GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:75
Tarih:07.03.2012

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sayılı, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Parlamentonun bütün milletvekillerine, bütün partilere, grup başkan vekillerine bu konudaki şükranlarımı sunmak istiyorum çünkü kadın meselesinin toplumsal bir mesele olduğu, kadına yönelik şiddetle mücadelenin toplumsal bir mesele olduğu, bu yüzden topyekûn hareket edebilmemiz gerektiği, hızlı bir şekilde sürecin hazırlanması, komisyonlarda çalışılması; katılımcı demokrasi adına sivil toplumla, üniversitelerle, herkesle, bu konuda fikri olan herkesle iş birliği yaparak çok uzun bir hazırlık sürecini geçirmiş bulunuyoruz. Hızlı bir şekilde de Parlamentoya getirdik ve bugün inşallah bütün partilerin buradaki mutabakatıyla da bu süreci götüreceğiz, kadına yönelik şiddetle ilgili önemli bir hukuki temelin altyapısını oluşturacağız.

Nedir bizim 4320'de eksiğimiz, neden buna ihtiyaç hissettik demeden önce, bizim on yıllık siyasi geçmişimizde gördüğümüz bir şey var ki, toplumsal huzur ve barış, kadının ve erkeğin, toplumun her kesiminin potansiyelini kullanmaktan ve sürdürülebilir kalkınmadan geçmektedir. O yüzden 74 milyonun potansiyelinin kullanıldığı, burada hiçbir ayrımcılığa gitmeden, kadın demeden, erkek demeden, engelli demeden, engelsiz demeden, yaşlı demeden, genç demeden herkesin olan kapasitesini kalkınma hamlesinin içerisine koymak için bu yola çıktık. Çıktığımız günden beri söylediğimiz bir şey var ki "Kadını dışlayan siyaset, siyaset olmaz." dedik, "Kadına karşı her türlü ayrımcılığı reddediyoruz." dedik, kadınla ilgili olan sürecin bir insan hakkı süreci olduğunu ve kadına yönelik şiddetin de bir insan hakkı ihlali olduğunu düşündük.

Her türlü ayrımcılığı reddederken kadınımızın renginden, kılığından kıyafetinden dolayı yaşadığı bütün sorunların da önemli bir sorun olduğunu ve mutlaka hızlı bir şekilde düzeltilmesi, çözülmesi gerektiğine inandık. O yüzden biz kadına yönelik mücadelemizi de bugün yalnızca şiddetle bir mücadele olarak değil, bir medenileşme, bir demokratikleşme, bir çağdaşlaşma mücadelesi olarak gördük.

Biz kadınlarla ilgili süreçte bir taraftan şiddetle ilgili süreci yönetirken birey olarak kadının güçlenmesinde üç kalemi çok önemsedik: Onurluca yaşam mücadelesinde kız çocuklarının eğitilmesini, eğitimle ilgili fırsat eşitliğinin mutlaka hayata geçmesine inandık. O yüzden son on yılda herkesin ama herkesin desteğiyle "Eğitim olmazsa olmaz." dediğimizde büyük kampanyalar düzenledik, Millî Eğitim Bakanlığıyla beraber yapılan çok olumlu çalışmalar sonucunda ve Anayasa'nın 10'uncu maddesinin bize getirmiş olduğu pozitif ayrımcılığı eğitim hakkını artırmada kullandığımız için, beraber, birlikte bir şeyi başardık. Bugün yüzde 98 temel eğitime ulaşmış, temel eğitimde kız çocuklarıyla erkek çocuklarına eşit fırsatlar sunmuş bir ülkeyiz.

Sağlıkla ilgili, her doğan çocuğun sigortalı doğduğu ve herkesin, 74 milyonun sağlık imkânlarından eşit bir şekilde istifade ettiği bir Türkiye için reformlar yaptık, çok radikal tedbirler aldık. Bugün, Avrupa Birliği standartlarında "2015 hedefi" dediğimiz anne ve çocuk ölümü hızlarındaki oranı yakaladık. Anne ve çocuk ölümü hızlarını yüzde 76 gibi, son on yılda, hızlı bir şekilde düşürdük çünkü can hakkı, yaşam hakkı, bizim "Olmazsa olmazımız." dedik.

İstihdamla ilgili, kadının birey olarak eğitim hakkını kullanırken ekonomik olarak mutlaka desteklenmesi gerektiğine inandık. O yüzden, İş Kanunu'nda çıkarttığımız eşit işe eşit ücretle beraber başlayan süreçte istihdamla ilgili, 2008'de çıkan istihdam paketinin içerisinde kadın ve gençlerimiz, engellilerimiz için konan pozitif ayrımcılıkta son iki yılda iş gücü piyasasında kadının oranını yüzde 4 arttırdık. Çok net bir artıştır bu ve ilk kez şeytanın bacağını kırarak yüzde 30'lara çıktık. Bu gelişmeleri, bu değişimi ve her alanda ama her alanda aktif ve etkin kılacak bir şekilde kadınımızı, sürecin takipçisi oluyoruz.

"Neden bu kanunu yapma ihtiyacımız oluştu?" diyecek olursak, aslında şiddetle mücadeleye de bugün başlamadık biz. Özellikle Töre ve Namus Cinayeti Araştırma Komisyonu Başkanlığı yaptığım sırada, o sırada Millî Eğitim Bakanımız olan, daha önceden de Devlet Bakanımız olan Sayın Bakanımızın, Sayın Çubukçu'nun da o gün verdiğimiz mücadeleyle başlayan bir süreçtir bu süreç ve ondan sonra 2008'de çıkan Başbakanlık genelgesiyle "Kadına yönelik şiddet toplumsal bir sorundur ve derhâl gereği yapılmalıdır." anlayışı önemli bir siyasi iradenin başlangıcıdır. Çünkü "Kol kırılır yen içinde kalır." anlayışıyla toplum olarak hep üç maymunu oynadık; duymadık, görmedik, işitmedik. Bunların bu şekilde devam edemeyeceğine, toplumsal kalkınma hamlesinde artık sorunların çözülebilmesine, bunların mutlaka görülmesi gerektiğine inandık.

2008'de çıkan o Başbakanlık genelgesiyle beraber bugün çok önemli bir hukuki temelin altyapısını da oluşturuyoruz. 4320, 1998'de çıkmış bir kanundu ama 2003 yılında aile mahkemesi hâkimliği oluşmasıyla uygulaması başladı. Uygulama başladığı zaman? Bir de 2003'te hep beraber bu Parlamento, TCK'da otuz beş yıl sonra önemli bir değişim yapıp kadının insan hakkıyla ilgili cezalarda ve çocukların hakkıyla ilgili cezalarda önemli artırımlar getirince, uygulamalarda kadın artık hakkının, hukukunun korunduğunu, karakola gittiği zaman "Sen ne yaptın da bunu hak ettin?" veya "Kocan sever de döver de." anlayışının bittiği, kurumsal manada her birimin, Adalet Bakanlığının, İçişleri Bakanlığının, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının, Sağlık Bakanlığının, Millî Eğitim Bakanlığının aktif bir şekilde, diğer bütün bakanlıkların da desteğiyle bu süreç bir toplumsal çalışmaya, bir kurumsal mutabakata dönüşmeye başlayınca, uygulamalarda Ayşe Paşalı gibi birçok olayın yaşanmaya başladığını ve koruyamadığımızı gördük. Boşanma öncesi ve boşanma sonrasında yaşanan bu olaylar ve yaşanan kadın sığınma evlerinde yaptığımız görüşmelerde, cezaevindeki erkeklerle yaptığımız görüşmelerde yeni bir kanunu mutlaka hazırlamamız gerektiğine inandık.

Bu kanunun temeline baktığınız zaman, koruyucu ve önleyici tedbirlerin hayata geçtiği, koruyamadığınız ve önleyemediğiniz zaman da kurumsal manada kim, nasıl hareket edecek, kadının yaşam hakkını derhâl nasıl koruyacağız, bunun temel bir mantığını görüyorsunuz. Tanımı genişlettik, "kadın, aile bireyleri ve çocuk" diye ısrarlı takibi de koyduk.

Özellikle Osmaniye'de, yaklaşık on gün önce olan ve hepimizin içini, canımızı yakan bir kız çocuğumuzun, on altı yaşındaki kız çocuğumuzun "Bundan sonra hukuki temelde böyle bir boşluk var." diyeceği boşluğu doldurduğumuz, tek taraflı ısrarlı takibe de önlem alan ve mağdur erkekse? Bakın "Aile Bakanısınız, siz hep kadınları korumaya çalışıyorsunuz." diyorlar. Mağdur erkekse aile bireyi olarak biz erkekleri de koruyacağız. Erkekler "Ben mağdurum." dediği ölçüde bu kanunun bütün haklarından da istifade edecekler.

İstanbul Anlaşması'nda koyduğumuz şiddet tanımını -psikolojik, ekonomik- uluslararası sözleşmeye uygun tanımı genişlettikten sonra "Nasıl koruma tedbiri koyacağız?" dediğimizde, özellikle gece yarısı olan ve bu noktada yaşadığımız sıkıntıda, kadınların elindeki koruma kararıyla öldürüldüğü olayları yaşadığımız zaman derhâl korumada mülki amirlere yetki vermemiz gerektiğini gördük. Daha da ileri gittik, bir kolluk kuvvetindeki birisinin "Burada yaşam hakkıyla ilgili bir sorun var ve hemen tedbir alınmalı, hemen geçici barınma, mali yardım ve ihtiyacı olan desteğin verilmesi." dediği bir sistemi hayata geçirdik. Hâkimlerimizin koruma tedbirinde de iş yerini değiştirme hakkını, beraberinde aile konutu şerhinde de şerh koyabilmesinin fırsatını bugün bu kanunda koyuyoruz.

Önleyici tedbir: Bir erkek sürekli şiddet uyguluyorsa bunun öfke kontrolüyle, stresle mücadele etme gibi bir sorunu vardır yani hastadır ama hasta olduğunun da farkında değildir. Önleyici tedbirde de burada kadın istediği takdirde psikolojik desteğin verileceği, erkeğe de beraber psikolojik destek verileceği, bunun da bütçesinin Bakanlığımız tarafından karşılandığı önemli radikal tedbirleri hayata geçiriyoruz. Çocuğun gizlilik bilgisiyle, okula yaklaşmadan ve oradan kadına ulaşmadan dolayı farklı hayati tehlikenin yaşanmasına karşı önlem alıyoruz. Eğer silah bulunduruyorsa, kendini kontrol edemiyorsa o silahı elinden alacak şekilde tedbirler alıyoruz. Hele bir de kolluk kuvvetiyse, silah bulundurma onun zaten görev alanı içerisindeyse onun da silahını elinden alarak önemli yaptırım güçlerini hayata geçiriyoruz.

 "Koruyamadığımız ve önleyemediğimiz zaman, bu olay olduğunda peki ne olacak?" diyecek olursanız; hâkimlerimizin verdiği kararla altı aylık tedbir getiriyoruz. Tedbire ya uymuyorsa, hâkim karar vermesine rağmen, alkollü bir şekilde, uyuşturucu alarak, her şekilde, ne şekilde olursa olsun o mahkeme kararına rağmen yeniden eve ulaşıyorsa, burada önemli bir, yeni bir tedbir kararı getiriyoruz "zorlama hapsi" dediğimiz bir hapis. Hâkim "Kardeşim, ben sana bu eve yaklaşma diyorum. Sen buna rağmen yaklaşıyor ve benim kararıma uymuyorsan, ben temel hak ve özgürlüklerinden de seni yoksun bırakıyorum." dediğimiz, aslında bunun caydırıcı olduğu ve eve yaklaşmasını da engelleyecek bir sistem olduğu, üç günle on gün arasında bir zorlama hapsini de bu kanun tasarımıza koymuş oluyoruz.

Biz peki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak ne yapacağız? Biz tamamen burada koordinasyon bakanlığı olarak görev yapacağız. Bunun için de kadın izleme merkezleri dediğimiz pilot çalışmalarla veri tabanlarının oluşturulduğu, UYAP sisteminin takip edildiği, Adalet Bakanlığındaki mahkemelerle ilgili sürecin takip edildiği, profesyonel ekiplerle bu olayların tamamen izlendiği, değerlendirildiği ve kimin ne yapması gerektiğini, yapmaması durumunda da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak ne tür destek vermemiz gerektiği 15 maddelik önemli bir değişim olarak Bakanlığımız burada görev almıştır.

Geçici mali yardımı önemsiyoruz çünkü sığınma evlerine gittiğimiz zaman, kadınlarla görüştüğümüz zaman "Bakanım, zaten ekonomik olarak ciddi sorunumuz var. Okumamız yazmamız yok, mesleğimiz yok. Bu süreci geçirene kadar, bizim bu süreçte yanımızda olmanızı, ekonomik destekle bizim bu süreci daha kolay atlatmamıza, bize yardımcı olun." talebine karşı geçici mali desteklerle, kadınımızın hayatını normalleştirene kadar ve kendi ayakları üzerinde durana kadar yanında olduğumuz ve radikal tedbirler aldığımız bir kanunun altyapısını oluşturuyoruz.

Nafaka sistemini kolaylaştırıyoruz. Sosyal güvenlik sisteminin içindeyse ihtiyacı ve talebi, daha doğrusu talebi olmadan, otomatik olarak nafaka sisteminin çalışmaya başladığı önemli bir yasal düzenlemeyi hayata geçiriyoruz.

Konuşmamın içinde söylediğim gibi, bütün sağlık tedbirlerinin, sosyal güvenlik sistemi olsun olmasın, Bakanlık olarak biz bunun takipçisi olacağız.

Çalışan kadınlarımızla ilgili, eğer şiddet görüyorsa, çocuğu da varsa, bu süreçte onlara kreş desteği vererek çocukların daha az mağdur edildiği önemli bir yan desteği de hayata geçirmek istiyoruz.

Aslında bu yasanın temeline baktığınız zaman, hakikaten çok olumlu, pozitif bir tarafı var ama ben bunu hazırlayan ve buna emek çekmiş bir Bakan olarak biliyorum ki uygulamada bunu hızlı bir şekilde çözmemiz çok kolay değil. Bu, topyekûn bir seferberlik istiyor, iyi bir zihinsel dönüşüm istiyor. Kadının ve erkeğin, birbirinin nimetinin ve külfetinin eşit bir şekilde paylaşıldığı, kadının insan hakkının, erkeğin insan hakkının, ikisinin de insan olduğu ve burada, ortak alanlarda, ortak paylaşım alanlarının normalleştiği bir sistemi hayata geçirmediğimiz, kafalarımızı bu şekilde, zihinlerimizi bu şekilde aydınlatmadığımız sürece, dünyanın en iyi, hakikaten en kapasiteli bir yasasını da çıkarmış olsak, en mükemmel yasasını da çıkarmış olsak buna mutlaka toplumun inanması, bilincinin yükselmesi, farkındalığının artırılması gerektiğine inanıyoruz. O yüzden, kamu spotlarıyla da bir ayda doksan dakika -günlük ortalama bir buçuk dakikadan- hem kanunla ilgili, değişimle ilgili bilgilendirmenin olduğu hem Bakanlığımızla ilgili, "Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı nedir, kapsama alanı nedir, aile nasıl korunacaktır, nasıl tedbirler alınacaktır?" kısa filmlerle bunları halkımıza, radyo ve televizyon aracılığıyla duyuracağımız kampanyaların düzenlendiği yeni bir dönemin de başlangıcındayız.

İnşallah, nasıl 2003'te TCK'yı çıkardığımızda önemli bir devrim yaptıysak, nasıl aile mahkemelerinin hâkimlerini çalıştırmaya başladığımız zaman uygulamalarda önemli bir değişim yaptıysak, bugün hep beraber şiddetle mücadelede de önemli bir hukuki devrimi yapacağımıza ben bütün gönlümle inanıyorum. Diğer devrimler için de el ele vermemiz gerektiğine, insan olma ortak paydası içerisinde kadını ve erkeği güçlendiren destek mekanizmalarını mutlaka hayata geçirmemiz gerektiğine inanıyorum. Desteklerinizden dolayı, katılımlarınızdan dolayı, bugüne kadar verdiğiniz bilgi birikiminiz ve tecrübelerinizle uygulamalardaki yaşadığınız olayların çözümünde gelen bütün destekten dolayı bütün milletvekili arkadaşlarıma bütün kalbimle teşekkür ediyorum. Yasa tasarısının ülkemize ve ülkemizin tüm kadınlarına hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.