GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: KONYA MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART VE 32 MİLLETVEKİLİNİN, DENİZ FENERİ DERNEĞİYLE İLGİLİ SORUŞTURMA SÜRECİNE MÜDAHİL OLARAK GÖREVİNİ KÖTÜYE KULLANDIĞI İDDİASIYLA BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİNİN ÖN GÖRÜŞMESİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:87
Tarih:31.03.2012

MHP GRUBU ADINA SADİR DURMAZ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Deniz Feneri Derneği ile ilgili soruşturma sürecine müdahil olarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay hakkında verilen gensoruyla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, gensorunun görüşmelerine başladığımız dakikalarda Sayın Bakanın burada olmaması sebebiyle ara vermek durumunda kaldığınız malum; bu da Sayın Bakanın konuya verdiği ehemmiyeti de göstermesi bakımından manidardır. Bu tutumunu kınıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, Sayın Arınç'ın kefaletine ilişkin de çok kısa bir değerlendirme yapmak isterim. Sayın Arınç, kefaletinizi takdirle karşılıyorum, uzun yıllara dayanan bir arkadaşlık, doğaldır ki arkadaşınıza kefalet edebilirsiniz ancak bunun bir hüküm ifade edebilmesi için, Sayın Zahid Akman'ı görevden niçin almak istediğinizi, niçin alamadığınızı, kimin koruduğunu da ifade etmiş olsaydınız burada, eminim ki bir kanaatin oluşması bakımından çok daha anlamlı olacaktı.

Değerli milletvekilleri, Deniz Feneri davası, sadece birkaç soyguncunun bir araya gelerek gerçekleştirdikleri bir hırsızlık olayı değildir. Deniz Feneri olayında, yolsuzlukla kazanılan paraların farklı kişiler ve farklı ilişkiler aracılığıyla harcandığı dikkate alındığında, bu davanın yüzyılın dolandırıcılık davası olduğu iddiası haklı ve yerinde bir iddia olarak değerlendirilmelidir. Almanya'daki soydaşlarımızın yardımlaşma ve dayanışma duygularını dolandırıcılığa alet eden Deniz Feneri Derneği davasında Alman mahkemesi kararını vermiş ve sanıkları mahkûm etmiştir. Almanya'daki dava sürecinde, bu organize dolandırıcılığın ve merhamet sömürüsünün Başbakan Erdoğan'a kadar uzanan ve Başbakan Erdoğan'ı ve AKP'yi şaibe ve töhmet altında bırakan çok ciddi iddia ve ithamlarda bulunulmuştur. Bu ibret verici yolsuzluğun çok önemli sosyal, insani, ahlaki, hukuki ve siyasi boyutları bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Allah'tan korkan ve kuldan utanan bir iktidar vadederek  "temiz ve namuslu yönetim" sözü veren AKP, vaatlerinin aksine, bugün, yolsuzlukların odağı hâline gelmiştir. Yaşanan gelişmeler, yıllardır süregelen adam kayırma, rant sağlama, devlet imkânlarını peşkeş çekme, yandaşları himaye olarak görülen ahlaki yozlaşmanın bütün boyutlarını gözler önüne sermektedir. Almanya'daki soydaşlarımızın temiz vicdanlarını istismar ederek gerçekleştirilen zekât ve sadaka soygunculuğunun Alman mahkemelerince hukuken belgelenmesi vatandaşlarımızı vaatlerle aldatarak, inançlarını basamak yaparak kendilerine çıkar sağlayan ve kul hakkı yemekten asla utanmayan şahıs ve çetelerin varlığını bütün gerçeğiyle ortaya çıkarmıştır. Dava konusu olan şahısların bir kısmının ideolojik anlamda ortak bir siyasi amaç için birlikte mücadele ettikleri, bir kısmının iktidar partisinin desteğiyle kamu kurumlarında kadro buldukları ve hatta bazılarının ticari ortaklıklar tesis etmiş oldukları görülmektedir. Türk milletinin yardımlaşma geleneğini ve temiz din duygularını hırsızlık aracı hâline getiren Deniz Feneri soygunculuğu karşısında Başbakan Erdoğan'ın, temiz bir arkadaş olduğunu söyleyerek kefil olduğu eski RTÜK Başkanını korumak için çırpınması ise son derece dikkat çekicidir.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Yol arkadaşı, yol.

SADİR DURMAZ (Devamla) - Bu süreçte ortaya çıkan gerçek şudur: AKP'nin sahte ampulüyle Deniz Fenerinin sararmış ışığı aynı kirli yolu aydınlatmaktadır.

Değerli milletvekilleri, dünün mağdurları devletin imkânlarını kullanarak bugünün zenginleri olmuş, çalışmadan sırf yakın ve yandaş olmaktan kaynaklanan ilişkilerle servetlerine servet katmışlardır. AKP'nin tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını gasbedenleri koruma misyonunu üstlendiği anlaşılmaktadır. Hakkaniyeti, adaleti ve helal kazancı bayrak yapan ve milletimizin aklını çelerek on yıldır saltanat sürenlerin hâli bunlardan ibarettir.

Değerli milletvekilleri, AKP'nin bu yolsuzluğun üstünü özellikle örtmeye çalıştığı tüm kamuoyu tarafından bilinmektedir. Artık, herkes bilmektedir ki yargılanan ve iddianamede ismi geçen birçok isim Başbakana ve AKP kurmaylarına yakın isimlerdir. Sayın Beşir Atalay'ın da İçişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak Deniz Feneri davasında görevini kötüye kullandığı çok güçlü bir iddia olarak ortadır. Davada isimleri geçen Zahid Akman, Zekeriya Karaman ve Veli Korkmaz ile Sayın Beşir Atalay arasındaki ilişkinin aydınlığa kavuşturulması mutlak bir gerekliliktir. Sayın Beşir Atalay'ın korumasının Kırıkkale Belediye Başkanı Veli Korkmaz ile önce inkâr edilen, telefon konuşma kayıtları ortaya çıkınca da mazeret uydurulan konuşmasından da Sayın Atalay'ın davada ismi geçenlerle endişe verici ilişkileri olduğu anlaşılmaktadır.

Burada davada adı geçenlerin isimleriyle sizleri meşgul etmeyeceğim ancak kayıtlara geçmesi açısından Almanya'daki davanın iddianamesinden bir cümle nakletmek isterim, aynen aktarıyorum: "Soruşturma davası sürecince soruşturmalara defalarca siyasi etki yapılmaya, bilhassa Türk Hükûmeti tarafından, devam etmekte olan tutukluluğa mâni olunmaya çalışılmıştır." Sizce bu sayısal çoğunlukla görmezden gelinecek kadar basit bir iddia mıdır yoksa AKP Almanya'da da yandaş bir yargının olduğunu mu düşünmüştür? Yine iddianamenin başka bir bölümünde, resmî ve gayriresmî kayıt arasındaki açıklanmayan miktar farkının 11 milyon 737 bin 994 euro olduğu; toplanan paraların yüzde 60'ının bazı şahıslar tarafından elden Türkiye'ye getirilerek, Zekeriya Karaman başta olmak üzere, bazı şahıslara teslim edildiği; anılan milyonlarca euronun bu şahıslarca tekrar Almanya'da kurulan şirketlere aktarıldığı, bu şirketlerin adlarının ise Atlas Medya, Euro 7, Yeni Şafak ve European olduğu yer almaktadır. Hükûmetin, bu şirketlerle ilişkili olan mensuplarının ya da yakınlarının durumunu açıklığa kavuşturması tarihî bir vebaldir. İddianameyi okuyan hiç kimsenin vicdanı Türkiye'de Deniz Feneri davasının geldiği duruma hoşgörüyle bakmaya elvermez.

Yeni Dünya İletişim Anonim Şirketinde birlikte iş yapan Zekeriya Karaman ve Zahid Akman, İstanbul Ticaret Odası kayıtlarına göre Nehir Medya Yayıncılık Anonim Şirketinde de yönetim kurulu üyeleri olarak yer almışlar. Karaman ve Akman ile birlikte aynı şirkette yöneticilik yapan bir başka isim ise Sayın Bakan Beşir Atalay'dır. Dosyadaki en önemli isimlerden Zahid Akman, AKP döneminde RTÜK Başkanlığı yapmış bir isim. Bu isim, bu iktidar döneminde Hükûmetin himayesi ve koruması altında olmuştur.

Değerli milletvekilleri, sanıkları tutuklamaya sevk eden savcılar hakkında sadece savcıların gözünü korkutmak ya da soruşturma açılması hâlinde HSYK'yı Demokles'in kılıcı gibi görmeleri açısından şüpheliler HSYK'ya suç duyurusunda bulunmuş, diğer davalarda sanıkların makul şikâyetlerini ciddiye almayan HSYK, ne hikmetse aceleyle bu şikâyeti dikkate alarak savcılar hakkında soruşturma açmış ve açılan soruşturma devam ederken Ankara Başsavcılığı önce soruşturmadan sorumlu Başsavcı Vekilini bu görevden alarak HSYK yedek üyesini Başsavcı Vekili olarak görevlendirmiş, ardından da Deniz Feneri soruşturmasını yürüten savcılar soruşturmadaki görevlerinden alınmışlardır.

Değerli milletvekilleri, Almanya'ya kadar gidip yetkililerle görüşen ve olayların ana damarına ulaşan savcıların başına başka şeylerin gelmemesi kendileri adına büyük bir şans olmuştur. Milletvekili seçilenler delil karartma ve kaçma sebebiyle cezaevinde tutuluyor, yüzyılın en büyük soygunu olan Deniz Feneri yolsuzluğunda adı geçenlerin bazıları ise üç yıl sonra ancak gözaltına alınıyor, birkaç ay cezaevinde kaldıktan sonra da salıveriliyorlar. Savcılar görevden alınıyor, haklarında görevi kötüye kullanmaktan dava açılıyor. Şimdi, sizce ortada bir delil kalmış mıdır? Gerçek adalet, yerini AKP'nin zihnindeki kayırmacı adalete bırakmıştır. Türkiye'de artık "AKP ve diğerleri" şeklinde bir ayrım söz konusudur. Yargı düzeni her manada AKP'yi kollayan, koruyan ve önünü açan bir konumdadır. Bu dosya nereye fırlatılırsa fırlatılsın bumerang gibi gelip dokunacağı yer AKP İktidarıdır. Deniz Feneri Almanya'da bütün yönleriyle aydınlatılırken Türkiye'de AKP'nin bilinçli müdahaleleriyle karartılmıştır.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde biraz önce izaha çalıştığım ve Sayın Beşir Atalay'ın aile fotoğrafında yer alan bazı isimler marifetiyle gerçekleştirilen inanç hortumculuğunun meydana getirdiği tahribatın çok daha beterine yol açacak, bin yıllık kardeşlik hukukunun bağrına bir hançer gibi saplanan ve Sayın Bakanın başaktörü olduğu, adına "açılım" denilen AKP'nin yıkım projesinden bahsetmek istiyorum.

Burada da yine Sayın Bakanın aile fotoğrafında yer alan ve "Bürokrasiye ben kazandırdım." diyerek övgüyle bahsettiği MİT Müsteşarı ve bazı bakanlık yetkililerinin varlığını dikkate aldığımızda, Sayın Atalay'ın bu konularda özel bir misyon üstlendiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Bugün, Türkiye'de, millî değerlerimizle, cumhuriyetin kuruluş ilkeleri ve devletin temelleriyle sorunlu ve kavgalı bir siyasi fesat ortaklığının önemli aktörlerinden birisidir Sayın Atalay.

AKP hükûmetleri eliyle, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel değerlerini ve kurumlarını hedef alan büyük bir yıpratma ve tahrip kampanyası yürütülmektedir. AKP, Türk milletinin millî kimliğini tartışmaya açarak millî bilincini zayıflatmaya çalışmaktadır, Türkiye'de etnik köken farklılıklarına dayalı bir ayrışma ve bölünme sürecini başlatmayı amaçlayan bölücü hainlere cesaret vermektedir.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak millî beka, millî kimlik, millî varlık ve kardeşlik için duymuş olduğumuz ve kamuoyuyla sürekli paylaştığımız kaygı verici gelişmelerin tamamının, maalesef, yavaş yavaş gerçekleşme yolunda olduğunu görüyoruz. AKP'nin "açılım", "yol haritası" adını verdiği ve Sayın Atalay'ın yol çavuşluğunu yaptığı yıkım süreci, alkışlarla Habur Sınır Kapısı'nda başlamıştır. Bu başlangıç ile AKP ve PKK iş birliği, Başbakan ve İmralı dayanışması bütün yönleriyle gün ışığına çıkmıştır.

Başbakanın özel temsilcisi sıfatıyla Oslo'da görüşmeler yapan zamanın Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, teröristbaşı İmralı canisi için "önderlik" sıfatını kullanarak "Önderlikle liderliğin görüşleri yüzde 95 örtüşmektedir." demek suretiyle, bu dayanışmanın boyutunu gözler önüne sermiştir.

Bu olaylar karşısında, artık, saklanacak ve örtülecek hiçbir şey kalmamıştır. Her şey ortada ve milletimizin gözü önündedir. AKP, PKK'nın yıllardır yapamadığını yapmayı başarmış ve bir yanda teröristlerin ardından gözyaşı dökerken, öte yanda şehadeti ve gaziliği incitmiş, derinden yaralamış ve kamu vicdanını kanatmıştır.

Türk milletinin AKP'yle PKK'nın kurduğu tuzağa düşmeyeceğine, birliğini ve beraberliğini asla bozmayacağına inancımız tamdır.

Değerli milletvekilleri, millî devlet ve üniter yapının tasfiyesi, milletimizin kimliksizleştirilmesi, yapay azınlıklar oluşturulması ve bin yıllık kardeşliğin tahribine yönelen süreç, beraberinde beka düzeyinde tehlikeleri de barındırmaktadır. Türkiye, yaygınlaşan terör eylemleri, azan bölücülük ve tırmanan etnik tahrikler karşısında yakın tarihinin en ağır güvenlik tehditleriyle karşı karşıyadır. Hükûmetin "açılım" adını verdiği yıkım projesi, PKK terör örgütüne hayallerinin bile ötesinde zemin ve imkân kazandırmıştır. Devletin, Adalet ve İçişleri bakanlıkları müsteşarları teröristlerin ayağına gitmekle kalmamış, yanlarında cumhuriyet savcılarını, emniyet müdürlerini götürerek siyasi tarihimize bir utanç abidesi olarak geçecek "Beşir Bey çadırları"nı kurdurmuşlardır. Bölünme dinamitleri, terör örgütleri refakatinde harekete geçmiş, AKP, PKK, müdahil olarak rol ve sorumluluk paylaşmışlardır.

Yıllardır süren bölücü terörün etkisiz tedbirlerle bir türlü bitirilemeyişi, etnik ayrımcılığın doğrudan Hükûmet tarafından dillendirilmesi toplumda, terörün bitirilemeyeceğine dair güvensizlik ve umutsuzluk uyandırmaktadır. Özellikle Habur Sınır Kapısı'ndan giriş yapan PKK'lar için yapılan Hükûmet teşrifatı, milletimizin gerçekleri daha iyi görmesini sağlamıştır.

Yıkım projesinin baş mimarı olan Sayın Beşir Atalay, Deniz Feneri yolsuzluğundaki rolü ile de milletimizin millî ve dinî duygularını rencide etmiş ve hayırsever vicdanları derinden yaralamıştır.

Buradan ifade etmek isterim ki Sayın Atalay ve suç ortakları er ya da geç bu yıkım projesinin ve inanç hortumculuğunun hesabını vereceklerdir ve bu hesap, Sayın Atalay'ın kurdurduğu çadır mahkemelerinde değil adaletin tecelli ettiği gerçek Türk mahkemelerinde olacaktır. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, son yıllarda, AKP eliyle içi boşaltılan, istismar edilerek toplumun büyük bir kesimini endişeye sevk eden en önemli değerimiz, maalesef, adalet olmuştur. Milletleri ayakta tutan en önemli etken güçlü bir adalet duygusudur. İnsanların adalete olan inancını zaafa uğratmak zulme davetiye çıkarmaktır. Milletler ekonomik sıkıntılarla yıkılamaz ama adaletsizliğin ve zulmün hüküm sürdüğü bir düzeni korumak asla mümkün olamaz. Geçmişte yaşanan uç örneklerle kamuoyu oluşturarak, "Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünü tesis edeceğiz." diyerek kendi yargısını oluşturan AKP'nin, hukuku katlettiğinin en somut örneği Deniz Feneri davasıdır. Habur'da başka, Silivri'de başka; Deniz Fenerinde başka, MİT davasında başka; kendi belediyelerinizde başka, muhalefet belediyelerinde başka hukuk uygulamaları hukuka olan güveni bütünüyle ortadan kaldırmıştır. Çok önceleri, yargıdaki haksızlıkları ifade etmek için kullanılan "Avukat tutma hâkim tut." sözü yandaşlarınızı korumak ve kollamak maksadıyla gerçekleştirdiğiniz, hakka, hukuka sığmayan müdahalelerinizle "Avukat tutma AKP'li tut." şekline dönüşmüştür.

Muhterem milletvekilleri, Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay, İçişleri Bakanlığı yaptığı dönemde gerçekleştirdiği yalnız iki icraatıyla tarihe geçecektir: Birincisi, BOP politikası olan açılım projesi; diğeri ise Deniz Feneri davasıdır. Bugünkü siyasi konumunu da bu iki konudaki gayretlerine borçludur. Sayın Atalay'ın İçişleri Bakanlığında başkaca bir iş yaptığını, herhangi bir ciddi hizmette bulunduğunu hiç kimse söyleyemez. Sayın Atalay bölücülük ve yolsuzlukla mücadele makamında iken, bu kürsüden bir bakana atfedemeyeceğim ancak bu iki kelimenin tersi diyebileceğim bir kamu kanaati oluşturmuştur. Kendilerinin hakkında gensoru açılması ve hatta, mümkünse, bu aşamada siyasetten ayrılması, gerek terörle mücadele gerek millî birlik ve beraberlik ve gerekse millî ahlak ve evrensel doğrular açısından çok daha hayırlı olacaktır. Sayın Atalay'ın en azından açılım ve parayla ilişkili işlerden sorumlu olmaması, kendisinin günahını ve vicdan azabını da azaltacaktır.

Değerli milletvekilleri, Cenabı Allah Nisa Suresi'nin 135'inci ayetinde "Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınız aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun." buyurmaktadır.

Her birinizin bu ilahî ikazı dikkate alarak Deniz Feneri davasını vicdan terazinizde tartmanızı istiyor ve geçtiğimiz gün Kur'an-ı Kerim'in ders olarak okutulması için kalkan parmaklarınızı, Kur'an-ı Kerim'in bu açık hükmüne karşı gelenlerin hesap vermeleri için de kaldırmanızı bekliyor, bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Durmaz, isterseniz sürenizi uzatabilirim.

SADİR DURMAZ (Devamla) - Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.