| Konu: | KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU İLE BAZI YATIRIM VE HİZMETLERİN YAP-İŞLET-DEVRET MODELİ ÇERÇEVESİNDE YAPTIRILMASI HAKKINDA KANUN VE KAMU İHALE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 80 |
| Tarih: | 20.03.2012 |
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ARSLAN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi, Grubumuz adına söz almış olmam hasebiyle saygılarımla selamlıyorum.
Katma Değer Vergisi Kanunu, bazı yatırımların yap-işlet-devret modeliyle veya yap-işlet-kirala modeliyle yapılması kanunları ve yine Kamu İhale Kanunu'nda değişiklikler öngören kanun teklifi üzerine söz almış bulunuyorum.
Genel olarak "yap-işlet-devret" nedir, ne getiriyor diye bir özet yapıp sonra kanunun ayrıntılarıyla ilgili bilgiler arz edeceğim.
Yap-işlet-devret modeli, kamu-özel iş birliği projesinin en yaygın kullanılan modellerinden biri. Bir başka model ise yap-kirala-devret modeli ki bu, Sağlık Bakanlığının yaptığı bu tip uygulamalarda kullanılıyor.
Ülkemizde 1994 yılında yasal mevzuatına kavuşan bu model, Avrupa ülkelerinde 1980'li yılların başından itibaren öz kaynak yatırımlarının alternatifi olarak kullanılmaya başlanmış, özellikle son on yılda gelişen bir süreç, Avrupa ülkelerinin yanı sıra Latin Amerika ve Uzak Doğu ülkelerinde de oldukça yaygın kullanılmaya başlanmış. Japonya'da Tokyo Üniversitesi ve Filipinler'de kamu-özel iş birliği projeleri için araştırma bölümleri açılmış. Günümüzde modelin kullanıldığı projelerin sayısı ve mali büyüklüğü oldukça artmakta. Birçok ülke, gerek kamu gerekse finans sektöründe bu modelin uygulanmasına yönelik teşkilatlanmaya gitmiş, kamu-özel iş birliği projeleriyle ilgili müstakil birimler kurmuş, modelin tıkanıklıklarını gidermeye yönelik yasal düzenlemeler yapmış. Bizim de bugün yaptığımız ve yapmak istediğimiz bu.
Günümüzde yatırımların en etkin finans yöntemi olarak kullanılan bu modelin diğer ülke uygulamaları, tecrübeleri paylaşmak, modelin ülkeler bazında etkin işleyişini sağlamak amacıyla uluslararası konferanslar, paneller düzenlenmekte, bu oluşumlara modelin üç temel oyuncusu olan kamu sektörü, özel sektör ve finans sektörü temsilcileri katılarak modele katkı koymaktadırlar. Zira özellikle son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti'nde Ulaştırma Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ve Çevre, Su Bakanlığı bu modeli yaygın bir şekilde kullanmakta, Sağlık Bakanlığı da buna eklenmekte. Ben de 24'üncü Dönem milletvekili olmadan önce bu modeli yaygın olarak kullanan Ulaştırma Bakanlığının ilgili birimlerinde bu modelin içerisinde yer aldım ve şunu söylemekte fayda görüyorum: Özellikle dünyada bu modeli uygulamak isteyen birçok ülke geliyor, Türkiye'den bilgi alıyor veya Türkiye'deki bu konudaki uzmanlarla bilgi alışverişinde bulunuyor ve yap-işlet-devret modelinde "Türk modeli" diye artık dünyada sözü geçer, kabul görür bir model hâline gelmiş durumdadır.
Son iki yılda kamu-özel iş birliği projelerinin artan önemine paralel olarak projelere temin edilecek finansman ihtiyacı ciddi ölçülerde artmış, bu husus, projeleri üstlenecek özel sektör firmalarını da, kamuyu da yeni modeller arama yoluna zorlamıştır. Avrupa ülkelerinde baş gösteren finansal kriz kredi piyasalarında da ciddi bir darboğaza neden olmuştur. Küresel boyutta tüm ülkelerin bu modelin önünü açmak adına kamu ve özel sektör arasında risk paylaşımını yeniden gözden geçirdiklerini ve yüksek tutarlı finansman temininin gerçekleşmesi ve yatırımların hayata geçmesi amacıyla kreditörlere önemli güvenceler verdiklerini görmekteyiz. Birçok ülke bu projeleri uygulayarak öğrenmekte. Mutlulukla söyleyebiliriz ki Türkiye bunu yıllardır uyguluyor ve örnek bir ülke.
Kamu-özel iş birliği projelerinin darboğazlarını gidermeye ve modelin etkin işleyişini sağlamaya yönelik tüm çabaların altında yatan temel husus yap-işlet-devret veya yap-kirala-devret ve benzeri yöntemlerle gerçekleştirilen yatırımların tamamının kamu malı olduğudur. Bu, çok önemli bir şey. Kim yaparsa yapsın, mal sonuçta kamunun. Yap-işlet-devret modeli, kamunun yatırım stokunu artıran, sosyal kalkınma ve altyapı yatırımlarının gelişmesine önemli boyutta katkı sağlayan, yüksek maliyetli, ileri teknolojiyi haiz projelerin hayata geçirildiği, özel sektör mobilizasyonu ile projelerin yaratıcılığa vesile olduğu ve istihdam başta olmak üzere birçok alanda katma değer yarattığı projelerdir. Ülkemizde son on beş yıllık süreçte modelin en yaygın kullanım alanı, havaalanları, limanlar ve yat limanlarıdır. Bu modelin hayata geçirilmesiyle havaalanları ve yat limanlarında bugüne kadar yaklaşık 2 milyar dolarlık yatırım yapılmıştır. Bu tutarın tamamı özel sektör tarafından finanse edilmiştir ve yine, gerek havaalanlarında gerek yat limanlarında bu tip projelerin yapım ömrü bir buçuk ila iki yıldır. Ancak otoyollarda, köprülerde ve tünellerde dört buçuk-beş yıl gibi bir süreyi almaktadır. Ve yine havaalanlarında ortalama işletme süresi, kiralananlarda on yıl gibi bir süreye tekabül etmektedir.
Yap-işlet-devret projelerinde sağlanan yolcu garantileri devlete önemli gelir akışı sağlamıştır. Şöyle ki: Garanti edilen tutarın üstü kamu ve özel sektör arasında paylaşılmaktadır. Özellikle burada ifade edildi hatipler tarafından, verilen garanti hazineye ilave bir yük getirmektedir. Hâlbuki verdiğiniz garantiyle siz projelerinize olan güveninizi ortaya koymaktasınız. Bu, projenin kredibilitesini artırmakta ancak başka bir şeyi daha getiriyor, garanti üstü rakamdan ise pay alıyorsunuz. Bugüne kadar ülkemiz, bu projelerin garantisine ödediği parayı düştükten sonra yaklaşık 500 milyon dolar garanti üzeri gelirden pay almıştır. Garantiden dolayı hazinenin zararı değil, aksine 500 milyon dolarlık ilave gelir elde etmiştir ve yine yaklaşık 25 bin kişiye direkt istihdam sağlanmıştır. Özellikle gerçekleştirilen projelerin işletme dönemlerinde kamu yerine özel sektörün işletmeyi yapması nedeniyle işletme maliyetlerinde ciddi tasarruflar sağlanmıştır.
Yine, bu tip tesislerin işletilmesi ve işletme sonunda kamuya devredilmesi nedeniyle tesisin güncel ve teknolojiye uygun bir şekilde yenilenmesi de özel sektör sorumluluğunda olup bu sorumluluk yerine getirilmektedir ve yine projeler gerek yatırım döneminde gerek işletme döneminde kamu kurumları tarafından denetlenmekte ve uluslararası standartların bütünüyle bu projelerde uygulanması sağlanmaktadır.
Ülke refahının ve ekonomik kalkınmanın vazgeçilmez araçları olan yatırımların en etkin finansman yöntemi olan yap-işlet-devret veya yap-kirala-devret modeli bugün için en önemli darboğazları teşkil eden özel sektör finansmanının özellikle sözleşmelerde yer olan fesih dönemindeki akıbetinin kamu ve özel sektör arasındaki risk paylaşımı çerçevesinde yeniden düzenlenmesi, modelin ve ülkenin geleceği açısından büyük önem arz etmektedir. Unutulmamalıdır ki ülkelerin güçlü kamu-özel iş birliği projeleri güçlü bir yasal mevzuata dayanmaktadır. Bizim de yapmak istediğimiz budur.
Birkaç şeyi vurgulamakta fayda görüyorum. Bugüne kadar özellikle havaalanı, yat limanı, otoyollar, köprüler ve tüneller, üst üste koyduğunuzda, yaklaşık 9 milyar dolarlık yap-işlet-devret projesini özel sektör marifetiyle yaptırmaktayız ve yine, daha önce yap-işlet-devret modeliyle işletilip daha sonra kamuya devredilen bu tip işletmelerin kiralamalarıyla da ülkemiz yaklaşık 7 milyar dolar gelir elde etmiştir.
Özellikle garantilerin hazineye yük getirilmesi konuşuldu. Ben az önce örnek verdim. Garantilerle hazineye herhangi bir şekilde yük gelmesi söz konusu değil ancak projenizin kredibilitesini ve yapılabilirliğini artırmaktasınız. Hangi projeyi? Proje yapılırken sizin malınız, işletme süresi bittiğinde sizin malınız olarak kiraladığınız projeler.
Ve yine, özellikle 3'üncü maddesinde, kredilerin üstlenilmesinin hazineye ciddi bir maliyet getirdiği ve "Bunun faiz yükü demek, kredi derecelendirme kuruluşları tarafından Türkiye'nin notunun düşürülmesi demek." dendi. Şunu özellikle vurgulayalım: Bugüne kadar yapılan hiçbir yap-işlet-devret projesi yarım kalıp, devredilip kredisi üstlenilmemiş ancak siz, sözleşmelerinde olmak şartıyla işin yürümediği zaman kamu tarafından, malın sahibi tarafından devralınacağını ve o güne kadar olan kredinin üstlenileceğini garanti etmekle projenin kredibilitesini yükseltiyorsunuz, projenin işletme süresini kısaltıyorsunuz ve işletme süresi kısalan projenin bir an önce kamuya devredilip kamunun kiralayarak buradan gelir elde etmesini sağlıyorsunuz. Bu, faiz yükü demek değil, tam tersine, yap-işlet-devret projelerinizin çok daha iyi bir şekilde yapılabilmesi demek.
Yine bir ifade kullanıldı "Hazine garanti veriyor." diye. Bu projelerin hiçbirinde hazine garantisi yoktur ancak projenin yarım kalması durumunda sizin adınıza yapılan malın devralınması, devralınırken o güne kadar kullanılan kredinin üstlenilmesi ve o günden sonraki kredinin de eğer kredinin şartları uygun ise sizin tarafınızdan üstlenilmesi anlamına geliyor. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bir şeyi daha ifade edeyim. Zaten bugünkü mevzuatta da bu var. Genel bütçeli kuruluşlarda bu tip bir sıkıntının olması durumunda proje üstleniliyor ve hazine krediyi üstleniyor. Ancak gerek Karayolları gerek Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün özel bütçeli kuruluşlar hâline gelmesi nedeniyle, kredi kuruluşları, bu kurumların gelirlerinin olmaması gerekçesiyle hazinenin bunları üstlenmesini talep ediyor ve bu, kredibilitenin artması anlamına geliyor. Dolayısıyla, olan bir mevzuatın yeni düzenlemeler paralelinde düzeltilmesidir bu, "Bugüne kadar yoktu." demek doğru bir ifade değil.
Yine, "Ulaştırma ve sağlık hizmeti tamamen kamu eliyle yapılır." dendi. Doğrudur, her ikisinde de amaç ulaştırma ve sağlıkla ilgili gerekleri yapmak, vatandaşın hizmetine sunmaktır ancak bunu genel bütçeyle yapabildiğiniz gibi bu tip modellerle de yapabilirsiniz ve bu, dünyada çok yaygın olarak kullanılmakta olan modeller, yeni yaratılmış bir uygulama değil; bunu da vurgulamak istiyorum.
Yine, özellikle 2'nci maddede garantilerin üstlenilmesiyle ilgili bir ifade vardı. Burada, yüce Meclisin çatısı altında daha önce Yap-İşlet-Devret Kanunu'nda bir düzenleme yapıldı ve "katkı payı" diye bir düzenleme getirildi. "Garanti" ile "katkı payı" karıştırılıyor; katkı payında benzer sınırlamalar vardı ancak garantide yoktu. Şu anki kanunda da yok genel bütçeli kuruluşlar için. Yine, Karayolları ve DSİ'nin yeni pozisyonları nedeniyle katma bütçeli kuruluşlar da buna dâhil ediliyor, bunu da vurgulamakta fayda var.
Özellikle, 1'inci maddede katma değer vergisi istisnası getirmek neyi getiriyor? Arkadaşlar, bunu da birkaç cümleyle arz etmek istiyorum. Bu tip projeleri yaptığınızda sizin projenizin maliyeti belli. Bir hastane yapıyorsunuz, bir köprü yapıyorsunuz, bir tünel yapıyorsunuz, bir yat limanı yapıyorsunuz; projenin maliyeti 1 birim. Siz bu 1 birimlik projeyi yükleniciye yaptırıyorsunuz, yapım döneminden sonra yüklenici işleterek gelirini elde ediyor ve daha sonra bu tesis size kalıyor. Siz katma değer vergisi yükünü buna yüklediğinizde projeniz aynı ancak yüklenicilere yeni bir finansman zorunluluğu getiriyorsunuz ve bu finansmanın maliyetini de yüklenici ister istemez süresine ilave ediyor.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Belediyelerinkini de kaldırın o zaman.
AHMET ARSLAN (Devamla) - On beş yıl olan bir işletmenizin süresi yirmi yıla çıkıyor ve bir şeyi özellikle vurgulamakta fayda var: Süre uzadıkça, kredi kuruluşları dünyadaki gidişatı göremedikleri için risk kat sayısını yükseltmekte ve kredinin, risk kat sayısından dolayı kredibilitesi, finans bulması daha yüksek bir maliyete geliyor. Siz yüklenici olarak işi yaptınız ve o öngörülen risk gerçekleşti. Öngörülen risk gerçekleşir ise -zaten teklifinizi de vermiştiniz- devletten bu parayı alıyorsunuz, eğer risk gerçekleşmez ise bu para yüklenicinin cebinde kalıyor. Arkadaşlar, bu düzenleme, yüklenicilerin daha kolay finansman bulmasını sağladığı gibi, kamunun gerçekleşmeyen bir riskin bedelini de ödemesini engellemekte. Bunu da özellikle vurgulamak istiyorum.
Yine, mevcut projelerde, yüklenicinin istemesi durumunda KDV'ye tekabül eden işletme süresi veya kira bedelinin düşürülmesi öngörülüyor. Bu projelerin hepsinin sözleşmesinde şöyle bir ifade vardır: "Eğer kamu isterse, belli bir oranda iş artışı verir ve bu iş artışına karşılık da süre verir." Nasıl ki iş artışıyla siz ilave süre verebiliyor iseniz, iş eksilişiyle de KDV'yi düşebilirsiniz veya kira eksilişiyle de bu tip bir düzenleme yapabilirsiniz. Kanunun kendisi de ve sözleşmeler de -şu anki sözleşmeler de- bunlara ziyadesiyle cevaz veriyor.
Yine, özellikle 4'üncü maddede, mevcut devam eden işlerin kredi yüklenimiyle ilgili olarak, hazine garantisinden yararlanması konusunun yüklenicilere menfaat getirildiği söylendi. Tekrar söylüyorum: Böyle bir şey söz konusu değil, zira biz ilana çıkarken, sözleşmemizde, şartnamemizde Türkiye Cumhuriyeti olarak bunu üstleneceğimizi zaten ifade etmişiz. Yaptığımız tek fark, idarenin kendisi değil -katma bütçeli idarenin kendisi değil- ilgili bakanın talebi, hazinenin sorumlu olduğu bakanın teklifiyle Bakanlar Kurulu tarafından hazineye bu sorumluluğun verilmesidir.
5'inci madde, Devlet Demiryollarının bağlı ortaklıklarının Devlet Demiryollarıyla yapacakları alışverişlerde, mal ve hizmet alımlarında KDV istisnası getirmesi maddesidir. Şu anki düzenlemede 6 milyon 629 bin liraya kadar olan kamu kurumlarının birbirlerinden mal ve hizmet alımlarında istisna maddesi var zaten. Ancak gerek Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının son yıllardaki gelişmesine paralel olarak gerek bağlı ortaklıklarının son yıllarda yaptıkları mal ve hizmetlerle çok büyük miktarda bedellere mal olan hizmetler üretmekteler; zira lokomotifler yapmaktalar, zira tren setleri yapmaktalar. Bugün bir tren setinin maliyeti 10 milyon doları geçiyor. Siz bağlı ortaklığınızdan bir tren seti almak isteseniz tamamen alamıyorsunuz, parça parça almanız lazım. Parçayı aldığınızda da Kamu İhale Kanunu benzer alımların peş peşe alınmasını kabul etmiyor, parçalanarak alınmasını kabul etmiyor. Dolayısıyla kendi bağlı ortaklığınızdan mal alamıyorsunuz, başka birine veriyorsunuz ihaleyi. O başka biri de üzerine kâr koyarak, gidip sizin bağlı ortaklıklarınıza iş yaptırıyor. Bizim getirdiğimiz istisna, Devlet Demiryollarının yüzde 99,94 ortağı olduğu veya sahibi olduğu bağlı ortaklıklarından direkt alım yapabilmesidir; bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
6'ncı madde var. 6'ncı madde, özellikle danışmanlık hizmeti satın alınır iken belli istekliler arasında alım için şu anki rakamın değiştirilmesini öngörüyor. İki cümleyle ifade edeyim: Şu anki rakam 172.927 lira. 48'inci madde buna atıfta bulunuyor, bu rakamın altındaki danışmanlık hizmetinizi hizmet alımı yöntemiyle yapabilirsiniz. Bunun anlamı şu: İhalenize çıkarsınız, herkes gelir, teklif verir. Teklifi yeterli olan herkesin mali tekliflerinden en ucuz olana ihaleyi verirsiniz. 172 bin liranın üstünde olan danışmanlık hizmeti satın almalarında ise önce firmaların teklif dosyalarını alırsınız, onların içerisinde en yüksek puan alanları belirlersiniz, daha sonra onlardan mali ve projeye yönelik tekliflerini alırsınız, tekrar bir değerlendirme yaparsınız ve onların içerisinden uygun olana verirsiniz, en ucuz olana verirsiniz değil. Yaklaşık altı ay demek. Hâlbuki artık ülkemizde herhangi bir projeye karar verildiğinde projenin aylarca sürüncemede kalması istenmez, kamulaştırılması, ön etüdü, ön fizibilitesi birkaç ay içerisinde bitirilerek projeye başlanmak istenir. Neden? Nedeni şu: Kaynak sıkıntınız yok, vatandaş bekliyor. Eğer bir projeyi vatandaşın hizmetine sunmak üzere yapmaya karar vermiş iseniz bunu bir an önce hayata geçirmeniz lazım.
Yaptığımız tek şey var, danışmanlık hizmeti satın almada bedeli 4 misline yani 691 bin 708 liraya çıkararak çok daha hızlı bir şekilde karar alabilecek ve hizmeti satın alabilecek bir düzenleme getiriyoruz. Ayrıca proje çok önemli ise, özellikli ise, belli istekliler arasında yapılma ihtiyacı varsa bu yetki de zaten kurumlarda var, onu da vurgulamak istiyorum.
Dolayısıyla bu işlerin içinden gelen, bu işlerin detayında yorulmuş bir arkadaşınız olarak bütün düzenlemelerin ülkemiz için, memleketimiz için hayırlı olduğuna eminim.
Teklifin kanunlaşarak ülkemize, insanımıza hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arslan.