| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 20.12.2011 |
CHP GRUBU ADINA ARİF BULUT (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın 6'ncı maddesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
1876'dan önce hazine tamamen padişaha aitken 1876 Anayasası'ndan sonra bütçe yapma hakkı halka bırakılmıştır. Bütçe yapma yetkisinin padişahtan yürütme organına geçmesiyle padişahın hazinesi olmaktan çıkıp halkın hazinesi olması nedeniyle "Vergi kutsaldır." deyimi dilimizde yerleşmiştir. Ancak 2012 bütçesiyle vergi kutsal olmaktan çıkmıştır, vergi bir keyfiyet hâlini almıştır. O zaman da bütçenin gelir hanesinin ekseriyeti vergilerden oluşmaktadır fakat vergiler dolaylı vergiler değil, doğrudan vergilerdir. Günümüzde bütçenin en büyük girdisi yine vergilerdendir.
2010 yılında gerçekleşen gelir vergisi miktarı 210,5 milyar Türk lirasıdır. 2012 yılı bütçe gelirlerinde de öngörülen rakam 277,7 milyar Türk lirasıdır. AKP Hükûmetinin başarısı işte tam bu noktadadır. Yani iki sene içinde 67,7 milyar Türk lirası vergi artışı öngörmüşlerdir. 67,7 milyar Türk lirasının yüzde 60'ı yine dolaylı vergilerdendir. Bu adaletsizlik nedeniyle hiç vicdan azabı çekmiyor musunuz? Bu vergiler üzerinden milleti donuna kadar soymaya utanmıyor musunuz?
Her bütçe döneminde sayın maliye bakanları bu kürsüye çıkarak "Dolaylı vergiler çok yüksek." diyorlar, vergiyi tabana yayarak vergi adaletini sağlayacaklarını beyan ediyorlar. Bu yıl da öyle oldu. Artık biz bu AKP Hükûmetinin vergi adaleti sağlayacağına inanmıyoruz. Bari halkı beklenti içine sokmayın, vatandaşı yanıltmayın. Açık yüreklilikle -bu salonda bir sürü kamera var- kafanızı kaldırıp kameralara bakarak "Biz padişah bütçesi gibi bütçe yapıyoruz. Her sene dolaylı vergileri arttıracağız. Vergi adaleti bizim için laftan öteye geçmez. Her mali krizde özel tüketim vergilerini arttırarak faturayı size keseceğiz, krizi sizin sırtınıza fatura edeceğiz, sizin sırtınızdan ağalık yapacağız." deyiverin. "İletişim vergisinde dünya şampiyonuyuz, petrol fiyatlarında dünya şampiyonuyuz, otomobilde uygulanan özel tüketim vergisinde dünya şampiyonuyuz." deyin. Yine "Alkol ile tütün ve tütünlü mamullerde aynı durumdayız." deyin. Madem yapıyorsunuz, bu cesareti de gösterin.
Değerli arkadaşlar, burada ne vergi adaleti var ne de vatandaşa saygı var. Bu vergi türü özel olmaktan çıktı, kapsamı genişletilerek neredeyse tüm temel ihtiyaç maddelerini kapsar hâle geldi. Bu bütçenin toplumun hangi kesimine fayda sağladığı belli değildir.
İşçiler açısından bakıldığında, örgütlü işçiler AKP hükûmetleri zamanında giderek azalmış, taşeron işçilik model hâline gelmiştir. Asgari ücret 837 liradır. Bu rakam, matematiksel olarak yoksulluk demektir, açlık demektir.
Asgari ücretten gelir vergisi alınmamasını öngören muhalefet önerisi, geçen hafta, bu salonda, bu bütçe görüşmelerinde AKP sıralarının "hayır" oyuyla kabul edilmemiştir.
Tarım işçilerinin durumu daha da vahimdir. Tarım işçileri karın tokluğuna amelelik yapmaktadırlar. Sigorta ya da sosyal güvenceleri yoktur. Barınacak yerleri yoktur, hiçbir altyapısı olmayan naylon barakalarda yaşamaktadırlar. Yollarda grup hâlinde kazalara kurban gitmektedirler. Temel ihtiyaçlarını bile karşılayacak ortamdan mahrumdurlar. Devletin temel görevi olan eğitim ve sağlık hizmetleri ise onlar için hak değildir.
Peki, bu bütçede hakça bölüşme var mıdır? Hayır, yoktur. Eşitlik ilkesi var mıdır? Yoktur. Hakkaniyet var mıdır? O da yoktur. Kime faydası var, kimi koruyor belli değil.
Çiftçi açısından, tarım ve hayvancılık açısından bakılınca, yine bir umut ışığı yok. Son on yılda çiftçimizin kazancı devamlı azalmış olup ancak üretim girdileri devamlı artmıştır. Mazot rekor seviyede pahalanmıştır, gübrede rekor seviyede fiyat artışı olmuştur, tohum rekor seviyede artmıştır, ilaç fiyatları rekor seviyede artmıştır. Ayrıca, her türlü destekleme yardımından yoksun bırakılan çiftçilerimiz, yüksek girdi maliyetleri karşısında sersemlemiş durumdadır. 25 milyon dekar arazi ekilemez olmuş, yalnız buğday ekilen arazi 12 milyon dekar azalmıştır. Sebebi yüksek girdi maliyetleridir.
Pamuk ekiminde 1990'larda dünyada ilk 5 ülke arasındayken bugün 13'üncü sıradayız. Tüketim ve ithalatta ise 4'üncü sıradayız. Mısır, patates, susam, çeltik ve diğer hububatlarda ve diğer tarım ürünlerinde de yine aynı durumdayız. Yalnız pamukta bir yıllık ithalat 1,7 milyar Türk lirasıdır. Yaptığınız bütçede tarıma ayrılan kaynaklar sürekli azalmaktadır. Kendi çiftçimizden sakındığımız desteklemeler ithalat yoluyla başka ülkelerin çiftçilerine aktarılmaktadır.
Hayvancılıkta da keza aynı durumdayız. Ülkemizdeki köy meraları köylülere yasaklanarak kişilere kiralanmış, yaylalar ağaçlandırma adı altında hayvan otlatma alanları olmaktan çıkarılmıştır. Sonuç olarak, hayvancılıkta dibe vurmuşuz.
Sağlık ve hastalar açısından bakıldığında, sağlıkta dönüşüm adı altında, Türkiye Büyük Millet Meclisi baypas edilerek kanun hükmünde kararnamelerle, aynen otoriter rejimlerde olduğu gibi, Sağlık Bakanı ve onun bürokratları ile kartel hâline gelmiş özel hastane temsilcileri beraberce sağlığı yönetir hâle gelmiştir.
Üniversite hastanelerinde yokluk devri başlamıştır arkadaşlar. Sağlık Bakanlığı bazı üniversite hastanelerine el koymuş, ayrıca bununla da övünür hâle gelmiştir.
AKP'li hatiplerin öve öve bitiremedikleri Sağlıkta Dönüşüm Programı bir kâbus hâline gelmiştir. Değerli öğretim üyeleri birer birer üniversite hastanelerini terk etmiş, özel hastanelere geçmiştir. Doktor seçme hakkı hayal olmuş, herhangi bir doktora ulaşmak bile son derece zorlaşmıştır.
Aile hekimliği adı altında, hastane olmayan ülkemizdeki Kalkan, Patara, Belek, Kadriye beldeleri gibi büyük turizm merkezlerinde ve yerleşim yerlerinde yirmi dört saat acil hizmet veren grup sağlık ocakları kaldırılmış, vatandaşlar perişan olmuştur.
Vatandaşımızın yararına diye yapılan her hamle bizzat vatandaşımızın kendisini vurmuştur.
AKP Hükûmetinin eli hastanın cebinden çıkmaz olmuştur. Altı yedi kalemde, katılım payı adı altında vatandaşın cebi boşaltılmaktadır. Hâlbuki, sosyal devletin temel görevlerinden birisi vatandaşa ücretsiz sağlık hizmeti verilmesidir. Tam Gün Yasası tam bir kandırmacadır. Sağlık çalışanlarını "Bıçak parası" üzerinden aşağılayarak, toplum nezdinde itibarsızlaştırmışlardır.
Sağlık Bakanlığı otoriter bir yönetim anlayışıyla, hem kamu sağlık sektörünü hem özel sağlık sektörünü hatta SGK'yı da baskı altına almıştır. Sağlık alanında özgürlükleri yok etmiş, son olarak Türk Tabipler Birliğini de kendine göre dizayn etmeye çalışmaktadır. Sağlık alanında hukukun üstünlüğü tamamen ortadan kalkmıştır. Doktorlar ve sağlık çalışanlarını tek tip memur hâline getirmiştir. Emekli doktorlarımız yoksulluk sınırında yaşamaktadır.
Yarın kamu emekçileri ve sağlık çalışanları greve gidiyor arkadaşlar. Onlarla beraber biz de meydanlarda olacağız. Sayın Maliye Bakanına soruyorum: Neden acaba bu insanlar greve gidiyorlar? Bütçeyi çok beğendikleri için mi?
Bu bütçenin memur ve emekli açısından da hiçbir önemi yoktur. Yine aynı tas aynı hamam. "Vergiyi tabana yayacağız; vergi adaleti sağlayacağız." safsatası.
Olmayan emekli ücretini harcarken yine dolaylı vergiler içinde kıvranan emekliler, maaş kuyruklarında düşüp ölen emekliler. Bu, tam bir karabasan durumudur.
Eğitim açısından bakıldığında, devletin temel görevlerinden birisi eğitimdir. Eğitime ayrılan bütçe yine yetersizdir. Atanamayan öğretmenlerimiz için bu bütçede bir umut ışığı yoktur. Öğretim üyesi olmadan mantar çıkar gibi açılan üniversitelerde öğrenciler için barınma sorunu had safhaya gelmiştir.
SGK bütçesinin 124 milyar Türk lirası gelir, 140 milyar Türk lirası gideri vardır. Yaklaşık 25 milyar liralık bir kara delik görünmektedir. Bu kara delik yine dolaylı vergilerle kapatılacaktır.
Yaklaşık 1 milyon kişi sigortasız çalışmakta, 58 bin 220 iş yeri kayıt dışı olarak çalışmaktadır.
Şehir mezarlıklarında mezar yerleri parayla satılmakta, ayrıca yüzde 18 KDV alınmaktadır. Sağlığında saygı göstermediğiniz bu aziz millete bari ölüsünde eziyet etmeyin.
Seçim bölgem olan Antalya'nın Gebiz beldesinde 9 Ekimde meydana gelen sel felaketinde hayatını kaybeden 6 vatandaşımızdan 2 tanesinin cenazesi hâlen bulunamamıştır. Acılı ailesine sabır diliyorum. Sel felaketi nedeniyle oluşan maddi zararların hiçbirisi AKP Hükûmeti tarafından karşılanmamıştır. Ancak, kasım ayında 2011 bütçesi 2,1 milyar Türk lirası fazla vermiştir, "Hayırlı olsun." diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ARİF BULUT (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bulut.