GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ŞIRNAK İLİNİN ULUDERE İLÇESİNİN SINIR KESİMİNDE YAPILAN HAVA OPERASYONUNDA 35 VATANDAŞIMIZIN HAYATINI KAYBETMESİ VE AÇILAN SORUŞTURMA İLE BU VATANDAŞLARIMIZIN GERİDE KALAN YAKINLARINA YAPILACAK YARDIMLARA İLİŞKİN
Yasama Yılı:2
Birleşim:46
Tarih:03.01.2012

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, yaşamlarını yitiren tüm yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına da sabır diliyorum ve yeni yılın da bütün yurttaşlarımıza ve Türkiye'ye hayırlar getirmesini, sağlık, mutluluk getirmesini diliyorum.

Sayın Bakanı dinlerken 90'lı yılların bir bakanını dinler gibi oldum. Hiçbir farkı yok; dil olarak bir farkı yok, zihniyet olarak bir farkı yok, yaklaşım olarak bir farkı yok. Eline verilen bir belgeyi okudu, o belgede de operasyondan, çatışmadan, ölümden başka hiçbir şey yok.

Siz buradan, bu kürsüden, insanları nasıl yaşatacağınızı, tek bir insanın burnu kanamadan Türkiye'nin bu sorununu nasıl çözeceğinizi anlatmalıydınız ama bugün burada yeniden operasyonu, ölümü anlattınız ve bu sorun konusunda da gerçekten bir çözüm iradeniz olmadığını da ortaya koydunuz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Bilgilendirmesi gerekiyordu, bilgilendirme konuşması.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Sayın Bakan?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) - Bilgilendirme?

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bakan da laf atıyor artık.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Sayın Bakan, şunu size ifade edeyim: Keşke burada dedikleriniz doğru olsaydı, onda 1'i keşke doğru olsaydı burada dediklerinizin, keşke insanları dinlemiş olsaydınız, keşke insanların arasında dolaşsaydınız, gözlerine bakabilseydiniz, keşke ellerini sıkabilseydiniz, keşke bunları yapabilseydiniz ama hiçbirini yapamadınız. Sizden önce, bir gün önce ben oradaydım, insanların arasındaydım. Sizden bir gün sonra da oradaydım. Arkadaşlarımız dün geldiler oradan. Genel Başkanımızla beraber oradaydık. İnsanların gözüne baktık, insanların elini sıktık, insanların vicdanına seslendik. Sizin gibi, gidip bir yerde oturup aktarılanı sadece dinlemedik, vatandaşlar arasında dolaştık ve ne olduğunu öğrenmeye çalıştık, sadece bir yerden bilgi almadık. Bakın, elimde bugün yayınlanan MAZLUMDER, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Vakfı, Türk Tabipleri Birliği, KESK raporu var. O raporu biraz sonra size vereceğim, dediklerinizin yüzde yüz tersi. Siz, bu Hükûmetin Başbakan Yardımcısı olarak, bu işlerden sorumlu Bakanı olarak size verilen bilgilerle mi yetineceksiniz yoksa gerçekten bu toplumun vicdanı olmuş insan hakları kuruluşlarının raporlarına mı güveneceksiniz? Bunu bu kürsüden ifade ediniz öncelikle. Hangisini yapacaksınız? O yüzden siz 90'lı yılların bakanı gibi konuştunuz burada, altını çizerek söylüyorum.

Yediden yetmişe Uludere'de kimle konuşsanız 35 insanımızın açıkça öldürüldüğünü size ifade eder, açıkça. Hiç böyle istihbarat falan filan değil, açıkça ölüme gönderilmişler. Gidişlerinden taburun haberi var, herkesin haberi var, dönüşlerinden de haberi var. Dönüş yolları tutulmuş, tek yerde toplanmaları sağlanmış ve daha sonra, hangi bilgiyse, hangi istihbarat bilgisiyse, öldürülecek şekilde bombalanmış. İçlerinde kurtulanlarla görüştük biz, Salih Encü'yle görüştük. Onun da burada kayıtları var, size vereceğim biraz sonra. Olaydan kurtulmuş, sağ kurtulmuştu. Dinlediniz mi acaba onu? Olayın nasıl oluştuğunu size çok açıklıkla anlatabilirdi. Siz açılım iddiasıyla iktidara geldiniz ama bugün Doğu ve Güneydoğu'ya yaptığınız tek iş ölümdür, başka hiçbir şey değildir.

Değerli milletvekilleri, Diyarbakır'a yolu düşenler hemen hatırlayacaklardır, kulaklara çok aşina bir ses vardır orada: Birbiri ardına kalkan savaş uçaklarının sesi. On yılladır bu uçaklar kalkmaya devam eder. Bu konu sonuç vermediği hâlde ısrarla denenmekten devletin ceberut mantığıyla vazgeçilmemiş devlet politikalarını devraldınız, kararlıkla en ağır biçimde sürdürmeye devam ediyorsunuz. Oysa, bir hafta önce, zaten hiç başlamamış demokratik açılımın süreceğinden dem vuran bakanlar vardı. Kürt sorununa yönelik olarak bir ihsan ediyor gibi "Ne hakları varsa vereceğiz." deniliyordu. Bu sözlere uluslararası platformlarda hakların verilmesi değil, tanınması gerektiği bilindiği, konuşulduğu hâlde, bu cehaleti de es geçip inanmak istedik. Sonra, aralarında çocukların da olduğu 35 insan bir kalemde yok edildi. Toplu mezarlara gömülüp göçüp gittiler.

Bu konuyu mesele etmek insani bir şeydir. Bir kere, eğer bir ülke on üç yaşındaki bir çocuğunu bir kantin borcu için katır peşinde sınırları aşmak zorunda  bırakıyorsa, orada sınır değil, Başbakanın kullanmayı çok sevdiği tabirle, söz bitiyordur. Model ülkede insanlar işte böyle ölüyorlar. İnsanca yaşayamadan, insan yerine konulmadan, "kaçakçı" diye aşağılanarak, o insanlara, o çetin coğrafyada hiçbir imkân tanındı mı? "Bir operasyon kazası oldu." deniliyor. Bu denli vicdansızlaşılıyor. Bu sözleri sarf edecek kadar nasırlaşılıyorsa bu ülkenin insanlarına yazık. Demek insan yaşamı bu kadar değersiz. Siyasi sorumluluk alan, yapılan onarılmaz hatanın sorumluluğunu üstlenen bir tek bakan yok. Bu mudur demokrasi anlayışınız? "Kaza" deyip geçeceksiniz.

Başbakanın bugünkü konuşmasındaki sertlik, saldırgan üslup da sorumluluktan kaçmanın, tartışmaları alevlendirerek işin özünü, iktidarın ayıbını örtme çabasıdır. Bu acıyı toplumun ortak yası hâline getirmeye çalışan partimize bu gözü kara, pervasız saldırınız, zihninizdeki muhalefete tahammülsüzlük, hakikatlere karşı körlük, Kürtlere saygısızlığın yansıması olmasın. Kimseyi kandırmayın. Hiçbir politikanız yok, hiçbir programınız yok. Daha da önemlisi bu sorunu çözme konusunda cesaretiniz de, insani bir ilginiz de yok.

Maalesef iktidar sizleri körleştirdi, sağır hâline getirdi. Sadece kendi sesinizi duyuyorsunuz ve bu sağırlık, körlük Türkiye'ye daha fazla ölüm olarak geri dönüyor. Bu insanların ne yaşadığının farkında bile değilsiniz, hâlâ da değilsiniz. Dünyanın en güvensiz bölgesinde zorlu doğa koşullarında kilometrelerce yol katedip kaçakçılık dışında bir meşgaleleri olması imkânını kendilerine tanısın diye bir çalışma var mı Uludere ve ötesinde?

Diyarbakır'dan F-16 uçaklarını kaldırmadan, onlara dünyanın en gelişmiş bombalarını yüklemeden, ABD ile İsrail ile Heron pazarlığı yapmadan bu sorunu bir demokrasi eksikliği, insan hakları, adalet yoksunluğu olarak görebilme eğilimine girebilirdiniz.

Türkiye'yi gerçekten model ülke yapmanın yolu insanlıktan geçer. Mutabakatı başka yerlerde değil, kendi yurttaşlarımızın dertlerini, sorunlarını anlayabilmede gösterebilirdiniz. Mutabakatı ve uzlaşmayı bu Mecliste arayabilirdiniz.

Ama ne yapıyorsunuz? Gösterdiğiniz büyük çabalar da var. O da silahlanmak ve yeni Heronlar almak için savaş tekellerinin esiri oldunuz. Biliyor musunuz Heronlar konusundaki tartışmayı, çatışma yaşanan yerlerde barışı imkânsız hâle getirdiğini? 100 milyar dolara yakın yeni bir savaş pazarının gözü kararmış piyonu oldunuz. Aynı araçları İsrail kullanmıyor mu ve sen ona "Ne biçim devletsin?" demiyor musun Sayın Başbakan? Acaba İsrail'in bu yönetimi, silahı, mantığı değil midir bugün Filistin meselesini kangren hâline getiren? Göreviniz her insanın yaşayacağı bir iklim yaratmak değil mi? Bu politikanız ve bakışınız, sizi maalesef İsrailleştiriyor, farkında değilsiniz. Bu kadar nasırlaşmış, insan hayatına değer vermeyen, kıymet vermeyen tavırlar vicdansızlıktır. Başka kelime de kullanmak istemiyorum.

Ölenlerin fotoğraflarını gördünüz mü? Cesaretiniz varsa Sayın Bakan, otopsi fotoğraflarına ve tutanaklarına bir bakın. Ne yapar bir ana oğlu ölmüşse? Hiç olmazsa defnetmeden önce yüzünü görmek ister, vücudunu bir bütün olarak görmek ister. Öyle kirli bir durum var ki ölenlerin yüzü yok, kafası yok, vücudu yok ve olay yerine yetişenlerin tanıklığına göre hâlen katırların altında, katırlarla beraber yanan, kömürleşen cesetler var. Bunu hangi vicdan kabul eder?

"Analar ağlamasın." dediniz. Bütün bölgeye, analara kömürleşmiş cenazeler gönderiyorsunuz. Yaptığınız açılım ancak bu kadar. Bu şan da size yeter. Bırakın bunu, gelin, denemediğimizi deneyelim ve çözelim bu sorunu cesaretle. Varsa programınız, ölüm dışında, koyun ortaya biz de destek verelim. Başbakan "Yüzde 50 bize oy verdi, onlardan daha mı akıllısınız?" dedi bugün. Demokrasilerde duyulmayacak bu sözler AKP'nin kendine oy vermeyenlere ne gözle baktığını da çok iyi gösteriyor.

Gülyazı Türkiye'nin bittiği yer, sınır olarak bittiği yer, vicdanın bittiği yer ama bizzat gördüğümüz, orada insanların vicdana olan inancı bitmemiş. Bu nedenle onların sesini duyalım, insanca yaşam fırsatını bunu hak eden vatandaşlarımıza sunalım. Görevimiz de zaten budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tanrıkulu, süreniz bitti, iki dakika içinde toparlar mısınız.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Değerli vekil arkadaşlarım, hiç olmazsa burada bir araştırma komisyonu kuralım ve bu araştırma komisyonu vasıtasıyla da bu sorunu bütün ayrıntılarıyla araştıralım.

Sayın Bakan, burada, idari ve adli soruşturmanın devam ettiğini ifade etti. Yine, bu sözler de bana 90'lı yılları hatırlatıyor. 90'lı yıllarda da bitmeyen adli ve idari soruşturmalar olurdu. Ama burada Sayın Bakan, bilmediğiniz başka bir şey var. Hiçbir siyasi sorumluluğunuz yok mu sizin? Bu emirleri kim veriyor? Bu yetki kimde? Kim sizleri seçti? Kime karşı sorumlusunuz? Sadece 2 tane memura mı sorumluluk yükleyeceksiniz? O uçaklar kimin talimatıyla kalktı? Sizin devrettiğiniz yetkiyle kalktı, sizin verdiğiniz zımni yetkiyle kalktı. Eğer dünyanın en gelişmiş savaş uçaklarını kaldırıyorsanız, en gelişmiş bombalarını atıyorsanız sıfır hatayla kalkacaksınız, sıfır hatayla, tek bir insanın burnu kanamayacak ama siz ne yaptınız? Aldığınız istihbari bilgileri değerlendirmeden insanlarımızı göz göre göre ölüme gönderdiniz. Bunda yok mu sorumluluğunuz? Hiç mi vicdani sorumluluğunuz yok? Hiç mi siyasi sorumluluğunuz yok?

Siyasi sorumluluk ve bunu yerine getirmek büyük bir erdemdir. Demokrasilerde böyle olur. Almanya'ya bakın. Afganistan'da Afgan vatandaşlarını yanlışlıkla öldürdü, Alman Savunma Bakanı, bu onurlu bakan istifa etti Almanya'da siviller öldü diye. Aynı örnek Kolombiya'da da var ama Türkiye sizin döneminizde Kolombiya gibi olamadı. Çok övündüğünüz Almanya gibi de olamadı. Siyasi sorumluluk erdemdir, istifa da bir müessesedir, bunu değerlendirin, Türkiye'ye karşı görevinizi yerine getirin. Eğer kafanızda şu kadar bir düşünce varsa bunu da telin ederim. Eğer bu olayın meydana geldiği yer, ölenlerin kimlikleri ve yaptıkları iş bu olayı sizin zihninizde meşru görme eğilimi eğer gösteriyorsa, "Zaten kaçakçılardı, zaten Kürt'tüler, zaten o bölgeyi biliyorsunuz." gibi bir zihin dünyasıyla hareket ediyorsanız eğer bu istifa müessesesini çalıştırmazsınız. Eğer bu olay Türkiye'nin başka bir yerinde olsa böyle mi yapacaktınız? Yılbaşı böyle mi kutlanacaktı Türkiye'de Sayın Bakan? Ne yaptınız? Bu acıyı ortaklaştırmak amacıyla ne yaptınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tanrıkulu, çok teşekkür ediyorum efendim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu toplumu bütünleştirmek amacıyla da bu olayın sonuna kadar takipçisi olacağız.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)