GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 23/12/2011 TARİHLİ VE 6262 SAYILI TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN VE ANAYASA?NIN 89?UNCU VE 104?ÜNCÜ MADDELERİ GEREĞİNCE CUMHURBAŞKANINCA BİR DAHA GÖRÜŞÜLMEK ÜZERE GERİ GÖNDERME TEZKERESİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:52
Tarih:17.01.2012

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 122 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde söz aldım. Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biz parti olarak daha önce "ret" oyu kullandığımız bu teklif hakkında yine aynı şekilde "ret" oyu kullanacağız çünkü Türkiye'de sosyal adalet, sosyal eşitlik konularına geldiğimiz zaman -intibak yasasını da Bakanlık hazırlamış, gelecek- emekli memurların durumu, asgari ücretin saptanması, bütün bunların hengâmesi içinde adaletsizlik başını almış gidiyor, sosyal alanda, ekonomi alanında, her alanda. Ama bir adaletsizlik var ki insanın yüreğini acıtıyor, insanlığından utandırıyor.

Bugün Hrant Dink'in kararı açıklandı. Hrant Dink'in kararında, otuz yıldan fazla ceza avukatlığı yapmış, uluslararası hukuk çalışmış bir hukukçu olarak, beş yıl yargılamanın sonunda, örgüt yok, azmettiren yok, devlet içinde yönlendiren yok, bilmem ne eden yok deyip, 19 sanıktan sadece 1'ine ceza verip diğerlerinin hepsini aklamak cinayetleri aklamaktan başka bir şey değil. Hrant Dink sıradan bir insan değildi ülkemizde. Hrant Dink'in bugünkü kararı sonrası yapılan açıklamalara baktığımız zaman, hepimizi, Meclisi, bütün milletvekillerini düşündüren sözleri duyarsınız. Ne diyorlar? Olayın üzerinden beş yıl geçti. Beş yılda bizimle dalga geçildi, meğer dalganın büyüğünü de sona saklamışlar. "Üç beş kendini bilmez çoluk çocuk böyle bir cinayet işlemiş." diye karar vermişler. Sonra bu kararın bir geleneği hiç değiştirmediği ortaya çıktı, devlet siyasi cinayet işliyor ve bir kısım vatandaşlarını ötekileştirme geleneği devam ediyor. Bu devletin katil, halkını bombalayan -imajı- suikastçı olarak anılmasından çok rahatsız olanlar devleti bu sıfatlardan arındırmak için hiçbir şey yapmadılar ve bir büyük fırsatı ellerinin tersiyle teptiler. Böyle cinayetlere bir daha "Hayır." demek için bu dava eşsiz bir fırsattı, Türkiye'nin ve dünyanın kamuoyundaydı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye mahkûm olmuştu ama bugün baktık ki dün hedefte olanlar ve bugün iktidarda olanlar kendilerini ötekileştirenlerle ittifaklar kurmuşlar. Tarihte bu gelenek önce geçici müttefiklerini yiyerek ve yok ederek yoluna devam edebilmiştir.

Bugün bir ilk sayfa kapandı. Bu safha biten bir komedinin dosyası, oysaki her şey yeni başlıyor. Yine, bugün mahkemenin önünde, özel yetkili mahkemenin, olağanüstü mahkemenin, adalet dağıtmayan bu mahkemelerin, milletvekillerini tutuklayan bu mahkemelerin, milletvekillerinin tutukluluğunu sürdüren bu mahkemelerin, siyasetçileri, belediye başkanlarını, seçilmişleri hiçbir şeyi yokken bir söz nedeniyle örgüt üyeliğinden yargılayan bu mahkemelerin, iktidarın siyasi hasımlarına karşı giyotin gibi işleyen bu mahkemelerin önünde toplananlar şunu söylüyordu karar açıklanmadan önce: Bu karar devletin kararıdır.

Emniyetiyle, jandarmasıyla, istihbaratıyla, yargısıyla, medyasıyla, Hükûmetiyle, muhalefetiyle beş yıl önce Hrant'ı aramızdan almaya karar vermiş olanlar, şimdi adalet saraylarında bir kez daha bir karar daha verecekler. Biz bitti demeden bu dava bitmeyecek.

Burada, bu özel ağır ceza mahkemelerinin kapanması için, kaldırılması için kanun teklifleri verdik. Türkiye'nin kaderi değil, Türkiye'nin kaderi istiklal mahkemeleri, örfi mahkemeler, sıkıyönetim mahkemeleri, devlet güvenlik mahkemeleri, özel ağır ceza mahkemeleri ve siyasallaşan yargı ve adaletsizlik ve zulüm ve ayrımcılık değildi bu ülkede.

Bakın, savcı bile isyan etmiş verilen karara, öyle deniyor. Kimler neler söylemiş, bugün yarın bütün bunları göreceksiniz. Ama aynı adalet, aynı mahkemenin savcıları, aynı mahkeme Leyla Zana'nın evine arama kararı çıkartıyor. Deniliyor ki: "Leyla Zana'nın bildirimi yok." Başbakanın üç tane evini biliyor bütün kamuoyu; Üsküdar'da var, Pursaklar'da var, Başbakanlık konutunda var. Her üçünü muhtarlığa bildirdi mi acaba? Kaç muhtarlığa bildirir insan adresini? Bir taneye bildirir, bir tane, bir, bir tane resmî bildirme olur. Peki, Başbakanlık konutunda Başbakan oturmuyor mu? Polisler gidip orayı basacak, Pursaklar'ı mı basacak, Üsküdar'ı mı basacak? Sonra, ölen Orhan Doğan'ın evini ve bırakın onu, milletvekillerimizi, eski milletvekilimizi, eski parti genel başkanlarını, Adalet Bakanının aynı gün okuduğu görüşme notlarını, Genelkurmayın aynı gün okuduğu görüşme notlarından, aynı gün Başbakanın okuduğu görüşme notları nedeniyle 32 tanesini tutukluyorlar ve bir tek soru soruluyor dün emniyette ve savcılıkta: "Siz bu görüşme notlarını okudunuz mu?" E, siyasetçi olup da bunu okumayanın aklına şaşılır. Siyasetçinin görevi, Türkiye'de siyaseti etkileyen her aktörün ve unsurun görüşlerini okumak ve dinlemektir.

Şimdi buradan bir örgüt yaratan özel ağır ceza mahkemeleri, Hrant Dink davasında bir örgüt bulamamış, azmettiricileri bulamamış, saldırganları, koruyanları bulamamış, telefon kayıtları teslim edilmemiş ve 74 milyon insanımızla dalga geçilircesine 1 kişiye mahkûmiyet, hepsine de serbestsin, beraat, üstelik tahliye kararı veriliyor. Hangi çağda yaşıyoruz? 21'inci yüzyılda yaşıyoruz. Şu mor kitapçıkları dağıtmayın, adil yargılanmayla ilgili yok Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi varmış, yok Anayasa 90'ıncı madde varmış, yok iç hukukta uygulanırmış, yok iddia ve savunma eşitmiş, yok adalet böyle işlermiş. Adalet böyle işlemiyor arkadaşlar.

Adalet nasıl işliyor biliyor musunuz? Bu kansere yenik düşen Evrim Alataş'ı bilir misiniz? Yazar, gazeteci ve iki yıl önce aramızdan ayrıldı. KCK davasından, Sarmaşık Derneği kurucusu olarak hakkında arama kararı çıkarılmış, iki yıl önce aramızdan ayrıldı.

Peki, bu Sarmaşık Derneğini -nerede Diyarbakır'ın milletvekilleri- AKP'liler var, CHP'den şu an milletvekili olan arkadaşlar var, BDP'den var, hepsi birlikte kurmuşlar, iş adamları, tanınmış aydınlar, hukukçular, meslek kuruluşları başkanları. Ayıp değil mi? Şimdi bu ölen insana ev arama kararı KCK'den çıkartmak zulüm değil midir? Bu nasıl adalet arkadaşlar? Bu nasıl anlayış, bu nasıl işleyiş?

KCK, Kürtleri cezaevine koyma operasyonları. "K" Kürtleri, "C" cezaevine, "K" koyma operas-yonu. Bunun adı bu.

Ondan sonra gidiyorsunuz Avrupa mahkemesine. Bugün kaç mahkûmiyet aldığınızı biliyor musunuz? Hiçbiriniz aldığınız maaşı hak etmiyorsunuz aslında, size hiç maaş verilmemesi lazım. Buraya geliyorsunuz, el kaldırıp gidiyorsunuz.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) - Ayıptır ya!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bak, açık söyleyeyim, bugün beş davadan mahkûmiyet kararı çıkmış, inanç özgürlüğünden çıkmış, düşünce özgürlüğünden çıkmış. Bakın, hepsinden çıkmış. Din özgürlüğünden de çıkmış üstelik, hepsinden mahkûmiyet çıkmış.

Bırakın onu, JİTEM'in genel merkezinde 15 tane kafatası bulundu, biliyor musunuz? Buluyor musunuz? Sizi titretmiyor mu, insanlığınızı titretmiyor mu bu kemikler, bu kafatasları? Biliyor musunuz Musa Anter'i öldürenler o JİTEM merkezinde oturuyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) - O JİTEM merkezi Diyarbakır'ın merkezindeydi.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Adınız adalet, Allah size de adalet versin.

Bir şey demiyorum. (BDP sıralarından alkışlar)