| Konu: | KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKALARI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 88 |
| Tarih: | 02.04.2012 |
CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum ve iyi bir hafta diliyorum.
Geçtiğimiz haftalar Parlamentoda yapmış olduğumuz 4+4+4 çalışmaları nedeniyle çok sıkıntılı ve çok sorunlu ve Parlamentoya yakışmayacak tutum ve davranışlarla karşı karşıya kaldık. Bu nedenle, bu haftanın başarılı geçmesini ve sakin geçmesini talep ediyorum ve diliyorum.
Geçtiğimiz hafta yapılan 4+4+4 çalışması sonucunda Sayın Başbakanın AKP milletvekillerine vermiş olduğu yemekte, dün gazetelerde okuduğumuz kadarıyla diyor ki: "Gururluyuz ama kibirli değiliz, onurluyuz ama hiçbir zaman şımarmıyoruz ve şımarmayacağız." Fakat gerek komisyon konuşmalarında gerekse burada mikrofonda konuşan arkadaşlarımızın her defasında "Biz yüzde 49 küsur oy aldık, sizler kayıtsız ve şartsız olarak bizim söylediğimiz her şeye `evet' demek zorundasınız." tutum ve anlayışının, bir kibirliliğin ve bir şımarıklığın sonucu olduğunu da söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yüzde 49 oy aldınız ama yüzde 51 de sizin karşınızda, dolayısıyla yüzde 51'i de dikkate almanız gerekiyor ve onları yok saymamak gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şu anda yaklaşık olarak 7 Temmuz 2011 tarihli Resmî Gazete'ye göre, 1 milyon 874 bin 545 kamu çalışanının ve 3 konfederasyonun 1 milyon 142 bin üyesi, diğer konfederasyonlara üye 53 bin ve hiçbir konfederasyona üye olmayan 700 bin kamu emekçisinin geleceğini ilgilendiren ve yaklaşık olarak da 2,5 milyon kamu emeklisi memurlarımızın geleceğini ilgilendiren bir kanunun üzerinde görüşüyoruz.
1990'lı yıllarda sokaklarda, meydanlarda grevli ve toplu sözleşmeli Sendika Yasası için sokaklara çıkılan ve bunun mücadelesi sonucunda da 2001 yılında "Toplu Görüşme Yasası" adı altında gerçekleştirilen Toplu Görüşme Yasası'nın üzerinden tam on bir yıl geçti. On bir yıl sonra, bugün, burada grevli ve toplu sözleşmeli bir kamu çalışanları sendika yasası beklerken yine birçok eksik ve hatalarla dolu olan bir yasa tasarısıyla karşı karşıyayız.
Yaklaşık olarak üç ay Bakanlar Kurulunda bekletildikten sonra, 23 Ocak 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderilen, komisyonlarda da bir buçuk aydır bekletilen 4688 sayılı Yasa'da değişiklik yapılmasını öngören yasa tasarısının başta kamu emekçileri ve emekliler olmak üzere tüm toplumda derin bir hayal kırıklığı yarattığını ifade etmek istiyorum.
Bu yasa teklifi neden büyük hayal kırıklığı yaratıyor arkadaşlar? Hepimizin bildiği gibi, 12 Eylül Referandumunda, Hükûmet -her fırsatta yüzde 58 "Evet" oyu almakla övündüğü referandumda- toplumun pek çok kesimine olduğu gibi kamu emekçilerine de çeşitli vaatlerde bulundu, bunu hatırlatmak isterim. 12 Eylül Referandumu öncesinde kamu emekçilerine ne denildi? "Artık sizler de toplu sözleşme yapacaksınız. On yıldır sürdürülen toplu görüşme tarihe karışacak, toplu sözleşmeyle sizler de haklarınızı koruyacaksınız." denildi. Toplu sözleşmenin tarafları, kapsamı, şekli, usulü, yürürlüğü, taraflar arasında uyuşmazlık hâlinde devreye girecek olan Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun oluşumu, yetkileri konularında hiçbir netlik olmamasına rağmen, özellikle yandaş medyanın o alışıldık "Memura müjde" manşetleri eşliğinde, kamu emekçilerinden, emeklilerinden "Evet" oyu istenmişti. Hatta Hükûmete yakınlığıyla bilinen bir konfederasyon referandumda "Evet" oyu için seferber olmuş, gazete ilanları vermiş, il il gezip Hükûmete desteğini göstererek evet oyu istemişti. On yıllık iktidarında, AKP iktidarında, gerçekleri çarpıtma konusunda çıraklıktan ustalığa geçtiğimiz ve tanık olduğumuz AKP iktidarı bu vaatlerin karşılığını referandumda fazlasıyla aldı. Ancak şimdi geldiğimiz noktada kamu emekçilerine müjde falan verilmediği, referandumda yandaş medyanın nefesi ve desteğiyle şişirilen balonun büyük bir gürültüyle patladığını görüyoruz.
Anayasa'da değişikliğin gereğini yerine getirmemek için âdeta ayak direyen Hükûmet, tam on bir ay kılını bile kıpırdatmadı. Aslına bakarsanız, konfederasyonların baskısı olmasa, Hükûmetin planı, bu seneyi de Anayasa'ya uygun yasa tasarısı hazırlığı tamamlanmadı gerekçesine sığınarak, on yıldır sürdürülen toplu görüşme sistemini devam ettirmekti. Ancak Kamu Emekçileri Konfederasyonunun ısrarı sonucunda, referandumdan on bir ay sonra, 4 Ağustos 2011 tarihinde gerçekleştirilen toplantıda Anayasa'ya uyum için yeni bir yasa yapmak yerine, 4688 sayılı Yasa'da tadilat yapılacağı açıklandı. Yani 2002 tarihinden beri yürürlükte olan ve yürürlüğe konulduğu tarihten bugüne kamu emekçilerinin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak, 12 Eylül Anayasası'nda olduğu gibi, özüne ve ruhuna yasak ve sınırlamaların hâkim olduğu Kanun'da sadece tadilat öngörülmüştür.
Şimdi, diyeceksiniz ki: "Ne güzel işte; konfederasyonları çağırdılar, toplantılar yaptılar ve üçlü danışma kurulları toplandı ve burada müzakereler yapıldı." Değil arkadaşlar. Birbirimizi kandırmayalım. AKP'nin katılımcı, demokratik yöntem ve temayüllere uyduğu nerede görüldü? İç Tüzük değişiklikleriyle milletin Meclisinde milletvekillerinin sesini kısmaya kalkanlar, kamu emekçilerinin konfederasyonunu hiç dinler mi? Her zaman yaptıkları gibi, dinlermiş gibi yaptılar, sonuçta da kendi bildiklerini okuyup ve kendi bildiklerini yazıp Bakanlar Kuruluna gönderdiler.
Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmetinin, bu yasa hazırlığı sürecinde, tüm konfederasyonların taleplerini dikkate almamakla itham etmek de doğru değildir. Bu konuda haksızlık yapmak istemem ama elbette dinledikleri, taleplerini dikkate almak bir yana neredeyse harfiyen yerine getirdikleri konfederasyon da olmuştur. Bu konfederasyonun hangi konfederasyon olduğunu, şube açılışlarında âdeta AKP seçim bürosu, il örgütü binası açar gibi boy gösteren Değerli Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç çok daha iyi bilmektedir. Sayın Arınç, bu Konfederasyona bağlı bir sendikanın Bursa temsilciliğinin açılışında neler söylüyor kulak verelim kendisine de demokrasi kültürümüz artsın arkadaşlar. Sayın Başbakan Yardımcısı diyor ki, toplu sözleşmenin yanına grevi koymak suretiyle talepte bulunduklarını hatırlatarak: "O `toplu sözleşme olsun' diye bağıran sendikalardan biri MHP doğrultusunda `hayır' demek için çalıştı, çabaladı. Öbürü de sol ve başka bir fraksiyonların temsilcisi olarak onlar da `hayır' oyu verilmesi konusunda çabaladı." diyor Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Bursa'da. "Buna sadece Memur-Sen'in hakkı var. Dürüst, samimi, yurtsever olarak `Ben evet demiştim, şimdi evetin karşılığını görmek istiyorum.' demeye sadece Memur-Sen'in hakkı var." diyor. "Yasada değişiklik yapılacak ve Memur-Sen'in görüşleri, mücadelesi doğrultusunda yasa değişikliği yapılıp toplu sözleşme imzalanacak. Bundan kimsenin endişesi olmasın. Ama `hayır, hayır' diye yırtınanların şimdi `Nerede toplu sözleşme?' deyip ortalıkta dolaştığını görünce `Kardeşim, sen şurada bir otur bakalım, senin bunları konuşmaya hakkın yok. Milletin kafasını da bulandırma. Memur-Sen ne yapacağını bilir, Hükûmetle bu konuyu müzakere etti. Yasal değişiklik yapılacak, toplu sözleşme imzalanacak. Olacak bu iş. AK PARTİ demişse bu iş olacak. Kim yol gösterdi bize? Memur-Sen gösterdi." diyor. Sayın Arınç şöyle devam ediyor: "İşte bu kadar basit, hem referandumda bana `evet' oyu toplamak için il il dolaşmayacaksın hem de toplu sözleşmeyi, üstelik grevli toplu sözleşmeyi isteyeceksin. Olacak şey mi? Ey ideolojikler, bizim ileri demokrasimize, bizim politikalarımıza sonuna kadar destek olmayanlara yer olmadığını daha öğrenemediniz mi?" diye Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Bursa'daki konuşmasını böyle tamamlıyor.
Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısı mevcut yasayla sendika üyesi olması yasaklanan on binlerce kamu emekçisinin yasağını kaldırarak örgütlenmenin önünü açıyor mu? Tabii ki açmıyor. Nerede? Tasarının daha ilk maddesinde sendikalara üye olacaklar kamu kurum ve kuruluşlarında kadro ve pozisyonlarda çalışanlarla, yani kadrolu 4/A'lı ve sözleşmeli 4/B'li olarak çalışanlarla sınırlandırılmış. İşçi statüsü dışında geçici ücretli veya başka biçimde çalışanlar; onların üyeliği bir başka bahara. Oysa 4/C'li çalışanların sendikalara üye olabileceklerine ilişkin yüzlerce yargı kararı var. Varsın olsun. Yargı kararından kime ne? Bildiğiniz gibi, mevcut Yasa'nın 15'inci maddesinde, sendikaya üye olması yasaklanan kamu emekçileri sıralanıyor. Daha birkaç hafta önce Yargıtay, bu maddeye dayanarak savcıların ve hâkimlerin kurduğu Yargı-Sen'in kapatılmasını onayladı. Dünyada ilk defa yargı organı kendi meslektaşlarının kurduğu sendikayı kapattı arkadaşlar. Ama bu karar tasarıyı düzenleyenlerin hoşuna gitmiş olmalı ki tasarı bu karara uygun. Artık hangi yargı işimize gelirse!
15'inci madde sadece hâkimlerin ve savcıların sendika üyesi olmasını yasaklamıyor. Bu maddeye göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı idari teşkilatı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinde çalışan kamu görevlilerinin, yüksek yargı organlarının başkan ve üyelerinin, rektörlerin, dekanların, enstitü ve yüksek okulların müdürleri ile bunların yardımcılarının, Millî Savunma Bakanlığında, Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında çalışan sivil memurlar ve kamu görevlilerinin, merkez denetim elemanlarının, MİT mensuplarının, emniyet hizmetleri sınıfı ve emniyet teşkilatında çalışan diğer hizmet sınıflarına dâhil personelin, ceza infaz kurumlarında çalışan kamu görevlilerinin sendika üyesi olması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde stenograf, danışman ve sekreterlerden diğer çalışanlara varıncaya kadar hepsinin sendika üyesi olması yasaklanmış durumda.
Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısıyla, toplu sözleşme masasında kamu emekçilerinin ekonomik, sosyal, özlük, demokratik çalışma yaşamından kaynaklı tüm sorunları ele alınabiliyor mu? Tabii ki değil.
Tasarı, toplu sözleşmenin konusunu sadece mali ve sosyal haklarla sınırlandırıyor, hatta Anayasa'ya aykırı olarak mali haklara da sınırlama getirmektedir.
Tasarının ilk hâlinde hizmet kolu sözleşmesine yer vermediği için sendikalar otomatikman devre dışı bırakılmış durumdaydı. Sadece en çok üyeye sahip olan üç konfederasyonla yapılacak olan tek düzey toplu sözleşmede de hükûmetin belirlediği sınırların dışına çıkılmaması için de her türlü önlem alınmış. Toplu sözleşmede kamu emekçilerini temsil edecek olan Kamu Görevlileri Sendikaları heyetinin oluşumuna baktığımızda da bu önlemlerin nereye vardığını daha iyi anlıyoruz.
Heyet 7 üyeden oluşacak. Tasarıya göre en çok üyesi olan konfederasyona heyette 3 temsilcilik, üye sayısında ikinci durumda olan konfederasyona 2 temsilcilik, üçüncü konfederasyona da 1 üyelik verilmişti, etti mi 6. Bu heyetin başkanlığı için de ayrıca, en çok üyesi olan konfederasyona bir temsilcilik daha veriliyor.
Alt komisyonda bu konuda bazı değişiklikler yapıldı ama nasıl? Yine yandaş konfederasyonun isteği doğrultusunda. Komisyon raporları açık, merak eden açıp okuyabilir. Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri ile muhalefet milletvekillerinin ve iki konfederasyonun, temsilde adaletin sağlanması ve hizmet kolu toplu sözleşmesi yapılması önerileri reddedildi. Tasarı, yandaş konfederasyonun önerisi doğrultusunda ve pozisyonunu koruyacak biçimde değiştirildi.
Değerli arkadaşlar, toplu sözleşmeden istifade edecek toplam kamu emekçisi sayısını demin söyledim. Şimdi, kamu emekçisinin tek sözcüsü Memur-Sen kabul ediliyor. İsterseniz daha açık olarak ifade edelim. AKP diyor ki: "Ben 500 bin üyesi olan yandaş konfederasyonuma, bu heyette, başkanlık dâhil 9 temsilcilik veriyorum. 394 bin üyesi olan Türkiye Kamu-Sen'e 4 temsilci, 232 bin üyesi olan KESK'e de 2 temsilcilik yeter."
Böyle bir hesap olabilir mi arkadaşlar? Bölün 515 bini 9'a -sonuç ne- ben, 57 bin küsur buldum; bölün 394 bini 4'e, ben -yanlış bulmadıysam- 98 bin küsur buldum; 232 bini 2'ye, 116 bin.
KESK ve Türkiye Kamu-Sen'in toplam üye sayısı 626 bin ama heyette toplam 6 temsilcileri var. 515 bin üyesi olan Memur-Sen'in ise başkan dâhil 9 temsilcisi heyette yer alıyor.
Tabloya bakar mısınız: 2002 yılında 41 bin üyesi varken on yıllık AKP iktidarının da desteği ile üye sayısını 13 kat artıran, iktidarla olan bu yakın münasebeti uluslararası sendika ve konfederasyonların dikkatinden kaçmadığı için buralara yaptığı üyelik başvurusu reddedilen Memur-Sen Konfederasyonunun her 57 bin küsur üyesine 1 temsilci düşmektedir.
Diğer taraftan, Türkiye Kamu-Sen Konfederasyonunun her 98 bin üyesine 1 temsilcilik; yönetici ve üyelerinin siyasi görüşleri gerekçe gösterilerek son dönemlerde attığı her adımı soruşturmaya konu edilen, tamamen sendikal faaliyetler kapsamında gerçekleştirdiği etkinlikleri gerekçe gösterilerek bugün toplam 40 yöneticisi ve üyesi demir parmaklıklar ardına hapsedilen KESK'in 116 bin üyesine 1 temsilcilik düşmektedir.
Değerli arkadaşlar, taraflar arasında hakemlik yapacak olan bu kurul, dikkat buyurun lütfen, "Bu kurul hakemlik görevi yapacak." diyorum. Bir spor müsabakası düşünün, bu müsabakada siz ve rakibiniz aynı zamanda hakemlik yapıyor. Böyle hakemlik olur mu? Bu hakemin adil olduğuna ya da adil olacağına kim inanabilir?
Tasarı üzerinde öylesine ince düşünülmüş, öylesine derin çalışılmış ki üyelerin hak ve çıkarlarını korumayı ve geliştirmeyi görev bilen sendikalara, konfederasyonlara açık hiçbir kapı bırakılmamış. Varsayalım, siz, Hükûmete yakınlığıyla bilinen konfederasyonların dışında kalan konfederasyonlardan birisini temsil ediyorsunuz, bu Hakem Kuruluna katılmadınız. Çok da önemli değil, kurulun karar alması için zaten 11 üyenin 8'inin toplantıya katılması yeterli. Kurulun karar alabilmesi için toplantıya katılanların, salt, -konfederasyonun- bu kurul konfederasyonunda bulunması yeterli olacak.
Değerli arkadaşlar, hazırlanan bu tasarının kamuoyu emekçilerinin, sendikalarının taleplerini ve isteklerini karşılaması mümkün değil. Burada, uluslararası sözleşmelere, Avrupa insan hakları mahkemelerine, uluslararası sözleşmelerin 87 ve 98'inci Sözleşmelerine, 151'inci Sözleşmesi'ne, Avrupa Sosyal Şartı'na aykırı bir düzenlemeyle karşı karşıya bırakılmaktayız.
Bakınız, 2001 yılında Toplu Görüşme Yasası Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülür iken Fazilet Partisi adına söz alan Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler şunları söylüyor: "Bu yasa tasarısıyla getirilmek istenen düzenleme bir aldatmacadır. Bu tasarıyla, memurlarımızın, çalışanlarımızın herhangi bir kazanımları yoktur. Tersine, sarı sendikacılığı özendirecek, memura pazarlık imkânı vermeyen, toplusözleşme ve grev hakkı tanımayan bu tasarı, tamamen bir kandırmacadır." Bu sözleri söyleyen 2001 yılında, Fazilet Partisi Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler.
Mahfuz Güler devam ediyor: "Bu tasarıyla, Türkiye'deki memur sendikacılığı, eli kolu bağlı bir dernek düzeyine indirilmiştir. Tasarı, ILO sözleşmelerine aykırıdır; çünkü ILO, kamu çalışanlarına 87 sayılı Sözleşmeyle ve 98 sayılı Sözleşmeyle de, toplusözleşme hakkı tanımıştır. Ülkemiz de bu sözleşmeleri onaylamış bulunmaktadır; ancak tasarı içerisinde toplusözleşme, grev hakkı yer almamaktadır."
Bu hazırlanan yasa tasarısının içerisinde toplu sözleşme ve grev hakkı bulunmamaktadır arkadaşlar. Bu yasal düzenlemeler uluslararası ILO sözleşmelerine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve uluslararası ILO sözleşmelerinin 87, 98 ve 151 sayılı Sözleşmelerine aykırıdır.
Şimdi, burada bir kez daha Hükûmeti uyarıyorum. Hükûmeti temsilen Sayın Bakan teşrif ettiler. Geldiler ama biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak burada yine önergelerimizde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne uygun; ILO'nun 87, 98 ve 151 sözleşmelerine uygun; grevli, toplu sözleşmeli bir sendika yasasının burada çıkması için elimizden gelen bütün çabayı ve gayreti göstereceğiz. Ama yine burada uygulanacak olan uygulama: Yine Sayın Başkan Vekili soracak: "Önergeye katılıyor musun?" diyecek, komisyona soracak. Komisyon diyecek ki: "Hayır önergeye katılmıyoruz." "Hükûmet önergeye katılıyor musunuz?" diye soracak. Hükûmet de diyecek ki: "Önergeye katılmıyoruz." Buradaki ana muhalefet partisi milletvekillerinin önergeleri yine daha baştan reddedilmiş olacak.
Bunun adına "demokrasi" demek söz konusu değildir. Demokrasi sadece çoğunluk rejiminin adı da değildir. Veyahut da "Biz yüzde 49 oy aldık. Burada bizim istediğimiz kanunlar geçer, istemediğimiz kanunlar ve maddeler burada reddedilir." demek demokrasiyle bağdaşır bir nokta değildir. Ve bir kez daha burada, geçtiğimiz hafta Mecliste yapmış olduğunuz bu baskı ve şiddet uygulamalarını protesto ediyor, hiç olmazsa yaklaşık 2,5 milyon kamu emekçisini ilgilendiren, bu kamu emekçilerinin grevli ve toplu sözleşmeli sendika hakkının burada açık ve net bir şekilde tartışılmasını ve 1 Ocaktan beri ücretlerine zam bekleyen emeklilerimizin ücretlerinin bir an önce burada zamlanarak çıkması için muhalefet partilerinin, bizlerin getirmiş olduğu önergelerin burada tartışılarak ve Hükûmetin de destek vererek burada yasalaşmasını sağlamamız gerektiğini düşünüyor ve hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çam.