| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 13.03.2012 |
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun verdiği önergenin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, normalde bizim bugün önerge üzerinde burada değerlendirme yapmamız lazımdı ama önergeyi veren arkadaşların dahi kendi önergeleri üzerine konuşmaması üzerine ben de önerge üzerinde değil de arkadaşlarımızın bahsettiği, Komisyonda yaşanan gelişmeler üzerinde size bilgi arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, kişilerin niyetini yargılayacak değiliz ama Sayın Başbakanımızın rapor alması gerektiği gibi bir ifadeyi şiddetle kınadığımızı ifade ediyorum. Zira biz bu başbakanların rapor alması konusunu daha önce yaşadık. Hatırlıyorsunuz, merhum Bülent Ecevit'in rapor almaya zorlanması ve o süreçte Başbakanlıktan indirilmesi ve Başbakanlıktan indirildikten sonra bir oldubitti hükûmetinin kurulması sürecini -zannediyorum- bu Parlamentoda bulunan herkes çok iyi biliyor. Dolayısıyla, rapor kelimesinin Başbakanla birlikte dahi anılmasının, sadece Sayın Başbakanımıza değil, Meclisimize ve demokrasimize de bir hakaret olduğunu düşünüyorum. Arkadaşımızın niyeti farklı olabilir ama kayıtlara geçmesi açısından bunu ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, ben Millî Eğitim Komisyonu sözcüsüyüm ve bu zorunlu eğitimin on iki yıla çıkarılmasıyla ilgili kanun teklifi komisyon gündemine gelmeden önce başlayan süreci tamamen yaşadım.
Öncelikle, her milletvekili arkadaşımızın kanun teklifi verme en temel hakkıdır. Bu kanun teklifi verildi. Daha sonra, komisyonda görüşmelere geçilmeden önce teklifin bir alt komisyonda değerlendirilmesi gerektiğini biz AK PARTİ Grubunda konuştuk. Bu konuşmaya Sayın Bakanımız da dâhil oldu ve 23 Şubatta komisyon gündeminde görüşülmeye başlandı; yaklaşık dokuz saat, hatta daha da belki fazla bu komisyonda konunun geneli üzerinde görüşüldü ve orada hiçbir süre sınırlamasını Sayın Başkan ortaya koymadı, komisyonun başından sonuna kadar son derece demokrat bir yönetim tarzı ortaya koydu Komisyon Başkanımız.
O gün akşam, neyse saat sekiz sularında alt komisyona bu teklifin gitmesi kararı verildi. Alt komisyon başkanı olarak da arkadaşlarımız bizi belirlediler ve biz gerçekten -perşembe günü oldu bu iş- salı günü alt komisyon toplantısına başladık.
Değerli arkadaşlarım, yaklaşık on saatten fazla, zannediyorum on bir saate yakın eğitim sendikalarının tamamını dinledik, konusu bizzat eğitim olan sivil toplum örgütlerini, vakıfları, hepsini tek tek dinledik. Dinleme imkânımız olmayan ama alanı sadece eğitim olmayıp eğitimle de ilgilenen sivil toplum örgütlerinin de yazılı görüşlerini aldık; ondan sonra onları da tek tek inceledik, okuduk, değerlendirdik ve çarşamba günü akşam da alt komisyon toplantımızı tamamladık. Daha sonra, pazartesi günü Komisyon görüşmelerine başladık. Pazartesi günü Komisyon görüşmelerine başladığımızda gördüğümüz tablo şu:
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız bize açıkça söylediler: "Biz, bu Kanun Teklifi'nin görüşmelerini engelleyeceğiz. Bu Kanun Teklifi'ni Komisyonda görüştürmeyeceğiz ve bunun için de engelleme hakkımızı kullanacağız."
Sayın Başkanımız gerçekten çok büyük bir sabır göstererek, bir tek arkadaşımızın on iki saat konuşmasına, aslında konuşma da diyemeyeceğim değerli arkadaşlarım, on iki saat metinden okumasına sabretti ve onu bir demokratik hak olarak gördü. Arkadaşımız alınmasın lütfen, en son, okuyacak metin bulamadı, Millî Eğitim Bakanlığının Strateji Belgesi'ni okudu. Daha sonra, bir Hanımefendi Milletvekili, Komisyon üyesi olmayan bir arkadaşımız üç buçuk saat bir kitap okudu ve Komisyon yaklaşık iki gün daha maddeler üzerine geçme imkânı veya 1'inci maddeyi bitirme imkânı bulamadı.
Bu Komisyon, sonuçta, Kanun Teklifi'ni görüşmek üzere toplanmış bir Komisyon idi. Biz ne zaman? "Ya makul bir sürede anlaşalım. Hatta gelin, günde kaç tane madde konuşacağımızı, beraber anlaşalım, boşu boşuna gereksiz bir gerilim oluşturmayalım." Bu teklifleri de yaptık. Yani "Günde üç madde mi, üç madde; dört madde mi, dört madde ama bunları gerçekten müzakere edelim. Bir siyasi kaygının ötesinde çocuklarımızın geleceğiyle ilgili bir Kanun Teklifi görüşüyoruz. Bunu, ne olur, siyasetin ötesine taşıyalım ve tamamen pedagojik gerekçelerle bu Kanun metni üzerinde birlikte çalışalım."
Değerli arkadaşlar, bu teklifimiz, yaklaşımımız kabul görmedi. Kabul gören veya ısrarla istenen "Biz kesinlikle bu kanunu Komisyonda engelleyeceğiz."
Şimdi, burada çıkan konuşan Engin Altay arkadaşımızın ben bir cümlesine çok katılıyorum. "Keşke bu yaşananlar yaşanmasaydı pazar günü." Benim de çok içten dileğim, keşke bu yaşananlar, sadece pazar günü değil, Komisyonun başladığı günden pazar gününe kadar yaşananlar keşke hiç yaşanmasaydı. Keşke "Biz size bu kanunun, teklifin görüşmelerini yaptırmayacağız." denmeseydi.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Öyle bir şey denmedi!
FİKRİ IŞIK (Devamla) - Keşke "Size biz bu kifayeti müzakereyi oylatmayacağız." denmeseydi. Keşke kürsü işgalleri yaşanmasaydı. Keşke bizzat Sayın Engin Altay "Burada kan çıkacak." demeseydi. Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bu "kan" kelimesi Parlamentoda bir partinin kapanmasına sebep oldu. Keşke grup başkan vekili arkadaşımız, Cumhuriyet Halk Partisinin, kürsüye yürüyüp, bütün milletvekilleriyle kürsüyü işgal edip Divanı çalışmaz hâle getirip "Biz size, ne olursa olsun, bedeli ne olursa olsun bu kanun teklifinin görüşmelerini yaptırmayacağız." demeseydi. Keşke sayısal üstünlüklerini arkadaşlarımız hissettikleri zaman, arkadaşlarımızın her kelimesine laf atarak ortamı bir anda gerip Komisyon toplantılarını yapılamaz hâle getirmeseydi. Keşke değerli arkadaşlarım, her maddede neredeyse 50'nin üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin Komisyon üyesi olmayan milletvekilleri söz talep edip âdeta Komisyonu bloke etmeseydi ve en son, değerli arkadaşlarım, keşke Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanı, yurt dışında olan dâhil, tüm milletvekillerine, işinizi gücünüzü bırakın, Ankara'ya dönün ve Millî Eğitim Komisyonuna gidin, bu kanunun görüşmelerini, âdeta, engelleyin tarzında bir mesajı milletvekillerine hiç çekmeseydi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Öyle bir şey söylemedi! Hayır, hayır, hayır? Fikri Bey? Fikri Bey, öyle bir şey söylemedi.
FİKRİ IŞIK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu?
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Pazar günü telepatiyle mi anlaştınız?
FİKRİ IŞIK (Devamla) - ? şu anda benim bilebildiğim kadarıyla yirmi beş-yirmi altı tane sandalye önde var, bir otuz-otuz beş tane de arkada var. Yani gazetecisi, bürokratı, Komisyon üyesi olmayan milletvekili, hepsi alsa alsa alsa 50 kişi alır salonu, e, Cumhuriyet Halk Partisinin 135 tane bildiğim kadarıyla milletvekili var. Şimdi, o Komisyonda sağlıklı bir çalışma yapmanın imkânının olduğunu düşünebilir misiniz?
Değerli arkadaşlarım, bakınız, şimdi, burada herkesin yaşanan olaydan ders çıkarması lazım, herkesin ama. Bakın, burası demokrasinin kalbidir. Elbette, biz, burada ne olursa olsun, nedeni ne olursa olsun kavgayla, gürültüyle görüntü vermemek durumundayız ama bunu, bir hafta -pazartesiden pazara kadar- her türlü engellemeyi yapıp da, sonra pazar günü yaşanan olayları sadece AK PARTİ Grubunun suçuymuş gibi lanse etmenin hakla, adaletle, izanla bağdaştığını hiç düşünmüyorum ve şunu da söylüyorum: Keşke?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
FİKRİ IŞIK (Devamla) - Sayın Başkan, Engin Altay'a on iki dakika süre verdiniz, sizden o toleransı beklediğimi ifade ediyorum.
BAŞKAN - Siz, Sayın Işık devam ediniz.
FİKRİ IŞIK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu Mecliste, bana "Komisyon Başkanına fiilî şiddet Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinden hangisi uygular?" diye sorsalardı, inanın benim aklıma en son Sayın Akif Hamzaçebi gelirdi. Ama benim gözlerimin önünde Sayın Hamzaçebi önce suyu aldı fırlattı, o yetmedi benim önümdeki tüzüğümü aldı fırlattı, -o tüzüğüm hâlâ kayıp, bir tüzük alacaklıyım sizden- ve son olarak da o bandın kabı olan neredeyse yarım kilo tutarındaki şeyi bizim gözümüzün önünde aldı ve Sayın Komisyon Başkanına fırlattı.
Değerli arkadaşlarım, keşke bunların hiçbirisi yaşanmasaydı. Ama şunu ifade etmek istiyorum: Biz?
Sayın Başkanım, lütfen sözlerimi tamamlamak için bir dakikanızı daha?
BAŞKAN - Ek süre verdim efendim. Sayın Işık, herkese ek süre verdim, ona ayrıca vermiştim.
FİKRİ IŞIK (Devamla) - Ama Sayın Altay'a bir ek süre daha verdiniz. Bir dakika daha?
BAŞKAN - Çok rica ederim, böyle kıyaslamalar yapmanız yakışmıyor.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - On iki dakika verdiniz ona.
BAŞKAN - On iki dakika; on dakika doğal hakkıydı, bir dakika uzatma yaptım, bir dakika da açıklama yapması için söz hakkı verdim.
FİKRİ IŞIK (Devamla) - Bir dakika daha Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen?
FİKRİ IŞIK (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika daha açıklama için.
BAŞKAN - Buyurun, buyurun.
FİKRİ IŞIK (Devamla) - Peki, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Rica ederim sayın milletvekilleri.
FİKRİ IŞIK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biz, aslında Komisyonun? Bakın, şunu çok samimi olarak söylüyorum: Eğer bu Komisyona gelirken niyet sadece engelleme olmasaydı, bizim, Cumhuriyet Halk Partili Millî Eğitim Komisyonu üyeleriyle her aşamada müzakere etme, her aşamada kanunla ilgili teknik konuları müzakere etme imkânımız vardı ve şuna yürekten inanıyorum, pek çok noktada da mutabakat sağlayacağımıza ben inanıyor idim. Keşke bu fırsat verilseydi ve biz, bugün gergin bir ortamda Genel Kurula başlamasaydık da çok daha rahat bir ortamda başlasaydık diye düşünüyorum.
Tabii, grup önerisinin aleyhinde olduğumu ifade ediyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Işık.