| Konu: | TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ÇİN HALK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA İKİLİ TİCARİ VE EKONOMİK İŞBİRLİĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ VE DERİNLEŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN ÇERÇEVE ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 51 |
| Tarih: | 12.01.2012 |
CHP GRUBU ADINA ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Son yirmi yılda dünyada ekonomide en başarılı ülkelerden bir tanesi, belki de en başarılısı Çin Halk Cumhuriyeti. Çin Halk Cumhuriyeti, son dönemlerde sürekli olarak ihracatını artıran, dünyadaki kriz dönemlerinde büyümesini artırabilen nadir ülkelerden bir tanesi ve uyguladığı ekonomik politikalarla da yaklaşık olarak yılda 200 milyar dolar dış ticaret fazlası veren bir ülke. Kendi ekonomisini koruyor, kendi tarımını koruyor ve bunun altında yatan neden de şu: Küresel düşünüp ulusal çıkarlarını koruyan bir ekonomi politikası uyguluyor. Onun için de sürekli olarak Türkiye dış ticaret açığı verirken, Çin Halk Cumhuriyeti dış ticaret fazlası vererek ekonomisini götürüyor.
Türkiye ile Çin dış ticareti sürekli olarak Türkiye aleyhine açık vermeye devam ediyor. 2002 yılında 1 milyar 100 milyon dolar civarında Türkiye aleyhine olan Türk-Çin dış ticaret açığı, 2010 itibarıyla yaklaşık olarak 18 milyar dolara -18 katına- ulaşmış durumda. Bugün görüşülecek olan çerçeve anlaşmada ya da Çin Halk Cumhuriyeti'yle yapılacak olan bütün ikili ticari ilişkilerde bunun, yani Türkiye aleyhine seyreden bu dış ticaret açığının kapatılması için uğraşılmak zorunda, maddeler bununla ilgili olmak zorunda ve aleyhimize gelişen bu ticaret giderilmek zorunda.
Ama tabii, sadece Çin'le değil, dünyanın birçok ülkesiyle yaptığımız ticaret de Türkiye aleyhine gelişmekte ve doğal olarak da dış ticaret açığı ve cari açık vermeye devam etmekteyiz. Bunun altında yatan önemli sebeplerden bir tanesi, Türkiye'nin, özellikle uluslararası ilişkilerde, dış ilişkilerde, yelkeni olmayan, rüzgâra göre hareket eden bir politika izlemesi. Çünkü hepimiz biliyoruz ki uluslararası ilişkilerde iyi siyaset ilişkileri, iyi uluslararası ilişkiler ticareti olumlu etkiler, ticaretin olumlu etkilenmesi de ikili ilişkileri, yani siyaseti etkiler; birbirini besleyen süreçlerdir. Ama Türkiye, özellikle son dönemlerde, uluslararası ilişkilerde, bizim aslında anladığımız -ama anlayamadığımız diyelim- bazı uluslararası ilişkilerden dolayı birçok ülkeyle ilişkisini bozmuştur.
Bakın, 2003 yılında AKP İktidarı döneminde 2013 ihracat stratejisi açıklandığında 2013 ihracat stratejisinin temel noktası komşularla ticaretti çünkü küresel rekabet ortamında artık nakliye önemli bir maliyet unsuru olmaya başladı. Onun için öncelikle komşularla ticaret. Komşularla ticaretin doğru yürüyebilmesi için öncelikle komşularla iyi ilişkilerin kurulması gerekir.
Şimdi, bundan üç ay, dört ay öncesine kadar Türkiye sıfır sorun politikası uygularken üç ay içerisinde ne oldu da bütün komşularla kavgalı ve bazı komşularla savaş edecek noktaya geldik? AKP İktidarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunları açıklaması gerekir, açıklanamayan bazı noktalar olabilir ama genel olarak dış politikamızın, uluslararası ilişkilerin neden bu şekilde birdenbire 180 derece değiştiğini Türkiye Büyük Millet Meclisine saygı gösterip, Türkiye Büyük Millet Meclisine açıklamak zorundadır.
Bundan üç ay önce, dört ay önce Suriye'ye gidip Beşar Esad'ın evinde akşam yemeğine katılıyordu Sayın Başbakan. Bundan üç ay önce "Beşar Esad benim kardeşim." diyordu Sayın Başbakan ve bu iyi ilişkiler doğrultusunda Suriye ile Türkiye arasında vize anlaşmasında Türkiye-Suriye arasında vize de kaldırıldı, vize şartı da kaldırıldı, serbest ticaret anlaşmaları imzalandı ve ticaretimiz artmaya başladı. Ama birdenbire, nereden geldiyse o emir, o emir doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti taşeronluk yaparak birdenbire Suriye'ye savaş ilan etti tam da ticari ilişkilerimizin geliştiği dönemde, tam da güneydeki, güneydoğudaki illerimizin o ülkeyle olan ticaretinin geliştiği dönemde.
Şimdi, değerli arkadaşlar, neden böyle olduğunu geçen bir konuşmada burada anlatırken AKP'nin o zaman -burada şu anda bulunmayan- Grup Başkan Vekili oradan laf attı, dedi ki: "Bayrağımızı yaktılar." Bayrak yakmak eğer bir ülkeye savaş nedeni sayılıyorsa, söylemesi ayıptır, gençliğimiz Amerikan bayrağı yakmakla geçti. Sizin gençleriniz de her cuma İstanbul'da camiden çıktıktan sonra İsrail bayrağı yaktı. Birçok ülkenin gençleri, birçok yerde protesto ederken birçok ülkenin bayrağını yaktılar. Daha geçtiğimiz on beş gün, yirmi gün önce İran'da İngiltere bayrağı yakıldı. Suriye'de Türkiye'nin Bayrağı'nı kimin yaktığı şu ana kadar belli olmadı. Ajanlar mı yaptı? Serseriler mi yaptı? Orada şu anda ayaklanan Müslüman kardeşler mi yaptı? Bir provokasyon muydu belli değil. Ama şunu sormak istiyorum: Bayrağımızın yakılmasına karşı bu kadar duyarlıysanız ve bu kadar onurlu bir duruş sergiliyorsanız bundan yedi, sekiz sene önce Türk Silahlı Kuvvetlerinin askerinin ve subayının kafasına çuval geçirildi. Suriye'de bizim bayrağımızı yakanların kim olduğu belli değil ama askerimizin kafasına çuval geçirenlerin kim olduğu, kimliğiyle, ismiyle, rütbesiyle, ülkesiyle tamamıyla belli. Eğer gerçekten bu kadar duyarlıysanız orada niye bu duyarlılığı göstermediniz? Amerika Birleşik Devletleri'ne savaş ilan etseydiniz. Amerika Birleşik Devletleri'ne savaş ilan edemiyorsanız İncirlik'i kapatsaydınız. İncirlik'ten Amerikalıları kovabilseydiniz. Hadi bunların hepsinden vazgeçtik. ABD Büyükelçisini çağırıp bir kulağını çekebilseydiniz. Öyle olunca bu tür konularda çok inandırıcı değilsiniz. Yani bugün Türkiye'yle savaş noktasına gelmiş olan Türkiye'nin şu anda hiçbir gerekçesi yoktur ki Suriye'yle savaş hâline gelmiş olsun. Burada çocuklarımızın kanı üzerinden bir pazarlık var. O pazarlığın ne olduğunu biz bilmiyoruz. Bir daha söylüyorum, çocuklarımızın kanı üzerinden bir pazarlık var. O pazarlığın burada, açık oturumda veya kapalı oturumda açıklanması gerekir. Aksi takdirde Türkiye, Suriye batağına girecek, Orta Doğu batağına girecek ve burada özellikle bu tarafa dönerek, vicdanı olan AKP'li dostlarıma, arkadaşlarıma, milletvekillerime seslenerek söylüyorum ki Türkiye Orta Doğu batağına girdiği zaman bir daha çıkamaz. Eğer taşeronluk adına, tetikçilik adına, Batı'nın taşeronluğu adına Suriye'ye girerse, Orta Doğu'ya girerse orada sadece Suriye'yle savaşmayacak, İran'la savaşacak, Rusya'yla savaşacak, arkadan Talabani, Barzani'yle savaşacak ve ABD'nin kendisiyle savaşacak. Ve bunun arkasında gelecek olan şey de merkezî otoritenin zayıflaması durumunda, silahlı kuvvetlerin orada bataklığa girmesi durumunda güneydoğu'da bağımsızlık ilanıdır. Bunu da buradan tarihe not düşmek için söylüyorum. Çünkü dünyada bütün bu ayrılıkçı hareketler ve rejimi değiştirecek olan hareketler merkezî otoritenin zayıflamasından sonra ortaya çıkar. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği'nin batısında ve Avrupa'nın ortasında gelişen hareketleri incelerseniz ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız.
Tabii, bu yetmez, yani sadece Suriye'de ne olduğunu bilmiyoruz, başka yerlerde de ne olduğunu bilmiyoruz.
Örneğin, geçen gün burada konuşmamda dedim ki: "Cumhuriyet Halk Partisi sıralarından arkadaşlarımız önerge veriyor, bütçe görüşmeleri sırasında. Muhtarların durumu iyi değil, emeklilerin durumu iyi değil. Van'da insanlar depremden sonra açlıktan ölüyor, kaynak yok." Ama dedim ki: "300 milyon dolar parayı hangi yetkiyle, kimin parasını alıp çanta içerisinde Libya'ya gönderiyorsunuz?" Değerli arkadaşlar, bakın, o nokta da karanlık.
Bir, Dışişleri Bakanı öncelikle bir zafer kazanmış Osmanlı komutanı edasıyla dedi ki:"Oradaki isyancılara 300 milyon dolar para gönderdik." Temmuz ayında, henüz daha Libya'da hükûmet varken? Arkasına, Maliye Bakanı burada konuşurken -tutanaklar şimdi odamda- dedi ki: "O gönderdiğimiz 300 milyon dolar kredidir." Arkasına, benim konuşmam üzerine Sanayi Bakanımız konuşması sırasında -yine tutanaklarda var- dedi ki: "O para kredi değildir. Uluslararası anlaşmalar çerçevesinde Türkiye'de bulunan Libya'nın parasının blokesinin çözülmesidir." Birileri doğru söylemiyor. Hükûmet adına konuşan 3 bakan ayrı ayrı şeyler konuşuyor, bunların da ortaya çıkması lazım. Eğer, o gerçekten kredi olsa bile orada da bir yanlışlık ve yalan var çünkü karşınızda şu anda bir devlet yok. Verdiğiniz para, henüz daha Libya'da bir devlet, bir hükûmet varken oradaki isyancılara verilmiş bir paradır. Eğer gerçekten orada Kaddafi başarılı olsaydı ve isyancılar başarısız olsaydı o verdiğiniz 300 milyon doları nasıl geri alacaktınız?
Onun için, şu anda, birçok konuda olduğu gibi, ekonomide olduğu gibi, özellikle uluslararası ilişkilerde birçok şey Türkiye'den gizlenmekte, Türkiye gittikçe bir savaş bataklığına doğru götürülmektedir.
Hepinizi sevgi ve saygıyla tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özgümüş.