| Konu: | 375 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 47 |
| Tarih: | 04.01.2012 |
CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 112 sıra sayılı kanunla ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi ve ekranları başında bizi izlemekte olan değerli yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Aynı zamanda savaşsız ve sömürüsüz bir yıl dileğiyle hem siz değerli parlamenterlerin hem de ekranları başında bizi izlemekte olan değerli yurttaşlarımızın yeni yıllarını kutluyorum. Yeni yılda savaşsız ve sömürüsüz bir dünya olmasını diliyorum.
Sayın Başkan, 112 sıra sayılı kanunla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve bunları burada sizlere dile getirmek istiyorum ancak bundan önce özellikle belirtmek istediğim birkaç konu var. Bunlardan bir tanesi, geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Teşkilat Yasası'nı burada hep birlikte tartışarak kabul ettik. Geçtiğimiz günlerde yine Cumhuriyet Halk Partisi Manisa Milletvekilimiz Sayın Hasan Ören'in Meclis Başkanlığına vermiş olduğu bir soru önergesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisindeki personel sayısıyla ilgili rakamlar kamuoyuyla paylaşıldı. Bununla 2002 yılında AKP'nin hükûmete geldiği dönemden bugüne kadar 2 bin küsurun üzerinde personelin Türkiye Büyük Millet Meclisi kadrolarına geçirildiğini hep birlikte öğrenmiş oluyoruz. Şimdi, yeni çıkarılan Teşkilat Yasası'yla birlikte önümüzdeki günlerde Divan toplanacak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan arkadaşlarımız çıkarılan yasa gereği Başbakanlık havuzunda toplanarak -burada çalışan arkadaşlarımız- oraya gönderilecek. Şimdi, bu doğru bir düzenleme olmadı. Burada biz bunları dile getirdik ama ne yazık ki bütün uyarılarımıza rağmen, muhalefet partilerinin tüm uyarılarına rağmen iktidar partisinin çoğunluğuyla bu yasa buradan geçti ve şimdi uygulamaya başlanacak. Buradan özellikle uyarmak ve dikkatinizi çekmek isteriz: Burada uzun yıllar, yirmi yıl, yirmi beş yıl burada görev yapmış olan arkadaşlarımız emekliliğe zorlanmak, sıkıştırılmak ve buradan gönderilmek gibi bir durum ve pozisyonla karşı karşıya kaldıklarında burada da bir eylem, bir mücadele alanı olacağını dile getirmek isterim ve özellikle Sayın Başkan siz bunların sunumunda oradaydınız ve sizlere de bunu hatırlatmak isterim. Burada adaletli ve doğru bir düzenlemenin yapılmasından yanayız ve burada çalışan arkadaşlarımızın hiçbirisinin tehditle, şantajla emekliliğe zorlanmasına ve buradan gönderilmesine rıza göstermeyeceğimizi ve onlarla birlikte bir mücadele, dayanışma içerisine gireceğimizi bir kez daha belirtmek istiyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde, 29 Aralıkta ülkemizde yeni bir asgari ücret belirlemesi gerçekleşti. Bu asgari ücret yaklaşık olarak yılbaşından iki gün önce? Tabii ki beklentilerimiz? Türkiye'de yaklaşık 8 milyona yakın insan bu yeni asgari ücretle birlikte çalışanların, işçilerin, emekçilerin yüzünün güleceği ve en azından açlık sınırına yaklaşan, açlık sınırında bir asgari ücretin belirleneceğiyle ilgili bir beklenti içerisindeydi ama ne yazık ki yine Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplandı ve işçilerin, emekçilerin sevinçlerini ve muratlarını kursaklarında bıraktı. Bir defa burada daha önce dile getirmiştim. Asgari Ücret Tespit Komisyonunun biçimi, şekli ve yapısı demokratik değildir. Türkiye'nin sadece en büyük konfederasyonun orada temsil edilmesi, diğer işçi konfederasyonlarının temsil edilmemesi hukuki ve doğru bir temsil oranı değildir ve bunun mutlaka değiştirilmesi için Hükümetin bu konuda bir çaba göstermesi ve burada herkesin temsil edileceği bir yapının oluşturulması gerekiyor.
İkinci konu: Asgari ücret tespiti yapılırken genel olarak sadece bir kişi baz alınarak yapılıyor. Oysa çalışan işçinin mutlaka bir eşinin, bakmak zorunda olduğu çocuklarının veyahut da bir ebeveyninin olduğu, en azından 4 kişilik bir ailenin, onların geçim endeksi hesaplanarak bir asgari ücretin belirlenmesi gerekirken sadece bir kişi baz alınarak hesaplanıyor ve böyle komik ücretler saptanıyor. Ocak ayından başlamak üzere bu yılın başında ilk yapılan zam 5,91 oranında, yani brüt 886,5, net 701 TL oldu; temmuz ayında, ikinci altı aylık dönemde de yüzde 6,09 zam ve brüt 940,50, neti de 739 lira yani brüt aylık zam 49 lira 47 kuruş oldu, net 34 lira 62 kuruş ücrete zam yapıldı. Şimdi, bunu günlüğe böldüğümüzde 1 lira 15 kuruş gibi her işçi için komik bir zam yapıldı arkadaşlar ve Sayın Çalışma Bakanı ve Hükümet sözcüleri, bunun bugüne kadar yapılan en büyük zam olduğunu ve bunun arkasında durduğunu da söyledi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, peki asgari ücret bizde bu kadar. Geçtiğimiz günlerde bütçe görüşmeleri yapılırken AKP sözcüsü, burada, 2002'den günümüze kadar olan süreç içerisinde çok büyük atılımlar gerçekleştiğini, yıldız bir ülke olduğunu söyledi ve değişik ülkelerden de burada örnekler verdi ama şunu vermeyi de unuttu: Almanya'da asgari ücret 1.300 Euro, İngiltere'de asgari ücret 1.086 Euro, Avusturya'da 1.400 Euro, İrlanda'da 1.462 euro, Fransa'da 1.365 euro, İspanya'da 748 euro, Yunanistan'da 877 euro, Portekiz'de 565 euro, İtalya'da bin euro ve kardeş ülke Kuzey Kıbrıs'ta 1.500 TL arkadaşlar, bizde ise demin söylediğim gibi 730 lira arkadaşlar.
Aynı zamanda, biz, en fazla çalışan ülkelerin başında geliyoruz arkadaşlar. Bakın, Almanya'da 37,6 saat arkadaşlar haftalık, Avusturya'da 38 saat, İrlanda'da 39 saat, Fransa'da 35 saat, İspanya'da 38,3 saat, Yunanistan'da 40 saat, Portekiz'de 38 saat, İtalya'da 38 saat ve Türkiye'de 45 saat ile 56 saat arasında değişen bir çalışma saati var ve belirlenen asgari ücret de 739 lira arkadaşlar ve sizler de bunun Türkiye koşullarında iyi bir asgari ücret olduğunu söylüyorsunuz ve bunun arkasında duruyorsunuz.
Bugün buraya getirilen 112 sıra sayılı tasarıyla beraber, bazı iş kollarında eşit işe eşit ücretle ilgili bir düzenlemeyi de karşımıza getiriyorsunuz. Bugüne kadar yaptıklarınız belli, işçiler için, emekçiler için yaptığınız ortada iken şimdi yeni bir düzenleme yapıyorsunuz. Bakın, arkadaşlar, 10 milyon emeklinin şu anda gözü kulağı Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve bunlar intibak yasasını bekliyorlar ve intibak yasasıyla birlikte refah payını alarak emekli maaşlarının iyileştirilmesini ve günün ekonomik koşullarında insanca yaşayacakları bir ücretin belirlenmesini istiyorlar ama bunu sizlere anlatmakta çok zorluk çekiyoruz ve çok güçlük çekiyoruz.
Geçtiğimiz günlerde, yine burada, Emekli Sandığında uzun yıllar hizmet vermiş ama bir şekilde ayrılmış, SSK'ya veyahut da BAĞ-KUR'a geçmiş olup oradan emekli olmuş insanların, geçmişte Emekli Sandığında on beş yıl, on yedi yıl emek vermiş olan bu insanların hesaplamalarının o günün değeriyle değil, bugünün değeriyle hesaplanarak bugünün katsayısıyla emekli ikramiyelerinin verilmesiyle ilgili Anayasa Mahkemesi iki defa karar vermiş olmasına rağmen, ısrarla ve inatla Anayasa Mahkemesi kararlarının baypas yapılmaması için öneride bulunduk, uyarıda bulunduk ama sizin kulaklarınız sağır, gözleriniz bizi görmez durumda olduğu için yine o kararları da reddettiniz ve yine bildiğiniz gibi bir kararı buradan geçirdiniz.
Şunu bilmelisiniz ki: Yine açılan 17 bin dava, 290 bin kişiyi ilgilendiren bu tasarı Anayasa Mahkemesine mutlaka gidecek ve yanlış oradan düzeltilecektir ama şöyle bir şey söyleyebilirsiniz, geçen sefer de söyledim, bir kez daha yeni yılda hatırlatmak isterim: "Anayasa Mahkemesinin yapısı değişti, eski yapı değil, artık biz orada istediğimiz kararları çıkartırız ve bu da orada reddedilecek." deyip de Anayasa Mahkemesini arkadan dolanarak böyle bir işi düzenledinizse onu da sizin vicdanlarınıza sizi mahkûm ederek bırakıyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi getirilen TOKİ'deki düzenleme ve poliste ve askeriyede yapılacak olan düzenlemelerle ilgili birkaç şeyi de söylemek istiyorum. TOKİ'de yapılan düzenlemeyle ilgili diyor ki gerekçede: "TOKİ bugüne kadar, sağlıklı yurtlar, spor salonu, kütüphane inşaatları, engelli vatandaşlarımız için engelsiz yaşam merkezleri, sosyal donatılar kapsamında cami, ticaret merkezi ile spor kompleksi, stadyumlar ve sınır karakol binaları yaptı." Eyvallah. "TOKİ'nin doğal afetlerden etkilenen muhtelif ülkelerde konut ve sosyal donatı uygulamaları yaptığı, bu bağlamda TOKİ'ye yurt dışından özellikle Asya, Afrika, Ortadoğu ve Amerika ülkelerinden konut yapımıyla ilgili teklifler geldiği ve yaklaşık 50 ülkeyle görüşmelerin sürdürüldüğü?" diyor arkadaşlar.
Şimdi, TOKİ iyi niyetle bu ülkede evsiz barksız geçim sıkıntısı çeken insanlar için bir yapı oluşturulması için kurulmuş olan bir organizasyon iken bugün Türkiye'nin en büyük BİT'i, en büyük holdingi olmuş durumdadır arkadaşlar ve ne yazık ki bunu denetlemek de mümkün değildir ve şimdi burada, yapılan bu kanun hükmünde kararnameyle birlikte mağdur edilen insanların tekrar özlük haklarıyla ilgili yeni bir düzenleme yapılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu Hükûmet döneminde 35'e yakın kanun hükmünde kararname çıkardınız. Bunların hiçbirisini bugüne kadar ne komisyonlara getirdiniz ne de Türkiye Büyük Millet Meclisine getirip bizimle beraber tartıştınız. Biz muhalefet partileriyiz ve sizin yeteri kadar çoğunluğunuz var, getirdiğiniz bütün kanunları burada tartışmasız bir şekilde geçirip götürüyorsunuz. Bu kanun hükmünde kararnameleri buraya getirip bizlerle beraber tartışıp yine kabul ettirebilirdiniz ama buradan, Parlamentodan kaçırdınız ve kendi başınıza kapalı kapılar arkasında bu kanun hükmünde kararnameleri yaptınız ama şimdi ayağınıza dolaşıyor, yanlışlar tek tek ortaya çıkıyor ve bu yanlışları düzeltebilmek için de palyatif tedbirler olarak böyle düzenlemeler getirerek bizim önümüze, Meclisin çalışmasını sekteye uğratır bir noktaya getiriyorsunuz. "Danışma Kurulunu toplayamadık, şunu yapamadık?" Bütün kanunların önüne getirerek bunları koyuyorsunuz arkadaşlar. Bu, Parlamentoya karşı yapılan bir saygısızlıktır, bize karşı yapılan bir saygısızlık, oy veren seçmenlerimize karşı yapılan bir saygısızlıktır; bunu şiddetle reddediyoruz arkadaşlar.
Bizi saymıyorsunuz ama sizler de iktidar partisinin milletvekillerisiniz, şunu düşünmüyor musunuz arkadaşlar ya: "Biz milletvekiliyiz, seçildik, geldik buraya. Şu kanunlar neden buradan geçirilmiyor? Neden biz tartışmıyoruz, niçin konuşmuyoruz da sadece kanun hükmündeki kararnamelerle bu ülkeyi yönetmeye kalkıyoruz?" diye acaba kendi kendinize sormuyor musunuz?
Değerli arkadaşlar, şimdi, polis ve Emniyet Genel Müdürlüğü, pilot, uçuş ekibine ödenen tazminatlarla ilgili bir itirazımız yok. Varsa bir mağduriyet, varsa bir eksiklik, Sayın Bakan, varsa bir yanlışlık burada onun düzeltilmesinden yanayız; hiçbir sorunumuz yok. Ama arkadaşlar bu çocuk oyuncağı gibi değil ki her seferinde böyle bir kanun getirip, bunları bir yerlere sokup böyle getirmek de arkadaşlar, bu doğru değil. Varsa eğer genel anlamda bir ücret politikası devletin, 4/B, 4/C, 657, sözleşmeli personel dâhil olmak üzere varsa ve düzenlenmesi gerekiyorsa bunlar açık ve net bir şekilde buraya getirilir, bunların hepsi tartışılır. Biz çalışan arkadaşlarımızın hiçbirinin mağdur edilmesini ve sıkıntı çekmesini istemeyiz. Ama parça parça getirilen bu düzenlemelerde, ayrıntılarda? Şeytan da ayrıntılarda gizlidir ve bunların doğru olmadığını söylemek istiyoruz.
Şimdi, polislerin sadece bu pilotların düzenlenmesi doğru değil. Polis teşkilatımızın hepsi on iki saat çalışıyor ve karakollarda ve toplumsal olaylarda güvenlik güçlerinde çalışan polislerimizin ne kadar düşük ücret aldığını ve hangi güç ve zor koşullar altında çalıştığını hepimiz biliyoruz. Eğer düzenleme yapılacaksa bunların tamamı için yapılması gerekiyor, sadece bunlar için değil. O nedenle, bunun doğru bir düzenleme olmadığını söylemek istiyorum.
Sayın Bakan, yine, muhtarlarımızla ilgili sorunlar var. Türkiye'de yaklaşık olarak 52 bin muhtar var. 52 bin muhtarımız şu anda büyük bir beklenti içerisinde. Bakın, arkadaşlar, aldığı ücret muhtarın 380 lira. Sigortasını kendisi yatırıyor, İnternet giderleri kendinden, telefon ücreti kendisinden, elektrik kendisinden, su kendisinden, kırtasiye giderleri kendisinden, bilgisayar kendisinden. Bütün giderlerin tamamını kendisi karşılıyor Sayın Valim; bunların hepsini kendisi karşılıyor, muhtar karşılıyor.
Şimdi, arkadaşlar, teklif getiriyoruz. Plan Bütçe Komisyonuna defalarca öneri getirdik. Plan Bütçe Komisyonunun saygıdeğer üyeleri burada, hem de iktidar hem de muhalefet partisinin temsilcileri burada. Öneri getirdik, verdik, dedik ki: "Muhtarların ücretleri asgari ücrete çekilsin arkadaşlar ve bir sosyal güvence altına alınsın ve bunların sosyal güvenceleri de İçişleri Bakanlığı bütçesinden veya il özel idareleri bütçesinden karşılansın, muhtarlarımız sıkıntı çekmesinler."
Şimdi, düşünün Sayın Başkan, Sayın Bakan, devletin, bürokrasinin bütün kademelerinde görev yaptınız, bir an için kendinizi -bir kademe düşürmek olarak değil- muhtar olarak düşünün, 380 lira para alıyorsunuz ve muhtarlığın bütün giderlerini de kendiniz karşılıyorsunuz. Bunu, vicdanınız kabul eder mi böyle bir şeyi? Türkiye'de 52 bin muhtar bütün bu giderleri kendi ceplerinden karşılar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden şimdi bir çözüm bekliyorlar arkadaşlar, diyorlar ki: "Bizler hem bir sosyal güvence altına alınmalıyız hem de ücretlerimiz asgari ücret düzeyine çekilmelidir." Ama Sayın Bakan, inşallah, bunu duyduktan sonra, kendinizi de bir muhtar yerine koyduktan sonra, inanıyoruz ki en kısa zamanda muhtarlarımızın bu özlük haklarıyla ilgili bir düzenlemeyi yapacaksınız.
E, nüfus müdürlükleri şimdi ikametgâh da veriyor, nüfus kâğıdı da veriyor, her şeyi veriyor arkadaşlar. Muhtarlar sadece oralarda icralardan gelen mektupları tebliğ eden birer tebliğ memuru oldular arkadaşlar, nüfus müdürlüklerinin kapıcıları, bekçileri oldular. Halkın oyuyla seçilmiş olan muhtarları bizler kapıcılar hâline getirdik arkadaşlar. İçişleri Bakanlığı, maalesef, muhtarlarımızı bu hâle getirdi. Muhtarlar mademki halkın oy vererek seçmiş olduğu insanlar ise o zaman bunların düzeltilmesi gerekiyor.
Son olarak şunları söylemek istiyorum arkadaşlar, Sayın Başkan: Türkiye'de 2.950 belediye var, bunun 2 bin tanesi AKP Hükûmetinin denetimi altında ve AKP'li belediye başkanları tarafından yönetilmektedir; 950'sinin de 534 tanesi Cumhuriyet Halk Partisi, 160 tanesi BDP, 250'si de MHP tarafından yönetilmektedir arkadaşlar. Kuşkusuz bütün belediyelerde eksiklikler, yanlışlıklar, olumsuzluklar, hatalar, yanlışlar olabilir ama bunların eşit bir şekilde İçişleri Bakanlığı tarafından denetlenmesi ve kontrol edilmesi, Sayıştay tarafından denetlenmesi gerekiyor ama sadece muhalefette bulunan partilerin iktidarda olduğu belediyelerin kuşatılarak oraların çalıştırılamaz hâle gelmesi, Sayıştay denetçisi, Maliye denetçisi, mülkiye müfettişi denetçisi gönderilerek oraların çalıştırılamaz hâle getirilmesi ve itibarsızlaştırılmasını kabul etmek mümkün değildir. Bunlardan bir tanesi de İzmir Büyükşehir Belediyesidir ve İzmir'deki belediyelerdir, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarda olduğu belediyelerdir.
Sayın Bakan, adaletli olmanızı istiyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarda olduğu belediyelerde bunun yanlış olduğunu bir kez daha söylemek istiyorum.
Bakın arkadaşlar, bir gazeteci yazar bir kitap yazmış "Belediye İhale Dalavereleri" Harun Gürek diye bir gazeteci yazar bir kitap yazmış. Geçtiğimiz hafta piyasaya çıktı -Kocaeli Belediye Başkanı bunu Kocaeli'de açmış olduğu bir dava sonucunda 3. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından- İstanbul, Kocaeli, Bursa, Ankara, Konya, Samsun büyükşehir belediyeleri ihalelerini araştıran ve yolsuzlukları içeren bir kitap. Kars belediyesini almış ve kitapta sonunda yazar diyor ki: "Araştırmaların temel amaçlarından biri ihalelerde hiç yolsuzluk olmamış olsa bile kaynak dağılımının nasıl yapıldığı, olduğudur." Yani yolsuzluk da olmayabilir ama kaynak dağılımının özellikle trilyonlarca lira, katrilyonlarca liraya varan o yatırımların kimlere ve ne şekilde aktarıldığı, hangi yandaş şirketlere peşkeş çekildiği ve yandaş şirketlere aktarıldığının açık bir göstergesidir ve bu kitap şimdi Kocaeli Belediye Başkanının açmış olduğu dava sonucunda toplatılmaya başlandı arkadaşlar.
Bu mu demokrasi? Bu mu adalet? Bu mu eşitlik? Hani Türkiye çağ atlamıştı? Kitap yazıyoruz, kitap toplatılıyor. Ahmet Şık kitabını yazıyor, henüz daha yayınlanmamış hâlde, tutuklanıyor, içeride yatıyor arkadaşlar! Hani demokrasi? Hani özgürlük? Hani eşitlik arkadaşlar?
Sayın Bakan, sizin bunlarda duyarlı olmanızı istiyoruz. Pazartesi günü İzmir Büyükşehir Belediye Başkanım da savcılığa çağrıldı, beş saat, beş buçuk saat ifade verdi. Ama bir şey daha yaptı Sayın Belediye Başkanı, ifade vermeye giderken makam arabasını kullanmadan son derece naif ve düzgün bir tavır sergileyerek bir taksiyi çağırarak, taksiye binerek adalete inandığı için gidiyor ve savcılıkta ifade veriyor. Bunu hangi başkan yapar arkadaşlar, hangi belediye başkanı yapar? Taksiyle gidiyor ve taksiden iniyor gidiyor ifade veriyor. Bu ancak bir Cumhuriyet Halk Partisi belediye başkanına yakışan bir tutum ve tavırdır ve kendisini de burada bir kez daha kutluyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, sözlerimi şöyle bitirmek istiyorum: İktidar?
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Bitir, bitir. Silivri'ye selam?
MUSA ÇAM (Devamla) - Onu siz söylersiniz Sayın Metiner. Ama Silivri'deki insanların da Fransız düşünür Voltaire'in söylediği gibi "Düşüncelerinizden nefret ediyorum ama o düşüncelerinizi özgürce ifade edebilmeniz için gerekirse canımı vereyim."
Son olarak yaşanan, 35 insanımızın hayatını kaybettiği olaydır arkadaşlar. Bu, Hükûmetin dokuz yıllık hükûmet döneminde yapmış olduğu en büyük cinayet, en büyük katliamdır arkadaşlar. Orada bir an için, bir an için diyelim ki bunların içerisinde 3-4 tane sızmış insan da olabilir, olabilir ama büyük bir devlet, büyük bir hükûmet, büyük bir ülke, oradaki 35 insanı imha etmez arkadaşlar. Onların takibini yapar, suç unsurlarıyla beraber yakalar ve etkisiz hâle getirir.
Bundan sonra da eğer bu imhalar, bu katliamlar olacaksa Türkiye'de barışın ve kardeşliğin büyük bir darbe yiyeceğini söylüyorum ve hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çam.