GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:42
Tarih:19.12.2011

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir bütçenin daha görüşmelerinin sonuna doğru geliyoruz. Gerçekten bu bütçe rakamlarına baktığımız zaman, öncelikle siyasal demokrasi açısından bütçenin ayağı var mı diye baktığımız zaman, 12 Eylül darbe Anayasası'nın getirdiği sistemin aynen durduğunu görüyoruz. Yani burada yüzde 10 barajı, grubu olan partimize hazine yardımı yapılmaması, seçim sistemleri aynı ve bu seçim sistemleri içinde bir Cumhurbaşkanlığı seçimini de tartışıyoruz, bu cumhurbaşkanlığı seçimi beş yıl mı, yedi yıl mı? Kendi çıkardığınız Mecliste bir Anayasa değişikliği oldu ki AK PARTİ'nin isteğiydi, onlar getirdi buraya beş artı beş olsun diye. Beş artı beş formülü, milletvekilleri için de dört yıla indirildi beş yıl. Dört yılı uyguladık, beş artı beşe geldiğimiz zaman şimdi bir karmaşa yaşıyoruz, beş yıl mı, yedi yıl mı?

Tabii, hukukun, kanunun dar mantığına sıkıştırırsanız, şekli hukuk açısından bakarsanız anayasa değişiklikleri ileriye işlemez diye, şeye getirilir, işte, Anayasa sürecinde yedi yıllığına seçildi ama siyasi açıdan, millî iradeye saygı açısından getirirseniz farklı bir manzara çıkıyor ortaya. Bu sefer de Meclisin iradesi beş artı beş, arkasından referanduma gitti, 21/10/2007 değişikliği ve halk referandumda bunu kabul etti.

Şimdi, burada biz vekiliz, asillerin kabul ettiği bir beş artı beş formülü karşısında bizim yapmamız gereken tek bir şey var, buna uymak. Siyasi etik bunu gerektiriyor, bu tartışmaları da sonlandırmak gerekiyor çünkü bütçenin içinde bunun kalemi yok, Cumhurbaşkanlığı seçiminin kalemi yok arkadaşlar. Bakın, Cumhurbaşkanlığı seçiminin kalemi yok, seçime katılacak adayların harcamalarının kalemi yok, seçime girecek siyasi parti gruplarının hazine yardımı konusunda kalemi yok. Bakın, ilginç bir şey söylüyorum.

Tabii, siyasi etik ve demokrasi anlayışı, burada AK PARTİ ile köşkü bir karar verme sürecine taşıyor. Burada üç muhalefet grubunun tavrı net. Deniliyor ki: Beş artı beş madem kabul edildi, bunu da AK PARTİ istedi, milletin iradesi de bunu gerektiriyor, siyasi etik açısından bu tartışmaya son vermek gerekiyor.

Şimdi, tabii, yurttaşlık kapsamı içinde de devlet düzeni kurulurken bütçeyi dizayn biçimi de bir ayrı konu yani eğer bölünüyor sendromuna girerseniz bütçenizi güvenliğe ayırırsınız, yok "Orta Doğu ve dünyada krizin getirdiği taşlar yerinden oynuyor, bunun getirdiği farklı şartlar vardır." derseniz o apayrı bir tartışma konusudur. Modernizasyon, etkinlik Meclisin bunu tartışmasını gerektiriyor. O konuda da bir bütçe sürecinde iyi sınav vermediğimizi düşünüyorum.

Yine, bütçenin ekonomik demokrasi ayağının bu bütçeyle oluşmadığını? 2002'de Kemal Derviş'in getirdiği, o bankaların battığı dönemdeki, kriz sürecindeki plan orta vadeli programlarla üç yılda bir yenileniyor yani üç yıl sonraki bütçeler bile belli ancak bu bütçelerin içinde görünmeyen kalemler vardı, bunun tartışmasını açtık. Ben bir yönetmelik rica ettim Sayın Maliye Bakanından ve Sayın Meclis Başkanından. Askerî harcamalar, SSDF'nin, vakıfların bütün bu harcamaları, silah alım satımları görülmüyor. Bana bir gizli yönetmelik verin dedim, bir de yeni çıkan Bakanlar Kurulu yönetmeliğini. Ben milletvekiliyim, bir grubun başkan vekiliyim ve hâlâ bu yönetmelik benim elime gelmedi. Ben buradan milletime şikâyet ediyorum sizi, şikâyet ediyorum. Bu yönetmeliği Sayıştay uygulayacak, Sayıştay Meclis adına uygulayacak, sizin bu yatırdığınız vergileri biz de sizin adınıza denetleyeceğiz ama bu yönetmeliği alamıyorum, 74 milyona da şikâyet ediyorum.

Şimdi, ekonomik demokrasi ayağında da rakamların illüzyonuyla meşgulüz. İllüzyon? Büyüdük diyoruz, güzel, ama büyüme, ekonomide büyüme çok farklı olguları olan bir şeydir. UNESCO'yu bıraktık, onu geçen konuşmamda açıkladım. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın İnsani Gelişme Endeksi'ne baktığımız zaman 83, 85'inci sıralara gerilemişiz. Sonra, Avrupa'da 47 ülke içinde 46'ncı olmuşuz, sonuncu. Sonra, bakmışız, gelişmişlik endeksi gelirler arasında, bakın, gelirler arasında oldukça büyük bir fark var, Dünya Bankası verilerine göre yaklaşık 17 kat. Türkiye'nin en zengini olan yüzde 10'luk kesim millî gelirin yaklaşık yüzde 35'ine el koyuyor. Şimdi, en fakir yüzde 10'luk ise millî gelirin sadece yüzde 2'sini alıyor.

Şimdi, tabii burada ekonomik demokrasi konuşurken, bakın, 1 Ocakta kamu çalışanlarından sigortalı olanların yüzde 5 primi o sigortalılardan kesilecek. Siz günlük 65 kuruş, bir simit bile etmeyen zammı yaparken 1 Ocakta 150 ile 200 lira arası para kesintisi yapacaksınız işçilerden, SSK'lılardan, priminden; yüzde 7'sini de devlet ödeyecek. Şimdi, ben sizi vicdana davet ediyorum. Şurada davet ediyorum: Yüzde 5 işveren primini siz hazineden bu işçilerin vergisiyle ödeyip bu bütçeye 5,7 milyar vergi koydunuz mu? Koydunuz. 5,7 milyar gideri işveren primlerini karşılamak için koyarken 1 Ocakta kamu çalışanlarına yüzde 5 prim uygulayacaksınız. Bu adaletsiz bir yaklaşımdır arkadaşlar. Bunu vicdanımıza sığdıramayız.

Bakın, kültürel demokrasi boyutu, bütçenin ruhudur. Siz eğitime, sanata, kültüre, spora, bu ülkenin insanlarının sosyal yaşamına ne ayırmışsınız? Bu çok önemli bir konudur. Buna baktığımız zaman da rakamlar çok küçük.

Yine bakıyoruz, sosyal devlet, sosyal adalet, sosyal eşitlik konusundaki ayırdığınız rakamlar nedir üç yıl, 2012, 2013, 2014? Gayrisafi millî hasılanın 12,99'u. Peki, Avrupa Birliği, 27 ülke içinde ne kadar? Yüzde 25. Bunları çoğaltmak mümkün ama bir son cümle ve söz olarak burada bunu, bir şey ifade edeceğim.

Buradan ana muhalefet, iktidar partimizden ikidir İrlanda'ya gidip, yerinde çalışmalar yapıp "İrlanda'da sorun nasıl çözüldü, IRA sorunu nasıl çözüldü?" diye çalışma yapan arkadaşlarımız var, bilmiyorum, gruplarınızı bilgilendiriyorlar mı? Blair gibi cesur liderlere, güçlü liderlere ihtiyacı var Türkiye'nin. Bu cesareti kendinde gösterecek lider arıyoruz. Açık söylüyorum, orası konuşarak çözdü IRA olayını. Geçen gün İspanyol ve Basklı milletvekilleri Mecliste ziyaretime geldi. Onlar da, ETA da silah bıraktı. Sordum, merak ettim "Nasıl oldu?" diye, bana şunu anlattılar: "Biz önce şunu konuştuk -biliyorsunuz, oradan da epey tutuklu var- silah kullanmama, siyasilerin bırakılması, silahın bırakılmasını öne koyduk. Sonra, `Lokarri' adlı bir barış organizasyonu öncülük etti. Zapatero vardı o zaman yönetimde, şimdi sağ, muhafazakâr bir iktidar geldi. Güney Afrikalı `Brian Currin' isminde bir avukat hakemliğimizi yapıyor Güney Afrika modelinin çözümü doğrultusunda. Yazılı bir protokolümüz de yok ancak konuşulanlar, şartlar iki taraflı konuşuluyor ve konuşmaların konusu sübutun üzerinden, cezaevlerinden, illegalitedekilerden, bunların durumundan, geleceğin ne olacağından konuşuluyor, tarih tartışılıyor, hangi tarihe, plana bağlanacağı. Politik, siyasi katılımda, legal, demokratik alandaki katılım konuşuluyor ve ETA-hükûmet arasındaki direkt görüşmelerin sürdürülmesi kararı alınıyor, yeni hükûmet de sürdürüyor." diyor. İşte bizim yapamadığımız bir şey var -ki otuz yıldır birbirimizin boğazına sarılıyoruz- bu Meclisin bu bütçe görüşmelerinde yapması gereken en önemli konulardan buydu, bu olmalıdır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.