GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİNİN SU İHTİYACININ KARŞILANMASINA İLİŞKİN HÜKÜMETLERARASI ÇERÇEVE ANDLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:47
Tarih:04.01.2012

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Su İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin Hükümetlerarası Çerçeve Andlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, önce muhalefetin sesini kısmak için Meclis Televizyonunun yayınlarını azalttınız. Kalan kısıtlı süreyi de iktidar partisine kullandırmak adına bazı Meclis başkanlarının da azami çaba gösterdiği gözlerimizden kaçmıyor. Dün de bunun bir örneğini yaşadık. Meclis Televizyonu açık olduğu sürede Sayın Bakanın konuşması burada uzatıldı, uzatıldı, uzatıldı, saat yediyi birkaç dakika geçe de ara verildi, muhalefetin konuşmaları da Meclis Televizyonundan yayınlanmadı ve halkımız da bizim fikirlerimizden mahrum olmuş oldu. Ne yaparsanız yapın, hangi yola başvurursanız başvurun, hiçbir şekilde, hiçbir zaman bizim sesimizi kısamayacaksınız, asla bunu başaramayacaksınız.

Şimdi, dünkü konuşmamdan bazı alıntılar yapacağım, siz de bunları tekraren dinlemek durumunda kalacaksınız çünkü halkımızın da bazı gerçekleri görmesi, duyması, hissetmesi, Cumhuriyet Halk Partisi gözüyle de görmesi gerekiyor.

Şimdi, dün konuşmama başlarken "Öncelikle Şırnak Uludere'de öldürülen vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum." demiştim ve yakınlarına da başsağlığı dilemiştim. O konuşmamın en can alıcı noktası şuydu: "Siz Hükûmet olarak bu olayı basit bir hata olarak gösteremezsiniz." demiştim, "Bunu basit bir hata olarak göstermek elbette ki AKP Hükûmetine yakışır." demiştim. Hükûmet, her zamanki gibi "İyi şeyleri ben yaptım." hatta muhalefetin önerdiği noktaları da alıp içini boşaltsa bile "Ben getirdim." deme alışkanlığına sahipken kötü şeyleri de "Vallahi ben yapmadım, onlar yaptı." deme alışkanlığına artık iyice sarılmış durumdadır. "Onlar." dediği kim? Hükûmet dışında herkes. "Onlar." dediği kim? Asker olabilir, yargı olabilir, bazen devlet olabilir. "Vallahi ben görüşmedim, devlet görüştü." diyecek kadar bu Hükûmet ileri gitmiştir. Bu "başka"larının listesini de uzatmak, uzatmak mümkündür.

Bütün değerlerin içini boşaltıyorsunuz; bizim önem verdiğimiz, toplumumuzun, ulusumuzun önem verdiği değerlerin içini boşaltıyor, süslü püslü laflarla vatandaşlarımıza anlatıyorsunuz ama artık vatandaşlarımız uyandı. Artık, vatandaşlarımız sizin söylediklerinizi dinlerken 1 kere değil, 2 kere değil, 3 kere düşünüyor, diyor ki: "Bunlar konuşuyorsa bunun altında bir çapanoğlu var, daha dikkatli dinleyeyim." O zaman, siz de artık bunun hesabını vermek durumundasınız, zamanı geldiğinde de bunun hesabını vereceksiniz.

Her ne kadar, sizler kendinizi aklamaya çalıştıysanız da halkımız, Uludere'de yaptıklarınızı hiçbir zaman ama hiçbir zaman unutmayacaktır.

Demiştim ki dün size: "Van depreminde nasıl Hükûmet enkaz altında kaldıysa Uludere'de de bombalar altında kalmıştır." Bir küçük fark var: Van'da deprem doğal afetti, doğal afet oldu, siz yaptığınız yanlışlarla bunun altında kaldınız ama Uludere'yi bombalayan da sizdiniz, Uludere'de bombalar altında kalan da siz oldunuz. Bunu da hiç kimse unutmasın.

Dün, konuşmamın bir kısmını da Mersin'in kurtuluşuna ayırmıştım. Mersin'in kurtuluşu, tıpkı diğer illerin kurtuluşu gibi bizim için çok önemliydi çünkü Mersin düşman işgalinden kurtulmuştu, anlı şanlı bir mücadele vermiş ve doksan yıl önce düşmanlardan kurtulmuştu. Demiştim ki: "Biz, bu olayı her şeye rağmen kutlamaya çalıştık." "Çalıştık." demiştim çünkü "Mersin'de, ulusal günlerimizdeki coşkuyu azaltmaya çalışan, kendini akıllı zanneden ve ağabeylerinden çok iyi talimat alan bazı yöneticiler var." demiştim, "Buradan o yöneticilere de sesleniyorum: Mersin'de değil, Türkiye'nin neresinde olursa olsun, millî coşkularımızı, millî duygularımızı asla köreltemeyeceksiniz. Ne yaparsanız yapın, Mersin halkı kurtuluşunu da çok iyi bir şekilde kutlayacak, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'e yakışır bir şekilde davranmaya devam edecektir çünkü Mustafa Kemal Atatürk'ün bize bir vaziyeti var." demiştim. Demiştim ki: "Mustafa Kemal Atatürk `Mersinliler, Mersin'e sahip çıkın.' demişlerdi." Ben de buradan "Sevgili Atam, hiç kuşkunuz olmasın, Mersinliler Mersin'e sahip çıkıyorlar." demiştim, bu vesileyle de Kurtuluş Savaşı'nda canını feda eden şehitlerimize, savaşan gazilerimize hürmetlerimi, saygılarımı sunmuş idim.

Bir de demiştim ki: "Mersin'de yeni işgalciler var, yeni türden işgalciler var, bu işgalciler işsizlik." demiştim, "Bu işgalciler ekonomik sorunlar." demiştim, "Bu işgalciler nükleer santrali kurmaya çalışan aymazlar." demiştim.

Hiç merak etmeyin, Mersin, tıpkı Kurtuluş Savaşı'nda Fransızlardan kurtulduğu gibi bugün bu yeni işgalcilerden de kurtulacaktır.

Değerli milletvekilleri, konumuz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne içme ve kullanma suyu sağlanmasıyla ilgili bir anlaşma. Elbette ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne içme, kullanma ve sulama amacıyla kullanılmak üzere ülkemizden su sağlanması son derece insani bir olaydır. Cumhuriyet Halk Partisinin buna karşı çıkacağı elbette düşünülemez. Orada yaşayan soydaşlarımıza böyle bir yardımı yapmak hepimize onur verir. Bununla birlikte, böyle bir yardım yaparken kendi vatandaşlarımızın da mağdur edilmesi asla kabul edilemez. Yani bu projeyi uygulayanlar kaş yapayım derken göz çıkarmamalılar. Buna da asla izin vermeyeceğiz.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne su sağlamak amacıyla yapımına başlanan Alaköprü Barajı güzel bir öyküye sahip. Öykü kısaca şöyle: Alaköprü Barajı Mersin'in Anamur ilçesinde yapılacaktır. Muhtemelen içinizde Anamur'u giden, görenler vardır. Anamur Türkiye'nin en güzel, en nadide cennet köşelerinden bir tanesidir. Barajın yapılmasıyla son derece önemli özelliklere, tarihî özelliklere sahip Akine, Ormancık, Sarıağaç ve Çaltıbükü köyleri sular altında kalacaktır. Hadi diyelim ki tamam, böyle önemli bir iş yapıyorsunuz, bazı köyleri sular altında bırakıyorsunuz. Hadi bu kabul edilebilir. Bu köylerin boşaltılması ve bu arazilerin de istimlak edilmesi gerekir.

Tam da işte öykü burada başlıyor, bu Alaköprü Barajı'nın hazin öyküsü, Anamurluların, Akine köylülerinin, orman köylülerinin hazin öyküsü de işte burada başlıyor. Nedir bu hazin öykü? Bu hazin öyküyü size sorunlarıyla anlatacağım ama her zaman yaptığımız gibi sadece sorunları söylemeyeceğim, beraberinde çözüm önerilerini de getireceğim. Yani sizin ağzınıza sakız yaptığınız gibi "Gelip gelip burada konuşup gidiyorsunuz. İyi şeyler söyleyin biz de yararlanalım." diyorsunuz ya, işte, şimdi size, sizin Mersin'de, Anamur'da yarattığınız sorunları da söyleyeceğim, arkasından çözüm önerilerini de söyleyeceğim. Bakalım ne kadar yararlanıyorsunuz, zaman içerisinde göreceğiz.

Birinci sorun şu değerli milletvekilleri: İstimlak edilen arazilere? Herkes ne bekler bir araziyi istimlak ediyorsanız? Onun gerçek bedelinden bir ödeme yapmanızı bekler. Ama sizler geldiniz buraya, gerçek bedellerin çok çok altında ödemeler yaptınız, yine ikiyüzlü tavrınızı burada da sürdürdünüz. 2/B orman arazilerini -seçim bildirgelerinizi hatırlayın- insanlara biz anlatırken "Hayır, oraları biz rayiç bedel üzerinden vereceğiz." derken kalktınız, geldiniz Anamur'a, istimlak ettiğiniz yerlerde rayiç bedelin çok çok altında paralar ödemeye başladınız ya da başlayacaksınız. Bu düşük istimlak bedelleri nedeniyle anlaşmayan köylülere de ceza verdiniz. Bu köylüleri mahkeme kararıyla mahkûm ettiniz. Dediniz ki: "Biz sizin arazinizi kamulaştırdık." ve zor kullanarak köylüleri evinden, tarlasından atmak istediniz. Bu da, köylülerde, bir yardım duygusuyla başlayan bu iş, büyük bir yıkım etkisi yarattı.

Çözüm önerimiz şudur: İstimlak edilen yerlere gerçek değerlerini ödeyiniz.

Bakınız, ne Cumhuriyet Halk Partisi ne de Mersin halkı ne de Anamur köylüleri buraya baraj yapılmasına karşı değildir. Buraya yapılan baraj ile soydaşlarımıza su gönderilmesine hiçbir şekilde karşı değildir. Sadece ve sadece istimlak ettiğiniz arazilerin parasını düzgün bir şekilde ödeyin. Bu da, eğer "kul hakkı yemek" diye bir şey varsa, siz de bunu ödemezseniz, bunun adına "kul hakkı yemek" denir.

İkinci sorun şu: Akine, Ormancık, Sarıağaç ve Çaltıbükü köyleri orman köyleridir. Ben bu köylerin hepsini tek tek gezdim. Âdeta bir cennet içerisinde yer alır. Oradan akan suları görseniz, oradaki yeşillikleri, envaitürlü bitkileri görseniz, acırsınız oraya baraj yapmaya ama "Gerekiyorsa yapalım." dediniz. Peki, yapalım.

Peki, burada yaşayan insanlar, yıllardır burada orman köylüsü kültürüne sahip olmuşlardır. Bu vatandaşlarımıza hâlâ bir yaşam alanı göstermediniz. Oysa, buraları istimlak edilirken dönemin valisi oraya gelmişti ve demişti ki köylülere: "Arkadaşlar, biz size yeni yaşam alanları da göstereceğiz. Ne olur soydaşlarımıza su gönderelim." O zaman da vatandaşlar "Peki sayın valim, devlet böyle diyorsa boynumuz kıldan ince." diyerek pılıyı pırtıyı toplamaya hazır hâle gelmişti. Hatta, o dönemde köylülerden "Kardeşim, nereye gitmek istiyorsunuz, sizi nereye yerleştirelim?" diye o dönemin valisi sorular da sormuştu. Hatta harita üzerinde de köylüler gitmek istedikleri orman köylerini göstermişlerdi. Ama ne oldu? Onlara bir yerleşim alanı hâlâ gösterilmedi.

Değerli arkadaşlar, siz orman köylülerini TOKİ'lere sıkıştıramazsınız. Onları TOKİ'lere sıkıştırdığınız zaman onların ölüm fermanını imzalamış olursunuz. Orman köylüsü nerede yaşamak istiyorsa, orman kültürünü eğer devam ettirmek istiyorsa, siz de nasıl oraları istimlak ettiyseniz bu insanların da hakkını vermek zorundasınız.

Çözüm önerimiz nedir bu sorunla ilgili? Şudur: Bu vatandaşlarımıza, mutlu, huzurlu, üretken bir yaşam sürdürebilmeleri için, mutlaka, şimdiki ortamlarına benzer bir ortamı acilen sağlamak zorundasınız. Bunu da yapmak çok zor değil. Yeni bir kanuna gerek yok, yeni bir düzenlemeye gerek yok. Sadece ve de sadece 5543 sayılı İskân Kanunu ve Uygulama Yönetmeliği'ne eklenmiş olunan geçici 5'inci maddeyi işletmeniz yeter. Bakın, her şey hazır, her şey var ama siz bu uygulamayı yapmıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, üçüncü sorun şu: Burada yaşayan halk çok çalışkan ve üretkendir. Türkiye'nin, hatta iddia ediyorum, dünyanın en güzel çileği ve muzu burada yetişir, Anamur'da yetişir, dünyaca meşhurdur. Bu bölgede yetişen bu ürünleri buradaki çalışkan halk üretir. Bu vatandaşlarımız, tamamen kendi imkânlarıyla, devletten hiçbir yardım almadan, imece usulüyle bir sulama kanalı yapmışlardır ve doğal suları almışlar, ücretsiz olarak bu arsalarını sulayarak bu ürünleri yetiştiriyorlar. Yeni yaşam alanlarında, sizin önerdiğiniz yaşam alanlarında böyle bir imkânı bunlara sağlamadınız ve bunları, kendi paralarıyla, elektrik parası ve su parası vererek su kullanmaya mahkûm ettiniz. Çözüm önerimiz de derhâl bu yeni yerleşim alanlarına bu köylülerin daha önceden sahip oldukları sulama kanalının ücretsiz olarak verilmesi.

Bir önemli konu daha var, bakın, burası çok önemli; bu, Anamur'un geleceğini ilgilendiriyor: Alaköprü'ye bir baraj yapacaksınız. Alaköprü'ye yapacağınız barajda sular toplanacak, topladığınız suları alacaksınız, Kıbrıs'a göndereceksiniz. Güzel, her şey iyi görünüyor ama bilim adamları böyle demiyor. Bilim adamları diyor ki: "Siz, bu suyu buradan alıp Kıbrıs'a gönderirseniz, bu durumda Anamur'un yer altı sularının bileşimi değişecek, kompozisyonu değişecek, tuz oranları artacak." Biz artık burada ne çilek yetiştirebiliriz ne de muz yetiştirebiliriz. Peki, ne yapacağız? Yapılacak olan şey şudur arkadaşlar: 55 bin dekar alanda örtü altı muz, çilek ve sebze yetiştiriciliği yaparak ülke ekonomisine büyük katkı sağlayan Anamurlu çiftçinin baraj yapımından dolayı uğrayacağı bu zarar fizibilite çalışmaları yapılarak önlenmeli. Çok basit. Ben tarımdan çok anlamam ama şunu bilirim: Eğer toprağın, suyun kompozisyonu değişirse bitkinin de hayatı değişir. O hâlde, yapılacak olan bu barajdan Anamur'un toprağının kompozisyonu değişmeyecek şekilde bir miktar suyu da o topraklara iade etmeniz gerekir yani yer altı sularının iyi bir şekilde kompozisyonunun sağlanması gerekir.

Bakın, köylüler o kadar çalışken ki, sadece sulama kanalı değil, kendi olanaklarıyla, hiçbir devlet katkısı olmaksızın imece usulüyle buraya, kendi köylerine okul, cami, köy konağı gibi tesisler yaptırmışlardır. Yeni yerleşim alanlarında bunların yapılmayacağı söyleniyor.

Çözüm: Devlet olarak büyüklüğümüze yakışır bir şekilde, siz de Hükûmet olarak devleti yönettiğinize göre size yakışır bir şekilde buranın köylülerine verdiğiniz sözleri tutmalısınız. Yani, bakın, bunu muhalefet olsun diye söylemiyorum. Gitmişsiniz, valimiz, devletimiz, köylüye söz vermiş; e, şimdi zaman geçmiş, sözünüzü tutmuyorsunuz. Allah aşkına, bu yakışır mı? Koskoca bir devleti yönetiyorsunuz, koskoca bir Hükûmetsiniz; Allah'ın gariban köylüsüne söz verdiniz, şimdi sözünüzü tutmuyorsunuz. Ne olur kendinize, size yakışanı yapın.

Şimdi, olayın bir de psikolojik boyutu var. Olayın psikolojik boyutu da şu: Eski yaşam alanları. Herkes bir düşünsün, herkes öldüğü zaman nereye gömüleceğini şöyle bir düşünsün. Dünyanın neresinde olursa olsun "Beni köyüme götürün, oraya gömün." diyen içinizde kaç tane milletvekili vardır? Aynen bu düşünceyle buradaki insanlar da atalarını bu topraklara gömdüler. Şimdi bunların hepsi sular altında kalacak. Bunlar önemli bir psikolojik travma yaratır, toplumsal travma yaratır. Toplum bilimciler, sosyologlar bu konuya derhâl müdahale edilmesi gerektiğini söylüyorlar ve sizin de -çözüm önerimiz olarak da- köylülere psikolojik destek sağlamanız gerekiyor.

Köylülerin haklı isteklerini dikkate almadan Devlet Su İşlerinin bir yıldır baraj yapım çalışmalarını sürdürmesi artık köylüleri rahatsız ediyor. Verilen sözlerin tutulmasını çok net bir şekilde istiyorlar. Devletini seven, devletine bağlı olan, devletini önemseyen, soydaşlarını önemseyen, onlara su verilmesi için çaba gösteren ve bunun için maddi-manevi birçok probleme "evet" demiş olan bu halk artık devlete karşı, dolayısıyla Hükûmete karşı, dolayısıyla devlete karşı ateş püskürür bir duruma gelmiştir. Bunu yapmaya hakkınız yok, yani vatandaşlarımızı devlete karşı ateş püskürtmeye hakkınız yok. Zaten gidiyorsunuz, geçicisiniz, gideceksiniz, yerinize başka bir hükûmet geldiği zaman tekrardan bu güveni sağlaması gerçekten çok zor olacak.

TEMEL COŞKUN (Yalova) - Nereye?

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Nereye gideceğinizi hepimiz çok iyi biliyoruz.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne gönderilen bu su iyi. Keşke suyumuz çok bol olsa da dünyanın her tarafına göndersek. Bu, insani bir olaydır. Fakat burada yaşayan insanlar her nereden duydularsa, her nasıl değerlendirdilerse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet'inden İsrail'e su gönderileceği konusunda ciddi endişe taşımaktadırlar. Ben böyle yapacaksınız demiyorum.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Yok öyle bir şey.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Yok öyle bir şey Sayın Bakan, tamam, yok öyle bir şey. Çıkarsınız, buradan çok güzel bir şekilde söylersiniz, bizim halkımız da ikna olur. Ben size, o bölgenin bir milletvekili olarak duyduklarımı söylüyorum.

BAŞKAN - Sayın Atıcı, Meclise hitap edin lütfen, Genel Kurula.

MUHARREM İNCE (Yalova) - O da Meclisin bir parçası. Bakan da Meclisin bir parçası.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Hiçbir şeyi kaçırmıyorsunuz Sayın Başkan!

BAŞKAN - Kaçırmıyorum.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Vallahi iyi, çok iyi!

Siz de çıkarsınız, buradan "Hayır, biz bu suyu sadece ve de sadece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne vereceğiz." dersiniz, bizler de buna inanırız, devletimize güvenmeye devam ederiz. Siz de bu güvenlerimizi lütfen boşa çıkarmayın. Buradaki halka verdiğiniz sözü tutun, size yakışır bir şekilde davranın.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Atıcı.