| Konu: | POSTA HİZMETLERİ KANUNU TASARISI (1/751) (S. SAYISI: 452 |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 99 |
| Tarih: | 02.05.2013 |
CHP GRUBU ADINA HALUK EĞİDOĞAN (İstanbul) - Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; 452 sıra sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısı'nın tümü hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına görüş ve önerilerimi sunacağım.
173 yaşına erişen ve şu anda Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına bağlı PTT Genel Müdürlüğü? Gerçi PTT'nin "Telefon"u yok ama adı öyle kaldığı için T"elefon"u gitti, yerine "Teşkilat"ı geldi, değil mi Sayın Bakan? Telefon nereye gitti? Biraz sonra onu konuşuruz. Telefon AŞ oldu biliyorsunuz. Dolayısıyla, PTT marka olduğu için "Telefon"u "Teşkilat" oldu. AŞ olduktan sonra PTT ne olur onu bilemiyorum, belki onu da değiştirirler.
Şimdi, posta ve lojistik hizmetleri yaptığını beyan eden bu kurumumuz yeniden düzenlenme ihtiyacı duyuyor ve bu kanunu çıkarıyor. Soruyoruz, neden yeniden düzenlenme gereğini duyuyorsunuz? Bu posta ve lojistik hizmetlerinin ülke içinde ve dışında önemli bir bölümünü yürüten PTT Genel Müdürlüğü acaba neden memnun değil durumundan da yeniden yapılandırmak istiyor kendini? Bunu nasıl yapacak? Kendini AŞ yaparak yapacak.
Şimdi, acaba hizmetlerden halk mı memnun değil, personel mi yetersiz, ulusal ve uluslararası hizmette mi bir sorun var? Acaba teknolojik yeniliklere mi uyamıyor? AR-GE mi yapamıyor? Avrupa Birliğinin bazı kuralları var, onlarla mı uyuşamıyor? Bunların hangisi, yoksa hepsi mi?
Şimdi, halkın memnuniyeti açısından baktığımız zaman, PTT, halkın memnuniyet derecesini anlamak için epey bir para harcamış. Ne kadar para harcamış bilmiyorum bu anket için. 100 bini aşan kişiye anket göndermiş, sanıyorum 150 bin kişiye anket göndermiş. Değerlendirmeye alınan anket sayısı 21.800 kişiye ait. Bu anketlerde ücretler, güvenilirlik, hizmet çeşitliliği, hizmet kalitesi, teknoloji kullanımı, iş yerlerine hizmet alma süresi, iş yerlerinin yaygınlığı, personel davranış ve tutumları, iş yerlerinin görsel tasarımı, iş yerlerindeki personel sayısı, iş yerlerindeki fiziksel imkânlar, personelden gerekli bilgi alabilme gibi, genel olarak PTT'yle çalışmakla ilgili sorular var. Bunu PTT kendi yaptırmış ve web sayfasına koymuş. Herkes İnternet'e girip bunu görebilir.
Şimdi, ücretler konusunda vatandaşın yani 21.800 kişinin yüzde 76'sı "Biz ücretlerden memnunuz." diyor. PTT de bunu biliyor, zaten kendi yaptırmış. Kısmen memnun olan da yüzde 19. Peki, ücretlerden memnun olmayan kaç kişi yani yüzde kaçı? Yüzde 4,6'sı. Demek ki ücretler iyi. Yani rekabet, amaçlardan biri değil miydi? İşte, size rekabet.
Güvenilirlik: Vatandaşın yüzde 82'si "Ben bu kuruma güveniyorum." demiş, yüzde 13'ü "Kısmen memnunum." demiş, yine yüzde 4,5'u da "Memnun değilim." demiş. Yani güvenilirlik açısından da yüzde 80'in üzerinde, yüzde 90 gibi bir sayıyla karşı karşıyayız. Bu şekilde gidiyor.
İş yerlerinde hizmet alma süresi: Burada memnuniyet oranı yüzde 59'a düşüyor. Demek ki personel açığı var. Nitekim, personel açığı aslında çok bariz yansıyor anketlere. İş yerlerindeki personel sayısı hakkındaki memnuniyet sorusuna ankete katılanların yüzde 43'ü ancak "Memnunum." diyebiliyor. Demek ki PTT, 37 bin küsur personeliyle -ki bunun 7 bin küsuru taşerondur, geri kalan 30 bin kişiyle- tüm Türkiye sathında hizmet veriyor ve personel sayısı az olduğu için ne yapıyor, vatandaşın yüzde 43'ü ancak memnun oluyor. Hâlbuki ücretler ve güvenilirlik, hizmet çeşitliliği gibi konularda, personelin davranış ve tutumları konusunda, iş yerlerinin yaygınlığı konusunda vatandaş memnun ama PTT memnun değil. PTT Genel Müdürlüğü "Ben kendimi değiştireceğim." diyor. Niye değiştirecek? İşte, çeşitli nedenleri biraz sonra söyleriz.
Ayrıca, bir anket daha var, PTT yine bunu yaptırmış, "Tanınırlık düzeyim nedir benim?" diye sormuş. PTT Kargo yüzde 98,6; mektupta tanınırlık düzeyi yüzde 99; havale yüzde 97,5; kapıdan kapıya teslim yüzde 87,4; fatura tahsilatı yüzde 97,4; posta çeki yüzde 93,5. Bu, anketlerin analiz sonucunu ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla, tanınırlık ve kullanım açısından da bir sorun yok ama PTT "Ben kendimi AŞ yapacağım kardeşim." diyor.
Şimdi, kanun tasarısının genel gerekçesine baktığımız zaman, halkın memnun olduğunu ve tanınma durumunun iyi olduğunu biliyoruz, gerekçede bundan bahsedilmiyor. Aslında, halkın memnuniyeti ve tanınma durumu açısından bir sorun yok fakat kanun değişikliğinde böyle bir gerekçe yok, halk memnun değil, biz tanınmıyoruz diye bir gerekçe yok. Onun yerine, genel gerekçe şu: "Günümüzde enformasyon çağının yarattığı büyük değişime ayak uydurma gereği." Gerekçelerden bir tanesi bu. Yani, PTT kendini dünyadaki enformasyon çağının yarattığı büyük değişime uyduracakmış! Önemli bir gerekçe, bunu nasıl yapacak? "Bunu AŞ olarak yapacağım. AŞ olursam dünyadaki enformasyon çağının değişimine ben de uyacağım." diyor. Ama, hangi AR-GE'yle uyacak? Bu, tabii, büyük soru işareti.
Hükûmet, gerekçesinde piyasa dünyasına ayak uydurmak için devlete önemli görevler düştüğünü ifade ederek piyasayı rekabet ve serbestleştirme altyapısı kurmaya çağırıyor ve bunun devletin önemli bir görevi olduğunu söylüyor, uluslararası bu değişimin kişilere kadar yansıdığını öne sürüyor. Ancak, anketlere bakıldığında, vatandaşın bu konuda bir fikri veya şikâyeti yok, zaten bu sorulmamış. Yani, vatandaşa "Biz dünya enformasyon gelişimine ayak uyduramadık, ne diyorsun?" diye bir soru yok.
Değerli milletvekilleri, kanun gerekçesinde ayrıca şöyle deniyor: "Ekonomilerdeki serbestleşme ve rekabet üstünlüğü arayışı eğilimleri, ülke ve blokları bu amaçla hizmet ve teknoloji üretme ve bunları verimli kullanabilme yeteneği arayışını içeren ekonomik planlar yapmaya zorlamaktadır." Güzel, dünyayı izliyor PTT.
Şimdi, bu tespitte önemli noktalardan bir tanesi "teknoloji üretme" konusu. Şimdi, kanun çıkarabilirsiniz, insanlarımızı eğitebilirsiniz, hatta yurt dışına götürüp, gönderip orada eğitebilirsiniz, master, doktora yaptırabilirsiniz, sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerin yüksek teknoloji ürünlerini alacak parayı bir yerlerden bulabilirsiniz, "know-how"larla idare edebilirsiniz ama hiçbiri, kendi kendinize yetme aracı olan bilim ve teknoloji üretmenin yerini tutamaz yani ülkede hangi sahaya el atarsanız atın durum böyledir. Yerli görünümlü, yabancılaşmış şirketler de zaten AR-GE'lerini -biliyorsunuz- burada yapmıyorlar, dışarıda yapıyorlar, prototiplerini orada geliştiriyorlar. Yani, çok çalışırız, kanunlar çıkarırız ama vizyonsuzluktan bilgi ve teknoloji üreten bir toplum olamayız. Kanun çıkarmakla da bunlar öyle kolay kolay değişmez Sayın Bakan. Hazırı tüketiriz ve onu üretenlere bağlı kalırız bugün birçok sahada olduğu gibi dolayısıyla yerimizde sayarız.
Kanunun amacına yönelik ifadeler şunlar: "?ülke genelinde posta hizmetlerinin kaliteli, sürekli, tüm kullanıcılar için karşılanabilir bir ücretle, etkin, rekabete dayalı esaslar çerçevesinde sunulmasını sağlamak üzere posta sektörünün serbestleştirilerek mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaflığı sağlanmış bir sektör oluşturulması ve bu sektörde düzenleme ve denetimin gerçekleştirilmesi?" Amaç bu. Tabii, bunu yapmak için kanun acaba ne getiriyor, bir de bu açıdan bakalım. Bir araç bulunuyor, deniliyor ki:" Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketinin kuruluşu, yapılanması, faaliyet konuları ve hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin usul ve esasları düzenleyen bir AŞ kurulmalı." Yani, bulunan yol bu.
Peki, bu PTT AŞ kurulduktan sonra, şu anda piyasada mevcut ve rekabet etmeye aday ve 80-90 bin kişinin çalıştığı, istihdam edildiği özel şirketlerle, kargo şirketleriyle, posta şirketleriyle, serbest piyasa koşullarında nasıl rekabet edecek, gerçekten böyle mi olacak, bunu, biraz anlatmaya çalışacağız ileride.
Şimdi, PTT'nin yüz yetmiş yıllık tarihinde, özellikle haberleşme teknolojisinin zıplamaya başladığı yani gelişmesinin üstelleştiği yıllarda, PTT'nin o zaman en çok kullanılmaya başlanan ve en çok kazanç getirecek olan "Telefon" kısmı, PTT'nin "Telefon" kısmı -şimdi, o son T'si "Teşkilat" biliyorsunuz- 1994 tarihinde AŞ yapıldı ki o yıllarda haberleşme teknolojileri, bilişim teknolojileri, telefon kullanma ve o dönüşüm hızlanmaya başlamıştı. Yani, PTT "Telefon"u tutsaydı ve altyapıda bilim ve teknolojiyi kullanarak AR-GE'sini yapıp gelişimini sağlasaydı eğer, o zaman belki daha gelişecek, daha fazla para kazanacaktı. Sonra, PTT'nin "Telefon"u ayrıldı ve Türk TELEKOM olarak, biliyorsunuz bugün yüzde 53'ü yabancılara ait ve oraya satıldı.
Şimdi, bu, dünyadaki gelişmelere ayak uydurma mı oluyor? Yani, bir şirketi, hisseleri yabancılara satıyorsunuz ve diyorsunuz ki "Dünyada böyle temayüller var, işte biz de yabancılara verdik." Bu, dünyadaki gelişmelere ayak uydurma olmuyor; bu, sizin bir kurumu çalıştıramamanızdan, bu işi becerememenizden kaynaklanıyor, "Alın, siz yapın." diyorsunuz. Sözüm ona, sektörün serbestleştirilerek, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaflığı sağlanmış bir sektör oluşturulması yöntemi, Türk TELEKOM'daki gibi mi olacak? PTT, AŞ olduktan sonra Türk TELEKOM'un yolunu mu izleyeceksiniz Sayın Bakan? Yabancılara satarak ne ulusal ne de uluslararası rekabet olmaz; olsa olsa satış olur. Böyle bir stratejide, devlet, yabancılara satışın altyapısını hazırlama misyonunu yerine getiriyor olur. Bu, uzun ve orta vadeli stratejileri acaba, gerçekten kim yapıyor, Bakanlıkta mı, dışarıda mı? Son on yılda, kendi telefonculuğunun yüzde 53'ünü Suudilere ve Lübnanlılara satan Hükûmetin dünyadaki liberalleşme gelişmelerine ne anlamda uyduğunu düşünüyorsunuz? AR-GE'yi umursamayan ve anlamayan, İnternet'teki gelişmeleri ve güvenlik olgularını algılayamayan bu Hükûmet teknolojik gelişmeye yetişemeyince İnternet sağlayıcılığını tekelinde tutarak ilerleme sağlayacağını sandı ama olmadı. Millî gelire göre dünyanın en pahalı İnternet sağlayıcısından biri olan ve AR-GE'yi yapmayan Türk TELEKOM, bir müddet sonra bakacak ki bu iş olmuyor, İnternet ve bilişim teknolojisiyle baş edemiyor, kalan yüzde 47 hisseyi de satalım diyecek.
ASELSAN orada duruyor. Bir şeyler yapıyor ASELSAN, yapmaya çalışıyor. 160 tane üniversite kurduk, bu konularla ilgili bölümler var. TÜBİTAK var. Birçok özel, büyük, yerli şirketimiz, kuruluşumuz varken teknolojiyi geliştiremedik, stratejik olan haberleşme altyapısı için AR-GE yapamadık, yabancı markalara teslim olduk. Analog haberleşme sistemini, emniyet, jandarma ve çok önemli olan -büyük depremlerde bunun maalesef yetersiz kaldığını gördüğümüz- afet yönetim haberleşmesinde sayısal haberleşme sistemini geliştiremeyen, bu anlamda AB'ye uyum sağlayamayan ve rekabet edemeyen Türkiye, ulusal varlıklarını arttıramayan Türk TELEKOM'unu bir müddet sonra tamamen yabancılara satacak. AR-GE'yi yapamayan çeker gider kuralı yine işleyecek. Bizim emekçi, bizim çalışan, yine ücretli, taşeron emekçi olacak, haberleşme güvenliği yine sorun olacak. Bu durumu biz de tabii, ana muhalefet partisi olarak izleyeceğiz ve yeri geldiğinde görüşlerimizi açıklayacağız. İnşallah, haklı çıkmayız diyoruz PTT için de.
Değerli milletvekilleri, gerekçede diğer bir neden de Avrupa Birliği müktesebatının içeriği, onların söyledikleri şeyler. Posta sektörünün düzenlenme ihtiyacı Türkiye'nin AB üyelik süreci bağlamında gündeme getiriliyor. AB, Türkiye'den sektörün AB standartlarına göre düzenlenmesini -bu müktesebat içinde görüyoruz- istiyor. AB'nin 97/67/EC sayılı I. Direktif'inde posta ve lojistik sektörünün serbestleştirilerek tekel hakkının sınırlandırılması ve bağımsız düzenleyici kurumun kurulması öngörülürken 2008/6/EC sayılı III. Direktif'inde ise 2011 yılına kadar tekel hakkının yüzde 95, 2013 yılında ise sektörün serbestleştirilerek tamamen kaldırılması öngörülüyor.
Türkiye, AB Müktesebatına Uyum Programı'nda sektörün serbestleştirilerek düzenleneceği yasanın, 2008 yılında, çıkarılacağı yükümlülüğü altına girmiş bulunuyor.
Bu konudaki gelişmelerle ilgili olarak burada işaret etmek istediğim ve önemli olduğuna inandığım bir konu var. AB Komisyonu için hazırlanmış, 2008-2010 yılları için, Posta Sektöründe Ana Gelişmeler Raporu'nun 151 ve 158'inci sayfasında iş gücü piyasası ele alınmış ve irdelenmiş. Orada şöyle tespitler var: Serbestleşme ve rekabetin AB'de (Avrupa Birliğinde) istihdam üzerinde anlamlı bir etkisi olmamıştır. Teknolojik gelişmeye paralel olarak otomasyon ve elektronik haberleşme gelişmeleri istihdam üzerinde negatif etki yapmıştır. Serbestleşme ve rekabet ile birlikte, yeni aktörlerin ölçek dezavantajını ödünlemek üzere daha düşük kalitede, daha genç istihdama yönelmiş ve bu çerçevede part-time istihdamında artış göstermiş ve ücretler baskılanmıştır. Serbestleşme öncesinde piyasada faaliyet gösteren şirketler, serbestleşme sonrasında tüm sektöre yönelik ücret ve istihdam koşullarının belirlenmesinde öncü rol oynayabilmiştir.
Acaba, PTT, AŞ olduktan sonra bu işlevleri yerine getirebilecek mi? Rapordan elde edilen bilgiler bakımından kritik husus olarak "Serbestleşme sonrasında tekel hakkı ne kadar geniş tutulursa ortaya çıkacak ölçek dezavantajı nedeniyle emekçilerin, çalışanların ücretleri o ölçüde baskılanacaktır." deniyor.
Değerli milletvekilleri, bu yasa aslında çok değişik bir özellikte yeni bir tekel getiriyor. Kanunun birçok maddesinde, başta 6'ncı maddesi olmak üzere, bununla ilgili çeşitli tespitlerimiz var. Bu kanun tasarısıyla oluşturulan yasal posta tekelinin devlet ya da 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 2'nci maddesine göre kamu tüzel kişisi şeklinde kurulacak kamu iktisadi kuruluşu adına oluşturulması, yasal tekelin özel hukuk tüzel kişisi eliyle yürütülmesi isteniyorsa da devlet adına kurulup rekabetçi şartlarla açılacak imtiyazın devri ihalesi sonucunda ihaleyi kazanan özel hukuk tüzel kişisine yapılacak ve Danıştayın görüşünden geçirilecek imtiyazın devri sözleşmesiyle işletmesi sağlanması gerekmektedir. Aksine bir düzenleme Anayasa'ya aykırıdır. Hükûmet -Anayasa Mahkemesi gibi değil- "12 Eylül referandumu ile iktidara bağlı bir Anayasa Mahkemesi yarattık. Bizim Anayasa Mahkememiz iptal etmez." şeklinde düşünebilir. Anayasa Mahkemesinin kararlarını yürürlükteki Anayasa'ya göre vermesi gerekeceğine ve Anayasa'da kimsenin görmezden gelemeyeceği açık hükümler olduğuna göre bu düşüncenin sonu hüsranla bitebilir ve Türkiye'nin yüz yetmiş üç yıllık kuruluşuna yazık edilebilir.
Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)