje maliyetinin tamamı 600 trilyon TL Büyükşehir Belediyesinin öz kaynaklarından karşılanmıştır. Devlet Demiryolları sadece iki yüz yıllık, Fransızlardan kalma demir yolu hattını tahsis etmiştir. İzmir Büyükşehir Belediyesi kentin su ihtiyacını çözmek için baraj yapmak istiyor, "İzmir'in yeterince suyu var." denerek engelleniyor. Fakat barajın su havzaları üzerinde altın madenciliği faaliyetine izin veriliyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Bakanlar Kurulunun onayına sunulmak üzere dokuz adet kentsel dönüşüm projesi gönderdi. Ankara'nın projelerini bir günde onaylayan AKP Hükûmeti İzmir'in projelerini on aydır bekletiyor. Gazeteciler İzmir'deki ithal bakanlardan Sayın Binali Yıldırım'a soruyorlar "Bu projeler neden bekletiliyor?" diye. "Haberimiz yok. Ama bunlar Belediyenin boyunu aşar, müşterek yapmak lazım." diyor. Sayın Bakan, siz, İzmir'in milletvekilisiniz, Bakanlar Kurulu üyesisiniz. On aydır bekletilen projelerimizden nasıl haberiniz olmaz?
Bakın, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Kadifekale'de dört dörtlük bir kentsel dönüşüm gerçekleştirdi, hem de rant için değil, halk için. Boşaltılan bölgede 400 dönümlük araziyi kent ormanı hâline getirdi yani kentsel dönüşüm için hem tecrübeye hem de kamu yararı bilincine sahip bir belediye var karşınızda. Siz de bir şeyler yapmak istiyorsanız buyurun yapın, sizi tutan yok ama İzmir'i siyasi hırslarınıza kurban etmeyin. Gönüllerine girmek istiyorsanız, İzmirlileri cezalandırmayın, kentsel dönüşüm projelerini bir an önce onaylayın, İzmirlileri ölüme ve susuzluğa mahkûm etmeyin.
Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin büyük projeler gerçekleştirmesi karşısında "Solcular icraat yapamaz." şeklindeki kara propagandanızın yerle bir oluşunu kabul edemiyorsunuz.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak "Taşeronluğu kaldıracağız." dedik. Dediğimizde, Başbakan "Önce İzmir'de kaldırın da görelim." demişti. İzmir Büyükşehir Belediyemiz, kölelik düzeni taşeronluğu kökünden kaldırmıştır. Yoksa bunun mu bedelini ödetiyorsunuz?
İzmir'e karşı giriştiğiniz bu tertip, aslında Türk demokrasisine karşı başlatılmıştır çünkü İzmir, özgürlüğün, demokrasinin, hukukun, birlikte barış içinde yaşamanın, direnişin simgesidir.
Şimdi de denetmen ve müfettiş ordularınızla, özel yetkili savcılarla, ithal bakanlarınızla İzmir'e yükleniyorsunuz. Yarattığınız baskı ve tehditleri fırsata dönüştüreceğiz. İzmir'den, Aydın'dan, Antalya'dan, Mersin'den, Muğla'dan yola çıktık; Bursa'yı, İstanbul'u, Ankara'yı da alacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) - Bekle bizi İstanbul, bekle bizi Ankara, bekle bizi Türkiye; ilk seçimde özlediğiniz sosyal demokrat politikacılara yeniden kavuşacağınıza emin olun. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) - İnandın mı söylediğine?
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yüksel.