GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:45
Tarih:22.12.2011

MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükûmetin aklına tasarruf gelince, hastalar, çalışanlar, emekliler bir kez daha silkeleniyor ülkemizde. Bir büyüğümün dediği gibi "Özgürlükten tasarruf esaret, sağlıktan tasarruf ise ölüm getirir."

Hükûmet tasarruf yapmayı gerçekten istiyorsa, başını diğer yöne çevirmelidir. Sizlere diyaliz hastaları ve yakınlarının dramından ve ülkemize maliyetinden söz edeceğim ve sonunda da bir önerim olacak.

Anayasa'mızın 56'ncı maddesinde herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı olduğu belirtilerek, devletin sağlıkla ilgili yerine getirmek zorunda olduğu görevler ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.

Türkiye'de bulunan 70 bin kronik böbrek hastası ve bu hastaların yakınları çeşitli sorunlarla karşılaşmakta, her geçen gün sağlık sistemine ve hayata dair umutlarını kaybetmekte ve Sağlık Bakanlığının, SGK'nın, Maliye Bakanlığının, politikacıların, yerel yönetimlerin, basının, kısacası toplumun tüm ilgili kesimlerinin kendilerine daha fazla ilgi göstermelerini beklemektedirler.

Haftada üç gün dörder saat diyaliz makinesine bağlanması gereken bu hastalar ve yakınları, diyalizde geçen sürenin dışında kalan zamanlarında da bürokratik süreçlerle uğraşmakta, çalışma hayatlarında yeterli performans gösterememekteler. Hasta yakınları hastayla ilgilenmenin dışında başka bir şey yapmaya zaman bulamamaktalar. Evin içinde psikolojik ortam devamlı gergindir. Hastalar her an ölümle burun buruna yaşarlar, özellikle birlikte tedavi gördüğü hastaların ölümlerine tanık olmanın yarattığı psikolojik travmalara maruz kalırlar. Diyaliz hastalarının birçoğu eşleri tarafından da terk edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de 2001 yılında 1 milyonda 314 olan diyaliz hastası oranı 2010 yılında 1 milyonda 853'e yükselmiştir. Bu artış tesadüf değildir. Son yıllarda uygulanmaya başlanan performans sistemi nasıl ki ameliyat sayılarını 2 misline çıkardıysa yani "Gereksiz ameliyatlar yapılıyor." tartışmalarına neden olduysa, diyalize giren hasta sayısındaki artış için de benzer iddialar vardır. Sağlık bütçesinin yüzde 5'i de bu hastaların tedavisine harcanmaktadır.

2015'te hasta sayısının 100 bini geçeceği ve toplam tedavi maliyetinin yılda 3 milyar doları aşağı da tahmin edilmektedir.

Ürkütücü bir gerçek de diyalize giren hastaların sadece yüzde 40'ı beşinci yıl sonunda hayatta kalabilmektedirler. Ancak böbrek nakliyle yaşam süresi uzamakta ve yaşam kalitesi artmaktadır. Ülkemizde son evredeki hastaların sadece yüzde 12'sine böbrek nakli yapılabildiği de bilgimiz dâhilindedir. Diyaliz pahalı bir tedavi yöntemidir. Diyaliz hastalarının ülke ekonomisine etkisi de bir hayli fazladır.

Ülkemizde, tüm kısıtlamalara rağmen bir hastanın devlete yıllık maliyeti 25-30 bin dolardır. ABD'de ise bu rakam 80 bin dolar. Kuşkusuz maliyetleri kontrol etme çabası, diyalizde kalitenin azalması ve hasta sağlığının tehlikeye atılması gibi olumsuz sonuçlar doğurabilecektir. Böbrek nakli ise diyalize göre çok daha ucuz ve sağlıklıdır.

Değerli milletvekilleri, aslında kronik böbrek hastalığı önlenebilen ya da geciktirilebilen bir hastalıktır. Ülkemizde böbrek hastalarına yönelik geleneksel yaklaşım, uygulanmakta olan Sağlıkta Dönüşüm Projesi gereği hastalık ilerleyince diyaliz uygulamaktan ibarettir.

Bütçeler ne kadar düşürülmeye çalışılırsa çalışılsın yakın gelecekte diyaliz maliyetini karşılamak çok güç olacaktır. Çünkü kronik böbrek hastalığı ülkemizde önemli bir halk sağlığı sorunudur.

Ülkemizde kronik böbrek hastalığının tedavisinden çok önlenmesine dayalı ulusal bir hastalık yönetim modeli oluşturulmasına ve böbrek hastalıklarının önlenmesi, tanısı ve tedavisine ilişkin standart yaklaşımlar getirilmesine gereksinim vardır. Bu mümkündür ve daha kolaydır. Yani diyaliz hastalarının ve hasta yakınlarının çektiği ıztıraplardan kurtulması ve her yıl milyarlarca lira tasarruf edilmesi de mümkündür. Ancak bu, bir tercih meselesidir. Tedavi edici hekimliği önceleyen, yani "İnsanlar hastalansın sonra tedavisi bir şekilde yapılır; birileri de bu işten para kazansın." mantığıyla özetlenebilecek Sağlıkta Dönüşüm Projesi ile bu iş olmaz. Bu iş, koruyucu hekimliği önceleyen sağlık politikalarıyla olur.

Varsın birileri daha az para kazansın; buna değer diyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.