GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:41
Tarih:18.12.2011

CHP GRUBU ADINA MEHMET ŞEKER (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 20'nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarının 20'nci maddesi, KİT'lere ilişkin hükümler içermektedir. Bilindiği gibi, KİT'ler, ekonomik kalkınmayı ve devletin özel girişimciliği teşvik etmesini sağlamak amacıyla kurulmuşlardır. Bir yandan KİT'lerin faaliyet alanlarında özel sektör faaliyetlerinin artması, diğer yandan siyasal iktidarların KİT'leri arpalığı gibi kullanması sonucu KİT'ler sürekli zarar eden devletin sırtındaki yük görülmeye başlanmıştır. KİT'ler AKP İktidarı döneminde de yandaşların rant kapısı olarak kullanılmıştır. İhaleler ilan yoluyla değil davet usulüne göre yapılarak istenilen kişilere verilmiş ve KİT ihalelerinden yeni zenginler türetilmiştir.

İktidar KİT'leri, bir de bütçe açığını ve kamu borç yükünü azaltmak için özelleştirme kapsamında kullanmıştır. Özelleştirmede KİT'lerin kökünü kurutan iktidar, on yıllık devri iktidarında 34 milyar dolar üzerinde özelleştirme geliri elde etmiştir.

Bizim burada karşı olduğumuz birkaç nokta vardır sevgili arkadaşlar: Bunlardan birincisi, KİT özelleştirmeleri toplumsal faydaya dönüştürülememiştir. Örneğin, KİT'lerin özelleştirilmesi sonucunda ekonomide istihdam yaratmak gerekirken, 2002 yılında 384 bin olan KİT çalışanı istihdamı, bu iktidar döneminde, 2010'lu yıllarda 184 bine inmiş, 200 bin KİT çalışanı tasfiye edilmiştir.

Peki, KİT'lerin özelleştirilmesiyle vergi gelirleri artmış mıdır? Hayır. Üretim artmış mıdır? Buna da verilecek cevap "Hayır." olacaktır. Üretim ve ihracat artışı gerçekleşmediği gibi ithalatta da patlama olmuştur. Et-Balık Kurumu özelleştirilene kadar hayvancılıkta kendi kendisine yeten bir ülke iken Türkiye, bugün hayvan ve et ürünleri ithalatçısına dönüştürülmüştür.

Karşı çıktığımız bir diğer husus da satışlarda kârlı, stratejik kurum ayrımı yapılmamasıdır. PETKİM, Telekom gibi stratejik kurumlarımız "babalar gibi" satılmıştır. Telekom, beş yıllık kârı karşılığında ve beş taksitle Lübnan eski Başbakanı Hariri ailesine satılmıştır. Satış tutarının yüzde 20'sini ödeyen aile şirketi, Telekom'un yüzde 51'ine sahip olmuştur.

KİT'lerin büyük bölümünde yatırımlar ve teknolojik gelişme ihmal edilirken bir kısmında da yatırımların kamunun parasıyla değil de borçlanarak yapılma yoluna gidilmesi zarar etmelerine neden olmuştur. KİT'lerin özellikle politik amaçlar için kullanılmış olmaları idari yanlışlıkları da beraberinde getirmiş ve bu kuruluşlar siyasi partilerin arpalığı hâline getirilmiş, bunların sonucunda her yıl zarar eder hâle gelmişlerdir ve sonuç olarak "ver kurtul" ve özelleştirme yoluna gidilmiştir.

KİT'lerin değerlerinin çok altında satılması, hatta birilerine peşkeş çekilmesi bir diğer karşı durduğumuz noktadır sayın milletvekilleri. AKP İktidarı döneminde 292 milyon dolara satılan Tekel alkollü içkiler bölümü bu şirketi alanlar tarafından 3 kat kârla bir başka kuruluşa satılmış, onlar da en son 2 milyar dolara bir başkasına satmışlardır. Sadece arsası 6,5 milyon dolar olan ve 50 milyon doların üzerinde değer biçilen SEKA Balıkesir Fabrikası 1 milyon 100 bin dolara; aynı şekilde değeri 15 milyon doların üzerinde olan SEKA Kastamonu İşletmesi 9,1 milyon dolara satılmıştır. Bunlar sadece birer örnektir.

İktidarın meşhur özelleştirme uygulamalarından biri de geçtiğimiz hafta gerçekleştirilmiştir. 10 milyon insanın ekmek kapısı olarak yıllık 3 milyar dolarlık katma değer sağlayan 25 şeker fabrikasından 10'u satılmıştır.

Hepinizin hatırlayacağı gibi bu fabrikalar için 2009 yılında yapılan ihaleler Danıştay 13. Dairesi tarafından kamu yararına aykırı bulunarak iptal edilmişti ve fabrikaların özelleştirilmesi için de bir şart konulmuştu. Neydi o şart? Değerli arkadaşlar, özelleştirmeden sonra beş yıl boyunca fabrikalar üretimin devam etmesini sağlayacak bir düzenlemenin şartnamede yer almasını istiyordu. Satışı yapılan on şeker fabrikasının şartnamelerinde Özelleştirme İdaresinin beş yıllık üretim garantisine yer vermediğini görüyoruz, bu açıkça Danıştay kararının da hiçe sayılmasıdır.

Burada sıkıntılı bir başka durum daha var kuşkusuz, Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve Çarşamba fabrikalarından oluşan Portföy C grubu şeker fabrikalarının ihalesi. Bu ihalede en yüksek fiyatı A firması vermiştir -isminden bahsetmeyeceğim arkadaşlar- bu bir başka firmayla da ortaktır. O firma Seydişehir Eti Alüminyum özelleştirmeleri nedeniyle Özelleştirme İdaresiyle davalıdır. Karadeniz sahil yolu ihalesine katılan ve yolsuzluk iddiasına adı karışan bu şirket, Enerji Bakanlığını ve EÜAŞ'ı ciddi zarara uğratan bu şirketin ihaleye katılmasını ve altı şeker fabrikasının bu şirkete devredilecek olmasını anlamak da mümkün değildir. Beş yıllık üretim garantisini sağlamadan, ihaleye katılmak ise tam bir öngörüsüzlüktür.

Bu özelleştirmelerin ne anlama geldiğini ben size söyleyeyim. Bunun anlamı işsizliktir arkadaşlar, bunun anlamı göçtür, bunun anlamı ithalattır, bunun anlamı kaçak şeker ticaretidir. Bu özelleştirmelerle halkın değil, uluslararası şeker kartellerinin çıkarlarının ön planda tutulduğu da aşikârdır. 175 bin üretici pancar üretemeyecek demektir. 200 bin büyükbaş hayvan için yaş küspe ihtiyacı karşılanamayacak demektir. Çalışanlar işlerinden olacak, üretim azalacak ve daha önemlisi sevgili arkadaşlar, 1 dekar şeker pancarının sağladığı oksijen 3 dekar çam ormanının oksijenine eşittir. Burada ekolojik olarak çevre açısından da çok büyük zarar vermekteyiz.

Büyük şair ne diyordu "Dörtnala gelip Uzak Asya'dan/Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan?/ve ipek bir halıya benzeyen bu toprak bizim." Maalesef ekemeyeceğiz, ipek bir halıya benzeyemeyecek bundan sonra.

AKP hükûmetlerinin şeker pancarı üreticisine olan garazı bununla da bitmiyor sevgili arkadaşlar. Son sekiz yıldır nişasta bazlı şeker kotası sürekli artırılıyor. Şu anda kota oranı yüzde 15, bu kota AB ülkelerinde yüzde 2-3, Amerika'da yüzde 1. Bakanlar Kurulu kotayı yüzde 50'ye kadar yükseltme ve düşürme hakkına sahip ama hiç düşürmedi, hep yükseltti.

Nişasta bazlı şekerin zehir olduğunu bilmeyen yok. Obeziteden kansere, kalp ve böbrek hastalıklarından diyabete kadar pek çok hastalığa neden olan bu zehir, AB ülkelerinde yasaklanırken dünyanın 4'üncü büyük pancar üreticisi olan ülkemiz, nişasta bazlı şeker cehennemine dönüştürülmektedir. Nişasta bazlı şeker kotasını yüzde 50 artıran Bakanlar Kurulu üyelerine buradan sesleniyorum: Nişasta bazlı şeker kotasını yüzde 50 artırırken kanser hasta sayısını da yüzde 50 artırdığınızın farkında mısınız?

Türk halkına reva görülenler bununla da kalmıyor. Dünyanın 16'ncı büyük ekonomisiyiz arkadaşlar. Dileğimiz ve temennimiz dünyanın 1'inci büyük ekonomisi olmamız ancak bizden önceki 15 ülke ve bizden sonraki 15 ülke ekonomik büyüklüklerini kendi halkıyla paylaşırken, bu ülkelerin vatandaşları gayrisafi millî hasıladan adaletli bir şekilde pay alırken bu, maalesef ülkemiz için gerçekleşmemiştir.

İlk 30 ülkenin içerisinde -gelişmişlikteki- sadece Türkiye'ye vize uygulanmaktadır sevgili arkadaşlar. Yine bu 30 ülke içerisinde sadece Türk vatandaşları Arap Yarımadası'nda, Kuzey Afrika'da, Rusya'da ve Avrupa'nın değişik ülkelerinde işçilik etmektedir.

Sevgili arkadaşlar, 16'ncı büyük ekonomi olmak önemli değil, önemli olan paylaşabilmektir. Avrupalı bir hekim ve Avrupalı bir asgari ücretlinin maaşları arasında 3 kat fark var ama Türkiye'de bir hekim ile asgari ücretlinin arasındaki maaş farkı 10 kat. Demek ki biz paylaşımda eksik kalıyoruz, yanlış şeyler yapıyoruz sevgili arkadaşlar. Yine, 34 OECD ülkesi içerisinde insani yaşam kriterlerinde Türkiye sonuncu sevgili arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, gelir dağılımında ise ya sonuncuyuz ya da sondan birinciyiz. Bu durum 16'ıncı büyük ekonomimize yakışmamaktadır.

Yanlışlardan bir an önce dönülmesini, sağlıklı nesiller yetiştirecek kararlara imza atılmasını umuyor ve talep ediyoruz.

Bu vesileyle 2012 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şeker.