GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:42
Tarih:19.12.2011

CHP GRUBU ADINA ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bütçenin sonuna geldik, hemen hemen kapanış konuşmalarına geldik. On iki gündür, zaman zaman bizim de anlayamadığımız, zaman zaman  halkımızın da anlayamadığı bazı kurumların bütçesi üzerinde "Kabul edenler? Etmeyenler?" şeklinde bir oylamayla sonuna geldik.

Benim konuşacağım madde yürürlük maddesi. Keşke benim de yetkim olsa, Cumhuriyet Halk Partisinin de çoğunluğu olsa ve bu madde üzerinde "1/1/2012'de yürürlüğe girer." yerine "Hiç yürürlüğe girmese." diye bir karar verebilsek çünkü bu bütçe, insana dokunmayan, gerçekçi olmayan, sağlıksız ve inandırıcı olmayan bir bütçe.

Gelir, gider kalemleri sağlıklı değil. Öncelikle bütçenin en önemli kalemlerinden gelir vergisi, şu anda Türkiye'de kayıt dışılığın çok yüksek olmasından dolayı sağlıklı değil. Türkiye'de şu anda hâlâ ekonomi kayıt dışında yürüyor. 2002'de AKP iktidara geldiğinde Hükûmet Programı'nda, zaman dar olduğu için tek cümleyle okuyorum: "Vergi reformuyla vergi tabanı genişletilecek." diyor. 2002'de Acil Eylem Planı'nı Sayın Başbakan açıklarken çok daha iddialı laf söylüyor, diyor ki: "Hükûmetimiz kurulur kurulmaz kapsamlı bir vergi reformu için çalışmalar başlatılacak, ilk üç ay içinde vergi yükünü tabana yayan tedbirler alınacak." Bu da Acil Eylem Planı'ndaki iddialı cümle, 2002'de.

Şimdi, evvelki gün ya da birkaç gün önce Sayın Maliye Bakanı bütçe sunumunu yaparken şu cümleyi kullanıyor; diyor ki: "-Hükûmetimiz kurulur kurulmaz önümüzdeki dönemde vergi uygulamalarını adalet ilkeleri çerçevesinde gözden geçirmeyi ve vergi tabanını genişletmeyi hedefliyoruz." Aradan geçmiş on yıl. Arada başka Maliye Bakanı da var. O Maliye Bakanı da yaptığı konuşmaların hemen hemen hepsinde AKP'nin vergi tabanını genişleteceğini ve adil bir vergi reformu yapacağını söylemiş. On yıl geçtikten sonra Maliye Bakanımız burada hâlâ vergi reformu yapacağından ve vergiyi tabana yayacağından bahsedebilmektedir.

Sayın Başbakan iki sene kadar önce İstanbul'da bir iş adamları toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye ekonomisinin yüzde 65'inin kayıt dışında olduğunu söylüyordu. Kısa bir süre önce yaptığı bir konuşmada, Mayıs 2011'de, Türkiye Giyim Sanayicileri Derneğinde diyor ki: -Gazete başlığı- "Erdoğan: Bugün hâlâ Türkiye'de yüzde 40-45 kayıt dışı var."

Değerli arkadaşlar, kayıt dışılıktan sanayici şikâyet edebilir, sanayici örgütleri şikâyet edebilir, sendikalar, tüketiciler şikâyet edebilir. Türkiye'de şikâyet edemeyecek bir tek kişi var; o da Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti'nin Başbakanı. On yıl sonra bir Başbakan kayıt dışılıktan şikâyet edebilir mi? Tek parti iktidarısınız.

Şimdi, bu dönemde zaman zaman Maliye Bakanımız konuşmalarında diyor ki: "Vergi konusunda önemli şeyler yaptık. Nankörlük yapmayın; kurumlar vergisini yüzde 30'dan yüzde 20'ye düşürdük."

Değerli arkadaşlar, daha önceki yıllarda anlatamadık. Kurumlar vergisi bir maliyet unsuru değildir. Türkiye sanayisinin rekabet gücünü etkileyen bir unsur değildir. Eğer bir firma 100 milyon lira para kazanıyorsa 30 milyon lirasını veya 20 milyon lirasını vergi olarak ödemiş çok önemli değil. Önemli olan, vergi tabanını yayıp, kayıt dışı işsizliği kayıt içerisine alıp, istihdam üzerindeki yükleri düşürmek ve Türk sanayisine rekabet gücü kazandırmak. Hükûmet on yıl içerisinde bunda beceriksiz oldu. On yıl sonra hâlâ kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine alacağından bahsetmektedir. Bu, yüzde 30'dan yüzde 20'ye indirme sadece Türkiye'de bazı bankalara ve sattığınız Telekom gibi kuruluşlara yarar. Yoksa, KOBİ'nin, esnafın işine yarayacak ya da onlara rekabet gücü kazandıracak bir uygulama değil. Bu durumda hangi bütçeyi onaylayacağız?

Tabii, kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine alamayınca da sürekli olarak dolaylı vergilere yüklendiniz. Bugün 2012 bütçesinde, hâlâ, dolaylı vergi yani haksız, adaletsiz olan, zulüm olan dolaylı vergi, toplam vergi gelirlerinin yüzde 68'i civarında değerli arkadaşlar. 90'lı yıllarda doğrudan vergi yüzde 60, dolaylı vergi 40'lar civarındaydı. On yıllık AKP İktidarında bu, şu anda, dolaylı vergiler yüzde 68 civarına geldi. "Bu adaletsizdir." diyoruz çünkü gelirden, kazançtan alınan bir vergi değildir, tüketimden alınan bir vergidir yani bu, şu demektir: Anadolu'nun bir köyünde çocuğunu büyütmeye çalışan, bebesini büyütmeye çalışan bir anne de İstanbul'da yalısında kedisini sütle besleyen kadın da bir şişe ya da bir paket süte aynı vergiyi öder. Hayatımda hiç sigara kullanmadım ama sigara üzerindeki sabit vergiler zulümdür, adaletsizliktir. Bugün, Batman'daki bir çoban sigara içerken ya da İstanbul'da Levent'te arabasını park eden valeye 100 dolar bahşiş veren genç de sigara üzerinden aynı vergiyi ödemektedir. Onun için, Türkiye'nin bu yapısı, vergi yapısı sağlıksızdır.

Peki, bu dönem içerisinde AKP, özellikle vergi konusunda iyi bir şey yapmadı mı? Bir önceki Maliye Bakanımız "Kuru gürültü." sistemini getirdi. Türkiye Cumhuriyeti'nde maliye sistemine, ilk kez literatüre girdi, o da şu: Vatandaş, mükellef getirip beyannamesini veriyor, kazancını bildiriyor. Bir ay sonra maliye elemanları aramaya başlıyorlar, diyorlar ki: "Beyannameni beğenmedik, matrahı artır." Adam diyor ki: "Doğru beyan verdim." Arkasından gelen cevap şu: "O zaman gelir, inceleriz." "Gelin, inceleyin. Doğru beyan verdim." diyor. "Gelirsek bir şey buluruz." Daha sonra Maliye Bakanımız, bir önceki, espritüel Maliye Bakanımız, yine, iş adamlarıyla yaptığı bir konuşmada diyor ki: "Kuru gürültü yaparak vergi topluyoruz." ve gülmemizi bekliyor.

Şimdi değerli arkadaşlar, bu konuyu kapatalım, zaman çok dar. Sayın Maliye Bakanımız yok. Dün birkaç gün önceki konuşmasında Maliye Bakanımız, daha önceki konuşmasında Ekonomi Bakanımız sürekli olarak Türkiye'nin ne kadar çok doğrudan yabancı sermaye çektiğiyle övündüler burada. O gün de buradan söyleyebildim, oturduğum yerden: Bir kavram çarpıtması var. Doğrudan yabancı sermayenin eğer alt kalemlerine, niteliğine bakmazsanız çok da övünülecek bir şey değil. 2012 yılında 11-11,5 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye geldi.

Bakın, bu kürsüden iddia ediyorum, televizyonda bizi izleyen Türk milletinin önünde şeref sözü veriyorum. 11 milyarla övünüyorsunuz, yetki verin bana 2012 yılında, 100 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye getireyim, eğer getiremezsem şeref sözü veriyorum milletvekilliğinden istifa ediyorum, bir daha da hayatımın hiçbir döneminde siyaset yapmayacağım.

YUNUS KILIÇ (Kars) - Zaten ülke batar o zaman.

ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) - Batıyorsunuz zaten, ülkeyi satıyorsunuz, vatanı satıyorsunuz, bunu söylemek istiyorum.

Bir de şu var bakın: Bakanlarımız da konuları çarpıtıyor ve tam olarak kavramları doğru kullanamıyorlar. Doğrudan yabancı sermaye başka bir şeydir, sabit sermaye yatırımı başka bir şeydir. Hurşit Hocam burada olsaydı, onun ders notlarından 2 bakanıma gönderirdim ama eğer onunki yeterli değilse uluslararası referans vereyim. Bakın, bir tanesi: System of National Accounts, ona iyi bakın doğrudan yabancı sermaye nedir, sabit sermaye yatırımı nedir? O da olmazsa eğer Avrupa Birliğinde kullanılan European System of Integrated Economic Accounts, orada çok ayrı biçimde yazar bunlar. "Doğrudan yabancı sermaye" dediğimiz şey? Türkiye'deki hazır değerleri sattınız, varlıkları sattınız, toprakları sattınız, vatanı sattınız ama siz 11,5 milyar dolar yabancı sermayeyle övündüğünüz zaman vatandaş da onların gelip burada fabrika kurduğunu zannediyor, böyle bir şey yok. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şimdi, şu anda bankacılıkta yabancı sermayenin payı yüzde 50 civarında, 2008 krizi gelmeseydi babalar gibi Halk Bankasını da, Ziraat Bankasını da satsaydınız eğer, o zaman bankacılıktaki payı yüzde 70'e gelecekti yabancı sermayenin. Türkiye açısından, geleceği açısından bunda çok büyük tehlikeler var.

Şimdi, geçen gün söylemiştim. Bakanımız espri yapıyor, "Havaalanında evini sırtına yüklemiş ülkeden çıkanı görmedim." diye. Bunları okudukça ve ben gerçekten Sayın Bakanın Merrill Lynch gibi bir imparatorluktan, milletvekili maaşının 10 katı, 20 katı yüksek bir maaştan neden buraya geldiği konusundaki kuşkularım gittikçe artıyor. Çünkü eğer bankaları satarsanız, kâr transferleriyle Türkiye'de yaratılan katma değeri yurt dışına çıkarırsanız, tarlaları satarsanız çocuklarımızın geleceğini, onların gıdasını, yiyeceğini satmış olursunuz.

MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) - Vatan sevgisiyle geliyor.

ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) - Vatan sevgisiyle satıyorsunuz. Halkım artık uyansın! AKP vatanı satıyor. "Vatanı satıyor." diyenleri de mahkemeye veriyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şu anda sürem bitti, sürem azaldı. Ama merak etmeyin, Allah izin verirse üç buçuk sene daha buradayım; Genel Başkanımın deyimiyle maskenizi indireceğiz, yaldızlarınızı dökeceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özgümüş.