GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:47
Tarih:04.01.2012

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün de işte geldik yeni yılın ilk haftası, AKP'nin bir klasiğiyle karşı karşıyayız.

Her hafta bir önerge getirir, her hafta gündemi değiştirir, her hafta kendi istediği gibi bu Meclisi yönetir, bu Meclisin içinde üç tane parti grubu yokmuş gibi davranır; ülkenin gerçek gündemlerini konuşmak yerine kendi gündemini, kendi çıkarlarını, ülkenin gündeminin önüne, ülkenin çıkarlarının önüne, toplumun çıkarlarının önüne koyar.

Aralıktan bu yana her hafta, her gün Meclisin toplantıları düzenleniyor. Burada, dikkat edin, ocak ayının sonuna kadar çalışma saatlerinin ve görüşülecek konuların tespiti var. Sizinle burada iddiaya girerim ki bu ayın sonuna kadar, verdiğiniz bu önergeyi yine en az iki üç önergeyle değiştireceksiniz çünkü bu Meclis kendi iradesiyle çalışmıyor. Meclisin çoğunluğunu oluşturan AK PARTİ de kendi gündemini merkezinden, başka yerlerden aldığı talimatlar doğrultusunda grup başkan vekillerinin önergeleriyle burada belirliyor.

Şimdi soruyorum size: Türkiye'nin gerçek gündemi nedir? Türkiye'nin gerçek gündemi Uludere'de 35 insanımızın savaş uçaklarımız tarafından bombalanıp hunharca katledilmesi, insanlığa karşı işlenen suç, soykırım suçunun gerçek faillerinin ortaya çıkarılması değil midir? Türkiye Meclisi, bunu araştırmadan, bunu konuşmadan, bununla ilgili komisyon kurmadan, bununla ilgili genel görüşme açmadan, bununla ilgili araştırma komisyonları kurmadan, bu katliamın, insanlık suçunun ayıbının hepsini açıklığa, aydınlığa kavuşturmadan TOKİ yasalarını getirmesi, 35 insanımızı cayır cayır bombalarla yakıp paramparça eden zihniyetin ne amacı olabilir?

Eğer bu Meclis sizin çiftliğinizse, eğer milletin iradesi söz konusu değilse, eğer üç parti grubunun çalışma isteği ve planlaması hiç önemli değilse, eğer Mecliste konuşulacak konulardan önceden haberdar değilse, eğer Meclis üyeleri hazırlanmadan, çalışamadan geliyorsa ve eğer siz de bunun üzerine 2 Kasımda çıkardığınız bir kanun hükmünde kararnameyi yirmi bir gün sonra düzeltmeye kalkarsanız, bir taraftan Hükûmet ve Meclisi baypas edip 2 Kasımda kararname çıkarıp arkasından bununla, bir kanunla bunu baypas etmeye çalışırsanız bu, milletin iradesiyle dalga geçmektir, ti geçmektir, aşağılamaktır milletin iradesini, milletin çıkarını, gündemini görmemezliktir; bu, milletle dalga geçmektir; bu, milletin en başta gelen, en temel hakkı olan yaşam hakkı konusunda, insanlığa karşı suç konusunda aymazlıktır.

Arkadaşlar, bu Meclis bunu hak etmiyor, milletin iradesi bunu hak etmiyor. Yoksulluk içinde geçim derdiyle uğraşan, her gün zamlarla perişan duruma gelen halkın sorunlarını da konuşamıyoruz burada. Önümüzde raporlar var. Bakın, İnsan Hakları Derneği, MAZLUMDER, KESK, Türk Tabipleri Birliği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Türkiye Barış Meclisi, DİSK, Genel İş Sendikası gibi onlarca emek ve meslek örgütü ve sivil toplum kuruluşu Uludere'ye gidiyor, Roboski katliamının raporlarını hazırlıyor. Bu Meclisi uyarıyorum, bakın, uyarıyorum: Bu insanlık ayıbı şu turuncu koltuklarda oturanların hiç sorunu değilse, eğer onu konuşmayacaksa bu Meclis, eğer bunu çözmeyecekseniz, eğer bunu biz Lahey Adalet Divanına, Uluslararası Ceza Mahkemesine, Cenevre savaş hukukuna, bütün dünyaya taşımazsak da biz de siyaset yapmıyoruz demektir. Bu meydanı size boş bırakırsak?

Burada insanlığa karşı suç bizim de yasalarımızda suçtur, dikkatinizi çekmek istiyorum. Türk Ceza Kanunu'nun 76'ncı maddesi soykırım suçlarında bir planın icrası suretiyle millî, etnik, ırkî veya bir grubun tamamen ve kısmen yok edilmesinin suçlarının cezasının ağır müebbet olduğunu söylüyor ve burada "zaman aşımı yoktur" hükmü var. Bakın, Türk Ceza Kanunu'nun 27'nci maddesi "İnsanlığa karşı suç" başlığı altında toplu kırımları, jenositleri, "?"(*) insanlık suçu sayıyor ve onun altındaki maddede de "bu maddede zaman aşımı yoktur" yazıyor. Kendi yasamızı uygulamıyoruz. Taraf olduğumuz Birleşmiş Milletlerin yasalarını uygulamıyoruz. İnsanlığa karşı suç oluşturan Birleşmiş Milletler Şartı'nı dikkate almıyoruz. İkinci Dünya Savaşı sonrası Nürnberg mahkemelerinde yargılanan savaş suçlularının nasıl yargılandığını hesaba katmıyoruz. Bırakın uzağa gitmeyi, yakın tarihimize gelelim. Avrupa'nın göbeğinde, Bosna-Hersek'te işlenen katliamların yargılandığı Bosna-Hersek ATOK İnsan Hakları Uluslararası Mahkemesinin, bunun da akıbetinden ders almıyoruz. Bırakın onu, Ruanda'da kurulan ATOK Uluslararası Mahkemede, katliam suçu işleyenlerin nasıl yargılandığını ve zaman aşımına tabi olmadan yargılandığını da dikkate almıyoruz. Bu ayıp burada temizlenmediği sürece bütün bu kurumların içinden geçecek ve savaş suçu işleyenler, El Beşir gibi, uluslararası ceza mahkemelerinin imzacısı olmasa, tarafı olmasa da uluslararası yargı önünde tutuklanacak, haklarında tutuklama kararları çıkacak ve ülkeler arasında dolaşamaz bir duruma geleceklerdir.

Şimdi Türkiye'nin gerçek gündemi bu iken, TOKİ yasalarıyla bu memleketi, bu milleti oyalamak bu millete zulümdür, bu millete hakarettir. Bu şımarmış bir iktidarın, arsız bir iktidarın, ne yaptığını bilmez bir iktidarın, bu ülkede ağzından çıkanı duymayan bir iktidarın yaptığı saçmalıkları milletin iradesinde, Meclisinde taşımak zorunda değiliz.

Bugün Hüseyin Çelik, gazete yönetmenleriyle kahvaltı yapıyor ve diyor ki: "Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu'na biz helikopter vermedik, verseydik Selahattin Demirtaş'a, Devlet Bahçeli'ye de vermek zorundaydık." Peki, o helikopterler? AKP tur, turizm midir arkadaşlar? AKP'nin turu, turizmi midir, şirketi midir, malınız mıdır, varlığınız mıdır? Bunun parası hazineden çıkmıyor, bunun parası vatandaştan çıkmıyor yani devletin olanakları, devletin uçakları, devletin şirketleri, hepsi sizin babanızın malı mıdır? Sizin ayrıcalığınız ne, özelliğiniz ne? Bu ülkeye bu ayrımı, bu ayrıcalığı, bu zulmü, bu utanası insanlık suçunu, bunu işleyenleri korumayı, bunları koruyup da arkasından memleketin gözüne, dünyanın gözüne bakarak kaza süsü verip kan parasıyla bu işi kapatma gayretlerinin içinde olmayı bu milletin iradesi bu Mecliste konuşamıyorsa, hâlâ TOKİ'yi konuşmayı öne alıyorsanız, bu insanlık ayıbı, bu insanlık suçu, bu suçu işleyenleri, zaman aşımı olmaksızın tarih önünde bunun hesabını verdirecektir. İstediğiniz kadar yönlendirilmiş medya, psikolojik savaş tarzlarıyla bu katliamı örtmeye çalışın, örtbas etmeye çalışın, 35 genç fidanı toprağa verdiğimiz Roboski'de, onların yattığı mezarlıkta dikilecek anıttaki soykırım suçunun üzerinde bu dönemin iktidarının, bu dönemin sorumlularının, bu dönemin aymazlığının, bu dönemin sorumsuzluklarının, bu dönemin pişkinliğinin, bu dönemin işlediği insanlık suçunun, abidesinin destanı yazılacaktır. Bu destanda hak, hukuk, adalet, eşitlik varsa, vatandaşlık varsa, temel hak ve hürriyetler varsa, yaşama hakkı varsa, bu hak, bu hukuk da bu Mecliste sorulacaktır.

Şimdi böyle bir gündemi bırakacaksınız, böyle gerçekleri bırakacaksınız bu Meclisi TOKİ'lerle meşgul edeceksiniz. Biz buna onay vermeyeceğiz. Bu zulmünüze, bu çoğunluk diktanıza, bu anlayışınıza, bu insanlığa karşı suçları koruma, kollama anlayışınıza prim vermeyeceğiz, buna karşıyız. Buna karşı olmak bir insanlık borcudur, milletin iradesinin gereğidir, saygının gereğidir.

Bu Meclisi cumhuriyet tarihinin tek parti dönemlerinde, tek lider dönemlerinde dahi böylesine hoyratça, böylesine acımasızca, böylesine diktatörce hiçbir iktidar, hiçbir zaman kullanmadı ama bu dönem bunun kullanıldığını görüyoruz. Bu Meclis diktaların at koşturduğu, çiftliğe çevirdiği bu Meclis, kimsenin malı mülkü değildir, kimsenin de çoğunluğunun emrinde olmayacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

                        

(*) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille kelime ifade edildi