| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 19.12.2011 |
MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2012 yılı bütçesi üzerinde, 25'inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış buluyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, uluslararası üyelik hakkındadır. Türkiye, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluşa üyedir. Ortak özellik olarak bütün kuruluşların tüzüklerinde insana değer vermek ve devletler arasında iş birliği imkânları sağlayarak barışa ve insani değerlere katkıda bulunmak yazılıdır. Ancak bu kuruluşların çalışmalarına baktığımız zaman, çalışma yöntemlerinin ve yaptıkları işlerin hiç de barışa hizmet etmediği görülmektedir. Türkiye bu kuruluşlara yıllardan beri üyedir. Bu kuruluşlar artık geçmiş elli yıldan beri aynı statüde çalışıyorlar, istedikleri kararı çıkarıyor, tepki gösteriyor, ülke yönetimlerine müdahale ediyorlar. Ancak gelecek önümüzdeki elli sene geçmiş elli sene gibi olmayacak, önümüzdeki yüzyılda da çok büyük değişiklikler olacaktır, bu değişikliklere mutlaka hazır olmalıyız, hazır olduğumuzu da söyleyemiyoruz. Ancak Hükûmet "Dışarıya açıldık, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere bütün kuruluşlarda itibarımız arttı." diyor. Acaba durum böyle midir? Acaba hangi uluslararası kuruluşta başkanlığımız veyahut önemli görevlerimiz vardır? Hâlbuki Dışişleri Bakanını dinleyince bu kuruluşlarda çalışan, önemli görevlerde bulunan bildik çok insanımız olması lazım, ancak biz hiçbir kuruluşta yokuz, böyle giderse de herhâlde olmayacağız da. Hâlbuki elli yıldan beri uluslararası kuruluşlara her türlü desteği, parayı veriyoruz ama hiçbir bölümde de yetkili yetkisiz yokuz. Bu durum, Türkiye'nin hakkı olamaz, olmamalıdır da. Mesela Hollanda, 13 milyonluk nüfusu ile birçok uluslararası kuruluşta yetkili konumda insanları olan bir ülkedir, her kuruluşta, üst yönetimlerde görevli birçok insanı vardır, gençleri de genellikle bu yönlü olarak desteklemektedir. Her yıl 150'ye yakın genci de bu kuruluşlara girme noktasında çalışma yapıyorlar. Ben soruyorum: Birleşmiş Milletlerde, Dünya Sağlık Teşkilatında kaç tane Türk çalışıyor? G 20 teşkilatında acaba kaç kişimiz çalışıyor?
Sayın milletvekilleri, yıllardan beri üye olunan bu kuruluşların hepsi Amerika Birleşik Devletleri veya Avrupa Birliği, Batı kontrolünde kalmakta, insanlık için değil de kontrolünde oldukları ülkelerin menfaatleri doğrultusunda çalışmaktadırlar. Örneğin, NATO 1945'te kurulmuştur. Türkiye 19 Şubat 1952'de Kore'ye asker göndererek karşılığında da NATO'ya girmiştir. Yükümlülüklerini de aksatmadan, her türlü fedakârlığı yaparak yerine getirmektedir. Asker isteyince asker verilmiştir, destek istendiği zaman da destek verilmiştir. Ancak NATO, bugün, Amerika Birleşik Devletleri'nin isteklerini yerine getirmeye çalışan bir kurum hâline gelmiştir. Hükûmet de NATO'nun isteklerini yerine getiriyor. İncirlik Hava Üssü dururken Malatya'ya füze kalkanı radarları yerleştiriyor. Füze savunma sistemlerini neden Afganistan'a, Kuveyt'e, Suudi Arabistan'a değil de ülkemize kuruyorlar? Bu konuda herkes düşünmeli ve yorum yapmalıdır. Ancak bunun manası açıktır: Ülkemizi, İsrail'i korumaya aldırırken İran ve Rusya'yla karşı karşıya getiriyorlar. Bu, doğru değildir.
Ancak AKP İktidarı, bütün bu kuruluşlar başta olmak üzere dünyada itibardan, güçten bahsediyor. Pekâlâ, buradan sormamız gerekir: "Birleşmiş Milletlerde Daimî Temsilcilik dâhil çok büyük mesafeler alındı." deniliyor. Öyleyse Kıbrıs konusunda Birleşmiş Milletlerde ne tür karar çıkardınız? Kıbrıs Türklerinin hangi menfaatleri konusunda ilerleme olmuştur? Birleşmiş Milletler kanalıyla hangi haklarını alabildiler? Sonuç koskoca bir hiçtir, sıfırdır. İnsani değerleri konuşuyoruz derken Irak'ta 1,5 milyon, Afganistan'da yüz binlerce Müslüman insan Amerika Birleşik Devletleri destekli koalisyonla öldürüldü. Binlerce insan evsiz barksız kaldı, topraklarını kaybetti.
Sayın milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri, 57'nci Koalisyon Hükûmeti zamanında Irak'ı işgal etmek istedi, ancak buna izin verilmemiştir. Ancak, Koalisyon Hükûmeti görevden ayrılıp AKP İktidarı kurulunca işgal başladı, insanlar öldü, hâlâ da ölüyor. Bunun sorumlusu sadece Amerika Birleşik Devletleri ve koalisyon değildir, buna müsaade eden ve tepki göstermeyenler de sorumludur. Peki bu duruma dünyadaki sivil toplum kuruluşlarından hangisinden bir tepki gelmiştir? Bugün, Kerkük'te, Musul'da, Telafer'de Türkler öldürülüyor, ancak bununla ilgili bir tepki göstermiyoruz. Hiçbirisi "burada insan hakları çiğneniyor, yanlış yapılıyor" diye bir açıklama yapıyor mu soruyoruz. Hep sessiz kaldılar, sonuçta insanlar ölürken bazıları kazandı. Talabani devlet başkanı, Barzani bölgesel lider oldu, ancak Amerika Birleşik Devletleri, işgali bitirip istediğini aldıktan sonra Irak'tan çekildi. Çekilme esnasında Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanı Leon Panetta Iraklılara şöyle sesleniyordu: "Bağımsız ve egemen bir Irak hayaliniz gerçek oldu. Irak halkı yolunu tayin ederken Amerika Birleşik Devletleri yine yanınızda olacak." dedi. Sizce bu ne manaya geliyor? İşte, güvendiğiniz Amerika Birleşik Devletleri budur. İşi bitince çekip gider; geride, kan, gözyaşı, harap, dağılmış, parçalanmış bir ülke kalıyor. Aynı durumları, Dağlık Karabağ, Azerbaycan topraklarında da görüyoruz. Azerbaycan topraklarının neredeyse 3/1'i Ermeniler tarafından işgal altındadır. Ermeniler işgalden vazgeçmemekte, soykırım dahil birçok iddialarda bulunmaktadır. Dünyada hiçbir sivil toplum kuruluşundan ses çıkmaz iken pekâlâ biz ne yapıyoruz? AKP İktidarı, Ermenistan'la ilişkileri geliştirmek, protokolleri imzalamak için meşgul değil midir? Azerbaycan'da insanlık dramı yaşanmaktadır, 1 milyona yakın insan Dağlık Karabağ başta olmak üzere birçok Azerbaycan şehrinden zorla göç ettirilmiştir, Hocalı katliamı gibi soykırımlar yapılmıştır. Hocalı'da öldürülen kardeşlerimizin kanı kurumamışken, failleri ortaya çıkartılmamışken nasıl anlaşmalar yapabiliriz? 1 milyonu aşkın insan Azerbaycan'ın çeşitli yerlerinde vatan özlemiyle zor şartlarda yaşıyorlar; onlar insan değil midir, onlara yardım edilmesi gerekmez mi? Azerbaycan Türklerine uygulanan insanlık dışı hadiseler dünyadaki STK'lar tarafından hiç dile getirilmiyor. Ayrıca, bunun yanında Doğu Türkistan'da Uygur Türklerine karşı ağır saldırılar yapılıyor. Uygur Türkleri Çin'in zulmü altında inliyorlar. Sincan Uygur bölgesinde nükleer denemeler yapıp, doğacak nesiller yok ediliyor. Ayrıca, kasıtlı tahrikler yapıp, Uygurlulara saldırıp binlercesini öldürüyorlar. Uygurların lideri Rabia Kazan'ı Doğu Türkistan'a almıyorlar, ancak Türkiye de bu kahraman kadın lideri ülkemize almıyor.
Son olarak TİKA'dan bahsetmek istiyorum. Bu kuruluş "Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı" adıyla Türk dünyasında iş birliği ve ilişkilerin gelişmesi için kurulmuştur. Kurulduğu günden itibaren Türk dünyasında AKP İktidarına kadar çok büyük hizmetler yapmıştır ancak AKP İktidarında ismi değiştirilerek Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı olmuştur, Türk dünyasını bir kenara bırakarak Afrika başta olmak üzere başka yerlere açılmıştır yani kuruluş amacının dışına çıkmıştır. Hükûmet "Bütçesini artırdık." diyor, doğrudur, bütçe artmıştır ama daha önceki yıllık 18-20 milyonluk bütçe Türk dünyasına harcanıyordu, acaba ayrılan bütçenin şimdi ne kadarı Türk dünyasına harcanıyor? Herhâlde bunları da sormak mecburiyetindeyiz yani TİKA Türk dünyasını bir kenara bırakmış, başka yerlere açılmıştır. Gerçi Türk milleti tarihin her döneminde çalışkan, azimli bir millettir, her yere yardım etmeyi sever. Ancak, hiçbir zaman "Katliam yaptı.", "Soykırım yaptı." tabirine de layık değildir. Türk tarihine şöyle bir bakmış olduğumuz zaman, eğer katliamlar yapmış olsaydı Avrupa'sı, Asya'sı, Afrika'sı şu anda Türkçe konuşuyor olurdu diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.