GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:83
Tarih:27.03.2012

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli milletvekilleri, bugün sizlerle millî eğitim sistemi üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Aslında millî eğitim sisteminden bahsettiğimizde sadece bir şeyden bahsetmeyiz, birden çok alt sistemin oluşturduğu veya pek çok ögenin bir araya gelerek oluşturduğu bir bütünden bahsederiz.

Bu bütünle ilgili konuşacağımızda, aslında millî eğitim sisteminin alt ögesi olarak öğretmenlerden, öğrencilerden, okullardan ve fiziki altyapılardan, teknolojiden ve donanımlardan, müfredattan ve benzeri pek çok ögeden bahsetmiş oluruz.

Aslında yaptığımız bütün bu tartışmalarda bunların her birisiyle ilgili meseleleri gündeme getirmiş olmakla beraber, bugün üzerinde konuştuğumuz teklifin aslında sadece yapı üzerinde değişiklik yaptığını ifade etmem lazım. Yani biz eğitim sisteminin tamamını değiştirmeye yönelik bir kanun teklifi tartışmıyoruz, onun yerine, eğitim sisteminin diğer ögelerinden hariç, sadece bir tane, yapıyla ilgili bölümde değişikliği tartışıyoruz. Öyleyse, önce, bu yapıda ne tür değişiklikler öngörülüyor ve bu değişiklikler eğitim sisteminin diğer ögeleri üzerinde ne tür etkiler yapacak ve onlar için hangi tür tedbirleri öngörüyoruz, bunlar hakkında size kısaca bilgi sunmak istiyorum.

Çok değerli milletvekilleri, aslında kanunda başka birtakım düzenlemeler de olmakla birlikte, eğitim sistemi için yapıda üç esaslı değişiklik öngörülmektedir.

Onlardan bir tanesi, eğitim sisteminin, eğitim süresinin zorunlu olarak on iki yıla çıkarılması meselesidir. Gerçekten de Türkiye'de eğitim sisteminin, zorunlu eğitimin on iki yıla çıkarılmasına ciddi anlamda ihtiyaç vardır. Bununla ilgili birkaç hususu tespit etmek istiyorum izin verirseniz.

Öncelikle şunu söylemeliyim: Gelişmiş ülkelerin toplam nüfus içerisindeki eğitim yıllarına baktığınızda, bunun on bir-on iki yıl ve daha üzeri olduğunu görüyorsunuz. Hâlbuki, Türkiye'de ise eğitimin toplam yılı itibarıyla altı-altı buçuk yıllık bir süreyi kapsadığını görüyoruz. Başka bir ifadeyle, aslında gelişmiş ülkeler ile Türkiye arasında eğitim yılı itibarıyla neredeyse yarı yarıya bir fark bulunmaktadır ve meydana gelen bu açıklığı kapatmaya şiddetle ihtiyacımız vardır.

Bir başka tespit ise gelişmiş ülkelerin pek çoğunun önümüzdeki yıllarla ilgili plan hedeflerinde eğitim seviyesini geliştirmek üzere çok yeni tedbirler öngörmeye başladıklarıdır. Mesela, pek çok ülke, özellikle Avrupa Birliği ülkeleri, 2020 yılına kadar toplam nüfuslarının içerisindeki lise mezunu seviyesini, lise mezunu oranını yüzde 80'in üzerine çıkarmaya dair hedefler belirlemiş bulunuyorlar. Mesela, Japonya 2020 yılına kadar, 2025 yılına kadar toplam nüfusu içerisindeki çağ nüfusunun yüzde 100'ünü üniversite mezunu hâline getirmeye çalışıyor. Yine, Güney Kore çağ nüfusunun yüzde 100'ünü üniversite mezunu yapmak için çaba sarf ediyor. Amerika Birleşik Devletleri, toplam nüfus içerisinde üniversite mezunlarının oranını yüzde 60'a çıkarmaya çalışıyor. Hâlbuki, bizim ülkemizde toplam nüfus içerisinde lise mezunlarının oranı yüzde 28. O yüzden, bu ülkede eğitimin süresinin on iki yıla çıkarılması gerçekten de dünya ile bizim aramızda meydana gelmiş stratejik açıklığı kapatacak bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır.

Zaten bununla ilgili olarak hiç kimsenin bir itirazı da bulunmamaktadır. Bu ülkede hemen hemen herkes eğitim süresinin on iki yıla çıkarılmasıyla ilgili bir ittifak taşımaktadır ama bir başka veçhesiyle baktığımız zaman, kanunda öngörülen bu eğitim süresinin kesintili hâle getirilmesiyle ilgili tartışmalar var. Bu kanun, aslında ikinci esas değişikliğiyle de eğitim sistemini kesintisiz olmaktan çıkarıyor, kademeli hâle getiriyor, 4+4+4 şeklinde üç kademeden oluşturuyor.

Bununla ilgili de dünyadaki değişmelere ve uygulamalara baktığınız zaman çok makul ve çok rasyonel gerekçelerin olduğunu söylemeliyim. Gerçekten de pek çok ülke aslında eğitim süresini dokuz ila on dört yıl arasında zorunlu hâle getirmişken, hiçbirisinde neredeyse eğitimin kesintisiz uygulaması bulunmuyor. Pek çok ülkede eğitim, farklı şekillerde de olsa kesintili hâle getirilmiştir.

Nitekim, bizim ülkemizde, normal şartlarda 1'inci sınıftan başlayıp 12'nci yıl sonuna kadar bir çocuğu aynı okulda aynı programla eğitiyor olmanın ne kadar katı, ne kadar zorlayıcı bir sistem olduğunu hiçbir vicdan reddetmeyecektir.

Bu açıdan bakıldığında, biz dünya uygulamalarına baktık ve bununla ilgili olarak büyük açık kalplilikle sizlere bilgi de sunduk. Sunduğumuz bilgiler, aslında hangi kaynaktan verildiğine dair bilgileri de içeriyor. Lütfen, size verdiğimiz bilgilere ve kaynaklarına bakınız. Biz, Avrupa Birliğinin eğitimle ilgili analiz ve istatistik yayınlayan biriminin, yani "EURYDICE"ın bilgilerini size sunduk. Hatta üzerinde bir ihtilaf olmasın diye orijinal hâlleriyle de koyduk, hep beraber görelim diye.

Şunu göreceksiniz: Dünyanın pek çok ülkesinde, aslında 6+3+3 sisteminin kademeli bir şekilde uygulandığını. Yine şunu göreceksiniz: Pek çok ülkesinde 5+3+4 şeklinde uygulandığını veya 4+4+4 şeklinde uygulandığını veya 4+5+3 şeklinde uygulandığını! Bütün bunları görmek mümkün.

Aslında buradan bizim şöyle bir mesaj çıkartmamız gerekmez mi? Aslında, eğitim sisteminin önemli olan boyutu, süresinin belirlenmesidir. Onun dışında ise kademeli hâle getirilmesi zaruridir. Ancak kademelerin belirlenmesinde toplumun geçmiş tecrübeleri, toplumun karar organlarının veya tavsiye organlarının öngördükleri, toplumun ekonomik yapısı, çocuklarının fiziki yapısı vesaire, vesaire pek çok unsur göz önüne alınarak bir tercihte bulunulabilir. Öyle ise, biz burada bir tercihte bulunduk; 4+4+4 şeklinde bir tercihte bulunuldu. Önemli olan bu tercihin kendisi değildir; önemli olan, bu tercihi yaptıktan sonra, hangi yaş grubuna hangi müfredatı uygulayacağınızı belirleyebilmenizdir. Öyleyse, biz de bunu yapacak ve her yaş grubuna uygun müfredatı uygulayarak çocuklarımızın yetişmesine ve uluslararası alanda rekabet gücüne sahip olmasına zemin hazırlayacak bir yapı kurgulamaya çalışıyoruz.

Tabii, bütün bunları tartışırken aslında, özellikle okul öncesi eğitimle ilgili niçin zorunluluk olmadığı meselesini de tartışmakta yarar görüyorum ben. Okul öncesi eğitimin zorunlu hâle getirilmesiyle ilgili iki gerekçe vardır: Bunlardan bir tanesi, eğitimin zorunlu hâle gelmesiyle ücretsiz eğitim verilmesi meselesidir. İkincisi ise, bütün ailelerin, çocuklarını göndermek zorunda kalmaları meselesidir. Öncelikle şunu söylemeliyim: Bunun, temel olarak bakıldığında, bence zorunlu hâle getirilmesinin hiçbir mahzuru yoktur ancak dünyanın hiçbir ülkesinde okul öncesi eğitim kanunla zorunlu hâle getirilmiş değildir. Biz niçin getirmeyi düşünmedik? Eğer mesele ücret meselesiyse, bunun zaman içerisinde ve idari kararlarla zaten ücret alınmadan yapılması mümkündür, kanun mevzusu hâline getirmeye ihtiyaç yoktur. Ama bizim esas gerekçemiz şudur: Türkiye'de yaklaşık olarak 36 bin civarında köy varken -rakamları yaklaşık olarak söylüyorum arkadaşlar, kesin rakamlar değişmiş olabilir çünkü- 36 bin civarında köyümüz varken 44 bin civarında mezramız bulunmaktadır. Bu mezralar, iki haneden on haneye, on beş haneye kadar küçük köycüklerdir ve bu köylerde, bazen belki bir çocuk için eğitimi zorunlu hâle getirdiğinizde tedbir almak durumunda kalacaksınız ve henüz otuz altı ay ila altmış ay arasındaki çocukları eğitim için almak, servisle taşımak durumunda kalabileceksiniz. O yaştaki çocuklar içinse bunun çok doğru olmayacağını hep beraber kabul etmemiz gerekir. Bu açıdan biz, okul öncesi eğitimde taviz vermeyeceğiz. İdari olarak şimdiye kadar geliştirdiğimiz stratejiler ne ise onu devam ettireceğiz ve 36 ay ila 60 ay arasındaki çocuklarımızın okul öncesi eğitimde okullaşma oranlarını yüzde 100'e çıkarmak için elimizden gelen her türlü tedbiri alacağız ve bunun için çaba sarf edeceğiz, bu konuda kimsenin tereddüdü olmasın. Nitekim, bunu şimdiye kadar yapmakla da biz ciddi bir referans oluşturduğumuzu zannediyoruz. Çünkü 2002 yılında okul öncesi eğitimle ilgili -biz devraldığımızda- sadece 60-72 ay grubundaki çocukların okullaşma oranı yüzde 11'di, 36-72 ay arasındaki çocukların okullaşma oranı ise yüzde 5'ti. Biz kendimiz hiçbir hukuki zorunluluk olmamasına rağmen, aldığımız idari tedbirlerle ve okul öncesi eğitimin önemine binaen ortaya koyduğumuz stratejilerle bunu 60-72 ay grubunda yüzde 67'ye çıkardık, 36-72 ay grubunda ise yüzde 43'e çıkarmayı başardık. Bu açıdan bakıldığında, ben şunu tekrar vurgulamak istiyorum: Evet, kanuni bir zorunluluk hâline getirilmiyor ama okul öncesi eğitim, Türkiye'de önceden olduğu gibi, 36-60 ay grubundaki çocuklarımız için yine yüzde 100 okullaşma oranı hedefiyle yerine devam edecektir.

Eğitimin kademeli hâle getirilmesiyle ilgili olarak yine?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yazmıyor ama Sayın Bakan, o dediğiniz burada yazmıyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Yazması gerekmiyor, ben de onu anlatmaya çalışıyorum zaten.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Olur mu öyle? Hukukta "Söz uçar yazı kalır." diye bir ilke var, nasıl yazması gerekmiyor?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Şimdi, özellikle eğitimin kademeli hâle getirilmesiyle alakalı bir başka gerekçeyi de ifade etmem lazım, o da Türkiye'deki mesleki eğitimin bulunduğu yere getirilmesiyle alakalıdır. Gerçekten de Türkiye'de kesintisiz eğitim, sadece kesintisiz eğitim değil, belki aynı zamanda katsayı problemi sebebiyle mesleki eğitim oldukça gerilemiştir. Benden önceki konuşmacılardan bir milletvekili arkadaşımız, aslında, istatistiki oranları verirken doğru rakamlar verdi ama bir hususu belirtmedi, ben onu belirtmek istiyorum. Gerçekten de mesleki eğitim 1997-1998 eğitim yılında yüzde 45, 2010-2011 yılı sonu itibarıyla ise bu oran yüzde 48. Ama bir şey söyleyeyim: 1997 yılında yüzde 45 olan mesleki eğitim oranı, zannediyorum 2000-2001 yılında yüzde 38'e kadar düştü. 2003 yılından itibaren yüzde 38, yüzde 39, yüzde 40'larda seyretti. Ancak son yıllarda kat sayı meselelerinin tartışılıyor olması, kısmen aradaki farklılığın giderilmesi gibi birtakım gerekçelerle bu oranda yeniden yükselme meydana geldi. Ama şunu bilmeliyiz ki: Aslında bu durum, sadece mesleki okullaşma oranlarını düşürmedi, aynı zamanda mesleki eğitimin niteliğine de çok ciddi anlamda bir darbe vurdu. Bu açıdan bakıldığında, bizim meslek liseleriyle ilgili özel tedbirler almaya ihtiyacımız vardı.

Ama yine de burada şunu belirtmek istiyorum: Özellikle kademeli eğitimle ilgili düzenlemelerde daha çok tartışılan konulardan bir tanesi, mesleki eğitimin ikinci kademede başlatılacağına dairdir. Bu doğru değil. Biz, ikinci kademede seçimlik dersleri öngörüyor olmakla birlikte, hatta gerekiyorsa ve eğitimin niteliği icabı program yapmak mümkünse program yapmayı öngörmekle beraber, aslında mesleki eğitimi lise 2'den sonra, lise 2'den itibaren yapmayı öngörecek bir hazırlık içerisindeyiz. Nitekim, bu mesele öylesine esnek hâle getirilmiştir ki dünyanın pek çok ülkesinde artık standart, belirli bir mesleki kulvar oluşturulmamaktadır. Biz de onu yapacağız, yani elektrik ve elektronik türü bir mesleği seçtikten sonra veya mekatronik türü bir mesleki eğitimi seçtikten sonra, daha önceden olduğu gibi kesin kalıplar içerisinde bir eğitimi öngörmüyoruz. Bu sebepledir ki biz, Avrupa Birliğiyle uzun yıllardan beri yaptığımız çalışmalar sonunda, ünite esaslı mesleki eğitimi öngören bir çalışmayı da uygulamaya koymak üzereyiz. Yaklaşık 6 bine yakın üniteyi hazırladık, dijital ortamlarda kullanılabilecek hâle bile getirmiş vaziyetteyiz. Bu açıdan, öğrencilerin, özellikle mesleki eğitim alanların, sadece seçtikleri mesleki alanda değil, o mesleki alanı destekleyecek türden diğer mesleki alanlarla ilgili ihtiyaç duyulan üniteleri seçebileceği bir esneklik de getiriyoruz; başka bir ifadeyle, aslında eğitimin kademeleştirilmesi yapıda bir esneklik meydana getiriyorken, biz, kendi içinde sisteme de birtakım demokratikleştirecek unsurlar ekleyeceğiz. Bu açıdan bakıldığında, ikinci kademede ağırlıklı olarak seçimlik derslerin olduğu ve kısmen programların da kullanılabileceği ama lise seviyesinde ise giderek artan oranda mesleki eğilimlerin gerçekleştirileceği, ancak her ne olursa olsun ve hangi sınıfta olursa olsun mutlaka yatay geçişlerine de imkân veren bir düzenlemeyle ciddi anlamda eğitim sistemimizde demokratikleşmeyi ve esnekleşmeyi sağlayacağımızı ifade etmek istiyorum.

Bir başka düzenleme yapısal anlamda, yine, bakıldığında, eğitim yaşının değiştirilmesiyle ilgilidir. Bugüne kadarki uygulamalarımızda eğitimde yetmiş iki ay alt sınır olarak kullanılıyordu, dolayısıyla da yetmiş iki ay ila seksen dört ay arasındaki çocuklarımızı eğitime kabul ettiğimizi ifade etmeliyim ama fiilî bir uygulamadan size bahsetmek istiyorum. Yapılan yönetmelikler sebebiyle özellikle 72'nci ayını aralık ayının son gününde dolduracağı tespit edilen çocukların kayıtları eylül ayında yapıldığı için, biz, fiilen bugünkü eğitim sistemimizde altmış sekiz ay ila seksen dört ay arasında çocuklarımızı eğitime alıyoruz arkadaşlar. Bunu tekrar ediyorum: Altmış sekiz ila seksen dört ay arasındaki çocuklarımızı biz 1'inci sınıfa alabiliyoruz. Yaklaşık on altı aylık farkın olduğu bir eğitim sisteminden bahsediyorum ben. Hiç kimse bunu sorgulamadı şimdiye kadar. Okul idarecilerinin ve ebeveynlerin isteği ve zorlaması üzerine daha küçük aylardaki çocukları okula kabul etmelerini bu sürece dâhil etmiyorum. Şimdi, biz, eğitim sisteminde yaşı, yetmiş iki ayı üst sınır olarak belirleyeceğiz, en alt sınırsa altmış olacak. Bunun ikisinin arasındaki uygulamayı nasıl yapacağımızı daha sonra yönetmeliklerle belirleyeceğiz.

Bu açıdan bakıldığında biz, bir kere, aynı sınıfa kabul edeceğimiz çocukların yaş aralığını sınırlandırmış oluyoruz.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Karar verin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Daha da önemlisi, çocuklarımıza, hayatlarında, eğitim için bir yıllık bir zaman da kazandırmış olacağız. Yine, daha da önemlisi, aldığımız çocukların eğitimiyle ilgili olarak, onların yaşına ve pedagojik özelliklerine uygun müfredatlar da hazırlayarak sunacağız. Bu konuda hiç kimsenin endişesi olmasın.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Ne zaman? Niye biz bilmiyoruz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Tabii ki bu yapılan bütün değişikliklerin diğer altyapıları etkileyeceği de açık yani fiziki altyapıları ve derslik ihtiyacını yahut öğretmen ihtiyacını değiştireceği de çok açık.

Bu konularla ilgili birkaç şeyi hatırlatmak istiyorum çünkü biz tedbirlerimizi aldık, bunu defalarca söyledim, burada tekrarlamam gerekecek.

Çok değerli arkadaşlar, bir kere, okul öncesi eğitimde biz yüzde 100'e çıkmayı hedeflediğimiz için, zaten 2013 yılı sonuna kadar yüzde 100'e çıkacak şekilde okul öncesi eğitim binaları için kaynak ayırıyor ve yatırımlarımızı yapıyorduk. Öyleyse, bunun için bir değişiklik yapmamıza hiç gerek yok. İhtiyacımız belli, biliniyor; kaynaklarımız ona göre tanzim edilmiş. Hedefimiz belli, biliniyor; 2013-2014 yılı sonu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Okul öncesi eğitimi burada düzenlememişsiniz ki Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - İkincisi: İlköğretimde hedefimiz yüzde 100 okullaşmaydı ve şu anda geldiğimiz nokta itibarıyla yüzde 98,7'deyiz. Bu açıdan bakıldığında, zaten ilköğretimde dersliğe ihtiyacımız yoktu ve yeni bir derslik için planlama yapmamız gerekmeyecek. Bu kanundan sonra, okullarımızı sadece ilkokul, ortaokul ve lise olarak ayırt edeceğiz ve yaş gruplarına göre yeniden okulların tasnifini yapacağız. İmkânlarımız elvermiyorsa -evet, kanun bize bir yetki veriyor- bazen ilkokulla birlikte, bazen de liseyle birlikte ortaokul açabileceğiz ama burada da şimdiden hazırlık yapıyoruz. Çocukların giriş çıkışları, oyun bahçeleri, eğitim katlarıyla ilgili ayrışmaları yapacak türden tedbirler için arkadaşlarımız harıl harıl çalışıyorlar. Öyleyse, biz, her yaş grubunun kendi fiziki mekânında eğitim almasına imkânımız elverdiğince çabalayacağız, imkânımızın elvermediği yerlerde ise bina içerisinde ayrışmalar sağlayarak bu tedbirlerimizi alabileceğiz.

Sadece ortaokullar için dersliğe ihtiyacımız olacak çünkü ortaokullar için bizim bütün stratejik planlarımız yüzde 90'a ulaşmak üzerineydi, yüzde 90'ı aşmak üzerineydi. Bu sebeple, bu uygulamada yüzde 100'e çıkacağımız için, artık bütün kız ve erkek çocuklarımızın tamamının on iki yıl süresince eğitim almaları zorunlu hâle geleceği için orada derslik ihtiyacımız ortaya çıkacak. Bunun için de zaten, derslik ihtiyacını kapatabilmek için iki tür tedbir öngörüldü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Peki.

Ben de teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)