GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:83
Tarih:27.03.2012

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; "nevroz?"

(MHP ve BDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, başlayabilir miyim?

BAŞKAN - Sayın Tanrıkulu, buyurun, yeniden başlatıyorum.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın milletvekilleri, gerçekten bu tablo "nevroz"un anlamı olan barış, kardeşlik, dostluk, yeniden doğuşun anlamına uygun düşen bir tablo değil. Zira "nevroz" dünyanın bayramıdır. "Nevroz" yerin, göğün, güneşin sevinç günüdür. "Nevroz"  kardeşliktir, barıştır. "Nevroz" Orta Doğu halklarının, Kafkas halklarının, dünya halklarının ortak bayramıdır ve her halk kendi mitolojisine uygun kutlar. Bu bayramı da, yasakladığınız bayramı da Kürtler, bu cumhuriyetin yurttaşları, mitolojisine uygun olarak bir direniş, özgürlük ve barış bayramı olarak kutlarlar. Zalim İmparator Dahhâk'ın zulmüne karşı, Kava adlı demircinin önderliğinde zulme karşı direnişin günüdür aynı zamanda "nevroz." Belki bu anlam sizi çok fazla ilgilendirmiyor ama "nevroz"un bu anlamı da var. Her halk, kendi mitolojisine uygun bir biçimde kutlamaktadır.

Biraz önce AKP Grubu adına konuşan Sayın Milletvekilini dinledim burada, 90'lı yıllarda valiydi, Emniyet Genel Müdürüydü ama aynı zihniyetle burada konuşmaya devam etti.

PERVİN BULDAN (Iğdır) - Bravo! 

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bu zihin dünyasıyla, demokrasi dışı anlayışla Türkiye artık yönetilemiyor, 90'larda da yönetilemedi, şimdi de yönetilemiyor.

Değerli arkadaşlar, 90'larda da bu yasaklar vardı. 90'larda da Diyarbakır'da, bölgede, İstanbul'da bu bayram aynen bu şekilde yasaklanıyordu, şimdi de yasaklanıyor. Bize korku dünyasını göstererek bizi demokrasiden uzaklaştıramazsınız. "Bildiğiniz gibi değil" gibi kavramları kullanarak yasaklamaların arkasına sığınamazsınız. Bu bayram son on iki yıldır, 21 Mart, daha önceki günlerde de kutlanmıştır, sonraki günlerde de kutlanmıştır ama devlet, hükûmet önlemini almıştır, genellikle de yaygın şiddet eylemi olmamıştır, terör eylemi olmamıştır. Ama bu bayramı siz, maalesef, uygulamaya çalıştığınız güvenlik konseptinin bir parçası olarak yasaklama anlayışına gittiniz. Doğru da yapmadınız ve Türkiye'yi başka bir kopuş noktasına getirdiniz.

Değerli arkadaşlar, AKP'li değerli milletvekilleri; şunun farkında değilsiniz, gerçekten farkında değilsiniz: Milletvekilleriniz doğuya, güneydoğuya gidiyor ama halkla bir bağları yok, insanların ne yaşadıklarının farkında değil, nasıl bir duygusal kopuş yaşadıklarının farkında değil. Elinizde istatistikler var, daha yeni, çok yeni yapılan anketler var. Bu anketlerin sonuçlarına bakarsanız kopuşun 90'lı yıllardan çok daha ağır bir tablosunu görürsünüz. Dolayısıyla, bu tür yasaklarla bir sonuç alınamadığı görülmüştür, yasaklamalarla yeni güvenlik konseptini de başarılı kılamazsınız.

Değerli arkadaşlar, üç önemli şey oldu yakın zamanda. Bu güvenlik konseptini yeniden yürürlüğe sokacağınızı cesaretle ortaya koyamadınız. Ne yaptınız? Ankara'dan 2 gazete temsilcisine ilk önce sızdırdınız, bunun üzerinden tartışmaya başladınız. Ne oldu ama? Bu güvenlik konseptinin aynı eğitim yasası gibi, Bakanlar Kurulunda tartışılmadığı ortaya çıktı. Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bu konseptten, bu projeden haberi olmadığını açıkladı, başka bir milletvekiliniz başka bir şey söyledi. Sizleri buradan gerçekten bir milletvekili olarak uyarıyorum, uyarı görevimi yapıyorum: Siz Türkiye'yi kutuplaşmaya, Türkiye'yi ayrıştırmaya ve bu öfke dilini kullanarak da? Sayın Başbakan bu öfke dilini de kullanarak Türkiye'yi ayrıştırmaktadır, bundan vazgeçmelisiniz.

Değerli arkadaşlar, Cizre'de ölen, yaşamını yitiren polis memuru, İstanbul'da yaşamını yitiren sivil yurttaş, birçok şiddete maruz kalan insanlar, hepsine, ölenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Her türlü şiddetin karşısında olduğumuzu da buradan ifade ediyorum ama bu kavramlarla insanları korkutamazsınız artık. 2012 yılındayız, bunun arkasına sığınarak demokrasi dışı davranamazsınız.

Bir taraftan milletvekilleri hapiste, ona ses çıkarmayan bir Meclis Başkanı var ve bir Meclis tablosu var, bu iradesine sahip çıkmayan bir Meclis var; diğer taraftan komisyonlarda milletvekilleri tekmeleniyor, "Geçmiş olsun" demeyen bir Meclis Başkanı var; diğer taraftan polis tarafından tartaklanan, gözü morartılan milletvekili var. Sayın Ahmet Türk'ün gözü morarmıştır ama aynı zamanda Türkiye'de demokrasi morarmıştır; bunun farkında değilsiniz, Türkiye'nin demokrasisini morarttınız o yumrukla. (BDP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, çok mu zor? Aradan beş altı günlük bir zaman geçti. Valiniz yok mu? İstihbaratınız yok mu? O polis memurunu ortaya çıkartıp, özür diletip açığa almak çok mu zor? O yumruk -sizlere söylüyorum- Türkiye'de kopuşun yumruğu olmuştur insanların yüreğinde, insanların zihninde; bunun farkında değilsiniz.

Dolayısıyla, şiddete son vermek için gelin bu Meclisi kullanalım. Çözümü başka yerlerde aramayın, çözümü dışarıda aramayın, bu Mecliste bir irade var. Eğer yüreğiniz varsa, sızdırmadan sağa sola, güvenlikçi politikalarınızı değil ama özgürlüğü esas alan, adaleti esas alan, demokrasiyi esas alan, insan haklarını esas alan, yurttaşları esas alan, eşitliği esas alan projelerinizi getirin, burada bir masa etrafında oturalım konuşalım. (CHP sıralarından alkışlar) Ama ne yapıyorsunuz? İlk önce güvenlik eksenli politikalarınızı bir yerlerde pişirtiyorsunuz, daha sonra kokmuş, yenmez politikalarınızı halka yedirmeye çalışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, köprünün altından çok su geçti, 90'lı yıllarda değiliz, yirmi yılın travması var insanların omzunda ama sizin üzerinizde hiçbir yük yok. Peşin satan tüccar gibi burada oturuyorsunuz; peşin satan tüccar gibi ayak ayak üstüne atmışsınız, burada oturuyorsunuz; halkın yaşadıklarından, zulümden, zorbalıktan, işkenceden hiç haberiniz yok. Biraz önce Sayın Milletvekili gelmiş, burada, aynen 90'lı yılların bakanı gibi -o zaman da valiydi- onun gibi konuşuyor. Bu kadar zulmü savunamazsınız; burada savunacağınız halktır, insanlardır, yurttaşlardır. Bunları savunacaksınız, bunları!

Soruyorum size?

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) - Sizden fazla savunuyoruz.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Size, size soruyorum: Dün, daha dün Fenerbahçeli taraftarlardan ne istiyorsunuz? Hadi Kürtlerden istiyorsunuz, işçilerden istiyorsunuz, yoksullardan istiyorsunuz, Fenerbahçeli taraftardan ne istiyorsunuz? Polislerinizin copunu görmediniz mi? On üç yaşındaki genç kızın ayağını kim kırdı dün? Bu taraftarlardan ne istiyorsunuz? Anladık, güneydoğuyu atmışsınız bir tarafa, onlardan ne istiyorsunuz? Zulmünüz her yerde ama bu zulmünüzle, bu baskınızla insanlarla baş edemezsiniz. Dolayısıyla, demokrasiyi esas alan, insan haklarını esas alan, özgürlüğü esas alan, adaleti esas alan bir projeyi buraya getirmek zorundasınız.

"Köprüden sonra son çıkış." demiştim bundan iki yıl önce yazdığım yazıda, oraya doğru hızla gidiyorsunuz, hızla. 2009'un 8'inci ayında başlattığınız projenizin boş olduğu ortaya çıktı, şimdi başka bir adla bunu yeniden bu halka yutturmak istiyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, gelin masaya. Seçimden önce söylediğimiz bütün sözlerimizin arkasındayız. Bu mesele Türkiye'nin meselesidir; bu meseleyi yasaklarla çözemezsiniz, bu meseleyi zulümle çözemezsiniz, bu meseleyi insanları öldürmekle çözemezsiniz, bu mesele daha fazla kan götürmez.

O nedenle, cesaretiniz varsa gelirsiniz, burada, Mecliste -dört tane Meclis grubu var- Mecliste olmayan insanlarla beraber burada otururuz, bu meseleyi bu Meclisin vakarına yakışır bir şekilde çözmek için adım atarız. O nedenle, çok uzağa gitmeye gerek yok. Ben burada tekrar sizi çözüme davet ediyorum, bu Meclis çatısı altında çözüme davet ediyorum.

Önerilerimizi söyledik. Buyurun, burada bir komisyon kuralım. Bir komisyon kuralım, beraber bir program yapalım, kendi programlarımızı ortaklaştıralım, dilimizi ortaklaştıralım. Bu mesele sadece Hükûmetin meselesi değil, AKP'nin meselesi değil, BDP'nin meselesi değil, MHP'nin meselesi değil, bizim de meselemiz değil, hepimizin ortak meselesidir. Eğer bunu bir ortak iradeyle burada çözemezsek başkaları çözecek, başka biçimde çözecek.

O nedenle, son kez burada uyarımı yapıyorum, demokrasiyi esas alan bir projeyi ortaya koyalım,  beraber koyalım ve bu meseleyi çözelim.

Tekrar saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN  - Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.