GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:73
Tarih:01.03.2012

MHP GRUBU ADINA ALİ ÖZ (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 2'nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak görüşlerimizi belirtmek amacıyla söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik sistemleri tüm toplumları kavraması ve kapsaması, diğer taraftan da kapsadığı toplum kesimlerinde mümkün olduğunca yaşam güveni ve güvencesi vermesi gereken, "toplum barışı", "toplum huzur ve mutluluğu", "toplum dinamizmi", "kalkınma", "refah" gibi kavramlarla doğrudan ilgili sistemlerdir. "Sosyal güvenlik" kavramını yalnızca "aylık", "sağlık katkı payı" gibi kelimelere indirgemek ve bu gibi kelimelerle ifade etmek büyük bir yanılgıdır. Sosyal güvenlik sisteminde norm ve standart birliğinin sağlanmaması ve aylık bağlama hükümlerinde çeşitli tarihlerde yapılan değişiklikler nedeniyle, sigortalıların sahip olduğu hak ve yükümlülükler ile sigortalılara bağlanan emekli aylıkları arasında farklılıklar oluşmuş, sistemde eşitlik ve adalet ilkeleri tesis edilememiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak emekli aylıkları oranındaki eşitsizliğin giderilmesi amacıyla intibak yasasının çıkarılmasını destekliyoruz. Çoğu teknik bilgilerden ve rakamlardan oluşan, eşitliği ve adaleti zedeleyen farklı hesaplamaların emekli aylıklarındaki haksızlığı gidermesini ümit ediyoruz. Ancak bu yasa ile yapılan düzenlemelerin eksik ve yetersiz olduğunu da belirtmek istiyoruz.

SGK bünyesinde 2000 yılından önce emekli olup aylık almakta olan emekli sayısı yaklaşık 2 milyon 700 bin kişidir. Getirilen kanun tasarısı bu kesimin 1 milyon 913 binini ilgilendirmektedir. İntibak gerçek anlamına uygun olarak düzenlenmemiş, SSK emeklileri ve sayıları 12 bini bulan BAĞ-KUR emeklilerini kapsayarak Emekli Sandığı emeklileri gündeme alınmamış ve maalesef bu şekilde sınırlandırılmıştır. Oysaki ülkemizde kamu görevi vermiş olan emeklilerimizin maaşları arasında da ciddi farklar bulunmakta. Örneğin birinci sınıf mülki idare amirleri, birinci kademeli subaylar ve üst düzey bürokrat maaşları ile otuz yıllık bir uzman hekimin aldığı aylık arasındaki fark oldukça yüksektir. Emekli olduktan sonra dahi hayat standardının devamı için çalışmak zorunda kalan hekimlerimiz için de bir düzenleme yapılarak mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğine inanmaktayız.

Bu yasa ile, 2000 öncesinde emekli olan yaklaşık 800 bin kişinin kapsam dışı bırakılması anlaşılır gibi değildir. Oysa anlamı itibarıyla bu yasa tüm emekliler arasındaki maaş farkını giderecek nitelikte olmalıdır.  Açlık sınırının altında bulunan emekli aylıklarında iyileştirme yapılmalı, hatta iyileştirmenin kapsamı genişletilmelidir. Çalışan ve üreten herkesin yaşlanacağı ve emekli olacağı gerçeği unutulmayarak bu kesimin asgari memnuniyeti mutlaka sağlanmalıdır. Tüm emeklilerimize insanca yaşam imkânını sağlayacak maaş artışı da yapılmalıdır. Aksi hâlde, yirmi yılı aşkın bir süredir emekliler kesiminin sabırsızlıkla beklediği bu kanun tam bir hayal kırıklığı yaratacaktır.

İktidarın tasarıyı bu kadar dar bir yaklaşımla getirmesinin nedeni olarak bütçe imkânlarının kısıtlılığı öne sürülmektedir. Yasa, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve SGK yetkililerinin ifadelerine göre bu tasarıdan yararlanacak emeklilere 10 ila 250 lira katkı getirecek ve yürürlük tarihi de 2013 Ocak ayı olacaktır. Emeklilerin haklı taleplerinin yıllardır karşılanmamış olması ve haklarının bir lütuf gibi veriliyor havasının yaratılması anlaşılır gibi değildir.

Değerli milletvekilleri, öte yandan, yürürlükteki 5510 sayılı Kanun ile getirilen yeni bir düzenlemeyle emeklilikten sonra çalışanların durumu da yeniden gözden geçirilmelidir. Özellikle, yaşlılık aylığı alırken yeniden çalışmaya başlayan sigortalılar açısından bu çalışmaları emekli aylığına etki etmemesine rağmen, aylıklarından sosyal güvenlik destek primi alınması hiç de adilane bir durum değildir. Bu uygulama emeklilerimizi oldukça zor duruma sokmaktadır. Bu tür durumlarda çalışmaya devam eden emeklilerimizin ödedikleri sosyal güvenlik primlerinin, öncelikle, prim ödeme gün ve sayıları açısından dikkate alınmasının sağlanması ve bu tür durumda olan emeklilerimizin aldıkları aylıklar dışındaki çalışmalarından dolayı yeni ve adaletli bir prim sistemi getirilmelidir.

Bir diğer konu da, esnaf ve sanatkârlarımızın emeklilik ve sağlık primlerini çeşitli nedenlerle düzenli olarak yatıramadıklarında ileride sisteme yeniden devamlarında sıkıntı yaşamaları durumudur. Borçlu oldukları süre içerisinde -yani geriye dönük yapacakları ödemelerden- hem emeklilik hem de sağlık hizmeti primlerini faiziyle ödemeleri bir haksızlıktır. En azından, sağlık hizmetlerinden yararlanmadıkları bu dönem için sağlık hizmeti priminden muaf olmaları sağlanmalıdır. Diğer yandan, kesintisiz primlerini düzenli olarak ödeyen BAĞ-KUR'lulara da, ya prim indirimi ya emekli ikramiyesi artışı ya da emekli maaşında bir artışla ödüllendirme getirilmelidir. Bu durum, diğer esnaflara da özendirici bir örnek olabilir.

Yine, yıl olarak emekliliği hak eden BAĞ-KUR'lu esnaf yaştan dolayı emekliliği bekliyorsa ara dönemde sağlık hizmetinden faydalanmalıdır. Mevcut sistem içerisinde en büyük mağduriyeti yaşayan kesim BAĞ-KUR emeklileridir. Sigorta kolları içerisinde en yüksek primi esnaf ve sanatkârlar öderken, en az maaşı da bu kesim almaktadır. İflas eden, iş yeri kapanan, hastalık ya da kaza sonucu geçici süreyle iş yapamayarak prim yatıramayan esnaf ve sanatkârlarımız işsizlik sigortasından yararlandırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, 5510 sayılı Kanun'un 68'inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinde değişiklik yapılarak, ayakta tedavide sağlanan ilaçlar ile vücut dışı protez ve ortezler için kurumca yüzde 10 ile yüzde 20 oranları arasında katılım payı belirleme yetkisinin alt limitinin yüzde 1'e indirilmesi öngörülmektedir, yani "Yüzde 1 ile yüzde 20 arasında olabilir." denilmektedir. Gerekçe olarak da, kronik hastalığı bulunmayan ancak tedavisinde yüksek tutarlı ilaç reçete edilen  kişilerden de yüzde 10 oranında ilaç katılım payı alındığından, alt limiti yüzde 1'e çekerek kişilerin mağduriyetini engellemek amacıyla verildiği iddia edilmektedir.

Önergede "yüksek tutarlı ilaç" kavramı net değildir. Bu, izafi bir yaklaşımdır. Ayrıca, muayene ücretleri ile ilaç ve tıbbi malzemelerde katılım payı uygulamasının sürekli kapsamı ve boyutu artırılmış olup, en son olarak, reçetelerde yer alan üç kalem/üç kutuya kadar 3 TL, ilave her bir kalem/kutu için 1 TL katılım payı ödenmesini ve yatarak tedavide katılım payı öngören bir yasa Meclisimizden yeni geçmiştir. Bu düzenlemeyle, sanki emekli vatandaşlardan daha az katılım payı alınacağı imajı doğuyor. Oysaki SGK'nın uygulamalarına baktığımızda, kronik hastalık kapsamında sağlık kurulu raporu olan bazı hastalardan bile yüzde 10 katılım payı aldığını görüyoruz. "Osteoporoz" dediğimiz kemik erimesi, sedef hastalığı, diyabetik nöropati, beslenme solüsyonları ve alerjik rinit tedavisinde kullanılan ilaçlar bunlara örnektir. Durum böyleyken, bu alt limit yüzde 1'e indirilerek kronik hastalıklar kapsamında bazı raporlu ilaçlardan da belirlenecek bir yüzde oranında katılım payı alınabilir endişesini duyuyoruz. Diğer taraftan, bu katılım payının iyi niyetle yüzde 1 ile yüzde 10 arasına çekilmesi durumunda ilaç israfında artma da olabilir diyoruz. Öncelikle kronik hastalıklarda hâlen uygulamada olan, raporlu olanlara yüzde katılım payı muafiyeti getirilmelidir.

Bu maddenin uygulamada yansımasının takipçisi olmak gerekiyor.

Emeklilerin yararına bir düzelmeyi ve intibak yasasında emeklilere yapılacak iyileşmeyi, ücret artışını geri alacak bir tuzak olmaması ümidiyle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öz.