| Konu: | 375 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 48 |
| Tarih: | 05.01.2012 |
BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere uzun süredir Hükûmet, Türkiye Büyük Millet Meclisini baypas etmiş durumdadır. Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi muhalefet partilerinin itirazlarına rağmen AKP Grubu tarafından Hükûmete verilmiştir. Parlamentonun yasama görevi uzun süredir Hükûmet tarafından yerine getirilmektedir. Parlamentoda tartışılmayan düzenlemelerin yanlış ve eksik olması da gayet doğaldır. Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi alışkanlık hâline gelirse kuvvetler ayrığı ilkesini de zedeler, otoriter rejimlerin yolunu da açar. Bu alışkanlıktan derhâl vazgeçilmelidir.
Sayın milletvekilleri, mevcut teklif öyle gözüküyor ki AKP Grubu tarafından kabul edilecek. Bu anlamda da, kanun teklifinin getirisi-götürüsünü değerlendirmek yerine önemsediğim birkaç konuyu Sayın Genel Kurulun bilgisine sunmak istiyorum: Değerli milletvekilleri, Sayın İçişleri Bakanı Grup Başkan Vekilimiz Sayın Hasip Kaplan'a hitap ederken "sayın" demiyor, "Hasip Kaplan" diyor. Ben de Sayın İçişleri Bakanının isminin önüne eklediğim "sayın" kelimesini kaldırıyorum. İçişleri Bakanı, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Hasip Kaplan'a biraz önce parmağıyla çirkin bir işarette bulunmuştur. Bu hareketi yapan Bakan ne Parlamentomuza ne de AKP Hükûmetine yakışmıyor.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Sen kendine bak.
MURAT BOZLAK (Devamla) - Kendime de bakıyorum, size de bakıyorum. Özellikle size bakıyorum.
Bu Meclis bu hareketleri içine sindirmemelidir. Kötü hareket de yine bildiğiniz gibi sahibine aittir.
Sayın Metiner, benim Genel Başkan olduğum dönemde siz de HADEP Genel Başkan Yardımcısıydınız.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Doğrudur.
MURAT BOZLAK (Devamla) - Birlikte uzun bir süre çalıştık. Biz birbirimizi iyi tanıyoruz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Çok iyi tanırız, evet.
MURAT BOZLAK (Devamla) - AKP Grubunun şövalyeliğini yapmaktan lütfen vazgeç.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Seni anlatırım birazdan.
MURAT BOZLAK (Devamla) - Eğer halkına zerrei miskal kadar saygın kalmışsa susmanın da bir meziyet olduğunu bil ve lütfen, bazen sus.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Sen kendine bak!
BAŞKAN - Sayın Hatip, lütfen Genel Kurula hitap et.
MURAT BOZLAK (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi ülke sorunlarına çözüm getirecek olan en üst kurumdur. Parlamento milletvekillerinin birbirine hakaret ettiği, küfür düzeyinde söylemde bulunduğu yer olmadığı gibi, yine şahıslarımız üzerinden seçmenlerimize ve halklarımıza hakaret edilen, halklarımızı aşağılayan yer de asla olmamalıdır. Kem laf sahibine ait olmakla birlikte halklarımızı da aşağılayacak düzeydeki söylemlerin iç barışımıza, sorunlarımızın çözümüne katkı sağlamadığı hepimiz tarafından bilinen bir gerçekliktir. Bizlere oy veren seçmenler Mecliste birbirimize hakaret edelim diye oy vermediler; tam tersine, sorunlarını oturup konuşmamız ve sorunlarına çözüm getirmemiz için oy verdiler. Bizler bunun gereğini yerine getireceğimize, ne yazık ki tam tersi bir çalışma içerisindeyiz. Umuyor ve diliyorum, bir an önce bundan hep birlikte vazgeçeriz.
Değerli milletvekilleri, gerçekten bu ülkenin temel sorunlarının çözüm yeri Parlamentodur. Temel sorunlarımızın başında da Kürt sorunu gelmektedir. Bu ülkede Kürt sorununu çözmeden ülkenin demokratikleşmesi mümkün olmadığı gibi, ekonomik olarak da büyümesi mümkün değildir. Dış ülkelerin nezdinde de güçlü ve itibarlı bir ülke olma şansı da yoktur. İç barışı sağlamamızın da, akan kardeş kanını durdurmamızın da tek yolu bu sorunu çözmektir. Sorunun çözüm yeri de, sorunun çözüleceği yer de bu Parlamentodur. 19'u çocuk, 35 gencecik insanın katliamı gibi katliamlara bir daha bu ülkede tanık olmak istemiyorsak, bu ülkede asker, polis ve gerillanın ölmesini istemiyorsak Parlamentomuz bu sorunu çözmelidir.
Değerli milletvekilleri, bu konuda da en büyük görev AKP Grubuna düşmektedir. AKP'li milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: Bu görev en başta size düşüyor. Bu ülkede barışı sağlamak da çatışmayı ve şiddeti devam ettirmek de sizin yaklaşımınıza bağlıdır. İsterseniz akan bu kardeş kanını durdurabilirsiniz. Şu an gerçek anlamda iktidar gücüne sahipsiniz. Eskisi gibi sizi kapatmaya hazırlanan cumhuriyet savcıları yok, size sıkıntı yaratacak Anayasa Mahkemesi de yok, arkanızda darbe planları yapan bir ordu da yok. Polis teşkilatı da Millî İstihbarat Teşkilatı da emrinizdedir. Sizi zorlayacak bir devlet bürokrasisi de yok. Yazılı ve görsel basını zapturapt altına almış durumdasınız. Demokratik olmayan seçim yasasının sağladığı avantajla Parlamentoda sayısal çoğunluğa da sahip olmuş durumdasınız. Şimdi, bu gücünüzü barış ve kardeşlikten yana da kullanabilirsiniz, çatışma ve şiddetten yana da kullanabilirsiniz. Bu tamamen sizin elinizde ancak bu konuda karar verirken geçmişte yaşananları lütfen bir bir inceleyin. Kurtuluş Savaşı'nı kimler yürütmüştür? O dönemin liderleri neler söylemiştir ve halklarımıza neler vaat etmişlerdir? Lozan'a giden heyet kimin adına, hangi halkların adına gitmiştir? Lozan Antlaşması'ndan sonra yürürlüğe giren 1924 Anayasası'yla verilen vaatlerden niçin vazgeçilmiştir? Bunun yanı başında da Koçgiri'de, Şeyh Sait hareketinde, Zilan'da, Ağrı'da, Sason'da ve Dersim'de ne olmuştur, neler yaşanmıştır, devlet ne yapmıştır, niye sonuç almamıştır? 1925'ten bugüne kadar Kürtler canları pahasına niçin direnmektedirler? Lütfen, bunları bir bir inceleyin.
Şunu belirteyim: O dönem öyle bir dönemdir ki, bir köyde yaşanan zulmü, komşu diğer köylerin bilmediği, haberdar olmadığı bir dönemdi oysa şimdiki dönem, herkesin uçan kuştan dahi haberdar olduğu bir dönemdir. Hiç kimsenin yaptıklarının gizlenemeyeceği, örtbas edilemeyeceği bir dönemdir. Ayrıca, bugünkü Kürt, o günkü Kürt de değildir. Dünyanın dört bir tarafında yaşayan Kürtlerin tamamı, Diyarbakır'da neler yaşandığını günübirlik izliyor. 35 gencin katliamıyla gerçekleşen olay dünyanın dört bir tarafındaki Kürtleri ayağa kaldırmıştır.
Tüm samimiyetim ve içtenliğimle söylüyorum: Kürtler bu ülkede başta Türk halkı olmak üzere tüm insanlarımızla barış içerisinde, kardeşçe, eşit ve özgür koşullarda birlikte yaşamak istiyorlar. Önerim, sayın AKP'liler size önerim: Gelin hep birlikte el ele verelim, bu sorunu birlikte çözelim, barışı ve kardeşliği bu ülkede tesis edelim. Önünüzde iki seçenek var: Birinci seçenek, barış ve demokratik çözüm seçeneğidir; bu yolu seçerseniz, bizler de sonuna kadar katkı sunarız. İkinci seçenek ise, ne yazık ki bugünkü mevcut tutum ve yönteminizdir. Bunda ısrar eder, bu yolu devam ettirmeye çalışırsanız bize düşen görev de halkımızla birlikte buna karşı sonuna kadar direnmektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.