GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:41
Tarih:18.12.2011

CHP GRUBU ADINA ORHAN DÜZGÜN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı merkezî bütçe yönetiminin 18'inci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, artık, 2000'li yıllarda orduların insan sayısının değil, dinamizminin önemli olduğu hepimizce bilinen bir gerçek. Artık, savaşlar insan gücüyle değil teknolojiyle yapılıyor. Bu anlamda da Türk ordusunun dinamizmini sağlayacak her türlü katkıyı vermeye biz hazırız. Ancak, değerli arkadaşlarım, sizler de takdir edersiniz ki artık savaşlar sadece ordularla kazanılmıyor, ekonomik güçle kazanılıyor, tutarlı dış politikayla kazanılıyor. Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri Türkiye Cumhuriyeti'nin bir dış politikası vardı. Bu politikanın temel direği de Atatürk tarafından "Yurtta sulh, cihanda sulh." düsturuyla açıklanmıştı. Dün bir konuşmacı arkadaşım, bu politikanın pısırıklık, korkaklık ve içe kapanıklığa yol açtığını söyledi.

Değerli arkadaşlarım, bilmenizi isterim ki bu "korkaklık" ve "pısırıklık" denen dış politika, o günlerde Irak'ta ulusal bağımsızlık savaşı veren mücahitlerin, yaralıların Türkiye Cumhuriyeti'nde tedavi edilmesini, şehitlere ise Türkiye Cumhuriyeti'nin maaş bağlamasını çıkaran bir kanun çıkarmıştır, bu Meclisten çıkarmıştır. Peki, sonra ne oldu değerli arkadaşlarım? Biliyorsunuz Türkiye'nin dış politikası Sayın Özal döneminde değişikliğe uğratıldı. Amaç neydi? Irak'ta 1 konulup 3 alınacaktı.

Arkadaşlar, bugünkü Irak'ın hangi durumda olduğunu hepimiz biliyoruz. Buradan ne konulup ne alındığını da hepimiz biliyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, yine bu "Yurtta sulh, cihanda sulh." politikası Türkiye Cumhuriyeti'ni, bütün dünyayı yakıp yıkan, milyonlarca kişinin ölmesine sebep olan İkinci Dünya Savaşı'nın dışında tutmuştur. Siz her ne kadar İsmet İnönü'yü camileri ahıra çevirmekle suçluyorsanız da camiler o günlerde ordunun besinlerinin, gıdasının, ununun, buğdayının deposu olarak kullanılmıştır ve Sayın İnönü bunu daha sonra söylemiştir, "Ben sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım." diye de açıklamıştır.

Arkadaşlar, bugün Türk dış politikasında sıfır sorun politikasıyla başladık, nereye geldiğimizi az çok sizler de biliyorsunuz. Bu arada, söylemek isterim ki Sayın Dışişleri Bakanının AKP'deki durum sorulduğunda verdiği cevap da son derece ilginç: "Sıfır sorun" diyor. Eğer dış politikadaki gibi bir durum oluşacaksa epey bir şeyler göreceğiz demektir önümüzdeki günlerde.

Değerli arkadaşlarım, Hükûmetiniz İsrail'le kavga etmeyi iyi beceriyor, daha doğrusu kavga ediyormuş gibi yapmayı iyi beceriyor. Gazze mazze dediniz Malatya'ya füze kalkanını kurdunuz, bunun da adını "NATO projesi" koydunuz. Biz de "Bu NATO projesiyse niye anlaşmayı Amerika'yla imzalıyorsunuz?" dedik, herhangi bir şey söylemediniz.

Yine hakeza arkadaşlar, "Füze kalkanını İsrail'i koruyalım diye koyuyorsunuz." dedik, siz dediniz ki: "Yok öyle bir şey." Bakın, hem İran hem Rusya açıklama yaptı "Çıkacak olan ilk çatışmada füze kalkanını vuracağız." diye. Durup dururken, hiçbir sebebi yokken -aslında sebebi var, sebep İsrail'i korumak- siz Türkiye'yi hedef tahtası durumuna getirdiniz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, savaştan bahsediyoruz ama aslında savaştan bahsetmekten çok barıştan bahsetmek lazım bu ülkede. Çünkü bu ülkenin şiddetle barışa ihtiyacı var. Barış, hepimiz için acilen gerekli.

Arkadaşlar, hemen açık sözlülükle söylemek isterim ki daha geçtiğimiz günlerde Sayın Enerji Bakanı kendisine laf atan bir öğrenci arkadaşımızı kendi kürsüsüne kadar çağırdı, ona söz hakkı tanıdı. Ben açıklıkla söylemek isterim, son derece demokratik, doğru bir tavırdır. Sayın Bakanı da bu davranışı nedeniyle takdir ettiğimi belirtmek isterim. Fakat arkadaşlar, aynı hassasiyeti eğer Sayın Başbakan ve Hükûmetin diğer üyeleri de gösterebilmiş olsaydı, bugün, aylardır cezaevinde tutuklu bulunan 500'ü aşkın öğrenci sokakta bizlerin arasında dolaşıyor olacaktı, mahkeme kapılarında sürünüyor olmayacaklardı. Umarım, önümüzdeki süreçte onlar da bu sürece eşlik edip ülkemizin daha demokratik bir ortamda olmasına katkı sağlarlar diye düşünüyorum.

Arkadaşlarım, yine bir hekim olarak bu ülkede uygulanan sağlık politikalarına değinmeden geçemem bu kürsüden. Şunu da gene açıklıkla söylemek isterim ki hükûmetiniz döneminde hastanelerdeki sağlık hizmetlerinin otelcilik bölümü gerçekten sınıf atlamıştır. Bu anlamda da katkı sağlayanlara teşekkür ederim fakat arkadaşlar, otelcilik bölümü sağlık sorununu çözmez. Nasıl çözmez? İşte, buradan kanun hükmünde kararnameyle de bir Tam Gün Yasası çıkardınız. Biz size burada dedik ki: "Arkadaşlar, böyle bir şeye gerek yok, gelin, konuşalım." Sonra ne oldu? Sayın Başbakan, Allah'a şükür, iyileşti, geldi. Sayın Başbakanı ameliyat ettirirken bu çıkardığınız Kanun'u bizzat Sağlık Bakanı kendisi ihlal etti. Şimdi, ben size soruyorum: Dünyanın hangi ileri demokrasisinde bir bakan kendi çıkardığı kanunu çiğnedikten sonra o koltukta oturuyor?

Değerli arkadaşlarım, çıkarmış olduğunuz Tam Gün Yasası yanlıştır. Getirin, burada konuşalım, mademki amacımız millete daha iyi hizmet etmek, katkı koyalım, daha doğrusunu, daha dürüstünü yapalım, daha işler olanını yapalım yoksa işte böyle her gittiğiniz yerde bu Yasa sizin ayağınıza dolaşacak.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu Tam Gün Yasası'yla üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığına bağlanması planlanıyor. Şimdi, bu mantıkla hareket ederseniz, yarın Adalet Bakanı derse ki "Hukuk fakültelerini bana bağlayın.", Millî Eğitim Bakanı derse ki "Eğitim fakültelerini bana bağlayın.", Sanayi Bakanı derse ki "Endüstri mühendislik fakültelerini bana bağlayın." ortada üniversite kalır mı? Ama tabii üniversiteye ne denli önem verdiğinizi de biliyoruz. Artık Türkiye'de üniversitelerin konuşulması bırakıldı, medreseler konuşulmaya başlandı, rektörleri de melelerden atarsınız, böylece üniversite problemi de tamamen çözülmüş olur.

Ayrıca arkadaşlar, bir şeyi daha sormak istiyorum: Sayın Bakan diyor ki: "Ülkede doktor açığı var, yabancı doktor getireceğiz. Ülkede hemşire açığı var." Arkadaşlar, haydi doktor açığı var, söyleyeyim, bu ülkede binlerce sağlık meslek lisesi mezunu gencimiz işsiz oturuyorken siz neden yurt dışından hemşire getirmeye uğraşıyorsunuz? Bunu bana izah edebilir misiniz?

Arkadaşlar, bu ülkenin sağlık emekçileri çok yakında meydanlara inecekler. Biz o gün onların yanında olacağız, omuz omuza olacağız. Siz sandıkta seçmeni ne kadar kandırmayı başarıyorsanız, ne kadar iyi biliyorsanız, bilin ki biz de meydanlarda direnmeyi en az o kadar biliriz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Düzgün.