| Konu: | ŞIRNAK İLİNİN ULUDERE İLÇESİNİN SINIR KESİMİNDE YAPILAN HAVA OPERASYONU SONUCUNDA 35 VATANDAŞIMIZIN HAYATINI KAYBETMESİ NEDENİYLE HÜKÛMETİN GEREĞİNİ YAPMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 46 |
| Tarih: | 03.01.2012 |
SALİH FIRAT (Adıyaman) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ben burada siyasi kimliğimi bir tarafa bırakarak Uludere'de yaptığımız gözlemi anlatmak istiyorum. 5 milletvekili arkadaşımla, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Muğla Milletvekili Nurettin Demir, Manisa Milletvekili Hasan Ören'le birlikte, bir de Ordu Milletvekilimiz İdris Yıldız'la birlikte dün Uludere'deydik ve Gülyazı köyündeydik. Yola çıktığımızda, gece, Şırnak'ta bir otelde konakladık. Otelde, darp edilen Uludere Kaymakamı da vardı. Ziyaret ettik, "Geçmiş olsun." dedik ve kendisini dinledik. Kendisi, aynen, bize şunu söyledi: "Bu çocuklar için iki gündür ağlıyorum. Ben bunlara bir hafta önce bir halı saha yapmıştım, orada beraber top oynamıştık. Bölgenin, yıllardır işsizlikle, yoksullukla baş başa olduğundan dolayı, o bölgedeki insanların, devletin resmî ve mülki amirlerinin de, askerî amirlerinin de bilgisi dâhilinde, göz yummaları dâhilinde, geçimlerini sağlamak için kaçakçılık yaptıkları biliniyor ve buna izin veriliyor." Bu, kaymakamın ağzından duyduğumuz laflardır. Aynı şekilde -öyle olduğunu biliyoruz çünkü ben de orada askerlik yaptım 90 yılında- orada, sınıra giden kuştan bile askerin ve oradaki yetkililerin haberi olur; kim nereye gidiyor, kime gidiyor, hangi eve misafirliğe gidiyor, haberi olur.
Dolayısıyla o gün orada, ekmek parası için, yılbaşı hediyesi için, yolculuk ücreti için, otobüs ücreti için, gidip katırlarla mazotu, şekeri getirecek olan çocuklardan da devletin haberi vardı çünkü oradaki her nefesten devletin haberi var. 2'sinin yaşı yirminin üstünde, geriye kalan, diğerlerinin tamamının yaşı yirminin altında; on üç yaşına kadar çocuklar var, ilköğretimde okuyorlar, lisede okuyorlar. Öğrenci arkadaşlarından birisi geldi, bize dedi ki: "Falanca çocuk okul çantasını bıraktı, `Ben gideyim, kendime yılbaşında ayakkabı almak için, bu gece gideyim, mazot getireyim.' dedi." Düşünebiliyor musunuz, hiçbir anne, hiçbir baba, eğer o bölgede tehlike varsa, o bölgede ateş varsa, o bölgede ölüm olacaksa on üç yaşındaki çocuğunu o sınıra gönderir mi? Siz gönderir misiniz? Elbette ki gönderilmez. Bu olaya insan gözüyle bakmak gerekiyor, insani gözle bakmak gerekiyor.
Orada, kurtulanlarla görüştük. Aynen söyledikleri şu: "Biz bile bile bombalandık." Niye diye sorduğumuzda "Çünkü burada biz her gün gidiyoruz, son bir aydır, son on beş gündür daha da önümüz açıldı, bu son grup en az gruptu, 100 kişi gidiyorduk, 150 kişi gidiyorduk, 70 kişi gidiyorduk ve gittiğimizde de insan sayısından katbekat katır sayısı vardır. O şekilde gideriz, karşı tarafta Irak sınırında evet, yerleşim yeri yok ama arabalarla, ciplerle sigaralar veya mazot veya şeker getirilir, biz orada katırlarımıza yükleyip getiririz, asker de geçişimize göz yumar. Çünkü geçinecek kaynağımız yok, geçinecek bir şeyimiz yok." dediler. O günde o şekilde saat 16.00'da köyden ayrılıyorlar 40 arkadaş, yaklaşık 70 katırla gidiyorlar. Orada yüklerini yükleyerek, beşerli, altışarlı gruplar hâlinde Türkiye sınırına geri dönüyorlar ve orada karşılarında geçiş yollarının askerler tarafından tıkandığını gözetliyorlar, bekliyorlar ki yol açılsın, köye geri dönelim, köydekileri arıyorlar: "Önümüz kesilmiş, gelemiyoruz." diye. Bu arada, diğer gruplar da gelip yetişiyor, orada yirmişerli, otuzarlı gruplar hâlinde birikiyorlar ve bir aydınlanma mermisi atılıyor, arkasından obüs topu atılıyor. O aydınlanma mermisinden sonra, yaklaşık on dakika sonra uçaklar gelip bombalıyor ve o bombalamadan önce yolu tutan askerlerin -o aydınlanma mermisinden sonra- yavaş yavaş arabalarıyla geri çekildiğini söylüyorlar. Olay bu. Gidip görecesin, gördüğünü de doğru söyleyeceksin, gördüğünü saklamayacaksın eğer örmek istiyorsan veya gözlemci olarak gidiyorsan. Biz böyle gördük yani tablo bu. Oradaki vatandaşlarımız devleti burada suçlu görüyor, "Devlet bizden özür dilemeli." diyor, "Devlet bu olayı mutlaka açığa çıkarmalı." diyorlar, "Kim emri verdi? Kim istihbaratı verdi? Kim bombayı attırdı? Biz bile bile öldürüldük." diyorlar, "Öldürülmek istemiyoruz." diyorlar, "Yeter artık." diyorlar, "Karın tokluğu için gidiyoruz." diyorlar. Olay bu arkadaşlar, olaya bu gözle bakalım. Teröristtir, şudur, budur? Velev ki terörist, terörist de öldürülmeyi gerektirmez, yakalarsın cezaevine atarsın, pusu atarsın, ateş edersin. Bir uyarı yok, bir ateş yok, herhangi hiçbir şey yok, durup dururken tepeye bomba yağıyor arkadaşlar. Olayın özü bu. O yüzden, siyaset üstü düşünelim, insan hakları düzeyinde düşünelim, bu olayı çözelim.
Lütfen, Hükûmetin bu olayı açıklamasını, gerekeni yapmasını istiyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Fırat, teşekkür ediyorum.