GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİNİN SU İHTİYACININ KARŞILANMASINA İLİŞKİN HÜKÜMETLERARASI ÇERÇEVE ANDLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:47
Tarih:04.01.2012

BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli üyeler; iki arkadaş yola gidiyorlarmış, yolun yarısında bir yağmur başlamış, tedbirli olan birisi çıkarmış abasını diğerine vermiş. Adam, ıslanmadan, bu yolculuk, yağmur faslını atlatmış. Yağmur dinince abayı veren söylenmeye başlamış "Yahu, iyi ki benim yanımda bu aba vardı, bak yoksa sırılsıklam olacaktın." demiş. Diğeri "He kardaş, Allah razı olsun." demiş. Biraz daha gitmişler "Yahu bir düşünsene ben sana bunu vermeseydim ne hâle gelirdin falan." demiş. Bir, üç, beş, en son, öbürü, bir dere kenarına geldiğinde kendini kaldırmış dereden aşağı atmış "La, bilmem ne, bundan da fazla ıslanmazdım ya!" demiş.

Bu meseldeki gibi bizim Kıbrıs'la ilişkimiz. Sürekli bir başlarına kalkma görgüsüzlüğü, sürekli bir minnete sokma görgüsüzlüğü, herhangi bir doğrultu içermeyen, tutarlılık gibi bir derdi olmayan, evrensel insan haklarıyla kendini bağlı saymayan, dün şöyle, bugün böyle, konjonktüre göre dalgalanan bir ilişkimiz var ama esas olarak bu başlarına kalkma görgüsüzlüğü bu adanın otuz küsur yıllık makûs talihi.

Biraz tarihten bakmak lazım, nasıl oldu, bu işler buraya nasıl geldi, niye bir türlü çözülemiyor? Türkiye, bu konuda acayip bir ülke. Bu Kıbrıs harekâtı yapıldığında dünyada buna koltuk çıkan bir tek ülke vardı, onun liderini de paramparça ettirtmek için bu ülkenin toprakları üs olarak kullanıldı. Libya Lideri rahmetli Kaddafi'den başka bu işe koltuk çıkan yoktu. Bizim ülkemiz de onun paramparça edilmesi için ne gerekiyorsa onu yaptı.

Şimdi, ondan sonra yaklaşık işte yirmi dokuz, otuz yıl önce oradaki o faşist darbeyi önlemek amaçlı yapılan müdahale giderek bizim oraya kök salmamız, orada oturup kalmamız yolunda bir politikaya dönüştü. Bunu başımıza 2'nci kez bela eden Kenan Evren'dir. Tuttu bugünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletini ilan etti. En az 12 Eylül iddianamesi kadar ağır bir suçla bu meseleden dolayı yargılanması gerekir.

Şimdi zaman zaman burada milletvekilleri çıkıyorlar yaygın bir kullanım, her bu ülkenin resmî politikasının dışındaki her söylemi "sözde" diye sözde Kürt devleti, sözde Ermeni devleti, sözde şu bu diye söylüyorlar ya. Bu tanıma uyan tek yer aslında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'dir çünkü bizden başka uluslararası toplumda buna "devlet" diyen bir tek Allah'ın kulu yoktur, dost düşman buna dahildir. Biz kalkıyoruz bunun devlet olduğu yalanını otuz küsur yıldır bu halka riyakârca söylemeye devam ediyoruz. Yakın dönem cumhuriyet tarihinde bu kadar veballi ve bu kadar sık söylenen başka bir yalan yoktur. Devlet değil, niye yalan söylüyorsunuz bu halka? Kendiniz çalıp kendiniz oynuyorsunuz. Bu ülkenin seksen ikinci vilayeti yapmaya çalışıyorsunuz ama boyunuzu ve haddinizi aşan bir yeri var.

Buraya su götürülmesi meselesi doğrudur çünkü bu ülkenin kalın bağırsağı durumuna getirdiniz orayı. Bu kalın bağırsağı temizlemek için çok su götürmeniz lazım. Bakın bu ülkede kontrgerilla örgütlenmesi, bakın bu ülkede Amerika tarafından kurdurulan hükûmetler; onların kocaları, onların hısımları, akrabaları, ondan önceki hükûmetin bakanları, hepsinin Kıbrıs'ta mezbelelik hâline getirdikleri ya bir bankaları ya çat pat fiktif firmaları ya da hükûmetleri olmuş. Şimdi, siz, bu ülkenin bütün safrasını orada temizleyeceksiniz diye hem Ada halkına hem Türkiye halklarına yıllardır Kıbrıs'ın bir devlet olduğu yalanını söyleyip duruyorsunuz. Meseleye buradan bakmayan her türlü değerlendirme eksiktir, sonuca hizmet etmez, bir yalanı çok fazla söylemekle hakikate inkılap etmez.

Şimdi bakıyoruz, bu ülkede bizim öyle tutarsız bir yaklaşımımız var ki Annan Planı'yla kendinizi bağlamışsınız. Karşı taraf nasıl davranmış olursa olsun şimdi gelinen noktada bunun tam tersi -eskiler "değnek atma" derlerdi, mütegallibenin toprak edinme biçimiydi- uçaktan seyrederek "Ya, şurası da güzelmiş, burayı vermeyelim." diyorsunuz. Bu Hükûmetin genel pervasızlığının tavan yapmış hâlidir aynı zamanda Kıbrıs.

Önce şu gerçekleri bilmek lazım: Buranın nüfus artışında bu kolonizasyonun -kolonize bir ülkedir- rolünü bir hatırlamamız gerekiyor. Adalı olan nüfus, hâlihazır nüfusun beşte 1'i, siz buraya 5 katı kadar, o ülkenin yerli halkının 5 katı kadar adam ithal edeceksiniz, nüfus ithal edeceksiniz, ondan sonra yaptığınız bütün düzenlemeler sizin oraya ithal ettiğiniz nüfusun iaşesini, ianesini sağlamaya dönük; oraya göndermişsiniz, orayı kolonize etmişsiniz, bunu besleyeceksiniz, bunun da böyle bir şeyi var. Ondan sonra kalkıp diyeceksiniz ki: Besleme. Ondan sonra kalkıp her türlü insani, evrensel ve hukuksal talepleri karşısında biz, sizin için -baştaki fıkrada da anlattığım gibi- şöyle, şöyle, şöyle şeyler yapmıştık. Yani ebet müddet siz bize muhtaçsınız, ne dersek onu yapacaksınız; her türlü pisliğimizi burada arıtmaya devam edeceksiniz, diyeceksiniz. Böyle bir şey hiçbir ahlaki norma sığmaz. Aynı görgüsüzlük başka bir ülkeyle de söz konusu. Yani bu, Hükûmette temel bir refleks hâline gelmiş.

Kore'ye Meclisten karar çıkarmadan, sırf "NATO'ya bizi alsınlar." diye bu ülkenin evlatları apar topar gönderildi. Öyle talihsiz bir şey ki, öyle talihsiz bir süreci başlattı ki Kore'ye müdahale, Kenan Evren de sırf Kore kıdemi yüzünden Genelkurmay Başkanı oldu -gerçi al birini vur ötekine, o olmasa Nurettin Ersin olacaktı ama- böyle de bir şeyi var.

Bugün Anadolu'da "Topal" lakaplı anılan herkesin Kore'de topuğundan vurulduğu söylenir. Sanayi Bakanı kalktı, mütekabiliyet isteyen Korelilere "Biz sizin için orada o kadar şehit verdik." dedi. Yani insanın, neuzübillah... Bu şehitlik meselesi dönüp dolaşıp hep benim önüme geliyor. Sen, bir Korelinin yanında durup kendi kardeşi için ötekiyle savaşmaya Meclisten karar çıkarmadan bu ülkenin evlatlarını gönderip orada kırdırtacaksın Amerikan çıkarları için, ondan sonra da adam, ticaretini gözettiğinde, ki bu ticaret meselesi bu Hükûmetin olmazsa olmazlarından birisi? Aynı, Bakan Sayın Çağlayan bu, Fransa'daki Ermeni tasarısı meselesinde kıyamet koptuğu zaman, buradaki en büyük Fransız firması, yıllarca bu ülkeye orduyla ortaklık kurup tapon mal satan firmaya dönük bir şey yapılacağı zaman "Onlar Türk oğlu Türk'tür." dedi. Böyle bir Türklük dağıtma ruhsatını inhisarında görüyorlar, bir Türklük bahşediyorlar. Yani tercümesini ben yapayım: Yahu gardaş, para getirsinler de ne ederlerse etsinler anlayışı var. Bu Bakan, Korelilere aynı bu görgüsüzlüğü yapmıştı, dedi ki: "Biz sizin için o kadar şehit verdik." Ee? O zaman gelip ticari olarak burada her türlü madrabazlığı yapma hakkımız var. "Madrabazlık" lafı bana aittir, Sayın Bakana ait değil.

Şimdi, bu anlayış Kıbrıs'ta da bu şekilde tezahür ediyor. Hiç kimse kalkıp da "Yahu, bu adanın gerçek sahipleri vardı kardeşim, bunlar ne düşünüyorlar?" demiyor. Milliyetçi, hamasi söylemlerde bulunan sayın vekiller şu gerçeği niyeyse hep göz ardı ediyorlar: Tarihi en az biz de sizler kadar biliyoruz, tarihini de sizler kadar biliyoruz ki o tarihi de? Çok sahih ve salih amellerle fethedilmiş bir ada değil. Rivayet ederler, Sultan Selim şarabı çok güzel diye burayı fethettirtmiş yani öyle çok bir Türk obası değil. Ama şu, o tarihine bakarak söyledikleri şeyleri, bu ülkenin, dört tarafı dertle çevrili bu adanın bugün nasıl bir fuhuş, nasıl bir kumarhane, nasıl bir mafya cennetine dönüştürüldüğünden hiç bahsetmiyorlar. Bu adadaki bütün milliyetçi söylem, işte, bu saydığım sektörlerin finansmanıyla neşvünema buluyor. Kim ki bu lafları ediyor -Meclistekileri kastetmiyorum- Kıbrıs'ta kim ki bunun bayraktarlığını yapıyor, bakıyorsunuz ki arkasında fuhuş baronları, bakıyorsunuz insan etini pazarlayan bir mantık, bakıyorsunuz kumarhane turizmi, bakıyorsunuz envaiçeşit rezillik.

Kalın bağırsağı derken hiç kimseyi tahfif, tahkir etmek gibi bir niyetimiz yok. Bunları çektiğiniz zaman bu ülkede hayatı duracak duruma getirmişsiniz. Neo liberal sistem böyle bir şeydir. Önce kendi çarşısını bu şekil bina eder, ondan sonra bunu savunacak dangalak zihniyetler bol miktarda zuhur eder, artık başkasını yapmaya kalktıklarında sizin bir şey yapmanıza gerek kalmaz, onlar sizin yerinize yeterince direnirler.

Hatırlayalım, Rumlar doğal gaz aramaya başladıklarında biz bunu savaş sebebi saymıştık. Yahu, ülke dediğin, ağızla başka organı birbirinden ayıran belli ölçüler vardır. Ülke yönetmek ağzından çıkan lafı kırk kantarda tartmak demektir. Savaş sebebiydi, bir tane "?" (*) gemi gönderdiniz, canını o gemi zor geri Türkiye topraklarına attı. Bugün orada doğal gaz kaynakları bulunuyor, bugün orada petrol çıkarıyor bir Rus firması Rumlar adına. Buna karşılık siz ne yapıyorsunuz? Gidiyorsunuz Shell'le anlaşıyorsunuz, o da orada petrol arayacak.

Noble firmasının da, Shell firmasının da insanlık vicdanında çok kötü sabıkaları vardır. Nijerya'daki faşist yönetimi finanse edip ülkeyi bir kan gölüne çevirmiş ve orada bütün yer altı, yer üstü kaynaklarını talan ettirtmiş bir firmaya siz gidip o ülkedeki geleceğinizi teslim ediyorsunuz. Bütün bunların üzerine örtülecek en etkili şal milliyetçi söylemdir, milliyetçiliğin kendisi de değil, milliyetçi söylem. Buraya gelirsiniz "vatan" dersiniz "millet" dersiniz "bizim gözbebeğimiz" dersiniz, çok kafanızı bozarsa "beslememiz" dersiniz, ağanın azaba yaptığından daha zalimce, daha pervasızca davranır gidersiniz. Olan biten budur.

Ne oldu sizin savaş sebebi saymanıza? "Donanmamız da nihayet devreye girdi, kendine geldi." diye yazı yazan -şimdi bir şey söyleyeceğim, kendime hâkim olayım- düzenbazlar oldu bu memlekette. Ne oldu? Hiç mi fikri takip yok? Hiç mi fikrinizin haysiyeti yok? Olan ne oluyor? Bu ülkenin genç dimağlarını kodluyorsunuz, olacaksa biz çözüm, siz böyle okside ettiğiniz için zihinleri, onlara düşmanlık, nefret söylemi, karşıdaki halkı aşağılayan, yok sayan, her türlü aşağılamanın önüne bir takı olarak kullanılmasını sağlayan bir söylem enjekte ettiğiniz için bu çözüm çözümsüzlüğe doğru hızla gidiyor.

Şimdi bir de adını değiştiriyorlar bu ülkenin. Dün biz söylesek kıyameti koparırlardı. Dün bu adın kutsallığı, bu bayrağın kutsallığı üzerine elli bin türlü ideoloji inşa etmiştiniz, adını değiştiriyorsunuz. Ne Türkiye'de ne Kıbrıs'ta, ne Eroğlu ne Sayın Erdoğan çıkıp? Ne oldu da bu isim değişikliğine gidiliyor hatta bir anayasa değişikliğinden söz ediliyor? Buna dair Kıbrıs halkının, Türkiye halklarının bildiği bir tek cümle yoktur. Varsa burada sayın bakanlardan bu konuda bir şey söyleyecek olan, mutlu oluruz. Niye adını değiştiriyorsunuz? Ne gullep dönüyor orada? Neyin peşindesiniz?

Şimdi, hâl böyle olunca, sizin bir lütuf gibi gördüğünüz şeyi, sizin boynunuzun borcu, bir nevi yarattığınız pisliği temizlemek olarak göreceksiniz. Ama dönüyoruz, bir yeri abat ederken bir yeri harap etmek yeryüzünde en çok bu millete mahsus; artık, bunu bu duruma getirdiniz.

                        

(*) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

Dönüyorsunuz, Anamur'da yapılacak olan baraj için oradaki köylüye, oradaki yerli halka hiçbir şey sormadan, neredeyse bir tarım cenneti olan bölgede binbir türlü tahribat yapıyorsunuz. Su, bir insanlık hakkıdır. Bugün şişeleyip satıyorsunuz, uğruna savaşlar sürdürülüyor ama unuttuğunuz bir gerçek vardır: Tıpkı hava gibi bir insanlık hakkıdır ve yeryüzündeki tüm yaratılmışların ortak mülkiyetidir. Onun için, yani bunu Cenabıhak böyle tanzim etmişken sizin başka türlü nizamat vermeye çalışmanız, bunu bir meta hâline getirmeniz, alınır satılır bir nesne hatta bırakın alınır satılır bir nesne, bir savaş, bir diz çöktürtme, bir mecbur bırakma, bir tehdit, bir şantaj aracı olarak kullanmak yine neo liberal sisteme mahsus bir şeydir. En büyük temsilcisi, en yılmaz savunucusu da mevcut Hükûmettir.

Sayın Kürkcü, Milletvekilimiz Sayın Kürkcü "Kıbrıs işgal altındadır." dediği zaman kıyameti kopardınız. Kıbrıs işgal altındadır. İşgal eden zihniyet de bu neo liberal, bu, orayı fuhuş, kumar ve binbir türlü mafya pisliğiyle yönetmeye çalışan zihniyettir. Hangi ülkenin bayrağını taşıdığının hiçbir önemi yoktur. Kapitalizmin, paranın dini, imanı, ulusu, aidiyeti olmaz.

Son olarak, sözlerimi bağlarken, biraz da bu adanın gerçek halkı, gerçek sahibi, oraya taşımayla götürülmeyen, ithal edilmeyen halkı ne düşünüyor, bir parça bunun üzerinde düşünmenizi diliyorum.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Önder.