GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:42
Tarih:19.12.2011

BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 30'uncu maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım?

(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

Sayın Başkanım?

BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri, sakin olunuz. Konuşmacımız konuşmasına başladı.

Buyurunuz Sayın Bozlak.

MURAT BOZLAK (Devamla) - Otuz saniye sürem geçti Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

MURAT BOZLAK (Devamla) - Evet, teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 30'uncu maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 30'uncu maddesi 2012 yılı merkezî yönetim bütçe kanununun hangi bakanlıklar ve kurum yetkilileri tarafından yürütüleceğine ilişkindir. Hangi bakanlık veya kurum yetkilisi tarafından yürütülürse yürütülsün, sevabıyla günahıyla bu bütçe AKP ve AKP Hükûmetinin bütçesidir, muhalefetin bu bütçede herhangi bir rolü olmamıştır. Muhalefet partileri sadece düşüncelerini ve itirazlarını belirtmekle kalmışlardır. İktidar partisi, muhalefet partilerini kanun tasarılarının özüne dâhil etmeyince bizler de Türkiye sorunları konusundaki düşüncelerimizi, bütçeye ilişkin itirazlarımızı Türkiye kamuoyu ve sayın Genel Kurulla paylaşmak için yürürlük maddesi de olsa, yürütme maddesi de olsa İç Tüzük'ün grubumuza tanıdığı konuşma sürelerini değerlendirmek amacıyla söz alıyoruz. Bu anlamda, bugün, konuşma süremin elverdiği ölçüde Türkiye'nin en temel, en yakıcı ve acil çözümü gereken sorunu olan Kürt sorununa değinmek istiyorum.

1983 yılından beri aktif siyasetin içinde yer almış, bu ülkede bir daha asla yaşanmasını istemediğim 1990'lı yılların acımasız, her türlü insani değerden yoksun politikalarının sebebiyet verdiği, işkencenin 12 Eylül faşist dönemini aratmayacak düzeyde uygulandığı, statükoya karşı çıkan muhaliflerin can güvenliklerinin olmadığı, insanların güpegündüz evlerinden, iş yerlerinden alınıp götürüldüğü, işkencelerden geçirildikten sonra katledilip bir kenara atıldığı gün, görenlerin de korkudan tanıklık dahi yapamadıkları...

17 bin faili meçhul cinayetin işlendiği, insanların girdikleri alayların kapısından bir daha çıkamadıkları, panzerlerin paletleri altında bağıra bağıra ezilerek öldürüldükleri, milyonlarca insanın yerlerinden yurtlarından edildiği, devlet güvenlik mahkemelerinin otomatik makine gibi çalışıp ceza yağdırdığı, 90'lı yılların acımasız, vicdansız politik ortamında başında bulunduğu partilerden 182 genel merkez il ve ilçe yöneticisi olan arkadaşı "Devlet de benim, kanun da benim." diyerek devlet içerisine çöreklenmiş çetelerce katledilmiş, bizzat kendisi silahlı saldırıya uğramış ve ölümden dönmüş, sudan bahanelerle defalarca tutuklanıp devlet güvenlik mahkemelerinde yargılanmış, genel başkanı olduğu parti kapatılınca da beş yıl süreyle siyaset yasağı içerisine konulmuş bir milletvekili olarak tüm inancım ve içtenliğimle diyorum ki:

1) Türkiye Kürt meselesini baskı, şiddet ve zora dayalı olarak çözemez.

2) Türkiye Kürt meselesini çözmedikçe demokratikleşemez.

3) Türkiye Kürt meselesini çözmedikçe değil dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi, dünyanın 6'ncı büyük ekonomisi de olsa asla iflah olamaz ve büyüyemez.

4) Kürt meselesini çözmeyen Türkiye Avrupa Birliğine de giremez, girse dahi büyüyemez, güçlü devlet olamaz.

Türkiye'nin büyümesi veya küçülmesi Kürt sorununu çözüp çözmemesine bağlıdır. Kürt meselesini çözen Türkiye emperyal güçlerin peşine takılmadan Orta Doğu'da da Kuzey Afrika ülkeleri nezdinde de ve dünyada da rol sahibi olabilir.

Kimse ama hiç kimse 90'lı yılların politikalarına özenmesin, hiç kimse 90'lı yılları aklından asla geçirmesin. O yıllar Türkiye'ye kaybettiren yıllardı. Sayın Başbakan o yıllarda sadece bir şiir okudu diye üç ay hapis yattı. 90'lı yılları özde Sayın Başbakan yaşamadı. At izinin it izine karıştığı o yılları biz birebir yaşadık. Sayın Başbakan yaşamadığına şükretsin.

Değerli milletvekilleri, yüzyıllardır Mezopotamya ve Anadolu toprakları üzerinde Kürtler ve Türkler başta olmak üzere halklarımız hep birlikte barış içerisinde, kardeşçe yaşamışlardır. Türklerin Anadolu'ya ayak bastıkları günden itibaren Kürtler ve Türkler hep birlikte olmuşlardır. Kurtuluş Savaşı'nda Kürt ve Türk halkları işgale karşı omuz omuza mücadele etmişlerdir. Çanakkale'de Kürtler ve Türkler birlikte şehit düşmüşlerdir. Kürtler de Türkler gibi bu ülkenin gerçek sahipleridir. Anadolu'nun her karış toprağında Kürtler de hak sahibidirler. Kürtler bu ülkede ne kiracıdır ne de göçmendir. Bin yıllık tarihî süreç içerisinde yan yana yaşayan iki halk arasında müthiş bir manevi bağlılık, sevgi ve saygı oluşmuştur. Van depremi sırasında Türkiye'nin dört bir tarafından Van halkına uzanan yardım eli, bin yıllık birlikteliğin ve buna bağlı olarak gelişen kardeşlik bağının kanıtıydı. İşte, bu kardeşlik bağı nedeniyle, yıllardır devam eden çatışmalarda binlerce insanımızı kaybetmiş olmamıza rağmen, binlerce eve ateş düşmüş olmasına rağmen, iki halk karşı karşıya gelmemiştir.

Değerli milletvekilleri, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra işgalden kurtarılan ortak vatan toprakları üzerinde Kürt ve Türk halkının ve diğer halklarımızın ortak devletinin kurulması beklenirken, Fransa'dan ithal ulus devlet anlayışı çerçevesinde hazırlanan 1924 Anayasası'yla birlikte bundan vazgeçilmiştir. Kürt halkının varlığı dahi inkâr edilmiştir, ancak Kürt halkı hiçbir dönem kendisine dayatılan kimliksizliği kabullenmemiştir. 1924'ten bu yana Kürtler ulusal demokratik haklarını talep edegelmişlerdir. Kürt meselesi bir hak talebi meselesidir. Dün de bir hak talebiydi, bugün de bir hak talebidir. Kürtlerin hak taleplerini bastırmak için cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, özellikle de son otuz yıldır devam eden çatışma süreci içerisinde denenmedik hiçbir yol ve yöntem kalmamıştır. Ordunun elinde olup da kullanılmayan tek bir silah kalmış mıdır?

Bundan sonraki süreçte Kürtlerin mallarına el koymayı hedefleyen ve komisyonlarda görüşülmekte olan sözde teröre finans sağlamayı engellemek amacıyla hazırlanan yasa da bu sorunu çözemeyecektir. Kürtlerin camilerinde görevlendirilecek mele imamlar da çözüme katkı sunmayacaktır.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Tüm Müslümanların?

MURAT BOZLAK (Devamla) - Dinleyin, dinleyin! Laf atmayla bu işi yürütemezsiniz.

Öyle anlaşılıyor ki melenin kim olduğunu da bilmiyorsunuz. Mele, üç beş sene Kur'an kursuna gidip Kur'an okumayı öğrenmiş, dua öğrenmiş, namaz kıldırmayı öğrenmiş kişi değildir. Meleler, on beş yıl gibi uzun bir süre medreselerde eğitim gören, ciddi anlamda dinî bilgiye sahip gerçek alimlerdir. Meleler, Allah'ın yarattığı kavimleri ve onların dillerini inkâr etmezler, haktan, adaletten yana olan insanlardır, yanlışa alet olmazlar. Meleler, halk tarafından el üstünde tutulurlar, sokakta işsiz güçsüz gezen insanlar değildirler, saygın kişilerdir. Melei Ceziri'nin fakihleridir onlar, biliyor musunuz?

Değerli milletvekilleri, Kürt meselesinde denenmiş yol ve yöntemlerde ısrar etmek boşunadır, doğru değildir. Denenmeyeni denemek gereklidir. Denenmeyen tek yol da demokratik yollarla çözüm yöntemidir. Bu konuda da Parlamentoya ve en başta da iktidar partisi olan ve Parlamentoda çoğunluğu elinde bulunduran AKP'ye görev düşmektedir.

Değerli milletvekilleri, çatışmalarda ölenler asker olsun, polis olsun, gerilla olsun, hepsi bu ülkenin çocukları, bizim insanlarımızdır. Akan bu kardeş kanını durdurmak Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihî sorumluluğudur.

Türkiye Büyük Millet Meclisini bu tarihî sorumluluğu yerine getirmeye davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bozlak.

MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) - Gerilla değil terörist.

MURAT BOZLAK (Adana) - İnsan? Herkes insan? Önce, insanı insan olarak tanıyacaksınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)