| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 20.12.2011 |
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) - Çok sağ olun Sayın Başkan.
İçinden geçtiğimiz hafta çok enteresan bir hafta: Bir yandan Fransa'ya, benim de kabul etmediğim, partimin de kabul etmediği soykırımı inkâr edenlere para ve hapis cezası önerilmesini engellemek üzere bir heyet gönderiyoruz, öbür taraftan, az evvel değerli AKP Kahramanmaraş Milletvekilinin söylediği gibi, Türkiye'yi 12 Eylüle götürmeyi amaçlayan Kahramanmaraş katliamının anılmasına AKP'nin Valisi, Kahramanmaraş Valisi yasak koyacağını ilan etmiş bulunuyor. Fransa'da nasıl söz konusu olan düşünceyi yasaklama, para ve hapis cezasıyla ortadan kaldırma aklı dünyada uygar uluslar tarafından kabul görmüyorsa Maraş'ta da otuz üç yıl önce meydana gelen bir mezalimi protesto hakkına yasak koyma Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul görmemelidir. Bu açıdan Maraş Milletvekili keşke bu konuya da değinseydi, ne yazık ki değinmedi.
Bu sabah 06.00'da yine AKP'nin çok kıymetli özel savcılarının insanlara tebligat gönderip ifadelerini almak yerine çeşitli kentlerde evleri basarak 25 kişiyi gözaltına aldığını öğrenmiş bulunuyoruz, birçoğu gazeteci. Anlaşılıyor ki Ahmet Şık ve Nedim Şener daha uzun yıllar cezaevinde kalacak, zira bugün gözaltına alınanların da herhangi bir silahlı örgüte üye olduğu konusunda delil gösterilmeyecek. Kamuoyunda da, artık, bu davaları takip etme, özel yetkili mahkemelerden hesap sorma yönünde ciddi bir irade ve istek kalmadı.
Yine -bu hafta çok enteresan, dedim ya lanetli bir hafta- Hayata Dönüş Operasyonunun dün 11'inci yıl dönümüydü ve dönemin binbaşısı bugüne kadar hiç ordunun envanterinde görmedikleri bir bombayı kullandıklarını itiraf etti bir gazetede. O operasyonda ölen insanlar öldükleriyle kaldılar, failler hiçbir şekilde şu ana kadar yargılanmadı, yargılananlar sıradan erler ve korkarım zaman aşımıyla bu dava da düşecek.
Sevgili arkadaşlar, bunların tamamlayıcı ödenekle ne ilgisi var, bütçeyle ne ilgisi var diyebilirsiniz -Meclis az evvel bunları konuştu- çok ilgisi var, şöyle: AKP nasıl oluyor da bu kadar baskıya rağmen Amerika'da, Avrupa Birliğinde, Brüksel'de demokratik bir parti olarak görülüyor ve -bizim belediye başkanımızın vurguladığı gibi- CHP nasıl demokratik normlara değer vermeyen bir parti olarak algılanıyor? AKP'nin zaten en büyük başarısı, müthiş, Amerika'yla uyumlu bir dış politika. Ülkenin içinde Amerikan çıkarlarını korumaya, Malatya'yı İran'a tehdit etmeye izin veren bir Amerikancı politika ama inanılmaz bir şekilde anti Amerikan bir görüntü.
Kürtleri sadece tutuklayan, 3.928 kişiyi KCK adı altında -belediye başkanları, seçilmiş milletvekilleri, başka pek çok insan, yerel aktivistler- içeri dolduran ama Kürt açılımını yapan parti. Alevilere hiçbir şey vermeyen -az sonra özetleyeceğim tamamlayıcı ödenek bahsinde- ama Alevi çalıştayları yapan, Alevileri 8 kez dinlemekle, bu çalıştayları da raporlaştırmakla övünen bir parti. Burada bir çelişki var ama bu çelişkiyi Hopa Davası sırasında gençler yendiler aslında. O gençler de yıllarca çürütülebilirdi. Kamuoyu müthiş sahip çıktı, aydınlar, sanatçılar, milletvekilleri, insanlar gitti saçlarını kestiler, protestolar yaptılar ve kamu vicdanı nihayet Özel Yetkili Mahkemenin Başkanına kadar ulaştı. İlk duruşmada altı ay gibi kısa bir sürede tahliye olarak gençler ucuz yırttılar diyelim ama Malatya'da, Erzurum'da, Diyarbakır'da, İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de, Adana'da sayısız genç yine aynı saçma sapan delillerle silahlı örgüt üyeliği suçlamasıyla karşı karşıya. Bu açıdan, Ankara Özel Yetkili Mahkemesinin tavrının diğer özel yetkili mahkemelere de örnek olmasını dilemekten başka bir şansımız yok.
Bütçe ile gözaltı arasında şöyle bir ilişki var: Savcılar mesela "Biz gözaltına aldık ama delilleri gösteririz, iddianamenin çıkmasını bekleyin." dediler Ahmet Şık ve Nedim'in yargılandığı, Soner Yalçın'ın yargılandığı davada. Emin olun, önümüzdeki bir hafta içinde de savcılar veya savcılara yakın medya "Delilleri bir bekleyelim, iddianameyi bir görelim." diyecekler. Altı ay veya bir yıl sonra iddianame açıklandığında hiçbir delil olmadığını, aslında bunun Hükûmet muhaliflerinden öç alma operasyonlarının son halkası olduğunu acıyla öğreneceğiz.
İktisat alanım değil, tamamlayıcı bütçeye dair söz aldım ama haddimi aşmadan bazı tespitler yapacağım, dersimi çalışarak geldim, deyim uygunsa. Şimdi, bu tamamlayıcı ödenek konusunda iki kurumun çok yararlandığı görülüyor. Bir tanesi Emniyet Genel Müdürlüğü, öbürü Diyanet İşleri Başkanlığı. Türkiye bir güvenlik devleti tabii. Çocukları takip etmek için, insanların evlerine dinleyici koymak için, muhalifleri alan taramasıyla, alan dinlemesiyle etkisiz hâle getirmek için büyük güvenlik harcamaları yapılıyor ve bu konuda bir şeffaflık yok. Güvenlik dendiğinde de Türkiye'de denge hep özgürlükler aleyhinedir, hiç kimse bunu sorgulamaz, güvenliğe harcanan paraların, örtülü bütçelerin hesabı hiçbir zaman sorulmaz. 90'lı yıllarda neler yapıldığını, bugün o ödeneklerden hangi infaz timlerine paralar harcandığını Ayhan Çarkın gibi adamlar sayesinde de bir ucundan öğrenmeye başladık. Bu açıdan, bu ödeneğin denetlenemediğini, güvenliğe aktarılan bölümlerinin gerçekten Meclisin denetimi dışında da olduğunu, bizim bilmediğimizi, hangi kalemlere gittiğini öğrenemediğimizi, hesap soramadığımızı düşünüyorum. Hükûmetin de o sayısal üstünlük gücüne dayanarak bütün bu tartışmalara engel olduğunu, şeffaf ve denetlenebilir bir bütçe programı yürütmediğini, Türk toplumunun hiçbir şeyden haberdar olamadığını belirtmekte fayda var.
Bazı notlar aldım, izninizle paylaşayım: Emniyet dışında Diyanet çok yararlanmış ve 422 trilyon gibi bir tamamlayıcı ödenek verilmiştir Diyanete. Çok korkunç bir rakam bu. Maliye Bakanı "Bu kadar büyük bir parayı nereye verdiniz, nasıl harcadınız?" diye hiç sorma gereği duymadı galiba. Normalde bunların denetlenmesi, neden açığın ortaya çıktığını ve buna karşı hangi önlemleri aldıklarını da ortaya koymaları lazım ama benim bildiğim kadarıyla 422 trilyonla ilgili şu ana kadar Bakanlıktan da Diyanete herhangi bir uyarı, ihtar gibi bir şey gönderilmedi. Ve bu arada neleri öğrendik, bu paralar nereye gidiyormuş? Bu paralar mesela güneydoğuda, doğuda diyelim, bin tane molla projesi var, bu ara toplumu devletle kaynaştıracağı varsayılıyor ve oradaki ayakta kalan birkaç medresenin yetiştirdiği öğrenciler işe alınacak, molla olarak istihdam edilecek. Basın onların görüşlerine yer verdi. Maaşa kavuşmak ve çok sefil şartlardan kurtulmak, dinî hizmetleri devlet güvencesinde yapmak istiyorlar. Bu çok anlaşılabilir bir şey fakat hani benim aklıma, Tunceli Milletvekili olarak nedense Hamidiye alayları geliyor. Hükûmetin "Neo Osmanlı" diye bir projesi olduğu saygın basın-yayın organlarında yazılıyor, Batılı gazeteler bu konuda yorumlar yayınlıyorlar. Bu bin tane mollayı düşününce Hamidiye alayları dönemindeki Sünni, Şafi, Kürt aşiretlerin silahlandırılıp, Osmanlı tarafından örgütlenip bölgede nasıl bir kardeş kavgası çıkarıldığı aklıma geldi. Dilerim bu proje orada insanları birbirine düşürmenin, başka inançtan olan insanlara karşı yeni önyargılar, güvensizlikler ve düşmanlıklar yaratmanın bir aracı olmasın. Diyanet niye bu kadar çok para almış tamamlayıcı ödenekten? Aslında herkes biliyor, malumun ilanı olacak ama mesela, Sayın Bakan Bekir Bozdağ, bu Diyanet konusunda çok açıklamalar yapan, hepimizi bilgilendiren bir Hükûmet yetkilisi. Şöyle diyor: "2012 bütçesi 4 milyara yakın olacak." Ve geçen yıl da büyük bir açık verildiğini itiraf ediyor. 4 bin küsur imam ve müezzinin, Millî Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere bütün devlet kadrolarına atandığını, geçiş yaptığını söylüyor. Bu da AKP döneminde bir devlet geleneği oldu, imamların, müezzinlerin bütün devlet kurumlarında istihdam edilmeleri. Buna da bir son verilmesi lazım.
Aynı Bakan şöyle bir demeç verdi mesela, dedi ki: "Diyanette mezheplerin masası olamaz." Diyanet de çeşitli yayınlarında, çok defa, Türkiye'deki çeşitli mezheplerin, o mezhepler adına çalışan kişilerin tehdit yaratacak değerlendirmeler yaptığını söyledi. Benim bildiğim kadarıyla Türkiye'deki milyonlarca Sünni Müslüman dışındaki azınlık kendini İslam'ın dışında görmüyor, İslam'ın içinde görüyor ve kendilerini Müslüman olarak tanımlıyorlar, ailemden de öyle biliyorum ama Diyanette bu inanca, bu inançlara herhangi bir masa verilmesinin güvenlik açısından tehlikeli olacağını Sayın Bakan söyledi.
Bu arada, Diyanetin 121.713 tane erkek, 3 bini kadın olmak üzere 6.310 sözleşmeli görevli çalıştırdığını belirtmek istiyorum. Korkunç bir bütçe ve "Diyanet Anonim Şirketi" olarak Türkiye'de tanımlanıyor. İnanan insanlara hizmete amenna, saygımız var ama bu inanış dışındakilere de birazcık saygı gösterilmesi, onların da varlıklarının tanınması, eğer istiyorlarsa Diyanette temsil edilmeleri, Süryanilerin, Hristiyanların, Alevilerin, Bektaşilerin, Türkiye'de ne varsa diğer inançlardan, temsil edilmeleri lazım ama Diyanet bu korkunç bütçesiyle ve şişkin kadrolarıyla sadece Sünni Müslümanlığı geliştiriyor, tek tip Müslüman yaratıyor, diğer inançları da asimile ediyor. Dilerim, Türkiye yakın zamanda böyle bir ülke olmaktan kurtulsun, bunun mücadelesini veriyoruz.
Çok teşekkür ederim dinlediğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aygün