GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 375 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:48
Tarih:05.01.2012

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifi hazırlandı, yasalaştı, yetmedi, 2 Kasımda kanun hükmünde kararname çıkarıldı, o da yetmedi; yirmi beş gün sonra yeni bir kanun teklifi getirildi; o da yetmedi, arkasından da -daha yolda- AK PARTİ çoğunluğu bir önergeyle madde ihdası yapıyor. Şimdi, böyle bir Meclis yasalaşma anlayışıyla burada sağlıklı bir çalışma yapmak mümkün değil.

Bu 112 sıra sayılı yasada TOKİ var, pilotların, uçuş elemanlarının, dalgıçların özlük işleri var. İçişleri Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığının bağlı olduğu bir kanun teklifi görüşülüyor ve tabii biz, burada muhalefet olarak, muhalefet grubu olarak tabii ki denetim görevini burada yapıyoruz, soru soruyoruz.

Dün, bu kanun teklifinin tümü üzerindeki görüşmeler bittiği zaman Sayın Millî Savunma Bakanına bir soru sormuştum, "İstihbarat bilgisi nedir?" diye, sonra "Bu bilgiye istinaden kim emir verdi?" diye, sonra "Hükûmetin bilgisi oldu mu?" diye ve bu soruları sorduktan sonra, Sayın Bakan, dün bize açıklama, sorularımıza cevap verme yerine, -tutanakları aldım baktım-  tam bir sayfa hazırlanmış bir yazıyla gelip sorumuzla, Uludere katliamıyla, pilotaj hatası mı, heron hatası mı, istihbarat hatası mı, MİT'in hatası mı, kimin hatası ve tabii bunların hepsi Hükûmetin sorumluluğunda? Bir tek kelime benim sorularıma cevap vermedi. Şimdi, bu anlayışla, bu mantıkla burada bu Meclis milletin iradesini temsil edebilir mi arkadaşlar? Bu anlayışla biz burada görev yapabilir miyiz?

Bakın, elime aldığım, Sayın Millî Savunma Bakanlığına sorduğum soruya başlamış "Erciş'e gittiğimde?" Benim sorduğum soru ne, Erciş nerede? Arkasından, geliyoruz, yine Mehmet Âkif'ten şiirler okumaya başlıyor. Bir soru bir dakikadır, cevabı da bir dakikadır, saniyesi yok. Mehmet Âkif'ten atlıyor, Bedri Rahmi'den şiirler okuyor, arkasından Hazreti Ömer'in adaletinden bahsediyor. Hazreti Ömer'in adaleti Türkiye'de olsaydı, bu Mecliste olsaydı komutanlardan sorumlu bir bakan, Hava Kuvvetleri Komutanlığının uçaklarının, pilotlarının sorumlusu olan bir bakan bana burada hikâye okumazdı, şiir okumazdı, başka noktalara çekmezdi; 35 canımız ölmüş, çıkar, onunla ilgili Hükûmetin ne bilgisi varsa paylaşırdı. Meclise saygı bunu gerektiriyor. Meclise duyulacak saygıyla bakanlar buna cevap vermeli ama Sayın Başkan da bu usulsüzlüğe müdahale etmedi ve devam ediyor. Biz soruyoruz: "Kardeşlerinizi niye bombaladınız?" Cevap yok. "Müslüman kardeş bombalanır mı?" diyoruz, cevap yok. "Katliamı kim gerçekleştirdi, Hükûmetin bilgisi var mı?" Cevap yok ve Millî Savunma Bakanı "Herkesi, katliamı gerçekleştirenleri -tutanaktan okuyorum arkadaşlar, lütfen, vicdanınıza bırakarak- Allah'a havale ediyoruz." diyor. Sayın Bakan, siz Allah'a havale edebilirsiniz, öbür dünyaya gittiğinizde Sırat Köprüsü'nde  Münker ve Nekir size tokmağı indirdiği zaman, adaletiniz neredeydi, o zaman cevap verirsiniz ama bu dünyada yakanızı bırakmayacağım. Bu dünyada Nekir ve Münker'e bırakmayacağım bunun hesabını, partimiz bırakmayacak, Barış ve Demokrasi Partisi bırakmayacak, vicdanlı sivil toplum örgütleri bırakmayacak, insan hakları kuruluşları bırakmayacak, bu konuda adaleti savunanlar bırakmayacak, gerçeği savunanlar bırakmayacak ve bırakmıyorlar da.

Size, Sayın Bakana lütfen şu Şırnak ili Uludere (Kılaban) ilçesi, Gülyazı (Buceh) ve Ortasu (Roboski) köylülerinin katledilmesiyle ilgili araştırma ve inceleme raporunu okumalarını tavsiye ediyorum. Sayın Bakana? Bu raporu hazırlayan Mazlum-Der ki AK PARTİ Hükûmeti de tanır bir insan hakları kuruluşu olarak ve Meclisteki üst kurulda görevlidir. İnsan Hakları Derneğini de tanırsınız. O da Meclisteki insan hakları kurul toplantılarına katılıyor. Türk Tabipler Birliğini tanırsınız, KESK'i tanırsınız -emekçileri- TMMOB'u tanırsınız -meslek örgütlerini- Çağdaş Hukukçular Derneğini tanırsınız ve daha sayamayacağım ama Diyarbakır'da açıklama yapan 715 sivil toplum örgütünün açıklamalarını okuyabilirsiniz. Burada anında tanıklarıyla, belgeleriyle ortaya konmuş bir rapor var. Bunu konuşuyoruz.

Burada, arkada Komisyon üyeleri oturuyor. Çıkarmışsınız hepsini dışarı. Pilotlar vardı burada  çünkü onların özlük sorunlarıyla ilgili. Komisyon üyeleri oturunca yerleri kalmamış. Özlük işleriyle ilgileniyorsunuz. Özlük işleriyle ilgili bir tartışmadan çok siyaseten sorumluluğunu Hükûmetin gerektirdiği bir konuda bakın bu rapor ne kadar ciddi konulara dikkat çekiyor. Bu raporun tespitleri, dinlediği canlı tanıklar çok enteresandır. Yaralı kurtulan ve arkasından da sağ kurtulan 2 kişi var zaten. "13 yaralı yolda öldü. Devlet yoktu bir gün boyunca." diyor. Bakın, tespitler burada çok vahim. "Biliyorlardı, bizi tanıyordu." diyor. "Askerî birliğin, tugayın göz mesafesinde herkes dürbünle görüldüğünde köylü oldukları, silahsız oldukları biliniyordu."

Heronlar var, istihbarat zaafı var. MİT diyor: "Ben istihbarat vermedim." Peki, MİT, Jüpiter gezegeninin MİT Başkanı mı Allah aşkına? Böyle vahim bir hatada MİT Başkanı istifa eder, generallerin yıldızları sökülür, komutanların terfileri durdurulur, yıldızları sökülür, bunun hesabı sorulur eğer sorumluluk komutanlardaysa; eğer komutanlarda değilse, komutanlar, Genelkurmay hata yapmamışsa, MİT'in Başkanı hata yapmamışsa, o zaman siyasi sorumluluk Hükûmettedir.

Hükûmet, namuslu, erdemli, etik, ahlaki, vicdani, insani davranır ve bunun gereğini yapar, istifa eder. Erdemlilik budur. Bunu, Türkiye kültürüne yerleştiremedik Meclise. Peki, özür dileme erdemini de mi vicdanınızda tartışamıyorsunuz?

Şu raporu bütün AK PARTİ'li milletvekillerinin ve muhalefet parti milletvekillerinin okumasını istiyorum.

Tanığın biri diyor ki: "Asker bize dedi ki: "Bu gece son geceniz."  Biliyor musunuz ne korkunç şeyler var bunun içinde? Okumaya fazla vaktim yok ama sonuç kısmına bakıp Hükûmeti bir kez daha uyaracağım.

Ne diyor sonuç kısmında?

Dün burada konuştuğum zaman -evet, otuz yıllık bir ceza hukukçusuyum, uluslararası hukukçuyum- bazı AK PARTİ'li milletvekilleri bana tepki gösterdi: "Nasıl `katliam' dersin?"

Bu rapor ne diyor biliyor musunuz arkadaşlar? Kameraya göstereceğim. Bunu ben yazmadım, insan hakları kuruluşları yazdı. Okuyayım, sizler de bakın, itirazınız varsa onlara yaparsınız: "Heyetimiz bu olaya ilişkin olarak yapılanın bir yargısız infaz olduğu, öldürülenlerin sayısı itibarıyla toplu bir katliam niteliği taşıdığı?"

Toplu bir katliam, toplu katliam, "?"(*) toplu katliam?  "Toplu katliam" kavramına bilimsel, hukuksal, insani itirazı olan varsa bu kuruluşlara gitsin, itirazlarını yapsın. Eğer bunun aksini ispat eden? Ve burada çağrı yapılıyor uluslararası kuruluşlara, ilgili sivil topluma ve herkese.

En acısı ne biliyor musunuz? Bu hayatlar gittiği zaman, Şırnak'ta görüşme talebinde bulunmasına rağmen Şırnak Valisinden, savcısına kadar tek bir yetkili kapısını açmamış bu kuruluş temsilcilerine. Neyi gizliyorsunuz arkadaşlar, neyi? İnsanlıktan gizleme şansınız var mı?

                                        

(*)  Bu Bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

Şimdi ben konuşuyorum burada. Vaktimiz çok, maddeler çok, konuşacağız, birbirimize anlatacağız, belki anlarız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bu önergelerde de konuşacağız. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaplan.